Şükrü Kanber

800.000

Şükrü Kanber

  • 749

1935'te Türk-Müslüman kimliği arkasına saklanmış, 86 yıldır milletin tepesinde boza pişiren bir kesimin hikayesi...

 

"Sünepe Türkiye"yi özleyiş

ve

 

"Bağımsız, gücünün farkında, tarihini ve geçmişini arayan ülke Türkiye” portresine isyan

 

Türkiye ortak bir zamk ile bir araya gelmesi imkansız toplumsal kesitlerin olduğu bir ülke.

İç politik çekişmeler doğal olarak var olacak ancak ülkenin tümünü ilgilendiren genel konularda da derin fikir ayrılıklarının oluşması, toplumsal yırtılmaların sürekli kendini tekrar etmesi hali hiç bitmiyor.

Peki, neden ortak tepki üretme kültürümüz gelişmiyor?

Son Azerbaycan-Ermenistan savaşında da aynı hali yaşıyoruz.

Hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir ortak sloganla nefes alan iki ülkeyiz biz; “Tek millet, iki devlet…”

Fakat heyhat, kimse Azerbaycan konusunda aykırı düşünemez derken bırakın düşünmeyi aksi yönde ses çıkaranlar dahi oldu.

Kimi açıktan yaptı, kimi Türkiye ve Azerbaycan’a iftira atarak…

Hadi Iraklılar ve Suriyeliler Arap.

Beyni “Arap ihaneti” dolu büyümüş bir toplumda hemen her kesimden bir alerji üremesini bir nebze doğal karşılayalım.

Libya’ya gittiğinizde de aynı tepkiyi vermediler mi?

Önce ne işimiz var diyenler, sonra neden yoksunuz diyenler de aynı kişilerdi…

Kurtuluş Savaşı’nda mücadele ettiğimiz Yunanistan’a karşı nedense engelleyemedikleri bir sempati var; Ege ve Adalar konularında kalplerinden geçeni “barış” kelimesinin gölgesinde söylüyorlar…

İyi de Azerbaycan tüm bu denklemde hiçbir yere sığmıyor.

Türklük, laiklik, sekülerlik konularında Azerbaycan tam da onların gönlüne göre bir ülke…

Neden bu konuda da arıza çıkarıyorlar?

Sebebi basit…

Türk ve Müslüman ismi olan yerli-yabancılar bunlar…

Hatta açıkça söylemek gerekirse büyük çoğunluğu Ermeni…

1915 Ermeni olaylarında ülkenin farklı yerlerine dağıtılmış bir kitle var…

1935 yılında soyadı kanunu ile birlikte büyük çoğunluğu Müslüman Türk isimleri alarak topluma karışmış ama ne kimliğini ne de benliğini asla unutmamışlardır…

Sayılar değişebilir ama o günkü rakamlara göre 800.000 civarında Ermeni’nin ismini değiştirdiği pek çok kaynakta mevcut.

Türkiye’nin 1935 yılı nüfusunun 16 milyon olduğu düşünülürse, bugün sayılarını basit bir kıyaslama yaparak anlamak mümkün.

O günün Türkiye’sinde neredeyse yüzde on beşlere varan bir sayı bu.

Düşünün şimdi kaç milyon olduklarını…

İki yıl önce nüfus kütükleri açıldığında pek çok kişinin hangi kökenden olduğu hafiften ortaya çıkmıştı da epey bir şaşkınlık nidası ortalığı kaplayıvermişti.

Peki, bu kitlenin ortak özellikleri ne?

En başa Türk-İslam düşmanlığını koyabiliriz, tüm hareketlerini ve tutumlarını bu ana eksen belirliyor…

Yönetilebilir ve uysal Türkiye yıllarında zaten bunlar içeride her şeye hakim oldukları için bu ayrıksı yönleri çok ortaya çıkmıyordu.

Özellikle 28 Şubat’ta dolaşımda olan “çağdaşlık, aydınlanmacılık, ilericilik, devrimcilik” yüceltilirken ötekileştirilmiş/itilmiş/kötülenmiş “irtica, sakal, başörtüsü, siyasal İslam” simgeleri üzenden ülkeyi yönlendiriyor ve yönetiyorlardı.

Tüm askeri darbe dönemleri bunların altın yıllarıydı.

“Sünepe Türkiye” özlemi

O zamanların uysal ve uluslararası arenada söyleneni yapan sünepe Türkiye’si bunlar için yönetilebilir kıvamda olduğu için gayet verimliydi.

Ancak Özal ile hafiften başlayan, rahmetli Erbakan ile kendini göstermeye çalışan, karakterini Tayyip Erdoğanlı yıllarda ortaya koyan “bağımsız, gücünün farkında, tarihini ve geçmişini arayan ülke Türkiye” portresi bunların dayanamadığı, katlanamadığı, asla ve asla kabullenmediği bir durum.

Cumhuriyet tarihi boyunca siyasete, ekonomiye, kültür/sanat dünyasına, medyaya, akademiye, sivil toplum kuruluşlarına, kamu bürokrasisine egemen olmuş, önleri hep açılmış bu kitle, şimdilerde ellerinde kaymakta olan bir ülke olduğunun farkındalar.

“Kutuplaşıyoruz” hikayesi de tam burada devreye giriyor, yıllar boyu bu ülkenin asıl sahiplerinin köle gibi kullanıldığı zamanların bitmesi ile ortaya çıkan yerli ve milli iradenin sesini çıkarmasını da böyle bastırmaya çalışıyorlar…

Oysa hep onları borusu ötse, hep onların dediği yapılsa, hep onları istediği gibi bir Türkiye olsa, Müslüman toplum buna hiç sesini çıkarmasa/çıkaramasa bakın bakalım kutuplaşma oluyor mu?

Bu kitle kim olduğunu biliyor ve asla unutmuyor.

Bu ülkeden intikam almak için her fırsatı değerlendiriyor.

İçlerindeki dışlarına o kadar vuruyor ki, Azerbaycan gibi bu toplumun ortak hissiyatı noktasında bile aykırı tutumlarını engelleyemiyorlar.

Bu kitlenin oluşmasındaki emperyal aklı da unutmamak lazım.

1915 Ermeni olayları sırasında Osmanlı ordularına Alman generallerin hükmettiğini, Almanların tüm bu Ermeni nüfus envanterine sahip olduklarını, tüm aşırı sol fraksiyonların ana karargahının Almanya’da vücut bulduğunu, Almanya’nın 2. Dünya Savaşı sonrası ABD tarafından organize edilip korunduğunu hep hatırlamalıyız.

Biden’in “içerideki dost unsurları”

ABD Başkan adayı Joe Biden’in “içerideki dost unsurlar” tabiri ile bu kitleden üremiş yapılardan bahsettiğini de bir kenara yazmalıyız.

Elbette, bu denklemde ülkesini seven ve kendi gerçek isimleri ile yaşamaya devam eden tüm Ermeni vatandaşlarımızı dışarıda tutmak ve onlara gereken saygıyı göstermek de hepimizin görevidir.

Irkçılığı yok sayan bir inancın mensupları “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır/Maide 8” ayetinin mesajını her daim hatırlamak zorundadırlar.

(Bu yazı Gerçek Hayat dergisinde yayımlanmıştır)

Yazarın Diğer Yazıları