Aczmendiler ve 28 Şubat vetiresi…
Cemal İncesoyluer
- 1357
Bu ülkede darbe yapmayı kafalarına koydularsa, sebep (bahane) bulmakta sıkıntı çekmezler.
1960, 1971 ve 1980 darbelerinde bahane konusunda hiç zorlanmadılar. Ne ki, sebep bulmak içinde sebep üretmeyi başardılar. Nitekim, merhum Adnan Menderes’i asmaya kadar giden süreçte, darbe öncesi askeri okulların nümayişleri sizde de kuşku uyandırmıyor mu?
“Peygamber Ocağı” okullarda ve kışlalarda, tıpkı İttihat Terakki yapılanması gibi siyasi ve ideolojik üs olarak kullanılması manidar değil mi? Yapılan tam da buydu işte. 1960 darbesi öncesi, darbenin zeminini oluşturacak kargaşa, nümayiş, suni rahatsızlıkların empozesi yapılıp, başta Ankara, İstanbul ve İzmir’de devreye konuldu. 12 Eylül 1980 darbesinde de benzer yol izlendi.
Darbeci general Kenan Evren’in “İhtilal şartlarının oluşması için zamanı kolladıkları ve bekledikleri” sözü, yakın tarihimizin utanç sayfalarında yer aldı.
1971 darbesinde daha çok kendilerini solcu ve devrimci diye tarif eden gençlerin boyunlarına yağlı urgan bağlayıp, astılar. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Yusuf Aslan bunlardan üçüdür. İsimleri çok telaffuz edilmeyenlerle birlikte, onlarca genç fidan darağacında hayatını kaybetti. Tokat Kızıldere Köyü, bu darbenin en yakın tanıklarıdır.
Peki rejim ne yaptı? Daha doğrusu devlet aklı denilen Kemalist yönetim, Kızıldere Köyünün ismini Ataköy diye değiştirerek, sol yanımızdaki sızının tortusunu kazıdığını zannetti.
İşte bugün, darbeleri hatırlama ve bir daha darbecilere yol vermeme adına Tokat’ın Kızıldere Köyünün adı aslına yeniden döndürülmelidir. Ki, 1971 darbesini bu toprakların çocukları hiç unutmasın. Gerçi, şimdilerde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ne kadar “Atatürkçü ve Kemalist” olduğu anlatılıp duruyor. Yalan söylüyorlar. Denizin arkadaşı bugün HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü konuşsun. Deniz ve arkadaşları, en başta emperyalizme hayır dedikten sonra, “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganı atardı. Bu sloganda hiçbir ulus devlet ve millet olgusunu bulmanız mümkün değildir.
Bakın, bugünde özellikle AK Parti’nin temel yaklaşımı “Bin yıllık kardeşlik” ifadesiyle, halkların kardeşliği ete kemiğe bürünüyor. Türk-Kürt kardeşliğinin bitmesi ve düşmanlığa dönüşmesi için dindar Kürtler, ırkçı Kürtler ve terörist Kürtler el ele vermiş adeta adı konmamış bir savaşın aktörleri gibi çalışıyor.
Aczmendiler ve liderleri Müslüm Gündüz, sözde hoca Ali Kalkancı ve bir dolu “Hizbullahçı” örgütlerin “Şeriat isteriz” diye meydanlara çıkması tesadüf değildi. Müslüm Gündüz’ün eşi Fadime Şahin ile Ali Kalkancı’nın eşi Emire Kalkancı gibi kadınların medyanın vitrininde yer alması, sadece darbenin ayak sesleriydi.
Dün 28 Şubat vetiresinin yıldönümüydü. 28 Şubat 1977’de olağanüstü toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı, ordu ve bürokrasi merkezli süreç. Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve bu kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan postmodern bir darbedir.
Bu dönem başta muhafazakar kesime karşı başörtüsü yasağı gibi uygulamalara sahne olmuş, başörtülü öğrenciler okullardan atılmış, ikna odaları kurulup başlarını açmaları için zorlanmış ve çok sayıda kamu personeli işinden atılmıştır. "İrticayla mücadele eylem planı" ile anılan bu süreçte verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığı denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kurulmuş, 28 Şubat sürecinin yargılamaları ilk kez Ergenekon davaları ile başlamıştır.
Refah Partisi 1995 Genel Seçimlerinde birinci parti olmuştur. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP-RP koalisyon hükümeti, Refah Partisi'nin güven oylaması hakkında hukuksal inceleme yapılması için Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvuru haklı görülerek güven oylaması geçersiz sayıldığından dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan Refah Partisi ile ikinci parti olan DYP arasında kurulan 54. Hükümet (Refahyol hükümeti), 8 Temmuz 1996'da TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır.
RP-DYP Koalisyonu kurulmasının ardından bu dönemde yaşanan bazı olayların, 28 Şubat sürecini tetiklediği ve hızlandırdığı düşünülmüş, 2 Ekim-7 Ekim 1996 tarihleri arasında Başbakan Necmettin Erbakan sırasıyla Mısır,Libya, Nijerya'yı ziyaret etti. Libya'da, Kaddafi'nin bir çadırda Erbakan ile yaptığı görüşmede sarfettiği sözler muhalefet ve basın tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.
28 Şubat sürecinde dikkat çeken isimlerden Fethullah Gülen olmuş, 11 Ocak 1997'de Necmettin Erbakan Ramazan nedeniyle 51 tarikat ve cemaat liderini Başbakanlık Konutu'na iftara çağırmış, Fethullah Gülen de çağrılanlar arasında olmuş ancak iftar yemeğine katılmamış, olay kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olmuştur. 29 Mart 1997'de Samanyolu TV'de katıldığı bir televizyon programında Türk Silahlı Kuvvetleri'ni siyasete müdahale etmek ve muhtıra vermekle eleştirenlere karşı "Asker demokratik yollarla sorunların çözümünü istedi" demiş, 28 Şubat sonrasında Necmettin Erbakan'ı eleştirenler arasında yer almış ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahalesini demokratik bulduğunu söylemiştir.
Ve bugünkü “Paralel Yapı-FETÖ” denilen örgütlerin tohumları, aslında her darbede ayrı bir ürün olarak atılmıştır.
Bu ülkenin bir daha darbelere muhatap olmayacağı düşüncesi, umutlarımı yeşertiyor.