Solcu, liberal ve muhafazakar kapışması...
Cemal İncesoyluer
- 531
Son yıllara kadar, matbuat taifesinde belirgin bir şekilde solcu-liberal ağırlığı vardı. Mehmet Barlas gibi liberal, Cengiz Çandar gibi Maocu liberal, Ahmet Altan gibi liberal sosyalist, Ertuğrul Özkök gibi salon solcusu, bir zamanların romantik solcu yazarı Can Dündar, her şeye karşı gülmece köşe yazarı Yılmaz Özdil, her yerden kovulup onuncu köy Sözcü'ye demirleyen ironi ustası merhum Bekir Çoşkun.
Bunlar, bir çırpıda sayabildiklerim, eksiği var fazlası yok. Bu mahalle yazar-çizer bakımından bereketlidir. Solu temsil eden, bundan 10 yıl öncesine kadar Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleri vardı. Milliyet'te boncuk gibi milliyetçi tandanslı Taha Akyol baştacı edilmiş, bir zamanlar milliyetçilerin durağı Tercüman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni koltuğuna Güneri Civaoğlu oturtulmuştu. Hasan Pulur gibi, Abdi İpekçi gibi Uğur Mumcu gibi duayen gazeteci yazarların günümüzde emsallerini bulmak mümkün değil.
Muhafazakar mahallede bu matbuat alanında kıvrak kalemler çok çıkmadı. Sağ baştan sayarsanız, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze der durursunuz. Bunun yanında hayatın içinde ve penceresinde durupta, ideolojisini kanırtarak empoze etmeyen Burhan Felek, hala köşe yazarlığının piri olarak anılır. Erken Cumhuriyet döneminin yazarları ise, edebiyat devşirmeleridir. Onlar köşe değil, makale yazarlarıdır. Vizörleri nerdeyse evrenseldi. Gündelik hayatla tek ilişkileri, aynı zamanda hikaye ve roman yazmaktan öteye gitmezdi. Aziz Nesin, Kemal Tahir, Sabahattin Ali, Osman Yüksel Serdengeçti, Nuri Pakdil, Nurettin Topçu gibi isimler, ideolojik tercihleri farklı olsa da, aynı kuşağın ve ekolün yazarlarıdır. Buna rahatlıkla Halide Edip Adıvar'ı da ekleyebilirsiniz. Biraz bize doğru yaklaştığınızda Mehmet Şevket Eygi, Selahattin Eş, Yılmaz Yalçıner'i muhafazakar mahallede kalem üşürürken görürsünüz.
Sonra bir bakarsınız ki, sol ve liberal mahallenin bereketli matbuat taifesi karşısında patinaj yapan milliyetçi-muhafazakar kesimde üretim kabızlığına tanık olursunuz. Bu hem mütefekkir açısından hem de üretilen eser bakımından böyledir. Mustafa Yazgan'ın Monark'la başlayan Teksasta bir Müslüman kitabıyla püsküllenen trajedi eserleri başkalarıda takip etti. Zorlama ve niyeti baştan belli olan hoyrat empozeler, muhafazakar mahallenin ciddiye alınmasına birer engeldi. Tam bu sırada, yani 90'lı yıllardan geçen seneye uzanan bir zaman içerisinde yazılarıyla karşı mahallenin de saygısını kazanan bir isim çıktı: Ahmet Kekeç...
Her kesimin keyifle okuduğu bir yazar olmayı başaran Ahmet Kekeç, yazdığı kitaplarıyla da ironiyi ve gülmece kurgularını bir arada yaptı. Kekeç, gerçek bir entelektüeldi. Tabii İbrahim Tenekeci'yi de sayabilirsiniz. Hatta yedi güzel adamı da ekleyebilirsiniz. Ancak, her birisi güzel şiir yazdı, roman yazdı, edebi eserler verdi ama köşe yazıları o kadar keyifli olamadı. Ya da Ahmet Kekeç kadar keyif vermedi. Mesela Rasim Özdenören. Muhteşem adam, harika edebiyatçı yazardır. Cahit Zarifoğlu'nun şiirlerini okuduğunuz da bir Nazım Hikmet tadı alırsınız.
Muhafazakar mahallede gazetecilikte, köşe yazarlığı da ortalamanın altında vasattır. Karşı mahallenin bıçkın ve hamasetçi ekibi ne yaptı/yapıyorsa, bu mahallede benzer şeyler yapıyor. Gazetecilik ve yazarlıktan ziyade, herşeyi mübah gören bir anlayışla ve vurun kahpeye dercesine, öfke ve hırsın şehvetiyle manşetler üretiliyor. Ne duruştan, ne ahlaktan, ne nezaketten, ne de zerafetten yana kimseye örnek olmayarak, bir inancı da tüketiyorlar.