Muhterem Bekir Abi…
Cemal İncesoyluer
- 1218
25 Ekim 2015 tarihinde bir yazı yazdın Bekir Abi.
Başlığını “Davut Abla” şeklinde düşmüştün.
“Onuncu Köy” adını verdiğin köşen, yeni gazeteye geçmenle birlikte “Onbirinci Köy” veyahut “Onbirli” olmalıydı ama, sen nedense hep geçmişte kalmayı, düne uyanmayı hep sevdin.
Yeniler ironi filan diyorlar, aslında tecahül arif sanatını en iyi sen konuşturursun yazılarında. Her bir satırında espriler, şakalar, gülmece-güldürmece dil üstünde kaydırmaca cümlelerle, senin üstüne dil sihirbazı tanımıyorum. Ha bir de Yılmaz Özdil var. Halef seleftiniz Hürriyet gazetesinde. Şimdi, seninle aynı gazetede yazıyor. Yılmaz Özdil’i ben biraz senin imitasyonun olarak görüyorum, Bekir abi…
Öyle hikayeler yazıyorsun ki, gerçek olabilir mi, yoksa uydurmamı tereddütte kalıyorum.
Muhterem Bekir Coşkun abi, muhalif yazarsın, penceren sadece eleştirel zaviyeye açık.
Bu iyi de.
Lakin, “Davut Abla” yazın, biraz terbiye sınırlarını zorlamadı mı?
Yok, tam yerine geldi manzara koyduk gibi bir tekerlemeyi gerekçe gösteriyorsan, saygı duyarım.
Yazdığın o yazının ikinci paragraftaki üç satırını biraz değiştirerek ben de yazmayı denedim.
Tabii senin yazın kadar başarılı olamadı.
Yine de idare et Bekir abi. En başta da, peşinen okurlarımdan özür dileyerek senin ikinci paragraftaki üç satırına benzeterek yazmaya çalıştım.
“Muhterem Bekir Abi… Benim şeyim biraz büyük…Yaşım… Acaba, bu yaşta bana uygun bir hatun bulabilir misin? Sorunum salt şeyimin büyük olması değil, yani yaşımın. Aynı zamanda evliyim Bekir abi. Acaba, hem evli olmam, hem de şeyimin büyük olması, yani yaşımın büyük olması, hatun bulmakta sorun teşkil eder mi? Belki, ne alaka, ben şey miyim diyebilirsin. Estağfurullah abi, yazdığın o mahut yazıda senin Başbakan’dan talebine bakınca, sevabına senin de benim derdime çare olacağını düşündüm. Yoksa, senin şey olup-olmadığını bilemem, abi…”
Biliyorum, bu satırlarda terbiye sınırlarını zorluyor.
O nedenle peşinen değerli okurlarımdan özür diledim. Bekir Coşkun, AK Parti’ye oy verenleri “göbeğini kaşıyan adamlar” şeklinde nitelerken, halefi Yılmaz Özdil de “bidon kafalılar” demeyi uygun bulmuştu. AK Parti ve AK Partilileri eleştirebilirsiniz. 13 yıl iktidar da kalan partinin bütün yaptıkları elbette doğru değildir. Mutlaka yanlış icraatları, yanlış kararları ve yanlış politikaları olmuştur.
Ve fakat, bir insan hiç mi bir partinin yaptığı doğru işi göremez?
Muhalefet partileri (CHP, MHP ve HDP) 1 Kasım seçimlerinde neden hezimete uğradı? Çünkü, iktidar partisinin yaptığı tüm icraatları totalci bir yaklaşımla yanlış dedikleri için. Bunu ben söylemiyorum, seçim analizi yapan sosyologların tespitleri. Ve diyorlar ki, “Eğer muhalefet partileri halktan kendilerine destek ve oy isterken, şunlar doğru işlerdi, şu politikaları yanlıştı. Biz iktidara gelirsek, şöyle şöyle yapacağız deselerdi, halkı ikna etmiş olacaklardı ve halkın kendilerine güvenmesini sağlayacaklardı.”
Bir gazeteci ve yazarın da sürekli eleştirel bir zaviyede olması, halkın kendisine güvenini zedeliyor.
Seçim sonuçlarına göre, Türkiye’de her iki kişiden birisi AK Parti’ye oy verdi.
Hem halkın tercih ve kararlarına burun bükeceksin, hem de demokrasi diyeceksin…
Hem cumhuriyetin faziletini öve öve bitiremeyeceksin, hem de Gazi Mustafa Kemal’in “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” vecizesini es geçeceksin ve bu sözün ne manaya geldiğini unutacaksın.
7 Haziran seçim sonuçlarını, “%60’lık blok” ve “Cumhurbaşkanının istifası” şeklinde okuyanlar, 1 Kasım seçimlerinde hezimete uğramalarına rağmen, partileri pik yapmasına karşın “istifa kurumunu” akıllarından dahi geçirmiyorlar.
Katolik yemini etmiş bir takım zer zevat, televizyon kanallarına çıkıp, açık ve alenen cumhurbaşkanına ve AK Partiye oy verenlere küfrederlerken; aydın-ilerici olabiliyorlar.
Halka tepeden bakan, varsıl ve elitist zümreye kucak açan CHP’nin neden halkın teveccühünü kazanamadığını hala anlayamayan yönetim, bundan sonra da yapılacak her seçimi kaybetmeleri şaşırtıcı değil.
PKK terör örgütüyle arasına mesafe koymayan, hatta 7 Haziran seçim sonuçlarına göre şımarıklığın, pervasızlığın, halkın verdiği pirimi hoyratça kullanan HDP, kimi ilçelerdeki “özerklik/öz yönetim” denemeleri, Doğu ve Güneydoğu’daki kendi partilerinin belediyelerinde hendekler kazmaları, halka gözdağı ve tehdide yeltenmeleri, ne kadar kansız ve alçak bir hesabın içerisinde olduklarını gösterdi.
Halkın moral değerleri, inancı, kültürü ve yaşam tarzıyla bir türlü barışamayan zihniyet; medyasıyla, yazarlarıyla, akademisyenleriyle, oligarşisiyle mevzi almış, AK Parti’ye verilen %59.8’lik oy oranını hazım problemi yaşıyorlar.
Dolayısıyla, uğradıkları hezimeti, küfür ve hezeyanlarla kapatmaya çalışıyorlar.
Bütün bunlara rağmen, toplumsal barışın yeniden inşası için, Türk-Kürt kadim kardeşliğinin bin yıllık bidayeti için, AK Parti’nin bundan sonraki süreçte herkesi kucaklayan bir tavır içerisinde olması gerekiyor.
Diğer partilerin ciddi sorunlarının yanı sıra, AK Parti’nin de kendisine oy vermeyen %50’lik kesimle barışması, buluşması ve gönüllerini almasıyla, kendisine yakışanı yapmış olacaktır.