Politika Bilimi, diğer tabirle Siyaset Bilimi derslerine devam...
Üniversitelerde Politika Bilimi'ne Giriş derslerinin temel konularından biri de "iktidar" kavramıdır.
Soru gelsin: Milletin İradesi olabilir mi? Milli İrade kavramı sembolik bir ifade olarak nasıl bir anlam taşır?
Cevabım gelsin:
Milli irade, "demokratik" meşruluk teorilerinden özellikle "milli egemenlik" ve onun dayanak noktasıdır. Prof. Dr. Münci Kapani’nin de kayda geçirdiği üzere millet, bilindiği gibi, geçmiş ve gelecekteki kuşakları içine alan soyut bir varlık, manevi bir kavramdır. İrade ise, ancak akıl ve sinir sistemine sahip gerçek kişilerde bulunur. Fizik varlığı olmayan, yalnız halen yaşamakta olanları değil, fakat ölmüş kişileri ve henüz doğmamış çocukları da kapsayan soyut bir kavramın "iradesi" diye bir şeyden söz edilemeyeceği şüphesizdir.
Bu bakımdan "milli irade" tamamen anlamsız bir deyim, sosyal gerçeklikle hiç ilgisi bulunmamaktadır.
Milletin iradesi olamayacağına göre, bir seçim veya halkoylaması sonunda ortaya çıkan şeyin onun bugün yaşamakta olan bölümünü oluşturan "halk"ın iradesi olduğu savunulabilir mi? "Halk iradesi" daha somut bir deyim olmakla beraber yine de realiteye uymaz. Çünkü halk topluluğunu meydana getiren kişilerin oy birliğine yakın bir noktada birleştikleri farz edilse dahi, neticede ortaya çıkan, kişisel iradelerin bir toplamından başka bir şey değildir. Rousseau'nun iddia ettiği gibi bu kişisel iradelerin toplamı dışında ve üstünde "kolektif" bir iradenin oluştuğundan bahsedilemez.
Üstelik burada teknik bakımdan "halk" sözünün kullanılması da doğru sayılmaz. Zira "halk" vatandaş kitlesinin tümünü ifade eder: Bu kitleye çocuklar ve kısıtlılar dahil olduğu gibi, medeni rüşde eriştiği halde seçmen yaşına gelmediği için oy kullanamayan oldukça geniş bir kitle de dahil.
Şu halde seçimlerde fiilen iradesini açıklayan "halk" değildir, sadece "seçmen" niteliğine sahip olan vatandaşlardır. Nihayet, bütün seçmen vatandaşların da sandık başına gitmediklerini ve bazen hayli yüksek oranda bir grubun şu veya bu nedenle oy kullanmadıklarını da unutmamak gerekir.
Sonu olarak gerçekçi bir açıdan bakıldığı takdirde seçimler sonunda beliren ne milli irade, ne genel irade, ne de halk iradesidir; sadece seçimde oy kullanmış olan seçmen çoğunluğunun siyasal tercihidir Bu, seçim sistemine, seçime katılma oranına ve oyların partiler arasında dağılışına göre bazen seçmen kitlesinin azınlığının siyasal tercihi de olabilir.
Türkiye’den açıklayıcı iki örnek verelim:
Birincisi: Türkiye'de 29 Kasım 1987 genel seçimlerinde Anavatan Partisi geçerli oyların yüzde 36'sını aldığı halde, uygulanan seçim sisteminde öngörülen adaletsiz ve dengesiz dağılım sonucunda Meclis'te yüzde 64'ü aşan bir çoğunluk elde edebilmiştir.
İkincisi: 3 Kasım 2002’de oyların yüzde 34,3'ünü alarak kazandığı 363 milletvekili ile tek başına iktidar olan AK Parti, seçim sisteminin azizliğinin eseri olarak yüzde 10 barajına takılan parti sayısının çokluğu nedeniyle TBMM'nin üyelik sayısının yaklaşık yüzde 66'sını elde etmiştir.