'Partili Cumhurbaşkanlığı 'diye bir sistem mi varmış!!!...
Mustafa Toygar
- 3261
Son günlerde, Türk kamuoyunu en çok meşgul eden konuların başında “partili cumhurbaşkanlığı sistemi” geliyor. Dünyanın neresinde böyle bir sisteme var ise de biz bilmiyoruz.
Fransa’da yarı başkanlık sistemi var, orada başkanın partisi ile ilişiğinin kesileceğine dair bir kural yoktur. Pek çok Avrupa ülkesinde de, parlamenter sistem var; kimisinde cumhurbaşkanının partisi ile ilişiği kesiliyor, kimisinde kesilmiyor. Ülkelerin şartlarına göre bir düzenleme yapıldığı görülüyor.
Bizde de 1961 Anayasasına kadar, cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğinin kesileceğine dair bir madde yoktu. Ancak milleti kamplaştıran bu şeflik uygulamasından 1961 anayasası ile vazgeçildi ve cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişiğinin kesileceği belirtildi.
Demokratik hukuk devletlerinde böyle bir sistem yoktur
Demokratik hukuk devletlerinde böyle bir sistem yoktur ve başkanlık sistemine rahmet okutacak aymazlıkların rahatlıkla yaşanabileceği bir uygulama olacaktır.
Cumhurbaşkanı, "27 Mayıs darbesinin en kötü mirası, partili cumhurbaşkanlığı sistemine son vermesidir" derken, ne istediğini anlayamadık.1961 öncesini 3 dönem halinde inceleyebiliriz; Atatürk Dönemi, İnönü Dönemi ve Menderes Dönemi.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, kendisine hangi dönemi uygun görüyordur? Üçüncü dönem için, “Menderes Dönemi” dedik, niçin? Hâlbuki o dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar’dı. Bayar, DP fikriyatından ziyade Kemalizm’e daha yatkındı ve oldukça da tarafsızdı. Her şeye rağmen döneme mührünü vuran da Merhum Adnan Menderes’ti.
Erdoğan, Menderes gibi bir başbakanı olsun ister mi? Ya da Binali Yıldırım’ın bir Menderes olmasına katlanabilir mi? Hiç sanmam, yani Celal Bayar’ın konumunu arzu etmesi mümkün değildir.
Erdoğan’ın arzu edebileceği en ideal dönem!! İnönü Dönemi olabilir. Yargı dâhil her şeye hükmeden bir Şef İsmet İnönü vardır. Ancak bu dönemin adına; “partili cumhurbaşkanlığı sistemi” denemez. O dönem Şeflik dönemidir, demokrasi ile de alakası yoktur.
Atatürk Dönemi ise tamamen başkadır. Evet, bu dönemde de tek adamın yönetimi söz konusudur. Ancak, Kurtuluş Savaşlarının Başkomutanı ve kurucu cumhurbaşkanı olarak uygulamaları çok daha farklıdır. Kutuplaştırma değil birlikten yana olmuştur. Ancak mevzumuz da bu dönemleri incelemek değildir.
Bizim Anayasamıza göre cumhurbaşkanı sorumsuzdur, hakkında gensoru falan da verilemez, hakkında siyasi denetim hemen hemen imkânsızdır. Çünkü cumhurbaşkanının yetkileri sınırlıdır. Partisiz olduğu için, çoğunluk partisine dayanarak yasama organını kontrol altına da alamaz.
Erdoğan’ın istediği; sorumsuz ve denetimsiz, fakat siyaseten en yetkili, en güçlü bir devlet başkanı!
Erdoğan’ın istediği; sorumsuz ve denetimsiz, fakat siyaseten en yetkili, en güçlü bir devlet başkanı!
Yani, sorumsuz ve ‘siyasi denetim dışı’ olan cumhurbaşkanının, “partili” olduğunu düşünün: Partisi vasıtasıyla parlamentoda güçlü bir eli bulunacak, hatta yasama organına hâkim olacaktır! Başbakan güçsüzleşecek, ‘icra sekreteri’ durumuna inecektir.
Başkanlık, yarı başkanlık ya da parlamenter sistemleri demokrasinin ürünüdür. Ülkelerin şartlarına göre de tartışılabilir, kullanılabilir sistemlerdir. Ancak “partili cumhurbaşkanlığı diye bir sistem yoktur ve bu durum ülkeyi kaosa sürükler.
Türkiye’de bugün için fiili bir durum var
Zaten, Türkiye’de bugün için fiili bir durum var, yasal olmayan bir durum var. Tam bir kargaşa, kafa karışıklığı var. Fiili durumun adı; başkanlık mı, yarı başkanlık mı, parlamenter sistem mi? yoksa partili cumhurbaşkanlığı sistemi mi?
Türkiye’de fiili bir durum olduğunu, kafaların karışık olduğunu söyleyen de yeni başbakanımız Binali Yıldırım. Yıldırım’ın en büyük vaadi bu fiili durumu yasal hale getirmekmiş, açıklama şöyle; “Siz her ne kadar Cumhurbaşkanımıza 'sorumsuzdur' deseniz de, Cumhurbaşkanımız Türkiye, millet sevdasıdır. BU GÜN YAPMAMIZ GEREKEN İŞ FİİLİ DURUMU YASAL HALE GETİRMEK VE BU KAFA KARIŞIKLIĞINI SONA ERDİRMEKTİR. Bunun yolu da yeni anayasadır ve başkanlık sistemidir.”