Bay Demirören ne zaman istifa edeceksiniz? (Türk Futbolu henüz dibe vurmadı mı?)
Mustafa Toygar
- 2812
Deniliyor ki babası, Yıldırım Demirören’e; “Oğlum senin hiç hobin yok mudur? Aman şirketlerimden uzak dur, ben sana istediğin kadar para veririm!”
Olmaz mı, Yıldırım Beyin en büyük hobisi futbol…
İşe Beşiktaş’la başlıyor.
Babasının desteği ile Beşiktaş’a başkan da oluyor.
Ancak başkanlığı döneminde, Beşiktaş en buhranlı dönemini yaşıyor ve adeta dibe vuruyor. Üstelik Beşiktaş’a babasının cebinden 100 milyon lira(Eski para ile 100 trilyon) aktarıyor. Buna rağmen kulüp borç batağına saplanıyor ve Avrupa’dan men cezası alıyor. Üstelik başarı da yok.
Beşiktaş Yıldırım Demirören’den kurtuluyor, Fikret Orman başkan oluyor.
Fikret Orman döneminde, kulübün borçları önemli ölçüde azalıyor. Üstelik kendi imkânları ile Türkiye’nin en güzel stadını yaparak…
Bir de bunun üstüne, yeni stadın yapılması aşamasında statsız kalan takım 2 yıl üst üste şampiyon oluyor.
Beşiktaşlılar mutlu, niçin olmasınlar ki… Takımları, Demirören’den kurtulmuş, hayallerinin ötesinde bir yere taşınmış.
Sonra bir bakıyorsunuz ki, Beşiktaş’ın kurtulduğu eski başkanları Yıldırım Demirören Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı oluvermiş…
Hangi üst akıl, nasıl bir kıstas kullanıyor da Demirören’in TFF Başkanı olmasını sağlıyor gerçekten anlamak mümkün değildir.
Bir alt görevde başarısız olanları, ödüllendirerek daha büyük bir göreve getirmek hangi anlayışın ürünü olabilir? Bu durumu gençlere nasıl anlatacağız? “Zirveye giden yol başarısızlıklardan geçer” mi diyeceğiz?
Kimse bana seçim mavalı da okumasın, o işlerin nasıl olduğunu dünya alem biliyor!...
Demirören dönemlerinde Beşiktaş’tan sonra, Türk Futbolu da dibe vurdu!...
Demirören döneminde Türk futbolunun geldiği son noktayı, nasıl dibe vurduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yoktur sanırım. Bu akşam oynanan Ukrayna maçını seyredenler durumun vahametini görmüşlerdir.
Yine de Demirören dönemine ait çok özet birkaç şey söyleyelim:
Bu dönemde statlarda olaylar artmış, statlar boşalmış,
Kulüp takımlarımızın ve Milli takımımızın uluslararası arenada başarısızlıkları had safhaya ulaşmış,
Milli takımın başına getirilen Fatih Terim’e 5 milyon Avroya yakın yıllık ücret verilmiş,
Avrupa’nın en çok kazanan ikinci sıradaki teknik direktörü Fatih Terim “milli görev yapıyorum” diyerek caka satarken, milli takım kamlarındaki kavgalar arşı alaya yükselmiş,
Milli takımın kaptanı futbolcusu, uçakta babası yaşındaki gazeteciyi dövmüş, sonra da “milli takımı bıraktım” demiş,
Yeni gelen teknik direktör, o gazeteciyi döven futbolcuyu yeniden milli takıma döndürmek için İspanya’ya kadar ayağına gitmiş, yalvar yakar ikna etmiş,
Uzatmaya gerek yok, dediğim gibi Ukrayna maçı her şeyi anlatmaya yetiyor…
Yani şimdi biz gençlere, çocuklarımıza ne anlatacağız?
“Aman oğlum daha büyük görevlere gelmek için başarılı olmaya çabalama, bu ülkede daha yüksek makamlara gelmek için mutlaka başarısız olman gerekir” mi diyeceğiz?
Lucescu’yu milli takımın başına getiren zihniyet de en başından kaybetmeye mahkûm olduğunu biliyordur!
Türkiye’nin onca sorunu varken futbol yazmayı ben de istemezdim dostlar… Ama bu güzel bayram akşamı Ukrayna maçını seyrettikten sonra dayanamadım. Maçı seyredenler görmüştür, sorumluluk almamak için toptan kaçan futbolcuları!...
Sosyal medyaya bakıyorum herkes bir reçete yazmış..
Kime yazdınız?
Yıldırım Demirören mi uygulayacak o reçeteyi?
Bu iş yine Sayın Cumhurbaşkanı’na kaldı. O hallederse halleder.
Ama Sayın Erdoğan da, Yıldırım Bey’den memnunsa yakında spor bakanı olur, söylemedi demeyin!!!...