Cemal İncesoyluer

FETÖ'nün cinnet hali: Darbe Girişimi…

Cemal İncesoyluer

  • 1637

 

 

Sadece terör örgütünün lideri Fetullah değil, tüm yapının bir cinnet hali ve akıl tutulması yaşadıklarını görüyoruz. Kandırıldıklarını ve ahmaklıklarını ilan eden edene. Oysa, FETÖ’nün tam manasıyla anlaşıldığı iki gün var: 17 ve 25 Aralık darbe girişimleri…

 

Biraz daha evvele giderseniz, “Mavi Marmara” vakasıyla ilgili Fetullahın açıklaması, FETÖ’nün düşünce dünyasına ilişkin ciddi verilere ulaşabilirsiniz. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yapılan operasyon ve gün olarakta dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da bir ameliyat olacağı güne ayarlanması, FETÖ’nün başından beri uzun yıllara yayılan bir projesi olduğunu gösteriyor.

 

İnkar, takiyye, sümüğü aka aka ağlama, yemin-billah Fetullahın normal halleridir. Tabii birde meş’um bedduası var ki, bugün nasılda kendisine döndüğünü görüyoruz.

 

15 Temmuz 2016 tarihinde kanlı darbe girişimine kadar FETÖ/PDY oluşumunu ve lideri Fetullahı hiçbir akıl süzgecinden geçirmeden ve sorgulamadan yazı ve televizyon programıyla destekleyen iki isim var ki, şimdi adeta günah çıkartıyorlar. Bunlar, İslam yazarı titrini üzerinde taşıyan Ali Bulaç ile Ahmet Turan Alkan’dır.

Ali Bulaç, 10 maddelik açıklamasının dördüncü maddesinde şunları yazıyor: “İster bilerek ister oyuna getirilerek Gülen hareketinin bu işe dahil edilmesi ve darbe teşebbüsünün onlara fatura edilmesi Hareket’in önemli zaaflarla malul olduğunu göstermektedir. Tepedekilerin veya içlerine sızmış olanların Hareket’i söz konusu cinnet fiiliyle ilişkili hale getirmeleri, hem 40 yıllık görünen misyona ve iddialara aykırı düşmüş, hem sadece Allah rızasını gözeterek kendini hizmete adamış onbinlerce masum insanı derin travmalara itmiş, telafisi çok zararlara uğratmıştır. Buna kimsenin hakkı yoktur. Eğer bilerek bu işin içinde yer almışlarsa onların lehine söylediğim her söz için kişisel olarak hakkımı helal etmiyorum.”

 

Sonra bir başka maddesinde de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hedef alındığını bunun da ne kadar yanlış olduğunu felan fıstık ifadelere yer veriyor. Esas cinnet hali, Ali Bulaç, Prof. Karakaş ve A. Turan Alkan’da vardır. Çünkü, 2012 yılında Hakan Fidana yapılan operasyonlarla FETÖ’nün niyeti ve tiyniyetini anlamış olmaları gerekiyordu. Bu üç Fetullah sevicisi arkadaş, 17/25 Aralık darbe girişiminden sonra da hedeflerine Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesini koyarak onlarca televizyon programı yapıp, yüzlerce yazı yazdılar.

 

Günah çıkaranlardan Ahmet Turan Alkan’da şu ifadeleri paylaşmış:

Mel’un darbe teşebbüsünü ve tertipçilerini şiddetle lanetliyorum. Darbeciler, ülkeye bundan daha büyük bir kötülük yapamazlardı ve Türkiye’nin büyük ivme kaybı yaşamasına sebep oldular. Tarih önünde ve şahsım adına bu ihânet erbâbından ilelebed davacıyım. O meş’um geceye, yani 15 Temmuz gecesine kadar, takriben 20 yıl boyunca Zaman ve Yeni Hayat gazetelerinin yazarıydım. Bu 20 yıl süresince tanışıp ahbab olduğum yüzlerce yönetici, gazeteci, okuyucu ve ahbap arasında birinin bile gizli-saklı bir siyasi ajanda taşıdığı kanaatine kapılmadım.”

 

Ne olacak şimdi? Tıpkı Bülent Arınç’ın kendi kendisine yaptığı tarif gibi, “Ahmak” olduklarını mı kabul edeceğiz? Keşke, Ali Bulaç’ın kaleme aldığı 10 maddelik manifestosunda samimi olsa. Ama değiller. En azından 17/25 Aralık darbe girişimi kabak gibi ortadayken, bu üç arkadaşın yaptıkları özeleştiri samimiyetten ve inandırıcılıktan çok uzaktır.

 

Bu saatten sonra, Abdülkadir Aksu, Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik, İdris Naim Şahin, Hakan Şükür, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener, Sadullah Ergin, Ertuğrul Günay gibi bir sürü siyasetçi; bu darbe girişiminden dolaylı ya da doğrudan vebal altındadır. Hatırlayın, Gezi Olaylarında Abdullah Gül ile Bülent Arınç’ın nasıl tribüne oynayan açıklamalar yaptığını…

 

Ali Bulaç ve Fetullahı yakinen tanıyan bir çok isim “cinnet hali” ifadesini kullanıyor. Önceki gün bir televizyon programında Latif Erdoğan, “Tam bir cinnet halinde ki müptezeldir” diyerek, daha öncede kullandığı benzer ifadelerini pekiştiriyor. Nurettin Veren ise, “Türkiye’nin Kuşatılması” başlıklı çalışmasında çok ilginç şeyler anlatıyor.

 

FETÖ, HAVARİ VE MESİH

 

Nurettin Veren’in özellikle Fetullahın Mehdi, Mesih ve Havarilik konusundaki anekdotları, bu yapının nasıl bir hayal dünyasında ve hipnozda olduğunu gösteriyor. İşte o ifadeler:

“Hediyeler Hüsamettin Cindoruk’a, TBMM Başkanı iken, yaklaşık 10 bin dolarlık değeri olan Rolex marka bir saat götürdük hediye olarak. Cindoruk, bu saati kabul etti. Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev’e Kuran-ı Kerim götürdüm. Cumhurbaşkanlığı makamında bir sehpa yaptırıp Kuran-ı Kerim’i oraya koydu. Gülen, kime ne göndereceğini, kime nasıl davranacağını çok iyi bilen birisiydi. Mesela, çok saat ve kalem verirdi hediye olarak. Benimle gönderdikleri de olmuştur. Bu yönüyle hem zerafet ve kibarlık sergiliyor hem de cömert bir izlenim veriyordu. Gülen, Mesih mi? Gülen, esas büyük maksadını ustaca gizlemeyi başarıyor. Yaptığı işleri, ülkenin aleyhine bile olan işleri allayıp pullayarak takdim etme becerisine sahip. Kendisini kesin olarak ‘mesih’ gördüğü kanaatindeyim. Etrafındakilere hitap ederken ‘havari’ gibi ifadeler kullanır. Yani, “Siz benim havarimsiniz,” demeye getirir. Hitap ettikleri ‘havari’ olursa, eh, o da herhalde ‘mesih’ olur!

 

Bir keresinde Gülen, bana seslenerek; “Sen Ebubekir gibi ol,” dedi! Neye uğradığımı şaşırdım ve kendimi toparlayarak şu cevabı verdim: “Ben Ebubekir gibi olamam, Nurettin Veren’im. Siz de Hoca Efendisiniz.” Gülen, mesela, Yamanlar’daki ilk okulun önünden geçerken orasını bir ‘sepilizeizuh’ olarak görürdü! Tabii, kendisini de ‘peygamber’ görürdü. Okulu Nuh’un Gemisi’ne benzetir, şuur altında böylesi düşüncelerle yaşardı. Kutsiyet ifadeleriyle insanları etkilemeye çalışırdı. Böyle bir atmosferde olan insanlar da ister istemez, “Aman, burası Nuh’un Gemisi ise, o da Nuh ise, ben de dışında kalmayayım!” diye düşünürdü. Başka bir yerde de mesela, der ki; “Efendim, benimle Nurettin Veren Efendi’nin arasındaki mesele, Hz. Ömer ile Halitin arasındaki mesele gibidir.” Böylelikle, yapmak istediği hep kendisini koyduğu yeri ifade etmektir çevresindekilere. Tabii, bu gibi ifadeler kullanıldığında ben, “Ne o Hz. Ömer, ne de ben Hz. Halit’im. Biz sıradan insanlarız.

Bu tip benzetmelere, mübalağalara gerek yok,” derdim. Gülen, bir konuşmasında Peygamber Efendimizin kendi-sini ziyaret ettiğini, onunla oturup meselelerini konuştuğunu da anlatmıştır! Bir başka vaazında ise, “Ben görmediğim hiçbir şeyi burada anlatmıyorum,” diyerek, öteki alemdeki olayları gören ve ona göre konuşan bir insan imajı çizebilmektedir. Bu gibi davranışlarla kendisinin olağanüstü bir kişiliği olduğunu; bizim görmediğimiz, bilmediğimiz mana alemlerinde dolaştığına, her meselesini peygamberle istişare ettiğine, ilişkin açık beyanları vardır. Allah’a mahsus bir kabiliyettir. Ancak, Gülen bırakın mesihliği, bırakın Peygamber efendimize ait bir durumu; Allah’a ait durumlarla bile kendisini kıyaslayabilmektedir.”

 

Mevzunun çetrefilliğini görüyor musunuz? FETÖ’nün lideri, bazen Mesih, bazen Mehdi, bazen peygamber, bazen de tanrı… Böylesine hastalıklı bir ruh halindeki şahıs, generalleri, profesörleri, valileri, emniyet müdürlerini, savcıları, hakimleri, akıllı sanılan işadamlarını, yazarları ve gazetecileri etki alanına alabiliyor.

 

Allah Türk Milletine lütuf ederek, 15 Temmuz 2016 tarihinde bu vatan hainlerini akamete uğrattı. Millet olarak ne kadar şükretsek azdır…

 

Yazarın Diğer Yazıları