Mustafa Toygar

Tarih sizi affetmeyecektir…

Mustafa Toygar

  • 1433

An itibarıyla Türkiye’nin en büyük sorunu, kayıtlı-kayıtsız on milyonu aşan Suriyeli ve Afganistanlı sığınmacı ve mültecilerin milli güvenliğimizi olağanüstü tehdit etmesidir. Amerika Birleşik Devletleri gibi dünyanın en büyük ve güçlü ordusuna, en büyük ekonomisine sahip bir ülke dahi on milyon sığınmacı-mülteciyi barındıramaz.

Elbette Türkiye’nin son yıllarda her alandaki sorunları azmanlaşarak devasa boyutlara ulaşmış, adeta güzel ülkemi bir ahtapotun kollarında can çekişir hale sokmuştur. Bu sorunlar; başta PKK- YPG/PYD, FETÖ gibi terör örgütlerinin ulusal güvenliğimizi tehdit etmesi, korkunç ekonomik çöküş ki önümüzdeki on yıllarca toparlanamayacak kadar ümitsiz bir durumdur. Adaletten eğitime, tarımdan özgürlüklere varıncaya kadar daha pek çoğunu saymadığımız ama herkesin bildiği katmerleşerek büyüyen sorunlarımız vardır.

Tarih sizi affetmeyecektir…

Tüm bu sorunların halledilmesi, üstesinden gelinmesi yine de mümkündür ancak zamanında tedbir alınmadığında, sığınmacı-mülteci sorunu Türkiye’nin varlığını tehdit eder boyuttadır. Türkiye derhal alarma geçip bu sorunu acilen halletme yoluna gitmediği takdirde yarın torunlarımıza bunları anlatamayacağız. Türkiye’nin çok büyük risk altında olduğunu sadece Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ mı görüyor? Anlamakta güçlük çekiyorum. Mülteci-sığınmacı sorununa şaşı bakan tüm partilerin diğer ülke sorunlarıyla ilgili anlattıkları masal mahiyetindedir.

Tehlikenin boyutunu İngiltere’den örnek vererek açıklayacağım ancak önce, bu bayramda Konya’da gördüğüm ve ürperdiğim bir manzarayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

An itibarıyla Türkiye’nin en büyük sorunu, kayıtlı-kayıtsız on milyonu aşan Suriyeli ve Afganistanlı sığınmacı ve mültecilerin milli güvenliğimizi olağanüstü tehdit etmesidir. Amerika Birleşik Devletleri gibi dünyanın en büyük ve güçlü ordusuna, en büyük ekonomisine sahip bir ülke dahi on milyon sığınmacı-mülteciyi barındıramaz.

Suriye yüz yıl önce Osmanlı’nın bir vilayetiydi ve bizim coğrafyamızın uzantısında yer almaktadır. Atatürk Türkiye’sinin, yeterli olmamakla birlikte 100 yılda ne kadar mesafe aldığını, medenileştiğini, çağdaşlaştığını Suriyelilere, Afganlılara bakınca çok net görebiliyorsunuz.

Bayramın ikinci günü Konya’ya bir ziyarette bulundum. Konya’ya yakışmayan çok kötü manzaralara şahit oldum. Mevlana, Alaattin Tepesi ve Kültür Parkında Türk’ten çok; Suriyeli, Afganlı sığınmacı ve mülteci kalabalıklar vardı. Hepsini anlatmaya gerek yok, sadece küçük bir tanesinden kısaca bahsedeyim.

Alaattin Tepesi’nde Belediye çok güzel laleler ekmiş, Türk ziyaretçiler lale bahçelerinin ucuna, kenarına oturarak fotoğraf çektiriyorlar. Aaaa.. O da ne 6-7 kişilik gruplar halinde gezen Suriyeliler o güzelim lale bahçesinin içinde yuvarlanıp duruyorlar. O lale bahçesini talan edilmiş halde görünce içim acıdı. Etrafa bakındım bir görevli bulamadım. Bu çok basiti bir görüntüydü ama bu manzara karşısında dahi şunu anladım: Türk milleti etnik olarak; Türkmen’i, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i ile mezhep olarak; Alevi’si, Sünni’si ile bir Anadolu kültürü oluşturduğunu anladım. Evet, etnik ve mezhep farklılıklarımıza rağmen Türk milleti olarak birbirine benzeyen, bir birini anlayan bir toplum haline geldiğimiz görülüyor. Evet, solcusuyla sağcısıyla birbirimize çok benziyormuşuz bunu gördüm.

Atatürk Türkiye’sinin 100 yılda neler başardığını; Suriyeli ve Afganlıları görünce daha net anlayabiliyorsunuz. Öyle ki yüz yıl önce vilayetimiz olan Suriye ile aynı coğrafyada bulunmamıza rağmen aramızda uçurum oluşmuştur.

Suriyelilerle, Afganlılarla Türk toplumunun entegre olması ihtimali kesinlikle yoktur. En azından kültür ve anlayış farkı dahi ileri tarihlerde güzel ülkemde birtakım çatışmalara sahne olması çok muhtemeldir.

Eğer yüz kişi, bin kişi, on bin kişi olsalar kendi çabalarıyla mecburen Anadolu insanının kültür ve anlayışına uyum sağlamaları mümkün olabilirdi. Bazı il ve ilçelerimizde, bölgelerimizde çoğunluğu ele geçirmeleri bu mecburiyeti ortadan kaldıracak kendi kültür ve anlayışlarını dayatmalarına sebep olacaktır.

Türk ailelerinin doğurganlık oranı 2019 rakamları: % 2.06, Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 5 in üzerinde, yani iki buçuk katımız daha fazla çocuk yapıyorlar. Matematik bilimine inanıyorsanız belli bir süre sonra Türk nüfusu azınlığa düşecektir.

Türkiye Ortadoğu ülkesi haline dönüştürülmek isteniyor, sonrasında da iç kavgalarla bitirilmek isteniyor.

Atatürk Türkiye’sinin 100 yılda neler başardığını; Suriyeli ve Afganlıları görünce daha net anlayabiliyorsunuz. Öyle ki yüz yıl önce vilayetimiz olan Suriye ile aynı coğrafyada bulunmamıza rağmen aramızda uçurum oluşmuştur.

Suriyelilerle, Afganlılarla Türk toplumunun entegre olması ihtimali kesinlikle yoktur. En azından kültür ve anlayış farkı dahi ileri tarihlerde güzel ülkemde birtakım çatışmalara sahne olması çok muhtemeldir.

Suriyeli, Afganlı ve Ukraynalılar da dâhil sığınmacı ve mültecilerin vatanlarına, evlerine, yurtlarına gönderilmesini ırkçılık olarak görenler asıl ırkçılardır, ‘Türk’ kelimesinden nefret edenlerdir. Türk bir milletin adıdır ve Ziya Gökalp’ten, Nihal Atsız’a hiçbir Türk aydını ırk ve etnik temele dayalı bir millet tanımı yapmamıştır. İsmail Bey Gaspıralı; ‘dilde birlik, işte birlik, fikirde birlik’ demiştir. Bizim millet tanımımızda; dil, kültür ve fikir birliği vardır, ırk-etnik birliği yoktur.

Bizim Suriyeliler ile Araplar ile ne sorunumuz olabilir ki? Aksine benim sempatim dahi vardır Arap milletine. Suriye’deki iç savaş bitene kadar da hiçbir itirazımız olmadı. Onlar neticede Müslüman…  Yunan, Bulgar, Rus olsalardı bu kadar sayıdaki sığınmacıya en başında itiraz eder ve itirazımız da çok şiddetli olurdu.

Bir husus da Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın, Balkan göçmeni kardeşlerimizle Suriyeli sığınmacıları benzeştirmesi. Balkanlardan gelen kardeşlerimiz Evlad-ı Fatihan’dır. Osmanlı, Balkanları kaybedince; Konya’dan, Karaman’dan fethedilen o topraklara yerleştirilen Türkler, Anadolu’ya, vatanlarına döndüler. Bu nasıl bir mukayese anlamadım… Onlara göçmen ve muhacir diyebilirsiniz ancak diğerleri, sığınmacı ve mülteci konumundadır, göçmen değiller.

Evet, şimdi tehlikenin boyutunu İngiltere’den örnek vererek açıklayalım.  Neden İngiltere, çünkü bin beş yüz yıllık tarihi olan imparatorluk kurmuş, devlet gelenekleri olan Avrupa’nın en büyük devleti konumunda olması hasebiyle Türkiye’ye benziyor. Türkiye de dört bin yıllık geçmişi ve kurduğu imparatorluklarla, devlet geleneği, tecrübesi olan bir milletin devletidir. Devlet aklı kullanıldığında, devlet geleneklerine göre hareket edildiğinde Türkiye’nin hiçbir sorunu halledilemez değildir.

İngiltere'ye 3 yıl içerisinde kaçak yollarla 27.000 mülteci girmiş, bu 27.000 mülteci sebebiyle İngiltere alarma geçiyor. İngiliz Başbakanı geçtiğimiz günlerde çok ağır önlemler alacağını ifade ederek parlamentodan yeni yasaları geçirtiyor. Şu anda İngiltere sınırını eğer bir iltica teşebbüsünde bulunacak olan kişi becerip geçebilirse, sınırdan İngiltere'ye giriş yapabilirse anında sınırda yakalanacak sorgusuz sualsiz uçağa konacak ve Ruanda ya gönderilecek. İngiltere’nin uygulaması budur.

Geçen gün Halk TV’ye katılan; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir dönemler özel kalem müdürlüğünü, danışmanlığını ve özel hekimliğini yapan, yine bir dönem AKP milletvekili olan, 10 yıldır da İngiltere’de yaşayan Dr. Turhan Çömez’in açıklamalarına bir bakalım:

“Geçtiğimiz günlerde İngiltere İçişleri Bakanı Ruanda’ya gitti ve orada bir antlaşma yaparak 120 milyon pound para ödedi ve gelen bütün mültecileri, özellikle 40 yaş altı erkek mültecileri tehlikeli görüyor İngiltere. Bunları toparlayıp sorgusuz sualsiz-hesapsız kitapsız bunları Ruanda’ya gönderme kararı aldı. Yine İngiltere geçen günlerde parlamentodan bir yasa geçirdi, insan kaçakçılığı yapan kişilere İngiltere tarihinin en ağır cezasını uygulama kararını aldı, ömür boyu hapis cezası uygulama kararı aldı. Bu da yetmedi, dedi ki sınırdan geçenleri sorgusuz sualsiz gönderemezsem geriye, ya da bu süreç uzarsa asla dışarda tutmam cezaevine alacağım, sizi cezaevinde tutacağım. Daha da önemli bir karara imza attı. İngiltere dedi ki ben bundan sonra size hiç bir hesap vermeden vatandaşlık vermiş bile olsam bunu geri alabilirim, hiç kimseye de hesap vermem.

İngiltere 1951 Cenevre Konvansiyonuna imza atmış, göçmenlerle ilgili yasalara imza atmış bir ülke ve İngiltere’nin koyduğu imza Türkiye’nin koyduğu imzadan daha ağır, daha bağlayıcı ama yine de hiç kimseyi dinlemiyor. Çünkü biliyor ki, 27 bin kişi geçtiğimiz 3 yıl içerisinde sınırını geçti ve çok vahim bir risk oluşturdu İngiltere için. Geçtiğimiz aylarda yine İngiltere sınırlarını korumak için çok katı güvenlik önlemleri aldı. Onların da insansız hava araçları var ve bunları sınır korumasıyla ilgili çok üst düzey yetkilendirdi. Bununla da yetinmedi, biliyorsunuz İngiltere bir ada ülkesi, sınırdan girmek zor buna rağmen bütün kontrollerini Fransa sınırında yapıyor. Eğer siz kara yolundan İngiltere’ye gelmek isterseniz bütün denetimleriniz Fransa’da yapılacak, olur da kamyonların kasasında İngiltere’ye girebilirse bir göçmen ki girişte kamyonlar büyük x-ray’lardan geçiriliyor, köpekler tarafından aranıyor, inanılmaz önlemler alınıyor. Sebep, diyor ki benim ülkemin ulusal güvenliği...

Şimdi eğer İngiltere’de yasa dışı bir kimse bulunuyorsa, sınırı geçmişse yaşama şansı yok, hiçbir şekilde İngiltere’de varlığını sürdürme şansı yoktur. Bu ülkede sınırı geçmişseniz yasa dışı bulunuyorsanız çocuğunuzu okula gönderemezsiniz. Okula gittiğinizde, okul idaresi; “Bana yasal olduğuna dair oturum belgesi getir, bu belgeyi getiremiyorsanız sizin çocuğunuzu okula kaydetmiyoruz.”  Oradan çıktınız bankaya gittiniz, dediniz ki ben bankada hesap açmak istiyorum, hayır der İngiliz bankası bana oturum belgesi getir, burada yasal olduğuna dair belge getir. Araba almak istediniz, alım-satım yapamazsınız. Ev kiralamak istediniz çok paranız da var, ev sahibinin evi yasal olarak bağlanmış durumda çünkü İngiliz İçişleri Bakanı der ki mülk sahiplerine; “Evinizi kiralayacak olan kişinin yasal belgelerini görmek zorundasınız. Eğer siz oturum izni olmayan birine mülkünüzü kiralarsanız bunun hesabını verirsiniz ve bu ağır bir suçtur, mahkemede yargılanırsınız 3 yıldan başlar bunun cezası.” Keza ev almak isterseniz asla ev alamazsınız. Bütün bunları alt alta koyduğunuzda eğer İngiltere’de yasal değilseniz hayatınızı idame ettirme, yaşama şansınız yoktur.

Bir iş yerine gittiniz ve burada çalışmak istiyorum dediniz kaçak yollardan. İngiltere de saatlik çalışma ücreti yaklaşık 10 pound, 5 pounda  da çalışırım dediniz, çok ağır denetim ve kontrolleri var. Eğer herhangi bir iş yerinde kaçak olarak çalıştığınız tespit edilirse mutlaka sizi alır içeriye atarlar ama bundan daha önemlisi sizi kaçak olarak çalıştıran iş yerine çok ağır yaptırımlar uygulanır ve o iş yerini kapatırlar, 200 bin lira civarında bir ceza verirler."

Turhan Çömez başka şeyler de söylüyor;   “…Sayın Erdoğan o dönemde Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olduğunu söyledi birkaç kez. Türkiye'nin yaşadığı mülteci krizinin sadece insani bir göç problemi olmadığını düşünüyorum. Bu sürecin yıllar öncesinden hazırlandığını ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olduğunu düşünüyorum ve Türkiye için yeni uygulanan bir versiyon olduğunu düşünüyorum. Çünkü Kuzey Suriye'de boşaltılan alanlar bugün PYD ve YPG tarafından tamamen kontrol altına alındı …”

Bu konulara devam edeceğiz, bizi takip edin aksi takdirde tehlikenin büyüklüğünü anlayamadan iş işten geçmiş olabilir.

Yazarın Diğer Yazıları