Ajan cenneti Türkiye

Türkiye'de ajanlık yapanların önemli bir bölümü ya gazeteci, ya sivil toplum örgütü temsilcisi, ya misyoner, ya da akademisyen.. Beyaz ajanlar bunlar. Bu, ajanlıkları yanında, kendilerini gizlemek için kullandıkları 2. işleri.

  • 1723

Gazeteci, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, misyoner, akademisyen, turist... Türkiye'ye gelen ajanların büyük bir kısmı bu kisvelerin arkasına saklanıyor. Peki Türkiye buna karşı nasıl önlem almalı?

Vakit yazarı Abdurrahman Dilipak'ın ilginç verilerle bezeli çarpıcı analizi:

 

Türkiye'de ajanlık yapanların önemli bir bölümü ya gazeteci, ya sivil toplum örgütü temsilcisi, ya misyoner, ya da akademisyen.. Beyaz ajanlar bunlar. Bu, ajanlıkları yanında, kendilerini gizlemek için kullandıkları 2. işleri.

Siz AB ülkelerini özgürlükler ülkesi bilirsiniz değil mi? Hiçbiri bizdeki gibi yol geçen hanı değil.. Avrupalı bir gazeteci bir çocuğun resmini çekip, yayınlayamaz.. Milli güvenlik konularında meydan bizdeki gibi boş değil.. Kamu yararını isbatlamanız gerek. Yalan haber anında tekzip edilir ve ağır yaptırımları vardır..

Bir önerim var. Türkiye'ye gelecek gazeteciler gelmeden önce bulundukları ülkedeki basın ataşeliklerine başvursun. Bakalım tanınan biri mi, yoksa ideolojik bir örgütün militan yayınlar yapan bir bülteni mi, ya da kolay ilan gazetesi mi? Soralım bakalım, daha önce Türkiye'de bulunmuş mu, gelmişse kimlerle görüşmüş, nerelere gitmiş, ne zaman, kaç defa gelmiş, Türkiye'de tanıdığı kişi ya da kuruluşlar var mı ya da Türkiye ile ilgili ne yazmış? Ya da başka ülkede bulunmuşsa orası hakkında ne yazmış, orası ile ilgili sabıkası var mı? Sendika üyesi mi? Ne kadar tekzip yemiş yazılarından dolayı..

Kesinlikle bu bilgilerin kaynağında soruşturulup, oradan uygunluk oluru aldıktan sonra, ataşeliğin görüşü ile birlikte dosyası Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'ne gelmeli..

Basın Yayın bu kişi hakkında kamu güvenliğine bilgi vermeli. Bu kişi hakkında bir araştırma yapılması gerek ve Basın Yayına davet edilip, kamu güvenliği müsteşarlığından gelecek uzmanlarla birlikte, Türkiye'de gazetecilerin hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirilip, bir mülakat yapılması gerek.. İnternet, Facebook, Twitter gibi hesaplarının incelenmesi gerek.. Kısa bir araştırma birçok ilişkiyi ortaya çıkarmaya yeter..

Hatta daha önce bulunduğu ülkelerdeki ataşelikten o kişi hakkında bilgi istenmesi, internet ortamında o ülkelerdeki çalışmalarının mercek altına alınması gerek.. Yoksa bu kötü gazeteciler iyi gazetecileri kovacak..

İngiltere'de kalıcı basın görevi yapacaksanız doğrudan MI5'den gelip, sizinle konuşurlar..

Geçici ve süreli gelen her gazetecinin mutlaka dosyasının tutulması gerek.. Türkiye'de kaldığı süre içinde yayınlarının izlenip, gerçek dışı yayınlar konusunda bağlı olduğu sendika, yayın kuruluşunun, ataşeliğin bilgilendirilmesi gerek.. 

Bir arkadaş bir olay anlattı. Olay İngiltere'de gerçekleşiyor. Bir gazete, bir polis aracına molotofkokteyli atan bir Afrikalı gencin fotoğrafını yayınlıyor.. Polis fotoğrafı ihbar kabul ediyor ve fotoğraftan o genci teşhis edip yakalıyor ve mahkemeye çıkarıyor.. Gazeteciden ve fotoğrafı yayınlayan gazeteden fotoğrafçının tanıklığı ve fotoğrafın orijinali isteniyor. Gazete önce mahkemenin talebini reddediyor.. Mahkeme ise terör faaliyetinin kamu güvenliği ve insan hakları açısından risk oluşturduğunu, bunda kamu yararı olduğunu, suçlunun suçunu reddettiğini, ancak tanıklıkla saldırganın cezalandırılabileceğini, milli güvenlik açısından bu işbirliğinin zorunlu olduğunu, aksi halde fiilin suçu ve suçluyu korumak anlamına geleceğini, sanığın delil yetersizliğinden beraat etmesi halinde, iftira suçu iddiası ile gazeteyi ve fotoğrafçıyı mahkemeye verebileceğini ve bu durumda da gazetenin maddi, manevi tazminat ve ceza davasına muhatap olabileceği, gazeteye savcılık tarafından resmen bildiriliyor.

Gazete işbirliğini kabul ediyor ama fotoğrafçı konuyu sendikaya götürüyor. Sendika mahkemeyle işbirliğine karşı çıkıyor. Ancak gazeteci ve gazete yönetimi sonunda savcılığın çağrısına uyarak fotoğrafın aslını mahkemeye veriyor ve tanıklığı kabul ediyor..

Milli güvenlik, MİT ve terör faaliyetleri konusunda gazetecilik asıl maksadının ötesine geçerek mediayı psikolojik harp aleti ya da yasalara karşı koruma kalkanı olarak kullanmak isteyen çevrelere karşı yeni düzenlemelerin yapılması şart.

Yabancı akademisyen, gazeteci ve STK temsilcilerinin girişlerinde akreditasyon sistemine geçilmesi şart.

Gerçek dışı yayınlarda mahkeme kararı ile verilen tekzip kararlarının ya da resmi açıklamaların, noterlik kanalı ile gönderilecek beyanların ilgili basın yayın organlarında derhal yayınlanması konusunda birtakım düzenlemeler artık şart.. Bu gereklere uymayanların kişisel, gerektiğinde kurumsal akreditasyonları derhal iptal edilmeli ve Türkiye'de işbirliği yaptığı kişiler ve kurumlar yakın takibe alınmalıdır..

Birtakım yabancı gazeteciler doğrudan kuryelik yapıyor ya hu!

Kesinlikle, bu beyaz ajanlar konusunda yılda dört defa bülten yayınlayarak bunların teşhir edilmesi gerek.. Sonra biri gider biri gelir.. Teşhir edilsinler ki, diğer ülkelerde aynı kirli işlere girmesinler..

Geçmişte ODTÜ'nün bu anlamda hangi roller üstlendiğini biliyor musunuz? Ya da Boğaziçi Üni.. Paralel yapının altyapısı nerede, kimler tarafından hazırlandı.. Bilkent, Koç, Sabancı, Başkent, Yeditepe.. Haberal, Dalan, Postmodern darbe planları.. 28 Şubat'ın İstanbul'daki merkez üssü neresi idi.. Bu işler sadece Harp Akademilerinde konuşulmuyordu yani.

Türkiye ajan cenneti, acemi ajanların profesyonellerle birlikte eğitim, tecrübe staj yeri olmaktan çıkarılmalı artık..

Sahi bizim Akit gazetesini Almanya niçin yaşatmadı.. Deniz Feneri sivil toplum örgütü değil mi idi!

Eğer Gezi'den ders aldıysanız, 'Türkiye ajan cenneti değildir' diyorsanız, benzer olaylar tekrarlanmasın istiyorsanız, yabancı gazetecilere akreditasyon için genel kurallar yanında bir de mütekabiliyet kuralları uygulamalısınız.. 

Ve tabii doğru düzgün mesleğini yapacaklar için de bir an önce uluslararası standartlarda bir uluslararası basın merkezinin kurulması şart. Selm ve dua ile..

Bakmadan Geçme