Pargalı...
Cemal İncesoyluer
- 695
Pargalı...
Artık, Pargalı İbrahim Paşayı bilmeyen yok. Tarih sahnesinde; Sadrazam İbrahim Paşa, Damat İbrahim Paşa, Makbul İbrahim Paşa, en nihayet Maktul İbrahim Paşa isimleriyle maruf Pargalı İbrahim'in 13 yıllık devri saltanatı sadrazamlığı var.
Çocuk yaşta, Yunanistan'ın balıkçı köyü Pargadan alınıp, Osmanlı'nın devşirme mektebi Enderunda da iyi yetişmiş, çocukluğu ve gençliği Kanuni Sultan Süleyman'a yarenlikle geçmiş çok önemli bir devlet adamıdır. Tarihi biyografi kayıtlarına göre 4 dil bilmektedir. Üstelik, Osmanlı Hanedanının eniştesidir. Sultan Süleyman'ın kız kardeşi Hatice Sultan'ın mürüvvetli eşi, Osmanlı İmparatorluğunun alemet-i farikası 7 tuğun 6'sıyla temsil edilmektedir. Bu yetkide kimseye verilmemiştir. Sultan Süleyman'ın görevlendirme fermanı ve ispat mühründe, "Sultan'ın mutlak vekili" ifadesi yer almıştır. Osmanlı İmparatorluğunda padişah 7 tuğ ile temsil edilir. Pargalıya 6 tuğ ile temsil hakkı verilirken sadece halifelik tuğu verilmemiştir.
Sultan Süleyman'ın arkadaşı, dostu, eniştesi, mutlak vekili, sadrazamı ve Beylerbeyi seraskeri Pargalı İbrahim'e bu görevlerinden dolayı yıllık 150 bin altın verilmektedir. Bunun 100 bini sadaret sadrazamlık makamı için, diğer 50 bin altını ise diğer görevleri içindir. Makbul İbrahim öyle bir güç zehirlenmesi yaşar ki, devlet divanını kendi sarayında toplamaya başlar. Öyle bir kibir savrulması yaşar ki, kendi adına hutbe okutur. Oysa, camilerde hutbe sadece dönemin padişahları okunur. Pargalı İbrahim öyle güç sarhoşu olur ki, kendi adına sikke bastırır. Çok zekidir, diplomasi ve siyaset dehası olması, onlarca yanlışlıklar yapmasını da beraberinde getirir. Öyle bir hale gelir ki, Frenk, acem, uzakdoğu diyarlarında, "Muhteşem Süleyman'a" nazire "Muhteşem İbrahim" denilmeye başlandı.
Kısacası bu, elbette Pargalı İbrahim'in daha uzun bir hikayesi var. Bir filozofun dediği gibi, "Eğer tarihten ders alınsaydı, tarih hiç tekerrür eder miydi?" Bu önemli bir parantezdir. Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, "Stratejik Derinlik" adında meşhur bir kitabı var. Gerçi Davutoğlu Hoca'nın onlarca kitabı var ama, siyasi harekette belirleyici rol oynayan bu kitabıdır. O sebeple, Abdullah Gül'ün dışişleri bakanlığında "Dış Politika Danışmanı"olarak bulundu. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olunca, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı oldu. Sonra Dışişleri Bakanı, Başkan Erdoğan'ın Külliyeye gitmesiyle birlikte, Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı oldu. Bu hızlı yükseliş, aslında Ahmet Davutoğlu'nun kendisine ördüğü duvarın yükselişi anlamına geliyordu.
İlk iş olarak, medyada paralel yapı kurmaya başladı. Yeni Şafak ve Star gazetelerinden topladığı gazeteci ve yazarları, oluşturduğu "Karar gazetesi"ni ihtiyaten kenarda tutarak işe başladı. Bu konuyla ilgili Hadi Özışık, kendisinin de davet edildiğini, "Artık Reis devri bitti Hoca devri başladı" denildiğini aktarıyor.
Bir yandan, paralel yapı diye FETÖ'cülerle uğraşılırken diğer yanda adlarına "Hocacılar" denilen ve elleri iktidarın bal yağ çanağındaki başka bir paralel yapı inşa ediliyordu. Mehmet Ocaktan, Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert, Elif Çakır gibi isimler, paralel medyanın sac ayağı görevini üstlenmişti. Kürt gazeteci yazar Levent Gültekin artık AK Parti'nin yeminli muhalifleri arasına girmişti. Bunun miladı ise, Levent Gültekin'in dil eğitimi için İngiltere'ye gidip bir yıl kalıp gelmesine denk gelir. Oysa Levent Gültekin, Milli Görüş mahallesine rahleyi tedris görmüştür.
Bütün bu harala gürele içerisinde, Mustafa Karaalioğlu'nun genel yayın yönetmeni olduğu Star gazetesine devlet bankalarına verilen talimatla, karz-ı hasen işletilir. Bu paraların geri dönüşü oldu mu, muhaldir. Bahsi diğerdir.
Bütün bunların yanında, Başbakan Davutoğlu bir seçime girer. Yüzde 42 oyla mecliste iktidar olma çoğunluğunu kaybeder. Davutoğlu'nun gönlü CHP ile koalisyondan yanadır. Çünkü, kurulacak CHP-AK Parti koalisyonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı külliyeye hapsetmek daha kolay olacaktır. Başkan Recep Tayyip Erdoğan bu oyunu fark eder. Başbakan Davutoğlu'nun ortaya attığı istikşafi görüşmeler, aslında sadece CHP ile ciddi düzlemde yapılmaktadır.
Hocacılar, iktidar medyasını Davutoğlu medyası olmak üzere zorlamaktadır. Mustafa Karaalioğlu ve Mehmet Ocaktan, iktidara yakın televizyonlara hemen her gece çıkıp, inceden inceye Davutoğlu'nun partisinde yerini sağlamlaştıracak retoriklerle bir toplumsal algı kuşatması yapmaktadırlar. Ana teması, "Reis'in işi bitti, devir Davutoğlu hocanın devridir." Hocacıların içten içe bu oluşumları karşısında, adına Pelikancılar denen ve başını gazeteci yazar Hilal Kaplan ve eşinin çektiği trol grup, hocacılara açık cephe açar. Her ne kadar birbirleriyle siyasi rekabet içerisinde olsalar da, Berat Albayrak ve Süleyman Soylu, Pelikancılara tam destek verir. Güçlü lojistik destek Binali Yıldırım ve Hayati Yazıcı'dan gelir. AK Parti'nin etkin yönetici ve operasyonel milletvekilleri harekete geçer. Zeyid Aslan, Bülent Turan, Mustafa Ataş, Mustafa Şen ve Mevlüt Çavuşoğlu gibi isimler, Ahmet Davutoğlu'nu MKYK'da bypass edip bütün yetkilerini iptal ederler. Tabii, bu noktaya gelmeden önce bir de erken seçim yaşanır. Davutoğlu'nun başbakanlığında yapılan genel seçimlerde, AK Parti yüzde 42 ile 49 almıştır. Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, erken seçimde alınan yüzde 49'luk oyu kendisinin aldığını söylecektir. Şaka gibi, tam bir ironi. Oysa, Davutoğlu'nun kurduğu Gelecek Partisi, yapılan güncel kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 1.5 dolaylarındadır. Hadi buna yüzde 2 diyelim. Peki, yüzde 49,'u Davutoğlu aldıysa yüzde 47'si nerede?
Neyse, geçen Saadet Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu diyor ki, "Cumhurbaşkanlığı yapmış Abdullah Gül, Başbakanlık yapmış Davutoğlu, yıllarca Türkiye'nin ekonomisine
yön vermiş Babacan, AK Partiden ayrılınca yüzde 20'yi koparırlar dedim. Ama nerede, hayal kırıklığına uğradım."
Pargalı İbrahim Paşa'nın hikayesiyle bir örtüşme görüyorsunuz. Ben buna tevafuk diyorum.