Sultan Abdülhamid'in yaramaz muhafızları
Sultan II. Abdülhamid, kendisini ve sarayı koruyan muhafız askerleri arasında en çok, farklı etnik gruplardan oluşan Zuhaf birliklerine güvenmekteydi. Ancak zaman zaman Sultan'ın itimadını kötüye kullanan bu askerler, şımarıklıklarıyla İstanbul halkına da 'illallah' dedirtmişti.
Zuhaf Alayı içerisinde fes takan Arnavut birlikleri ile sarıklı Arap birlikleri arasında müthiş bir rekabet yaşanmaktaydı. Bunlar Sultan'ın gösterdiği ilgiyi dahi paylaşamaz, buldukları her fırsatta kavga ederlerdi. Doğru dürüst bir cezaya çarptırılmayacaklarını bildikleri için de bu kavgalar günlerce sürer, ancak başka askeri birliklerin yardımıyla tekrar kışlalarına çekilirlerdi. İkinci Tümen (fırka) komutanı İsmail Paşa, Sultan Abdülhamid'e birkaç kez Zuhaf birliklerinin en azından bir kısmının başka birliklere gönderilmesi için başvursa da her defasında ret cevabı almıştı.
1886 yılının Ramazan Bayramında, fesli zuhaf birlikleri, kışlaları önünde eğlenceler tertip etmiş, parayla tuttukları çalgıcılar eşliğinde hoşça vakit geçiriyorlardı. Bunu gören sarıklı zuhaf askerlerinden bazıları, çalgıcıları daha fazla para karşılığında kandırıp kendi kışlalarına götürmek isteyince askerler arasında önce sözlü atışma ardından da yumruklaşmalar başladı. İki taraftan yardıma koşanlar kargaşayı önleyeceklerine kavganın daha da büyümesine neden olmuş, taş ve sopalar devreye girmişti. Sayıca az olan sarıklı zuhaflar tam pes etmek üzereyken kim tarafından atıldığı belli olmayan birkaç el silah sesi duyuldu. Bunun üzerine kışlalarına dönen askerler silahlarına sarıldı ve iş ciddiye bindi. Yıldız Sarayı'nın hemen yakınında meydana gelen bu çatışma II. Abdülhamid'i de korkutmuş, yaverlerine sürekli olarak olayla ilgili bilgilendirilmesini emretmişti.
DİVAN-I HARP'TE YARGILANDILAR
Gözleri dönmüş fesli ve sarıklı Zuhaf askerleri hiç durmadan birbirlerine kurşun yağdırırken hadiseden haberdar edilen II. Fırka Komutanı İsmail Paşa derhal olay yerine intikal etmiş, askerin yatıştırılmasının mümkün olmayacağını anlayınca sert tedbirlere başvurulması kararını vermişti. Nihayet olay mahalline gelen bir batarya topla birkaç tabur asker ve bir süvari müfrezesi çatışmanın son bulmasını sağladı. Bir buçuk saat süren çarpışmada yedi kişi öldü, elliden fazla asker de yaralandı. Olayın meydana geldiği günün akşamı padişahın emriyle bir Divan-ı Harp kurulmuş, Zuhaf Alayları'nın ileri gelenleri ile İsmail Paşa tutuklanmıştı. Tutuklananlar görevi ihmalden yargılanacaklardı. Gerçi İsmail Paşa başta olmak üzere mahkemeye sevk edilen subayların hiçbir suçu günahı yoktu. Aksine saraya defalarca sonunda böyle bir olayın yaşanacağına dair raporlar da vermişlerdi. Ancak devlet yaşanan bu hadiseyle ilgili bir sorumlu bulmak zorundaydı. Yargılama sonunda İsmail Paşa bir ay hapse, diğer subaylarda çeşitli cezalara çarptırıldı. Bu cezayı çok gören Sultan, tekrar Divan-ı Harbin kurulmasını emrederek adı geçenlerin bir kez daha yargılanmalarını istedi. Tekrar yapılan yargılama sonucunda İsmail Paşa'nın, Şam'da bir yıl sürgün olarak oturmasına karar verildi diğer subayların da cezaları hafifletildi. Hadisede adı geçen askerler de beşer onar kafileler halinde dördüncü ordu ile Hicaz taburlarına sevk edildi. Bu yaşanan ilginç olayın ve yargılama sürecinin gazetelerde neşredilmesine kesinlikle izin verilmemiş, sadece Sultan II. Abdülhamid'in "Merhamet-i şahane "si, yani verilen cezaların padişah tarafından nasıl hafifletildiği halka duyurulmuştu.
Bakmadan Geçme





