Varol Yüksel

28 ŞUBAT SÜRECİNDE YAŞZEDELER ve İBB. BAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞANIN DİK DURUŞU

Varol Yüksel

  • 1843

28 ŞUBAT SÜRECİNDE YAŞZEDELER ve İBB. BAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞANIN DİK DURUŞU

Gençliğimin baharında henüz bıyıklarımın yeni terlemeye başladığı, kanun karşısında henüz reşit bile sayılmadığım, liseden yeni mezun olduğum 1979 yılında Kara Harp Okulu'na ilk adımı atmayla başlayan askerlik hayatım 21 Aralık 1995 tarihli YAŞ kararı ile sona ermişti. 1983 yılında Kara Harp Okulu’ndan Teğmen rütbesiyle mezun olmayla başlayan subaylık dönemim Kıdemli Yüzbaşı rütbesiyle nihayetlenmişti. Kışla, orduevi, lojmanlar sarmalında ve kısırdöngüsünde geçen onca acı-tatlı hatırayı barındıran o yıllar sona erdikten sonra sudan çıkmış balık misali kendimizi İstanbul’da bulduk.

Maalesef sivil hayatta bir mana ifade etmeyen yani bir karşılığı bulunmayan “topçu subayı” vasfımızdan başka bir mesleğimiz yoktu. Sivil hayatta kimsenin topu yoktu ki topunu ateşleme işine talip olayım. Gerçi KHO’da İşletme bölümü okumuştum ama bir şirket veya firmada bu manada pratik yapma imkânım da olmamıştı. Ömrümüz insan idare etmekle geçmişti ama hemen herkes kendisini kolaylıkla idareci sınıfına koyabiliyordu.

O günler; kafamı iki elimin arasına alıp; “ne işle meşgul olacağım, ailemi nasıl geçindirebileceğim, nerede oturacağım” gibi soruların cevaplarını bulmaya çalıştığım ve çözüm yolu arayışı içinde olduğum günlerdi.

O günler; bir hadis-i şerifte ifade edilen; “insanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.”(Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim,17) günlerin yaşandığı günlerdi,

O günler; insanların, avucunda ateş gibi duran imanını yere koyma, bir manada imanının gereğini yaşamaktan vazgeçme veya imanına sımsıkı sarılma ikilemi arasında bırakıldığı ve bir tercih yapmaya zorlandığı günlerdi,

O günler; samimi dindarlara toplumun hiçbir katmanında adeta hayat hakkı tanınmadığı günlerdi,

O günler; samimi dindar subay ve astsubayların ordudan yoğun şekilde tasfiye edildiği günlerdi,

O günler; başörtülü olduğu için hastaneye kabul edilmeyen ve tedavi edilmeyen yaşlı teyzelerin hıçkırıklarının arş-ı alaya yükseldiği günlerdi,

O günler; dindar olması sebebiyle ordudan atılan subayın, askeri hastanede kanser tedavisi görmekte olan eşinin derhal hastaneden tahliye edilerek ölüme terkedilen ve nihayetinde vefat eden eşin acıklı hikâyesinin kalpleri dağladığı günlerdi,

O günler; başörtülü olduğu için orduevinde düğünü yapılan subay evladının düğününe alınmayan annenin feryadının yeri ve göğü inlettiği günlerdi,

O günler; başörtülü olduğu gerekçesiyle üniversitelere alınmayarak eğitim hakkı elinden alınan kızlarımızın haklı mücadelesinin verildiği günlerdi,

O günler; “yaptığın her faaliyet, yaptığın her görüşme, temasta olduğu herkes biliniyor ve kayıt altına alınıyor” düşünce ve korkusunun zihinlere kazındığı günlerdi,

O günler; malum zihniyetin topluma hakim kılmayı istedikleri 28 Şubat zihniyetin 1000 yıl süreceğinin iddia edildiği günlerdi,

O günler; insanların elinin-kolunun bağlandığı ve tam manasıyla toplumsal olaylara duyarsız, kayıtsız ve lakayt hale getirilmesinin hedeflendiği günlerdi,

İşte herkesin birbirinden hatta gölgesinden bile korktuğu ve çekindiği, ortalığın toz dumanla kaplı olduğu, at izi ile it izinin birbirine karıştığı böylesi karanlık bir dönemde; 28 Şubat zihniyetinin yaptığı yanlış uygulamalara lakayt kalmadığının bir ifadesi olarak dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın dik ve onurlu duruşuyla yaşzedelere sahip çıkması neticesinde 02 Şubat 1996 tarihinde İBB’ne vazifeye başlatıldım.

Şer güçler tarafından beslenen ve yönlendirilen medya o günlerde gazetelerinde attığı manşetlerde; “Ordu attı, İSKİ kaptı” gibi ifadeleri kullanarak yaşzedeleri işe alan Tayyip beyi adeta hedef tahtası haline getiriyordu.

Millî Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 Sayılı Kararına Ek-A (rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirler) kapsamında yayınlanan 28 maddenin 3 maddesi yaşzedelerle alakalıydı. Bu maddelerden en çok dikkat çekeni ise; “İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK'dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidirşeklindeydi.

Mevzuat açısından yaşzedelere kamuda görev verilmesi hususunda hiçbir engelleyici husus olmamasına rağmen medyanın bu yönlendirici ve kışkırtıcı tavırlarına ve MGK’nın tavsiye kararına karşı Tayyip beyin: “Onlar atacak biz alacağız” şeklinde verdiği cevap pek manidardı.

Daha sonraki yıllarda YAŞ kararları ile ordudan tasfiye edilen subay ve astsubayların belediyede istihdam edilme taleplerine, “Tayyip beye zarar gelebilir” düşüncesiyle ağırdan alan bürokratlarına; “yaşzedelerin atama onay yazıları neden hala bana gelmedi” diye sorusuna “efendim, MGK kararları var, malumunuz konjektör biraz sıkıntılı” demeleri üzerine; “atama kararlarını hemen hazırlayarak bana getirin, imza atmaktan çekinen imzasını atmasın” demek suretiyle kararlı duruşunu bir kez daha göstermiştir.

Dik, onurlu ve eğilip bükülmeyen omurgalı duruşunun sinyallerini daha o günlerde kamuoyuna gösteren ve daha sonra defalarca bu duruşu yenileyerek geliştiren, özellikle FETÖ ile mücadelesini başlangıçta tamamen yalnız kalmasına rağmen ısrarla sürdüren, dış odaklar tarafından yönlendirilen ve FETÖ tarafından alçakça uygulanan 15 Temmuz darbe kalkışmasındaki basiretli iradesi ile zirveye çıkan dik ve onurlu duruşu herkes tarafından kabul görmüş ve takdir edilmiştir.

Ne mutlu bize ki; eğilip bükülmeden dik ve onurlu duruşunu her durum ve şart altında herkese karşı sergilemekten asla çekinmeyen bir Cumhurbaşkanımız var…

 

Yazarın Diğer Yazıları