Erdoğan, Harp Akademileri'nde kurmay subaylara seslendi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir ülkenin başkonsolosunun casusluk suçundan yargılanan bir gazetecinin davasına destek olmaya gittiğini belirterek, 'Başka yerde bu tür davranışlar sergileyen diplomatları bir gün bile barındırmazlar. Bu kişi, hala ülkemizde görevini sürdürebiliyorsa, bizim misafirperverliğimiz sayesindedir' dedi. Erdoğoğan, 'Gönül Bağımızın Olduğu Coğrafyaların Hiçbirine Kayıtsız Kalma Hakkına Sahip Değiliz' değerlendirmesini yaptı.

  • 898

 

Harp Akademileri Komutanlığı’nı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, “Tarih boyunca hep askerî başarılarımızla, mücadeleci yönümüzle, kabımıza sığmayıp sürekli yeni arayışlar içinde olmamızla ön plana çıkmış bir milletiz. Devlet kurmak, devleti büyütmek, devleti yaşatmak konusundaki maharetimizi, Cumhurbaşkanlığı forsumuzu sembolik anlamlarıyla çevreleyen yıldızlarımız açıkça ortaya koymaktadır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı Harp Akademileri Komutanlığı’nı ziyaretinde tören mangası karşıladı. Mangayı selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra şeref defterini imzaladı.


Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın da yer aldığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi’nde kuvvet komutanları ve subaylara hitap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli komutanlarıyla, kahraman subaylarıyla, Harp Akademileri Komutanlığı’nda bir kez daha bir araya gelmekten memnun olduğunu belirterek, bu vesileyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin halen görev başında olan tüm mensuplarına ve Mehmetçiklerin her birine şükranlarını sundu.

Tarihten bugüne, vatan hizmetinde gazilik ve şehitlik mertebesine ulaşan, Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere ordunun tüm mensuplarını rahmetle, hürmetle yâd eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, son dönemde yurt içi ve yurt dışı görevleri sırasında hayatlarını kaybeden subaylara, astsubaylara, uzmanlara, erbaş ve erlere Cenabı Allah’tan rahmet diledi.

“ŞEHİTLERİMİZİN KANINI YERDE BIRAKMADIK”

Operasyonların başladığı geçen yılın temmuz ayından bugüne kadar 215’i asker, 133’ü polis, 7’si korucu olmak üzere 355 şehit verildiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cuma günü Yozgat Şefaatli’de bir şehidimizin cenaze törenine katıldık, ailesi ve yakınlarıyla acılarını paylaştık. Hamdolsun, şehitlerimizin kanını yerde bırakmıyoruz. Aynı dönemde, yurt içi ve yurt dışında toplam ölü, yaralı, yakalama olarak 5 bin 359 terörist etkisiz hale getirildi. Ama bu durum, şehitlerimizin acılarının yüreğimizi daima yakmaya devam edeceği gerçeğini değiştirmiyor. Biliyorsunuz, bizim milletimiz için 'asker millet' derler. Tarih boyunca, hep askerî başarılarımızla, mücadeleci yönümüzle, kabımıza sığmayıp sürekli yeni arayışlar içinde olmamızla ön plana çıkmış bir milletiz. Devlet kurmak, devleti büyütmek, devleti yaşatmak konusundaki maharetimizi, Cumhurbaşkanlığı forsumuzu sembolik anlamlarıyla çevreleyen yıldızlarımız açıkça ortaya koymaktadır. Gönül bağımızın olduğu coğrafyaların hiçbirine kayıtsız kalma hakkına sahip değiliz. Mesela Balkanlar'da yaşanan hiçbir hadiseyi bizim görmezden, duymazdan gelme, arkamızı dönme imkânımız yoktur. Aynı şekilde Orta Doğu’daki, Kuzey Afrika’daki, Kafkasya’daki gelişmelere uzak kalma lüksümüz bulunmuyor. Ata yurdumuz Orta Asya’daki, kalpleri bizimle çarpan Afrika’daki, Güney Asya’daki kardeşlerimizi mahzun bırakamayız. Öyleyse, tarihin üzerimize yüklediği bu sorumluluğun gereğini hep birlikte yerine getireceğiz” dedi.

“GEÇİLEN KRİTİK DÖNEM, TÜRKİYE'Yİ PEK ÇOK BAKIMDAN ZORLU SINAMALARA TABİ TUTUYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, içinden geçilen kritik dönemin, Türkiye'yi pek çok bakımdan oldukça zorlu, oldukça kritik sınamalara tabi tuttuğunu söyledi. Bunlardan birinin de özgürlük-güvenlik dengesinin nasıl sağlanacağı, sınırlarının nasıl belirleneceği, uygulamalarının nasıl hayata geçirileceği meselesi olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, esasen özgürlük-güvenlik tartışmasının, günümüze ve Türkiye'ye mahsus olmadığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konunun, kadim dönemlerden beri siyaset ve hukuk tartışmalarının temel meselesi olduğunu anlattı. Meseleye ilişkin pek çok yaklaşım bulunmakla birlikte, kabul gören anlayışın özgürlükle güvenliğin birbirinin karşıtı değil tamamlayıcısı olması gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle Amerika’da 11 Eylül 2001’de yaşanan saldırılarından beri, bu meselenin öncelikli tartışma konularından biri olmayı sürdürdüğünü vurguladı.

“TERÖR SALDIRILARI ÜLKELERİ ÇOK CİDDİ TEDBİRLER ALMAYA YÖNELTİYOR”

Bu saldırı ve daha sonraki bir takım hadiselerin ardından, Batı ülkelerinin öylesine sert tedbirler aldığını, kendi varlıkları üzerine bina ettikleri değerleri sorgulanır hale getirdiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dünyanın farklı yerlerinde meydana gelen terör saldırıları veya ortaya çıkan tehditlerin, ülkeleri çok ciddi tedbirler almaya yönelttiğini görüyoruz. Bu tedbirlerin tamamıyla ilgili temel eleştiri, özgürlük-güvenlik dengesinin, özgürlükler aleyhine bozulduğu yönündedir. Açık konuşmak gerekirse, tüm bu fotoğraf içerisinde, özgürlük-güvenlik dengesini en sağlıklı koruyabilen ülke, Türkiye’dir. Çünkü biz vatandaşlarımızın özgürlük alanını değil, teröristlerin hareket alanını kısıtlamak için çalışıyoruz. Aldığımız tedbirler hep bu amaca yöneliktir. Bununla birlikte, hâlâ sıkıntı çektiğimiz hususlar da yok değil. Örneğin, terörü kutsama, teröristi yüceltme, terör eylemlerini meşru gösterme özgürlüğü benim içime bir türlü sinmiyor. Türkiye’de bölücü terör örgütüne ve diğer terör örgütlerine yapılan güzellemelerin bir benzerini, Batı’da, o ülkelerde faaliyet gösteren terör örgütleri için yapın, görün bakın başınıza ne geliyor? Bir ülkenin başkonsolosu kalkmış, casusluk suçundan yargılanan bir gazetecinin davasına destek olmaya gidiyor, yetmiyor bir de kendisiyle yanak yanağa fotoğraf çektirip yayınlıyor. Bununla da yetinmiyor, sosyal medyada 'Türkiye’nin nasıl bir ülke olmak istediğine karar vermesi gerektiği' gibi, haddini aşan ifadeler kullanabiliyor. Bu kişi, hâlâ ülkemizde görevini sürdürebiliyorsa, bizim alicenaplığımız, misafirperverliğimiz sayesindedir. Başka bir yerde, bu tür davranışlar sergileyen diplomatları bir gün bile barındırmazlar."

“TERÖRÜN KAYNAĞI KURUTULMAYINCA, TERÖRİST BİTMEZ”

Oysa aynı ülkede, benzer suçlamalara maruz kalan medya mensuplarının neler yaşadığının, haklarında hangi davaların açıldığının, ellerindeki malzemeleri imha etmek mecburiyetinde bırakıldıklarının çok iyi bilindiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz, teröristlere ve onlara her türlü desteği sağlayan iç ve dış tüm güçlere rağmen, demokrasiden, hukuk devletinden, insan haklarından taviz vermeden yolumuzda yürümeyi sürdüreceğiz. Bunun için kimsenin telkinine, dayatmasına ihtiyacımız yok. Biz bunu, başkaları istediği için değil, milletimiz buna layık olduğu için yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

Türkiye'nin, uzun yıllar boyunca sadece teröristle mücadele ettiğini, bunda da fevkalade başarılı olduğunu ama terörün kaynağı kurutulmayınca, teröristin bitmediğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bilindiği gibi güvenlik güçlerimizin görevi teröristle mücadeledir. Ama hükûmetin, devleti yönetenlerin bir başka vazifesi daha vardır, o da terörle, terörizmle mücadeledir" dedi.

“NE YAPTIYSAK ÜLKEMİZİN BİRLİĞİNİ, BERABERLİĞİNİ GÜÇLENDİRMEK İÇİN YAPTIK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Demokratik Açılım" diyerek başlattıkları çalışmaları "Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi" adı altında daha ileri bir seviyeye taşıdıklarını, son olarak da çalışmaları, "Çözüm Süreci" başlığı altında, 30 yılı aşkın süredir devam eden silahlı eylemleri kalıcı olarak bitirmeyi hedef alan bir safhaya getirdiklerini söyledi. Terörle mücadele kapsamında hayata geçirdikleri bu çalışmaların, kimi kesimler tarafından ihtiyatla karşılandığını, hatta eleştirildiğini bildiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ama şundan emin olun, ne yaptıysak ülkemizin ve milletimizin birliğini, beraberliğini güçlendirmek, bekasını güvence altına almak için yaptık" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm bu çalışmaların, bölge halkı tarafından heyecanla karşılandığına, samimiyetle benimsendiğine, insanların gelecekle ilgili ümitlerinin yeşerdiğine, hayata bakışlarının değiştiğine bizzat şahit olduklarını söyledi.

“TÜRKİYE, BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ÇOK AĞIR SALDIRISI ALTINDADIR”

Çalışmalar yürütülürken, Türkiye ve bölgeyle ilgili farklı niyetler peşinde olan kesimlerin de boş durmadığını sözlerine ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bölücü örgüt üzerinden, bölgede etkinliği olan bir siyasi partiyi de güdümlerine alarak, terörün kaynaklarını kurutma konusunda kat ettiğimiz mesafeyi ortadan kaldırmaya yönelik karşı bir hamle başlatıldı. Önce, Çözüm Süreci diye adlandırdığımız dönem istismar edilerek, bölücü terör örgütünün şehirlerde yapılanması sağlandı. Ardından, provokatif bir takım gösterilerle, eylemlerle, saldırılarla bölge yeniden çatışma ortamına sürüklendi. Biz, bölge halkının meseleye nasıl umutla yaklaştığını gördüğümüz için sonuna kadar sabrettik. Bir yandan gerekli güvenlikle tedbirlerini alırken, diğer yandan da kendi hedeflerimiz doğrultusunda yolumuza devam ettik. Tabii bu süreçte, Paralel Devlet Yapılanması adını verdiğimiz şer örgütün ordumuz ile istihbarat ve polis teşkilatlarımız içinde yol açtığı ağır tahribatın sancılarını da yaşadık. Netice olarak, 1 Haziran seçimlerinin ülkemizde yol açtığı geçici belirsizlik ortamını fırsat bilen bölücü örgüt ve arkasındaki güçler, yeniden silahlı eylemleri başlattılar. Temmuz ayından bu yana Türkiye bölücü terör örgütünün, geçmişte yaşananlardan çok daha farklı ve çok daha ağır saldırısı altındadır” diye konuştu.

Suriye’deki krizin, bölgedeki olayları hem tetikleyen hem de lojistik olarak destekleyen bir unsur durumunda olduğunu dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Güvenlik güçlerimiz, paralel yapının yol açtığı sıkıntıları da hızla telafi ederek, askeriyle, polisiyle, korucusuyla, istihbaratıyla bölgedeki mücadeleyi fedakârlıkla ve başarıyla yürütüyor. Öyle ki güvenlik güçlerimiz çoğu defa, çatışma bölgelerinde yaşayan sivillerimizin hayatlarını koruma uğruna kendi hayatlarını riske atıyorlar. Teröristler vatandaşlarımıza karşı ne kadar insafsız, vicdansız, ahlaksız davranıyorsa, tam tersine güvenlik güçlerimiz de o derece dikkatli, özenli, şefkatli yaklaşıyorlar. Bu durum, terörle mücadele konusunda son yıllarda elde ettiğimiz en önemli kazanımı beraberinde getirdi. Çünkü terörle mücadelenin en kritik unsuru, vatandaşın devletine güvenmesi, itimat etmesi, onun yanında yer almasıdır.”

“BİZ, BİN YILDIR BU TOPRAKLARI ŞEHİTLERİMİZİN KANLARIYLA YOĞURARAK VATAN HALİNE DÖNÜŞTÜRDÜK”

Son dönemde çok şehit verildiğini ama şehitlerin döktükleri kanların tek bir damlasının bile boşa gitmediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çünkü bu sayede bölgeyi ve halkı yeniden kazandık. Biz, bin yıldır bu toprakları şehitlerimizin kanlarıyla yoğurarak vatan haline dönüştürdük. Şayet bu coğrafyada yaşamaya devam edeceksek, bu bedelleri ödemeyi hep göze almak zorundayız" ifadelerini kullandı. Gerektiğinde devletin kadife eldiven içindeki demir yumruğunu, teröristin tepesine geçirmekte kesinlikle tereddüt etmeyeceklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ama aynı şekilde, terörle mücadelenin gereklerini de aklımızdan çıkarmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu ikisini birlikte yapacak tecrübeye, güce, dirayete sahiptir. Şundan emin olun, milletimiz, güvenlik güçlerimizin bölgede yürüttüğü mücadelenin anlamını ve büyüklüğünü çok iyi biliyor. Bölücü terör örgütünün ülkemizi ve milletimizi hedef alan saldırılarının gerisindeki asıl gayeyi halkımız gayet net şekilde görüyor. Meselenin terör örgütünün zırvaları olmadığının, meselenin Suriye olmadığının, meselenin Irak olmadığının, meselenin DEAŞ olmadığının, meselenin aslında bizim bu coğrafyadaki varlığımız olduğunun milletimiz çok iyi farkında” dedi.

“BURADAKİ HER BİR SUBAYIMIZIN ÖZ KARDEŞİMDEN EN KÜÇÜK BİR FARKI YOKTUR”

Ordunun birliğinin, beraberliğinin, emir-komuta zincirinin gücünün mutlaka en üst düzeyde tutulması gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Her fırsatta söylüyorum, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Sizlerin huzurunda buna bir de tek ordu, tek komutan vurgusunu da eklemek isterim. Anayasamızın 117’nci maddesi, 'Başkomutanlık TBMM'nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur' diyor. Yine aynı maddenin devamında da, 'Genelkurmay Başkanı, silahlı kuvvetlerin komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanı namına yerine getirir' ifadesi yer alıyor. Buna göre, burada bulunan tüm subaylarımız, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensupları, Başkomutan sıfatıyla benim yakın mesai arkadaşlarımdır. Hayatım boyunca, inanmadığım hiçbir şeyi söylemedim; bu yüzden başım çok belaya girmiş olsa da, hep hasbi konuştum, hasbi davrandım. Şimdi de diyorum ki; buradaki her bir subayımızın benim için öz kardeşimden, öz evladımdan, yakın çalışma ekibimden en küçük bir farkı yoktur. Sizler gibi yiğit, cesur, eğitimli, bilgili, dirayetli ve sadakatli mesai arkadaşlarına sahip olduğum için, ne kadar iftihar etsem azdır. Rabbim her birinizi korusun; çalışmalarınızda sizlere güç, kuvvet versin.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada teröristle ve terörle mücadele eden diğer ülkelerin yöntemlerine, elde ettikleri sonuçlara bakıldığında, farklı bir manzarayla karşılaşıldığına dikkati çekerek, “Mesela, Amerika’da 11 Eylül saldırıları sonrasında CIA’ye tanınan ileri sorgu tekniklerinin, Guantanamo başta olmak üzere, pek çok yerde ortaya çıkan vahim sonuçları, artık herkesin malumudur. Bugün dünyanın maruz kaldığı küresel terör tehdidinde, bu yanlışların çok büyük payı olduğu yaygın şekilde konuşuluyor, ifade ediliyor. Yine Amerika’nın, Afganistan’da, Pakistan’da, Yemen’de yaygın olarak kullandığı insansız hava araçları operasyonlarında binlerce masum sivilin hayatını kaybettiği bir gerçektir” şeklinde konuştu.

“38 BİN YABANCI UYRUKLU KİŞİYE, TERÖR ÖRGÜTLERİYLE BAĞLANTILARI YÜZÜNDEN GİRİŞ YASAĞI KOYDUK”

Avrupa ülkelerinin, mülteci akını ve terör olayları konusunda yaşadıkları şaşkınlığı, ardından verdikleri tepkileri takip ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Buna karşılık, sürekli tenkide ve ithama uğrayan ülkemizde yapılanlara baktığımızda karşımıza şöyle bir fotoğraf çıkıyor. Biz bugüne kadar 38 bin yabancı uyruklu kişiye, terör örgütleriyle bağlantıları yüzünden ülkemize giriş yasağı koyduk. Bunlardan 3 bin 500’e yakınını, ülkemizde yakalayıp sınır dışı ettik. Tutuklayıp cezaevine koyduklarımızın sayısı bine yakındır. Sınır dışı ettiğimiz kişilerle ilgili, hem vatandaşı bulundukları ülkeye, hem de gönderildikleri devletlere gerekli bilgileri verdik, ikazları yaptık. Belçika’daki acı hadise gösterdi ki bu ikazlarımız hiçbir şekilde dikkate alınmamış, kendilerine bildirdiğimiz teröristlerle ilgili en küçük bir işlem dahi yapılmamış. Diğer yandan, kendi imkânlarımızla isimlerini tespit edip ilgili ülkelere bildirdiğimiz kişilerin sınır dışına çıkışlarına izin verilmemesi yönündeki talebimiz de dikkate alınmadı. Bunun yerine, kendi ülkesinden çıkışına sınırlama getirilmeyen kişilerin, Türkiye üzerinden Suriye’ye ve diğer ülkelere geçişinin engellenmesi beklendi. Açık konuşuyorum, şayet Paris ve Brüksel saldırıları olmasaydı, Avrupa ülkelerinin bu meseleye bakışı şu şekildeydi; 'Terör örgütleriyle bağlantılı isimler, yeter ki bizim topraklarımızda eylem yapmasın, onun yerine gitsin Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta veya başka yerlerde ne yapıyorlarsa yapsınlar.' İşte böyle bir çifte standart söz konusuydu” diye konuştu.

“MAYIN TARLASINDA DANS EDİYORSUNUZ, HER AN BİR MAYINA BASABİLİRSİNİZ”

Yanlış yaptıkları konusunda Avrupa ülkelerini "Terör yılan gibidir, kucağınızda beslerseniz, bir gün döner sizi de sokar", "Mayın tarlasında dans ediyorsunuz, her an bir mayına basabilirsiniz" diyerek uyardıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ne söylediysek, hangi ikazları yaptıysak, maalesef dinletemedik. Sonunda o yılanlar kendilerini de sokmaya, o mayınlar kendi ayakları altında da patlamaya başladı. Lafa gelince demokrasiyi, özgürlükleri, hakkı, hukuku dillerinden düşürmeyenlerin, kendi başları derde girince bunların hepsini de nasıl rafa kaldırabildiklerini işte görüyorsunuz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, canlı bomba eylemleri konusunda oldukça hevesli olduğu bilinen terör örgütlerinin mensupları her yakalandığında, medyada bir furyanın başladığını belirtti. “Masum öğrenciler, masum gençler, masum insanlar devlet tarafından taciz ediliyormuş, tehdit ediliyormuş, takip ediliyormuş” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Avukat, gazeteci, siyasetçi, öğrenci, öğretim elemanı gibi kimlikler altında faaliyet gösteren terör yandaşlarını korumak için başlatılan bu kampanyalar, ciddi bir uluslararası destekle yürütülüyor. Sonra, aynı isimler, ya bir karakol baskınının, ya bir canlı bomba eyleminin, ya da bir başka saldırının arkasından karşımıza eli kanlı teröristler olarak çıkıyor. Ankara’daki bombalı eylemi gerçekleştiren terörist için o avukatların, o öğretim üyelerinin, o medya mensuplarının yürüttükleri kampanyayı unuttuk sanıyorlarsa, yanılıyorlar. Benzer bir şekilde, bölücü terör örgütünün Kuzey Irak’taki, Suriye’deki kamplarını imrenilecek birer yaşam alanı olarak göstermek, teröristleri cici çocuklar olarak pazarlamak için yerli ve yabancı medyanın nasıl seferber olduğunu çok iyi biliyoruz. Genel Yayın Yönetmeninin casusluk suçuyla yargılandığı bir gazetenin, Kandil’deki teröristleri birer ekolojik kahraman olarak göstermek için adeta kendini paraladığı haberleri, röportajları gayet iyi hatırlıyoruz. Yabancı basın organlarında kadın teröristleri birer manken, birer moda ikonu edasıyla pazarlamak için yapılan haberler, yayınlanan resimler arşivlerde duruyor” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölücü örgüt mensuplarının bölge halkına uyguladığı zulümden tek kelimeyle bahsetmeden, tam tersine onların yakıp yıktığı sokakların, evlerin suçunu da devlete yıkmaya çalışan, sıfatı büyük kendisi küçük medya kuruluşlarının hala aynı çizgide yollarına devam ettiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bütün bu gerçekleri biz de görüyoruz, bunun acısını içimizde hissediyoruz. Ama bizler sorumlulukları, duygularının önünde olması gereken insanlarız. Bunun için yüreğimiz kan ağlasa da, devletimizin ve milletimizin bekası yolunda yapmamız gerekenleri birer birer hayata geçireceğiz” diye konuştu.

 

Bakmadan Geçme