Mustafa Toygar

Jandarma ve Sahil Güvenlik, niçin İç İşleri Bakanlığına Bağlandı?( Bazı kararlar alınırken daha soğukkanlı olunmalı)

Mustafa Toygar

  • 4698

 

   

          Bazı kararlar alınırken daha soğukkanlı olunmalı

 

         Jandarma ve Sahil Güvenliğin, İç İşleri Bakanlığına bağlanma işlemi, eğer doğrudan darbe girişimi ile bağlantılı olarak yapılıyorsa elbette pek çok yanlışı da içinde barındıracaktır.

         Darbeleri önlemenin yollarını doğru tespit etmek çok önemlidir. Ayaküstü aceleyle bir takım kararlar alınıp, uygulamaya koymak başkaca mahsurları beraberinde getirebilir.

        Elbette, devletin ve milletin bekası için acil gerekli ne tedbir var ise alınması elzemdir.

       Bir defa öncelik; devleti, neredeyse tüm kurumlarına sızan ve hatta bazı kurumlarını neredeyse ele geçiren vatan hainlerinden arındırmak olmalıdır.

       Hainin; vatanı, milleti, bayrağı, dini, askeri, yargıcı, polisi olmaz.

       Ne yargı, ne emniyet, ne asker, ne de başka bir kurum hainlerle özdeşleştirilmemelidir. Bu gerçek vatan evlatlarına ve o kurumlara zulümdür.

       Bunlar kanser hücresi gibidir. Farzımuhal, birileri bir şekilde sizin vücudunuza kanser mikrobunu zerk etse hiç kimse sizi kanser mikrobu ile özdeşleştiremez değil mi? Hekimlerin yaptığı ilk işlem, bünyeye zarar vermeden mikropları imha etmek, temizlemek değil midir?

       Devlet kurumlarımıza önem derecesine göre yoğunlaşarak kanser (ihanet) mikrobu zerk edilmiştir. Kurumlarımız ve o kurumlarda; vatan için, millet için, devlet için, ezan için, bayrak için bulunanlar masumdur.

      Vatana ihanetin cezası, her devirde hemen hemen her ülkede genellikle idamdır. İdam cezası kaldırılırken bu hususun düşünülmemiş olmasının ne büyük eksiklik olduğu meydandadır. O vakitler de, Batının bastırması ile sırf Abdullah Öcalan hainini kurtarmak için acele ile yapılan bir Anayasa değişikliği olmuştur. İdam cezası kaldırılırken, “vatana ihanet” dahil bir-iki istisna konmalıydı.

        Kamuran İnan, uzun yıllar milletvekilliği ve bakanlık yapmış, Türkiye’nin en çok okuyan adamlarından. Geçen yıl vefat etti, Allah(cc) rahmet eylesin. Vefat etmeden yaklaşık bir sene evvel diyordu ki; “bu memleketin haini boldur, benim tespitlerime göre 300 bin hain ve ihanet içerisinde faaliyet gösteren 407 dernek vardır” Kamuran İnan, 15 Temmuz’u görseydi, “ben dahi bu kadarını tahmin edemezdim” derdi.

       Jeopolitik olarak, dünyanın en önemli coğrafyasında yer alan Anadolu da hainlerin çok olması doğal bile karşılanabilir. Ancak Türk Devletinin bekası için hainlere karşı en zecrî tedbirlerin alınması da o kadar doğal karşılanmalıdır.

        Türkiye şu anda yangın yeri, bu hainler çetesi 237 vatandaşımızı şehit etmiştir. Türkiye çok büyük bir badire atlatmıştır. Kendi canımızdan olmasa dahi, ülkemizin Suriye olmasından çok korktuk. Ancak alacağımız tedbirlerin tamamını bu korkular, bu duygular üzerine bina edemeyiz. Bu aşamada yangının söndürülmesi birincil önceliğimiz olması icap ediyor. Orduda, yargıda, poliste, eğitimde vs. yeniden yapılandırma ve restorasyon işlemleri daha geniş zamanda ve daha soğukkanlı yapılmalıdır. Yapılacak işlemler modern çağın gereklerine göre, devleti daha işlevsel, milleti daha mutlu etmelidir. Hiç kimse dedesinin yaptırdığı evde oturmuyor, kuyudan su çekmiyor.

       Muhsin Yazıcıoğlu da devletin yeniden yapılandırması gerektiğini; “Türkiye demokratik cumhuriyet değil, maalesef Türkiye bürokratik cumhuriyettir” ifadesini kullanırdı.

 

        Jandarma ve Sahil Güvenliğin İç İşleri Bakanlığına bağlanması gecikmiş bir karardır.

 

       Aslına bakılırsa çok geç kalınmış bir karar. Dünyada bir örneği var mıdır bilemiyorum. Gerek Jandarma Genel Komutanlığı gerekse Sahil Güvenlik Komutanlığı 3 kocalı Hürmüz gibidir.

      -Terfileri Genel Kurmay Başkanlığı yapar

      -Atamaları Jandarma Genel komutanlığı,

      - Görevlendirmeyi de İç İşleri Bakanlığı yapar.

      Bu karar, çok çok önceleri 15 Temmuz darbe girişiminden bağımsız olarak alınmalıydı.

      Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor modern çağın gereklerine uymak gerekiyor. 80 yıl evvel öyle uygun görülmüş olabilir ancak şartlar o kadar değişmiştir ki, bu yapı sürdürülemez hale gelmiştir. Birçok kurum içinde durum böyledir.

      Bizde kötü giden bir şeyi değiştirmek için illa bir yerden patlak vermesi gerekiyor. Esasında tüm kurumları; daha iyi, daha verimli hale getirmek için neler yapabilirizin çalışmaları yapılmalıdır.

      Ama bizde kurumun başına atanan genel müdür, komutan için orası son duraktır. Çoğunlukla yardımcılar rutin işleri takip eder, genel müdür, komutan da protokol ve imza işlerine bakar. Yukarıdan eleştiri gelmediği sürece sorun yoktur. isterse vatandaşın canı çıksın önemli değildir. “Kanun ve yönetmelikler böyle diyor” diyerek vatandaşı savuşturmak en sık rastlanılan durumlardandır.

       Tüm bakanlıklar kendisine bağlı kurumlardan, her yıl daha verimli çalışmanın projesini istemelidir.

      Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıklarında durum tamamen farklıdır elbette. Bu komutanlıklar İç İşlerine bağlanırken tamamen yeniden yapılandırılmalıdır. Ancak FETÖ ihanet çetesi devletin tüm kurumlarında, özellikle de önemli kurumlarında daha yoğun olarak kadrolaştığı görülüyor. Bu nedenle bu komutanlıklar elbette bu kanser hücrelerinden tamamen temizlendikten sonra ciddi bir düzenleme yapılmalıdır.

       Bunları yapabilmek için, İç İşleri Bakanlığı bünyesinde; Jandarma, Sahil Güvenlik komutanlıkları, Emniyet ve sivil bürokrasinin ortak çalışması ile günlerce süren çalışmalar yapılmalıdır. Aceleye getirilerek ve sadece darbe girişimi gözetilerek bir yapılanma başka yanlışlıkları da beraberinde getirecektir.

       Jandarma, nihayetinde polisin şehirlerde yaptığını köy ve kırsal alanda yapıyor ve İç işleri Bakanlığının görev alanı dâhilinde faaliyet gösteriyor.

      Hatta terörle mücadelede dahi, Silahlı Kuvvetler mümkün olduğunca kullanılmamalıdır. Terörle mücadele, tamamen İç İşleri Bakanlığının görev alanı içerisinde olmalıdır. Gerektiği, elzem olduğu şartlarda Silahlı Kuvvetlerden takviye alınması kadar doğal ne olabilir ki?

       Aynı şekilde bir savaş halinde; Emniyet ve jandarmanın Silahlı Kuvvetleri takviye etmesi o kadar doğal olacaktır.

      Jandarma ve emniyet; klasik asli görevlerine ilaveten müşterek olarak, terörle mücadele edebilecek, sınırların güvenliğini sağlayacak şekilde yapılandırılmalıdır.

      Bu yapılandırmaya; kadro- teşkilatlanma, eğitim, teçhizat ve hukuki yapı dâhil edilmelidir. Sadece görevlendirme ve terfi işlerinin bir yerden alıp öbür tarafa vererek hallolacak bir şey değildir.

 

       Darbe süreci bitti ancak FETÖ’nün ihanetleri bitmez…

 

       Bu saatten sonra birliklerden çıkacak tanklarla yeni bir darbe girişiminin olabileceğini zannetmiyorum. Birliklerin nizamiye çıkışlarındaki belediye kamyonları gayrı kaldırılmalıdır.

      Ancak FETÖ ihanet çetesinin ihanetleri kesinlikle bitmeyecektir. Suikastlar dâhil başkaca eylemlerde bulunmaları ihtimaline karşı tedbirler mutlaka alınmalıdır. Bu sinsi ihanet şebekesi her seferinde bu vatanın evlatlarını ve devleti yönetenleri ters köşeye yatırdı. Çok şeytanca planlar yaptıklarını da gördük.

      Hemen her yazımda dikkat çekmeye çalıştığım bir hususa tekrar vurgu yapmak istiyorum. FETÖ’nün; Amerika’nın ve Batı’nın emrinde, hizmetinde olan bir ihanet çetesi olduğu neredeyse tarafların yaptıkları açıklamalar ve itiraflardan anlaşılıyor.

      Aziz dostum ve sevgili kardeşim, araştırmacı yazar Hakkı Öznur, daha ilk gündeme geldiği yıllarda, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hakkında çok büyük çalışmalar, araştırmalar yaptı, konferanslar verdi.

      Darbe girişimi mi, savaş ilanı mı dersiniz bilemem ama BOP için atılan çok büyük bir adım olduğu muhakkaktır.

      Türkiye’nin ekonomisi büyüdü, kendi silahlarını yapar hale geldi. Biraz daha büyümesi halinde BOP’un tamamen rafa kalkacağını düşünen Batı ve Amerika’nın biraz erken düğmeye basmış olması da muhtemeldir.

     Allah’a(cc) şükürler olsun ki başarısız oldular. Ancak geri çekildiklerini, çekileceklerini düşünmek gaflet olur. FETÖ’cü 300 hain, başarısızlık halinde mallarını, servetlerini koruma adına eşlerinden boşandıkları ifade ediliyor. Başarısız olma ihtimali her hâlükârda düşünülmüş ve B planı hesapları yapılmıştır. Bu çerçevede başta; Silahlı Kuvvetler, Yargı ve emniyet içerisine zerk edilen kanser mikroplarının tamamının feda edildiği düşünüle bilinir mi?

       Yani, Silahlı Kuvvetlerdeki FETÖ’cü yapılanmanın, sadece darbe girişimine teşebbüs edenlerden ibaret olduğunu düşünülmemelidir. Önemli bir kısmına; “siz kendinizi gizlemeye devam edin, sizi B planında kullanabiliriz” demeleri muhtemeldir. SU UYUR, DÜŞMAN VE İŞBİRLİKÇİSİ FETÖ’CÜ HAİNLER UYUMAZ

 

Yazarın Diğer Yazıları