Salih Serdengeçti

Kaybeden Türkiye, Kazanan Fatih Terim ve oyuncular….

Salih Serdengeçti

  • 5138

Milli ruh alınmış, yerine para ikame edilmişti…

 

Benim için, milli takım olarak oluşturulan paralı askerlerin,  EURO 2016 Şampiyonasında oynadıkları maçları seyrettikçe;  Fatih Terim’in hamaset dolu konuşmaları en büyük zulüm oluyordu.

Fatih Terim’in primlerle birlikte yıllık aldığı para, 5 milyon Euro civarında. Yani eski lira olarak yaklaşık 16 trilyon Türk Lirası.

Bu şu demek oluyor, turnuvaya katılan 24 Avrupa ülkesi içerisinde en çok kazanan 3ncü sıradaki teknik direktör bizim Fatih Efendi!...

Bu para da yetmiyor, reklamlardan da epeyce para alıyor. Elbette reklamlardan ne kadar aldığı, nasıl aldığı bizi hiç ilgilendirmiyor. Ancak, sanki büyük bir milli görev yapıyormuş gibi hamaset dolu konuşması gerçekten sinir bozucu. Bu işlerin hamasetle olmayacağını dahi göremiyor.

Bakın ne diyor Fatih Terim bir firmanın reklam filminde; “Bir formaya kaç kişi sığar, Baba Hakkı’nın ağırlığı da kırmızı beyazdır, binlerce insanın hop oturup hop kalkmasıdır. Ordinaryüsün bilgeliğini de taşır bu forma, hepimizin iyi niyetli taktiklerini de. Taçsız kralın duruşu da ay yıldızlı, bir milletin kenetlenmesi de ay yıldızlı. Bitti demeden bitmez diyen de bu arma, kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin diyen de bu arma, bakamadığımız heyecanları yaşatan da bize dünyaları armağan eden de. Milli forma öyle büyüktür ki içine 78 milyon sığar, sahada bedenin oynar ama maçı kırmızı beyazın ruhu kazanır. Formaya ruhunu ver. “

Cebini Euro’larla doldurduklarımız formaya ruhunu veremediler.

 Andora, Estonya, Faroe Adaları, Güney Kıbrıs, Azerbaycan, Ermenistan, Finlandiya, İzlanda, Karadağ, Lihtenştayn, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Moldova, San Marino ve Yunanistan gibi ülkecikleri zor bela geride bırakarak 24’e kaldığımız için de oyunculara 20 milyon Euro pirim dağıtılmış…  Futbolcu başına 500 bin Euro. Avrupa’nın diğer ülkelerine baktığımızda; gruptan çıktı primini ya hiç almamışlar, ya da 30-50 bin Euro civarında prim dağıtılmış.

Bizim oyunculara bu para da yetmemiş, şampiyona devam ederken milli takım kampında; “primi sen çok aldın, ben az aldım kavgası” gündemi meşgul etmiştir. Diğer takımların kamplarında, bu paraları almayan oyuncular; “gruptan nasıl çıkarız, milletimizi nasıl mutlu ederiz, bayrağımızı nasıl dalgalandırırız, istiklal marşımızı nasıl dinletiriz ”in hesapları yapılırken, bizimkiler daha çok para kazanmanın hesaplarını yapıyorlardı.

Milli ruh alınmış, yerine para ikame edilmişti…

Kim yapıyor bunları, babasının çiftliği gibi bu paraları kim saçıyordu?

Beşiktaş’ın başkanı iken, bu işlerin parayla olmadığını, olamayacağını bizzat yaşayarak gören Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören aynı şeyleri milli takım üzerinde de deniyordu. Evet, bunu Beşiktaş’ta yaptı, babasının milyon Euro’larını da harcamasına rağmen takımı borç batağına sapladı. Beşiktaş borçları yüzünden UEFA’dan bir yıl men cezası aldı.

Beşiktaş’ı batıran, adeta iflas ettiren Yıldırım Demirören takımı bırakıp kaçtı. Beşiktaş rahat bir nefes aldı, başkan seçilen Fikret Orman’ın olağanüstü çabaları ile borçlar azaltıldı, stat yapıldı ve 2 yıl sürekli deplasmanlarda oynayan takım şampiyon oldu. Üstelik Beşiktaşlı oyuncuların yıllık aldıkları ücret, Fenerbahçeli oyuncuların aldığı ücretin üçte biri kadardı. Takıma bir sistem getirilmiş ve takım olma ruhu kazandırılmıştı.

Beşiktaş’ı batıran Yıldırım Demirören, bir de baktık ki Türk futbolunun patronu olmuş, yani Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı oluvermiş. Türkiye’de başarısızlık böyle ödüllendirilir işte.

 

Fatih Terim’den daha fazlasını beklemek ne büyük yanılgı…

 

Fatih Terim’in kapasitesi de futbol bilgisi bellidir. Galatasaray’da ve milli takımda uzun süre hocalık yapmıştır. Evet, Galatasaray’da da milli takımda da başarılı olmuştur ancak taktik bilgisinin çok yüksek olduğu da söylenemez. Elbette Terim, Türkiye’nin önemli hocalarındandır ancak tek başına Türk futbolunu ileriye taşımaktan da uzaktır. Galatasaray’da çok başarılı olmuştur bu yadsınamaz, ancak; biraz bağırıp-çağırarak, biraz hamaset dolu konuşmalar yaparak, biraz da şansın yaver gitmesi başarılarına yardım etmiştir fakat bugün için bunlar geçerli değildir. GS. Üst üste 4 yıl şampiyon olmuştur ve UEFA kupasını da almıştır ama bakın o takımda kimler vardı? Sahada muhteşem bir oyuncu ve teknik direktör Gheorghe Hagi başta olmak üzere; Claudio Taffarel, Bülent Korkmaz, Emre Belezoğlu, Hakan şükür, Arif Erdem, Ümit Davala, Hasan Şaş, Gheorghe Popescu, Okan Buruk, Hakan Ünsal gibi tekmeye kafa atan yıldızlar vardı. Bu oyuncular futbol kalitelerinin de ötesinde çok karakterli bir ekipti.

Elbette bugünkü milli takım oyuncularımız da kaliteli ve karakterli bir ekip ancak parayla imtihanları kötü olmuştur. Hatayı onlarda aramak büyük yanlış olur ve doğruları bulamayız.

Yanlışın en büyüğünü; kendisini sürekli parlatan, isminin önüne de “imparator” lakabını koyduran Fatih Terim’e Türk futbolunu ihale edenlerde aramak gerekir.

Türk Futbolunun aşçısına varana kadar tek patronu, egosu tavan yapan Terim olunca sonuç mukadderdi. Ortak akıl yok, sistem yok, Fatih Terim’in egosundan dolayı ona yardım edebilecek kimse yok.

Bırakın milli takımı, Türkiye liglerinde oynayan takımların kaderi bile Terim’e emanet edilmişti. Tek adam Fatih Terim’le Türk futboluna çağ atlatacaktık ama olmadı.

Ancak Terim’in hakkını yememek gerekir, dünya futboluna yeni bir sistem armağan etti; “yürüyerek futbol oynama”

Zaten ne Galatasaray’ı, ne Milli Takım’ı, ne de kısa süreli Milan’ı çalıştırırken belli bir sistemi olmamıştı. Milli takımı oluştururken de mevkilerine göre takımların en iyilerini seçmeye çalışıyordu. Belli bir sistemi olmayınca da, mevkilerine göre sahadaki 11’le, yedek oyuncuların özellikleri çok farklı olabiliyordu. Sadece en formda olan oyuncular seçiliyor, isimler sürekli değişince de takımın bir iskeleti oluşmuyordu.

Yani; sağ bek, sol bek, stoper, forvet ya da orta saha da ilk 11 de oynayan oyuncular ile yedeklerinin özellikleri çok farklı olabiliyordu. Belli bir sistemi olan hoca böyle davranabilir miydi?

Dünyaca ünlü İtalyan futbolcu Andrea Pirlo, Fatih Terim’i Milan’ın çok kısa süreli hocalığında tanımış, yazdığı kitapta Terim’den de bahsediyor. Yazdıklarında yanlış yok anacak “uzun süreli tanısaymış kim bilir neler yazarmış” diye de merak etmedim diyemem.

“Andrea Pirlo’nun, kitabında Fatih Terim hakkında sarf ettiği sözler dikkat çekici. Fatih Terim’in Milan’da kurallara riayet etmediğini hatırlatan deneyimli futbolcu, Türk teknik adamın taktik bilgisinin de zayıf olduğunu örneklerle gösterdi.

Futbol yaşamına New York City takımında devam eden Pirlo, Milan’da Fatih Terim teknik direktörlüğünde yaşanan günleri “I Think Therefore I Play” (Düşünüyorum öyleyse oynarım) kitabında şöyle özetliyor:

Berlusconi ve Ancelotti arasında karşılıklı sevgiye dayanan, sağlam bir ilişki vardı. Fakat bunun Milan’ı çalıştıran herkes için geçerli olduğunu söyleyemem, örneğin Fatih Terim

Fatih oldukça dikkat çekici ve kurallara alerjisi varmış gibi gözüken garip bir insandı. Daha en başında Milan’da uzun süre görev yapamayacağı oldukça belliydi ve kısa bir süre sonra da kovuldu.

Terim Milan’dan önce, canının istediği her şeyi yapabildiği daha düşük profilli takımlarda görev almıştı; ama burası Milan’dı. Burada bazı hareketlerin tolere edilmeyeceğini herkes bilirdi.

Özellikle göreve başladığı ilk günlerde yaptığı takım toplantıları ise unutulmazdı. Terim eline bir tebeşir alıp taktik tahtasına 11 daire çizerdi. Tahtadaki her daire sahaya çıkacak bir oyuncuyu temsil ederdi. Ancak konuşmanın ortasında taktik tahtası çizdiği oklardan ve karalamalardan öyle bir hale gelirdi ki; hangi dairenin kimi işaret ettiğini anlamak imkânsızlaşırdı. Taktik tahtası, oyuncuları ve mevkileri birbirinden ayırmanın mümkün olmadığı karma karşılık bir hal alırdı. Kısacası tam bir kaos. Sadece kalecinin kendi pozisyonundan emin olabildiği bir kaos.

Toplantı sırasında bir daireyi işaret edip, “Costacurta, tam burada olman gerekiyor” diye konuşmaya başlardı. Bir gün dayanamayıp, “ama patron, o gösterdiğin dairenin biraz önce benim olduğunu söyledin, Costacurta değil ki” demek zorunda hissettim.

İşin daha da kötüsü konuşma ilerledikçe defans bölgesindeki dairelerle, forvettekileri karıştırmaya başlardı. Artık öyle bir hal almıştı ki, kendi aramızda acaba bunu Berlusconi’nin gizli rüyası olan 2-4-4 taktiğini gerçekleştirmek için bilerek mi yapıyor diye şakalaşmaya başlamıştık.

Ancak şaka bir yana, Terim’in taktik bilgisinin yetersizliğini ve tüm oyun planının takımı bağıra çağıra motive ederek, sahada iyi bir sonuç almamızı ümit etmek olduğunu anlamamız çok uzun bir süre almadı. Belki böyle bir plan başka yerlerde geçerli olabilirdi, ancak Milan’da işlemezdi. İşlemedi de, Milan’da uzun süreli görev alabilmek için bundan çok daha fazlasına ihtiyaç vardı.” SporHD.com

 

En büyük hata; Demirören’i Federasyona başkan yapan delegasyondadır.

 

Yazılı ve görsel Türk medyasına da, Sosyal medyaya da baktığımızda; hatanın, yanlışın adresi olarak oyuncular ve teknik direktör gösteriliyor. Ben aynı kanaatte değilim. Üstelik Fatih Terim’e ve oyunculara, hakarete varan eleştiriler de çok yanlış. Sistemi olmayan bir takımda Arda Turan’ı kurtarıcı olarak oynatıyorsunuz, öylesine büyük bir sorumluluk veriyorsunuz ki, o psikoloji ile sahada ne yapacağını bilemez hale geliyor. Arda Turan; adamlığı ile de, futbolculuğu ile de, vatanperverliği ile de tartışılmayacak kadar büyüktür.

En büyük hata; çok başarısız bir başkanlık dönemi sonrası Beşiktaş’ı batıran Yıldırım Demirören’i, Türkiye Futbol Federasyonu başkanı yapan delegasyondadır. Erdoğan Demirören, oğlunu şirketlerinin başından uzak tutarak, kendini garantiye almış olabilir. Ancak bir hobi olarak Yıldırım Beyin Türk futbolunun başında olması da doğru değildir.

Ne yaptı Demirören?

İki şey yaptı ilki; Türk Sporunun dinamosu, Türk Futbolunu Fatih Terime ihale etti. “Al kardeşim ne yaparsan yap, her şeyde tek yetkili sensin. Hadi bakim imparatorum benim Türk futboluna çağ atlat da herkes görsün” dedi.

İkincisi de; Türk sporuna, Türk futbolunun alt yapısına harcanması gereken parayı çarçur etti. Fatih Terim’e; “Al sana yıllık 3,5 milyon Euro primler hariç maaş, bir 20 milyon Euro daha vereyim onu da oyunculara dağıt, bunlar yetmezse ek bütçe yapayım daha da vereyim” dedi.

Milliyetçi geçinen Fatih Terim de; “sayın başkan bu bir milli görevdir, Avrupa’nın pek çok ülkesinin milli takım teknik direktörleri bu paranın onda birini dahi almıyorlar” diyemiyor. Çuval dolusu para al sonra da; “milli görev yapıyorum” de. Oldu, 78 milyon Türk evladı da bunu yedi. Gerçekten milli görev yapmış olsaydın başarılı olma şansın daha yüksekti. Başarısız olduğunda da bu kadar eleştirilmezdin.

Futbolda çağ atlayacağız, bekliyoruz..

Çağ atlıyoruz da; koşmadan, yürüyerek futbol nasıl oynanırmış bütün dünyaya gösteriyoruz.

Yıldırım Demirören’e oy vererek federasyon başkanı yapan delegeler, saklanmayın çıkın ortaya, en büyük suçlu sizsiniz. Beşiktaş’ı batıran, en azından çok başarısız bir başkan olan Yıldırım Demirören’i futbolun patronu yapmak ne anlama gelir onu da siz söyleyin…

 

İlk 24’e girerek turnuvaya katılmak çok büyük başarıymış

 

12’si, nüfusu bir milyonun altında olan 48 Avrupa ülkesi içerisinde, 24 takım arasına girmek Türk Milli Takımının Kızılelma’sı oldu!...

Hedeflerin ne kadar küçüldüğünü gördük!...

Hedefler bu kadar küçülünce ve gruplara kalmak Kızıelmanız olunca, turnuvanın en kötü takımı olmamız da kaçınılmaz oluyor.

Aldığınız galibiyette dahi Çek Cumhuriyeti sizden çok daha iyi oynamış.

Madem bu rezalete imza atacaktınız; Türkiye’den 78 milyon vatandaşımızın, Avrupa’da yaşayan 10 milyondan fazla Türk kardeşimizin boynunu bükecektiniz turnuvaya hiç katılmasanız daha iyi olacakmış.

Avrupa şimdi; Türkiye’nin ilkel futbolunu, futbolda ne kadar geri olduğunu konuşuyor.

Bu neticenin Süper Ligde oynayan kulüplere de olumsuz yansımaları mutlaka olacaktır. En azından yabancı oyuncu transferleri daha sıkıntılı olacaktır.

 

Yüzümüzü bir tek güldüren; Emre Bol…

 

Henüz 18 yaşında…

Geçen yıl, 500 bin Euro’ya Bursaspor’a teklif edilmiş, hatta Bursa’ya kadar da gelmiş ama beğenilmemiş.

Allah vergisi bir yetenek, uzun yıllar milli takıma hizmet edeceği muhakkak.

Ağabeyleri gibi yürüyerek değil, koşarak oynayan tek oyuncu..

 

Yıldırım Demirören ile Fatih Terim’in istifaları derhal kabul edilmeli!!!...

 

Yıldırım Demirören de, Fatih Terim de onurlu insanlardır, böylesine bir başarısızlıktan sonra; “bizi bu işi beceremedik, Türk Futbolunun önünü açmak için istifa ediyoruz” demeleri gerekmez mi?

Ancak gelen haberler hiç de öyle değil tabi ki!...Demirören’in 2018 Dünya Şampiyonasına Fatih Terim’le gitme düşüncesi varmış.

Eyvah ki ne eyvah, Dünya Şampiyonasına katılma şansımız iyice azaldı demektir.

Fatih Terim ki egosu zirve yapmış; dağlarla, taşlarla bile kavga eder hale gelmiş, en ufak eleştiriye katlanamaz hale gelmişken bu işler nasıl olacak.

TRT’de bir programda tarih profesörü Fatih Terimi eleştirmiş ya, eleştiremez mi yani?

Bu eleştiri sonucu Terim ne yapıyor? TRT’ye savaş ilan ediyor.

Allah aşkına; sadece ilk 24’e kaldınız diye 25 milyon Euro’yu cebe indireceksiniz, sonra da turnuvanın en kötü takımı olacaksınız, milli takım kampında para kavgası yapacaksınız Türk milletinin başını öne eğeceksiniz-üzeceksiniz ama yine de eleştirilmeyeceksiniz.

Bu şartlarda herkes eleştirir; mühendisi de, doktoru da, tarihçisi de, köylüsü, çiftçisi, işçisi herkes eleştirir.

Çek Cumhuriyeti kadar oynasaydınız bu kadar eleştirilmezdiniz…

Hırvatistan Teknik direktörü kadar maaş alsaydınız bu kadar eleştirilmezdiniz…

Bu saatten sonra daha da yoğun eleştirileceğiniz muhakkaktır, hazırlıklı olun.

Daha fazla yıpranmadan istifa seçeneğini kullanın..

 

Bundan sonra ne yapılabilir?

 

Federasyon başkanlığına futbolun içinden gelen ve projeleri olan genç bir insanı getirmek gerekiyor. Bu işi hobi olarak yapanlardan uzak durmalı.

Milli takım teknik direktörlüğüne de gerçekten sistemi olan bir hocayı getirmek gerekir diye düşünüyorum. İlk aklıma gelen de, çok sevmesem dahi ideal isim Şenol Güneş’tir. Şenol güneş; Trabzonspor’u, Bursaspor’u ve Beşiktaş’ı çalıştırırken belli bir sistemi olduğunu görüyoruz. Çalıştırdığı takımlarda en vasat futbolcuları yıldızlaştırdığını da gördük. Göze hoş gelen ve netice alan bir futbol anlayışı…

Ancak; “tek sorumlu sensin, eti senin kemiği benim” anlayışıyla bu işler olmamalı. Federasyon da bir bu işlere kafa yormalı, dâhil olmalıdır.

Federasyonun parası,  Türk futboluna harcanacak paradır, yoksa çarçur edilecek para hiç değildir.

Federasyon olarak kendiniz futbolun alt yapısını geliştirmek için bir şeyler yapamıyorsanız, belli şartlar koyarak bu paraları kulüplere aktarabilirsiniz.

Kulüplerin bu paraları sadece alt yapılarında doğru kullanmalarını da takip edersiniz.

Yazarın Diğer Yazıları