Orada üretmeyeni kesiyorlar!..
Salih Serdengeçti
- 562
Üretimin miktarı, kalitesi ve çeşitliliği toplumları öne çıkartan, büyük kılan, değerli kılan unsurdur.
Türk Dil Kurumuna göre "üretim": Belirli faaliyet ve işlemler sonucu yeni bir mal veya hizmet meydana getirme, istihsal.
Evet, üretim maddi manevi her türlü artı değer meydana getirme faaliyeti demektir.
Üretim denince aklımıza ilk etapta tüketicinin maddi ihtiyaçlarını karşılayan çabalar olarak akla geliyor. Hâlbuki mimariden, edebiyata tüm sanat dallarında meydana getirilen artı değerler, bilim ve teknoloji alanında, askerlikte, ülke yönetiminde, hukukta, tıpta, kültürde, medeniyette, eğitimde vb. meydana getirilen her türlü artı değer yaratmalar, özellikle millet hayatında çok önemli üretim unsurlardır.
Üretim gelişmiş toplumların en büyük kutsalıdır.
Millet hayatında üretimin sadece miktarının çok olması değil, kalitesi ve çeşitliliği de çok önemlidir.
Milletleri bir adım, beş adım, on adım, yüz adım öne çıkartan, ülkeleri büyüten, bölgesel güç, süper güç yapan her alandaki üretim yarışında diğer ülkelerin önünde olması ile sağlanabilir.
Türkiye neredeyse her sahada, son 70 yılda ürettiğinden çok fazla tüketen bir toplum haline dönüştü. Özellikle son 20 yıla baktığımızda; üretim-tüketim dengesi yokuş aşağı freni patlamış kamyon gibi irtifa kaybediyor. Bu gidişata elbet birileri dur diyecektir, mutlaka diyecektir, Türk Milleti tehlike kapıyı çalıncaya kadar pek de harekete geçmeyen bir karakteri olduğunu biliyoruz maalesef.
Üretmeyen, daha çok tüketen bir toplum haline gelmemize etken pek çok madde sıralayabiliriz ancak en başta ülkeyi yönetenlerin yanlış politikaları, hadi en sona da televizyonlardaki tüketimi tetikleyen dizi, reklam ve diğer programları koyalım. Bu şartlarda Türkiye ile gelişmiş ülkeler arasındaki makas her geçen zaman diliminde açılıyor.
Edebiyatta, mimaride, her türlü sanatta, siyasette, bilim adamı alanında da iyice kısırlaştık. Böyle gidersek, Türk Milleti olarak sadece tarihimizle övünmemiz dışında hiç bir şeyimiz kalmayacaktır.
Siyaset adamı, devlet adamı üretemiyoruz belki de en acısı ve diğer tüm konulardaki kısırlığın başlıca sebebi gibi gözüküyor. Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı gibi Türk Milletinin en yüce makamlarında oturan muhterem zatlar muhaliflerine hakaret dolu, argo dolu laflar ederek politika yaptıklarını zannediyorlar. Eskiden siyasetçinin sözlerinde; letafet vardı, zekâ vardı, incelik ve gülümseten gayet tesirli esprili sözler vardı çünkü çaba vardı.
Müesseseler, şirketler ve insanlar için de üretimin çeşitliliği değil ama kalitesi ve miktarı açısından benzer durum söz konusudur.
Üretimi, birey olarak sadece maddi refah ve konforumuzu sağlayan bir unsur olarak göremeyiz. Zamanında çok üretim yapıp birikim yapmışsınızdır, miras kalmıştır veyahut piyango vurmuştur, maddi refahınızı, konforunuzu sağlama konusunda bir çaba göstermenize gerek olmadığını düşünebilirsiniz. Ancak durum pek öyle değildir, hayatımızı insanca anlamlı bir şekilde devam ettirebilmek, beyin ve ruh sağlığımızı koruyabilmek için üretmeye, yararlı olmaya devam etmeliyiz.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi üretim denince maddi sahada artı değer yaratmaktan bahsetmiyoruz. Sanattan, kültüre pek çok konuda hobi sınırları içerisinde yaptıklarımız dahi bize huzur verecektir. Artı değer yaratma derken sadece para kazanmayı düşünürseniz yanılırsınız. Beden ve ruh sağlığımıza iyi gelen, hayatımıza anlam katan, sevdiklerimizi sevindiren çabalarımızı da üretim kapsamına alabiliriz.
Anne ve babalarımızı; 65-70 yaşlarına geldiklerinde başköşeye oturtuyor, ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmalarına dahi müsaade etmiyoruz. Bunu yaparken onlara iyilik yaptığımızı düşünüyoruz. Asla bu onlara iyilik değil aksine yapabileceğimiz en büyük kötülüklerden biridir.
Hiçlik duygusu, işe yaramamazlık duygusu insanı ölüme götüren en büyük hastalıktır, bunalımdır. Hareketsizlik kan dolaşımında arıza meydana getirir, beyine ve vücudun diğer organlarına yeterince oksijen gitmemesine ve tüm organların süratle çürümesine neden olur. Kayınvalidem 83 yaşında düşüp kalça kemiğini kırıncaya kadar sürekli çorap örüyordu ama ayağa çorap örüyordu, kimsenin başına çorap örmüyordu!... Sürekli bir şeylerle meşgul olması o yaşta pek çok genç insanınkinden daha iyi hafızaya sahip olmasını sağlıyordu. Hobi olarak dahi üretmek, üretmek, üretmek gerekiyor.
Orada Üretmeyeni Kesiyorlar!...
Çocukken köydeki evimizin avlusunda her bir tavuğun arkasında 8-10 tane civciv olurdu. Civcivler büyüyüp kesilecek hale geldiğinde anam; dişilerini ayırır onlara ‘celfin’ derdi, “celfinler tavuk olacak, yumurtlayacaklar, erkekleri de ihtiyaç oldukça kesip yiyeceğiz” derdi. Evet bu kadar basit, üretmeyeni kesip yiyecektik. Bu durum; ineklerde, koyunlarda, keçilerde ve diğer tüm benzer hayvanlarda böyle değil mi? Ağaçlarda ve bitkilerde de benze durum yok mudur? Meyve vermeyen ağaçları kesip ya odun ya da kereste yapıyoruz. Tabiat üretmeyene pek hayat hakkı tanımıyor, ürettiğiniz kadar değerlisiniz, ötesi yoktur.
Milletler, ülkeler, müesseseler, şirketler ve insanlar ürettikleriyle vardırlar. İnsanlar ölüp gittiklerinde ürettikleriyle anılır, yaşamaya devam ederler, üretmeyenler ot misali yok olup giderler.
MİLLETLERİ, MÜESSESELERİ, İMSANLARI DEĞERLİ KILAN ÜRETTİKLERİ İLE ÖLÇÜLÜR. NE KADAR ÜRETİYORSANIZ, NE KADAR KALİTELİ ÜRETİYORSANIZ O KADAR DEĞERLİSİNİZ. ÜRETMİYORSANIZ AYRIK OTU GİBİSİNİZ, SİZE NASIL DEĞER BİÇEBİLECEĞİZ Kİ?