Münakaşadan müzakereye... Fiziki kötülüğün tanrılaşma isteği mi? Birlikte yaşamak zarureti mi?
Dursun Yassıkaya
- 306
İnsanlık tarihi; “sırasıyla, tanrıların ve ilahiyatçıların devri, siyasetin ve ilham sahibi hükümdarların devri, aklın ve akla hizmet etmek üzere tasarlanmış araçların devri, devrimin ve yeni başlangıçların devri, demokrasinin ve paylaşımcı cumhuriyetin devri ve bu gün, bir avuç kişinin artan, artarken de çoğunluğun korku ve isyan dolu aczine yol açan iktidarının devri” (Büyük Rahatsızlık- Geoges Balandier-Çeviren Devrim Çetinkasap) diye tanımlanabilecek bir sürece şahitlik ediyoruz.
Dinler tarihi incelendiğinde, “ilk kez İran’da ortaya çıkan şeytan imgesi kendisini Tanrı karşısında bir güç, yeryüzünün hakimi sıfatlarıyla kabul ettirir.. Karanlıklar Dünyası, Kötülüğü insani eylem alanının bir değeri olarak değil de nesnel bir gerçeklik olarak kabul etmek, ona varlığını sürdürdüğü alanlar tahsis etmek gerçekte düalist yaklaşımların genel bir özelliği ya da en azından bir sonucu gibidir” (Gnostik Teoloji ve Kelami Aklın Karşılaşması-Prof.Dr. Hilmi Demir) tespiti bu gün adeta vücut bulmadı mı?
Toplumların dönüştürülmesi amacıyla, öncelikle sömürgeleştirme süreci, akabinde inanç ve yaşam tarzlarında dönüşüm ile başlayan sözde değişim kaosu yarattı. Belki de istenilendi .. Lakin kim kontrol edecek belli değil. Masada olmak isteyenlerle biz masanın sahibiyiz diyenlerin kavgası, kan ve göz yaşı..
Her şeyi kaosa sok her şeyi karanlığın eliyle yeniden şekillendirirken yeni seçkinler iktidarını kurgula..
Kitlesel göçler ile yaşam alanından koparılan insanlar modern çağın sürgün modeline teşne oluyor. Yapılmak istenilen, ya bat ya gittiğin yerde yeni yaşam sahteliğinde var olacaksın, oralarda var olan zenginlik senin hakkın illüzyonu ile kandırılmışlık zirve yapıyor. İnandırılmışlık için cemaatler üzerinden Din yoldan çıkarılmak isteniyor. Çalışma hayatı tekdüzeleşiyor, insan hissizleştiriliyor. Ülkemize gelen milyonlarla ifade edilen, göçmen adı altında sürgün edilmiş kitlelerin var oluş mücadelelerine bizim değerlerimizi yok saymalarını tahammül edilecek dayatması karşısında toplumun biçareliği.. Modern çağın sürgün kitleleri gittikleri yerlerde poker masasında üçüncü kart olduklarının farkındalar mı?
İlişkiler menfaat olarak düzenlenirken, bedel ödemek yerine keyif önceleniyor, ahlaki değerler örselenirken hiçlik çağı yaşadığımızı fark edemiyoruz.
Seçkinlerin, sıradanlaşan toplumları modern çağın sürgün kitleleri üzerinden, kendileri dışında değersizleştirildiği, Tanrı İnsan anlayışı ile gücün zulüm derecesinde hükmetmesi ile taçlanıyor..
Düzensiz savaşların ortasında, millet olarak ya hep ya hiç tercihiyle, üzerimizde oynanan mankurtlaştırma sürecine ilişkin kurulan oyunları görüp, sadece kendimizi önceleyen değil, hep’i önceleyen olmak zorundayız. Beklenen olduğumuz gerçeğinin farkında olarak..
Sanal gerçekliğin, fiziki gerçekliğin önüne geçtiğini göremeyen siyaset kurumunun bizi kabile yaşamına götürdüğü gerçekliği ile yüzleşmeyi yine siyaset kurumu başarmak zorunda. Hayali varsayımların gerçek hayatta var olduklarına inandırılmaya çalışıldığımızın farkına varmalıyız..
“Birlikte yaşamayı kolaylaştıran, mümkün kılan öğelerin başında, ortak fikirler, ortak hedefler, idealler ve kültürel uyum geldiğini”(Uzlaşma Kültürü Orta Yaşam Sanatı-Prof.Dr.Ertuğrul Yaman) unutmadan, öteki ile yaşamayı müzakere edebilecek kabiliyeti bir an önce kazanmalıyız. Elde ki fırsatları kaçırmadan.
Av.Arb.Dursun Yassıkaya