Sahi Biz Hürriyet'i Tartışmaya Nasıl Başlamıştık?
Hürriyet'e mercek tutan akademisyen Ufuk Ulutaş'ın değerlendirmesi: 'Hürriyet her zaman tartışılan bir gazete oldu fakat gazetecilik kalitesiyle değil. Hürriyet etrafında dönen son tartışma da gazetenin yalan bir haberi, manipülatif bir şekilde dolaşıma sokmasıyla başladı.'
SETA’da Dış Politika Araştırmaları Direktörlüğü görevini yürüten Ufuk Ulutaş,Hürriyet'e mercek tuttu:
Sahi Biz Hürriyet’i Tartışmaya Nasıl Başlamıştık?
Önemli tartışma konularında, tartışmaya neden ve nasıl başlandığını unutmamak ve unutturmamak lazım. Tartışma başladıktan sonra öyle gelişmeler oluyor ki bir süre sonra kendimizi bulduğumuz nokta başlangıç noktasından çok uzakta olduğu gibi evvela bu tartışmaya neden ve nasıl başladığımızı da unutmuş oluyoruz. Hayat kronolojiden ibaret değildir ama olayların gelişimini anlamak ve basit bir nedensellik örgüsü kurmak için kronoloji faydalıdır. Başını unuttuğumuz veya unutturulmaya çalışılan birkaç tartışmaya bakalım:
Hürriyet her zaman tartışılan bir gazete oldu; fakat gazetecilik kalitesiyle değil. Hürriyet etrafında dönen son tartışma da gazetenin yalan bir haberi, manipülatif bir şekilde dolaşıma sokmasıyla başladı. PKK çevrelerinin kendi cürümlerini örtme stratejilerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırmak üzerine kurduğu bir ortamda Hürriyet, yalan olduğu için sonradan kaldırmak zorunda kalacağı “400 vekil olsaydı Dağlıca olmazdı” şeklinde bir iftiraya başvurdu. Bunun öncesinde de zaten Hürriyet’in PKK’nın terör saldırılarını anlatmak için kullandığı edilgen cümleleri, ucu açık bırakılan gizli özneleri eleştiri konusu olmuştu. Doğan Grubu, Almanya, PKK vs. tartışmaları dönüyordu.
Tam bu ortamda herkesin telin ettiği, Hürriyet’in binasına taş ve sopalarla saldırı gerçekleşti. Biz o gün bugündür tartışmayı başlatan yalan haberi değil, melun olduğu kadar manipülatif de olan saldırıyı konuşuyoruz. Hürriyet’in boş yazarı Özkök’ün sığınmacı düşmanlığından vicdan kasıcısına kaydığı hakaretamiz yazısı, edilgen fiiller ve yalan haber uçtu gitti. Yetmedi bugünlerde aynı yalan haber üzerinden argümantasyon kurmaya çalışan Kılıçdaroğlu’nun demeçlerini, Demirtaş’ın PKK’yı akladığı demeçlerinin yanında yayınlamaya devam ediyorlar.
* * *
Son günlerde azan PKK terörü de başını unutmamamız gereken başka bir tartışma. Şu an devam eden operasyonlar, PKK’nın önce çatışmasızlığı bitirdiğini açıklaması, ardından baraj yapımına vs. karşı halkı ayaklanmaya çağırması, ardından da iki tane polisimizi yataklarında uyurken şehit etmesiyle başlayan terör saldırıları sebebiyle başladı. Yani operasyonlar sebep değil, PKK terörünün bir sonucu. Hikâyeyi tersten anlatmaya çalışan Demirtaş ve avanesi ise bir taraftan PKK’nın kendi başlarına açtığı siyasi krizle yüzleşirken diğer taraftan HDP ile PKK’nın farklı düşünüp hareket etmesinin ontolojik olarak mümkün olmadığını kanıtlıyor. Demirtaş PKK’yı aklamaya çalışan demeçleriyle skolastik düşünceye mahpus bir papaz gibi Türkiye’ye dünyanın düz olduğunu iddia ediyor.
Diğer taraftan ise klişe tabirle karanlık ellerin yaptığı manipülatif ve pis kokan eylemler, kundaklama ve saldırılarla halkta biriken PKK nefreti kriminalize edilmeye ve HDP’ye de mağduriyet atfedilmeye çalışılıyor. PKK çevreleri mağduriyeti seçimlerde HDP’ye oya, Türkiye ile savaşta da PKK’ya militana devşirme gayretinde.
Türkiye, akıl ve sağduyuyla hareket ederek tartışmaya neden başladığımızı unutacağımız bir noktaya sürüklenmemeli. Bu sebepten ihtiyaç duyduğumuz “birlik ve beraberliği” bugünlerde sokakta değil zihinlerde, dualarda, duygularda yaşatmalı. Bence sokağa çıkmayanın çıkandan daha hayırlı olduğu günler yaşıyoruz.