İRAN OLAYLARINA TARİHSEL BİR BAKIŞ
İbrahim Dilmaç
- 1709
Kesin olarak bilinmese bile İran nüfusunun en az yarısının Türk soylu halklardan olduğu biliniyor. İran’ın tarihi çok eskidir. İran’da Fars medeniyeti olarak bilinen en eski medeniyet M.Ö. 550 yılında kurulan Pers İmparatorluğudur. Bu imparatorluk Büyük İskender’in doğu seferinde işgal edilmişti. M.S. 220 yılında ise Farslar Sasanı Devletini kurdular. Bu devlet 637-641 yılları arasında Arap-İslam Orduları tarafından fethedildi ve yıkıldı. Bu dönemden 1040 Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemine kadar İran coğrafyası ve Farslar Arap Devletleri olan Emevi ve Abbası hâkimiyetinde kaldı.
Türklerin müslümanlaşması İran coğrafyasında gerçekleşmiştir. Öyle ki Türklerin İslam ile ilgili kavramları hep Farsçadır. Mesela Peygamber, Namaz, Oruç kelimeleri Farsçadır
1040 yılında Büyük Selçuklu imparatorluğunun kurulması ile bölge Türk hâkimiyetine geçti. 1220 yılında Moğollar İran’ı istila etti ve İlhanlı Devleti kuruldu. 1390 yılında ise Türk imparatoru Timur bölgeyi hâkimiyeti altına aldı ve yönetti. 15. y.y.’da ise Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk Devletleri İran’ı yönetti. 1501 yılında ise Kızılbaş şeyhi Şah İsmail liderliğinde Safavi Devleti kuruldu. 1791 yılında İran’ı Afganlar istila etti. 1736 yılında ise İran’da Avşar boyuna mensup Türk olan Nadir Şah dönemi başladı. 1794 yılında yine bir Türk-Avşar boyu olan Kaçarlar hanedanlığı kuruldu. Bu hanedanlık 1921 yılında Fars Rıza Pehlevi liderliğinin ülkeyi ele geçirmesine kadar devam etti. Tabii Şah İsmail ve onun soyundan gelenlerin hâkimiyetinden sonraki dönemlerde İran’da istikrarlı bir yönetim kurulamadı. Bu dönemlerde İngiliz ve Rus emperyalist güçleri İran üzerinde hâkimiyet savaşı verdi. İran bu güçler tarafından defalarca işgale uğradı.
1921’de Rıza Pehlevi hanedanlığı İngiliz ve daha sonra ABD desteği ile devam etti. Petrolün keşfi ile birlikte İran üzerindeki emperyalist iştah arttı. Ülkede askeri darbeler ve istikrarsızlık devam etti. Taa ki 1970 yılında Humeyni liderliğinde bir halk ayaklanması ile İslam Devrimi yapılıncaya kadar. Humeyni Velayeti-Fakih sistemi adı altında klasik Şii-Mehdi yorumunu revize etti ve yepyeni bir İslami devlet düzeni inşa etti. İran coğrafyasında Şah İsmail tarafından kurulan Safavi hanedanlığı sonrası ikinci Şii doktrinine dayanan devlet 1979’da Humeyni tarafından kuruldu. Bu devlet keskin Batı ve ABD karşıtı yayılmacı bir İslami doktrine dayandığı için 1979’dan beri Batı’nın ambargosu altında yaşamaya devam ediyor.
Yukarıda verdiğim özet kronolojik İran tarihi incelendiğinde bu coğrafyada kurulan Pers, Sasani ve Safavi devletleri dışındaki hanedanlıklar ver devletlerin ömrü hep kısa olmuştur. Bölge Arap, Türk, Moğol, Afgan, Rus ve İngiliz işgallerine uğramıştır. Ortaçağ boyunca Hasan Sabbah’in Şii Gulat İsmaili tarikatı bölgede defakto bir düzen kurmuş ve terör estirmiştir.
1979 yılında Humeyni tarafından güçlü bir Şii-İslam doktrinine dayanılarak kurulan İslam Devletinin ömrü Pers, Sasanı ve Safavı devletleri kadar uzun olmasa bile diğer hanedanlıklar ve devletler kadar da kısa olmayacaktır. Dış destekli bir ayaklanma ile İran İslam Devleti rejiminin yıkılması pek mümkün görünmüyor. Ancak kendi içinde daha demokratik ve açık bir düzene evrilmesi mümkündür.
Türk Milliyetçisi olarak bizlerin bugünlerde İran’da yaşanan ayaklanma konusunda büyük bir paradoks yaşaması oradaki Türklerin durumudur. Ayaklanmanın İran’da yaşayan ve nüfusunun neredeyse %50’sini oluşturan Türklerin özgürleşmesine yarayıp yaramayacağı Türk milliyetçileri olarak bizleri büyük çelişkiye düşürüyor. İran’ın bölünmesi ve ortaya bir Türk Devletinin çıkması mümkün mü? Yoksa İran’ın bölünmesi Batı emperyalizminin işine mi yarayacak? Bizim paradoksumuz bu. Ancak esas itibari ile İran’da yaşayan Türklerin bu ve benzeri ayaklanmalarda nasıl bir tutum alacağı önemlidir. İran Türklerinin ekseriyetinin sokaklarda ayaklanmaya katılması halinde biz Türk milliyetçilerinin buna kayıtsız kalması düşünülemez.