Cemal İncesoyluer

Bin yıllık hikayemiz…

Cemal İncesoyluer

  • 1444

Türklerin Anadolu’ya gelişi, sanıldığı gibi 1071 yılında Sultan Alpaslan’ın Malazgirt Savaşıyla birlikte olmamıştır.

Bu savaş, bir fetih ve devletin bu coğrafyada resmi kalışıdır. Kimi tarihçiler, Türklerin soy ağacının köklerinden birisi sayılan İskitlerden hareket ederek, Anadolu’daki varlığımızı M.Ö 2000-3000 yıllarına kadar götürmektedir. Bu tabii, kanıtlanmamış bir iddiadır. İzaha muhtaçtır ve tarihi kriterlerin tüm ölçütlerinden onay alamıyor. Tarihi gerçek olarak, Buhara’dan hareket eden Türkmenlerin Lideri Çağrı Bey, 1018 yılında 3 bin süvariyle büyük mesafeleri ve çeşitli tehlikeleri aşarak Doğu Anadolu’ya bir sefer yaptı.

Azerbaycan’da rastladığı Türkmenleri de alıp birlikte Van gölü civarını ele geçirmişti. Çağrı Bey, bu başarılı akının ardından uzun mesafeleri tekrar geçip Buhara’ya döndü. Ailesi mensuplarına Anadolu’da kendilerine karşı koyabilecek kimseye rastlayamadığını bildiriyordu. Selçuklular, Gaznelileri mağlup edip Mâverâünnehr bölgesine hakim oldukları için kendileri Anadolu’ya gitmemişler, ancak sel halinde ülkelerine gelen Türkmenleri Anadolu’ya göndermişlerdir.

Bin yıllık hikayemiz, bu coğrafyada hakim millet olarak sürüp gitmiştir. Çağrı Bey Doğu Anadolu’ya giriş yaptığında, burada Bizans, Ermeniler, Rumlar, Araplar, Süryaniler, Kaldaniler ve Kürtlerin olduğu, tarihi kayıtlar içerisindedir. Ancak, bu kavimlerin hiçbirisi hakim güç ve devlet erki değildi. Anadolu’da Danişmentler, Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti hakim oldu. Fetret dönemlerinde ise, Türk Boyları obalar halinde bölgesel yönetimler oluşturdular. Ertuğrul Gazinin babası, Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Gazinin dedesi Süleyman Şah bin Kaya Alp, Erzincan ve Ahlat Bölgesinde etkin oba beyiydi. Daha sonra Ertuğrul Gazi’nin, Bilecik, Söğüt ve Yalova’yı kapsayan bir hinterlanda yerleşip Kayı Boyu soyunu burada sürdürmesiyle birlikte, Osmanlı İmparatorluğunun da temelleri atılmış oldu.

Tam tamına bin yıl olmuş, Anadolu’ya gelişimiz. Bu bin yıldır, “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe” demişiz. Türklerin kurduğu her devlet ve her bölgesel erkte Türk töreleri ve İslam hükümlerini hakim kılmak üzere hareket etmişiz. Bin yıldır, binlerce ihanete uğramışız. Celali İsyanları, Kürt Patrona Halil isyanı gibi, bu coğrafyada hep arkamızdan hançerlenmişiz. Birinci Dünya Harbinde “Millet-i Sadıka” diye nitelendirdiğimiz Ermeniler, Taşnak Örgütleri eliyle Türk Milletini sırtından vurmuş. Ortadoğu’da Araplar, Lawrance’nin kumpasıyla, Osmanlının bitişine omuz vermişler. Bin yıllık hikayemiz var bu Anadolu’da…

Bin yıllık adaletimiz, bin yıllık hakkaniyetli yönetimimiz, bin yıllık medeniyetimiz, bin yıllık insanlığımız var bu coğrafyada…

23 milyon kilometre kareyi, buradan yönetmişiz. Bizans Oyunları, İngiliz tezgahları, Siyonist kumpasları ve bağrımıza bastığımız karındaşlarımız, ümmet bildiklerimizin ihanetleriyle; bugün 780 bin kilometre karelik bir vatanda Türkiye Cumhuriyetini kurmuşuz. Ve bu coğrafyada, bu ülkede, bin yıllık vatanımızda hala rahat yüzü görmemişiz.

Darbeler olmuş, ABD ve AB ülkelerinin “bizim çocuklar” dediği generallerin yaptığı meş’um darbeler. Bu coğrafyada ihanet kol geziyor. Bir bakıyorsunuz asker kıyafeti giymiş, bir bakıyorsunuz cübbe-sarık kuşanmış, bir bakıyorsunuz bir parti olmuş; modern mandacılar olarak karşımızda dikiliyor. Bir bakıyorsunuz 1960 darbesi oluyor, Başbakan Menderes ve iki bakanı asıyor. Bir bakıyorsunuz, 1980 darbesi olmuş bir sağdan bir soldan falıyla gencecik fidanları darağacında sallandırıyor. Bir bakıyorsunuz 28 Şubat postmodern darbesi deyip, bu milletin bütün moral değerlerine saldırılıyor, merhum Necmettin Erbakan gibi bir vatansever başbakanı alaşağı ediyorlar. Bin yıllık hikayemiz var bizim Anadolu’da…

Gözyaşımız var, şehitlerimiz var, gazilerimiz var, binlerce ocağa ateş düşüşlerimiz var. Ve bir akşam, Boğaziçi Köprüsünde tanklar kesiyor milletin önünü. Tarih: 15 Temmuz 2016… İşte bu tarih, tam tamına 90 yıl sonra Türk Milletinin yeniden diriliş destanıdır. 249 şehit, 2 bin 153 gazimiz, tarihe not düşüyor.

O akşamdan sabaha kadar F16’lar, savaş helikopterleri hiç durmuyor. Yangın bombaları atılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Özel Hareket Binası, Türksat, MİT füzelerle vuruluyor. Genelkurmay ve kuvvet komutanlıkları kuşatılıyor. Şehirler uyanıyor, insanlar yürüyor ölümün üstüne. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla bütün şehirlerin meydanları direniş için doluyor. Darbe/işgal girişiminin görünürdeki yönetici Fetullahçı Terör örgütü(FETÖ)’dür. PKK ile DAEŞ, Doğu ve Güneydoğu sınırlarımızda kulakları kirişte bekliyor. Darbe başarılı olursa, herkes bu ülkeden pay almak üzere hareket edecektir. Ertesi gün oluyor, daha ertesi gün, en ertesi günler oluyor.

Ne ABD’den nede AB ülkelerinden püskürtülen darbeyle ilgili tek bir açıklama, kınama, ayıplama gelmiyor. Gelmiyor çünkü, Türkiye üzerine öyle bir kumar oynanıp koalisyon kuruluyor ki, 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesine, Türk Milletinin destanlar yazan kıyam ve direnişine bir türlü inanamıyorlar. Aradan 9 ay henüz geçti. Bu milletin önünde yiğit bir başkomutan, Reis vardı. Gazi Meclisin Gazi Liderleri Binali Yıldırım ve Devlet Bahçeli vardı.

Gazi Külliyenin Gazi Reisi diyor ki: FETÖ, PKK, DAEŞ ve emperyal güçlerin bu ülkede bir daha oyun kuramaması için işte size 16 Nisan anayasa değişikliği… Gazi Reis, bu ülke üzerindeki tüm hesapları alabora etmek için önümüze bir sandık getiriyor. Güçlü Türkiye için, yeni bir savaşın muzafferi olmak için “evet deyin” diyor… Seçim sizin. Ya bu ülkeden yana bir tavır koyacağız, yada terör örgütlerine vekalet terörü yaptıran emperyal güçlerin oyuncağı olacağız. Türkiye’nin 15 Temmuz’da destanlar yazan direnişine imza attığımız gibi, 16 Nisan’da da “evet” diyerek, yükselişine selam duracağız…

Bizim, Türk Milletinin bu coğrafyadaki bin yıllık hikayesinin özeti budur, vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları