Dr. Vehbi Kara

Yunanlılar ve Kıbrıslı Rumlar Şımardı

Dr. Vehbi Kara

  • 642

 

Bu yazı önemli bir referandum öncesinde olduğumuz, orduda başörtüsü yasağı kalktığı ve El-Bab zaferi nedeniyle yumuşak bir üslup ile yazılmıştır. Yoksa Hükümet ve yöneticilerimize çok daha sert ve ağır bir eleştiri olacaktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın dile getirdiği “2023 Büyük ve Güçlü Türkiye” ufku ve “Dünyanın ilk 10 ülkesi” içine girecek bir Türkiye için zorlu bir süreç devam ediyor. Bu konuda önemli olarak gördüğüm 6 maddeden hiç olmaz ise birkaç tanesinin yürürlüğe sokulması Hükümetimizin elini güçlendirecektir. Özellikle 1. Madde yapıldığı takdirde İstanbul’un yeniden fethi gerçekleştirilmiş olacaktır.

Yunanistan gibi AB ve Almanya’nın şamar oğlanı durumuna düşmüş bir ülke karşısındaki utangaç ve pısırık politikalar, “Büyük Türkiye” hayalleri peşinde koşan her insan için bir hayal kırıklığı meydana getirmektedir. Düşünsenize 1974 yılında yani bundan 43 yıl önce kurtardığımız Kıbrıs’ta “Enosis” yeniden hortladı ve Kıbrıs müzakerelerinde Rum Yönetici, kapıyı vurarak çıkacak kadar küstahlaşabildi. Bu durum tahammülü çok zor bir politika açmazıdır. Derhal pasif ve reaksiyoner politikaların terk edip aktif ve etkili politika yapmak  gerekiyor. Bediüzzaman’ın şu sözünü unutmamak gerekir: "Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister”.

Son birkaç haftada dış politikada yaşanan olaylar son derece üzüntü vericidir. Hangi birini anlatmalı? İşte birincisi şudur:

15 Temmuz darbesini yapan askerler içinde olan ve yer alan hatta Cumhurbaşkanı’nı öldürmeyi göze almış vatan hainleri, Türkiye’nin askeri helikopterini kaçırıp Yunanistan’a firar ediyor, buna karşılık Yunanistan devleti, bu firarileri ülkemize iade etmiyor. Bu durum aslında inanılmaz derecede büyük bir skandaldır. Lakin şu ana kadar ciddi olarak Yunanistan protesto edilmemiştir. Dışişleri yönetimi hala utangaç politikalarla hareket edip milletimizi rencide eden bu davranışa karşı ciddi reaksiyon göstermemiştir.

İkinci büyük skandal Kıbrıs’ta yaşandı. Rum devlet başkanı Kıbrıs müzakerelerinde adeta görüşmeleri dinamitleyecek bir “Enosis” kararı sebebiyle küstah bir şekilde masayı terk ederek Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın ve Türkiye’nin tepkisini ölçmek istedi. Bizimkiler utangaçlığa devam etmekle meşgul olup ülkemizin izzetini ve onurunu koruyacak ciddi bir cevap dahi veremediler. Bu küstah tutumu protesto etmeyip hala masada kalmak doğru bir politika değildir. Dünya âleme “görüşmeleri sona erdirdiğimizi” ilan edip buna sebep olarak “Enosis” kararını göstermek gerekirdi.

Bakın Enosis demek Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak olması demektir. Eğer bunu kabul edecek biri var ise; Kıbrıs’ta şehit düşmüş insanımıza yapılmış en büyük hakareti kabul ediyor demektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan “evet” kampanyası ile meşgul olurken bu duruma el atıp bu skandal kararlara karşılık vermesi gerekiyor. Aksi takdirde ciddi tepki verilmediği için suçlamalara maruz kalacaktır.

Diğer bir kötü durum ise ABD’den kaynaklanıyor. Darbe elebaşı Gülen’i iade etmemek için bir devlete karşı gösterilen her türlü nezaketsizlik yapılmaya devam ediyor. ABD’yi gören Almanya ve Batı ülkeleri de FETÖ darbecilerinin koruyucusu haline geliyor. Diplomatik pasaportlu vatandaşlarımızı dahi iade etmiyorlar. Bu durum aslında tam bir diplomatik skandaldır. Ne yazık ki ülkemiz hala ciddi tepkiler verememektedir. Hadi diyelim ki; bu edepsizliğe bir süreliğine Trump’ın koltuğa oturması için sabredildi. İyi hoş da bu Trump, hala “Gülen’i teslim edeceğim” demiyor ki. Sadece ülkemizi oyalamakla meşgul…

Utangaç ve pısırık politikaların böyle sonuç vermesi kaçınılmazdır. Belki bu ve benzer yazılardan sonra Cumhurbaşkanı devreye girip “Dünya beşten büyüktür” gibi cesur sözleri söyleyebilir. Unutmayalım ki bu kahraman millet ancak bu ve benzeri sözler ile hamiyeti eline alıp birlik ve beraberliği pekiştirecektir. Çok fazla monşer diplomatları dinlemek yerine halkın nabzına da dikkat etmek gerekir.

Geçen yıl bazı yanlışlıklara göz yumuldu. Büyük bir ihtimalle Yunanlılar, 15 Temmuz Darbesini biliyor ve buna göre hazırlık yapıyordu. Çünkü hava sahamızı kevgire çeviren Yunanistan'ın Hava Kuvvetleri Komutanı Christos Vaitsis, 14-17 Haziran'da Türkiye'yi ziyaret etmişti. Bu ziyarette Yunan Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Vaitsis’in Türk düşmanı kimliği de çok iyi biliniyordu. Zira Vaitsis, Yunan Taktik Hava Kuvvetleri Komutanı iken 17 Şubat 2015'te, Türk hava sahasında uçan eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk'ün uçuş koluna tam 16 sefer önleme/it dalaşı (taciz) yaptırmıştı. Bu olay sonrasında Vaitsis ödüllendirildi ve 27 Şubat 2015'te Yunan Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevine getirildi.

Vaitsis, Hava Kuvvetleri Komutanı olduktan sonra da Türk hava sahası veya uluslararası hava sahasında uçan, uçak ve helikopterlerimize sürekli olarak Yunan uçakları ile tacizde bulundu. Yunan uçak ve helikopterleri sürekli olarak Türk hava sahasını ihlal etti. 20 Nisan 2016'da Yunan Genelkurmay Başkanı Apostolakis Türk hava sahasında uçtu.". Şimdi ise Yunan Milli Savunma Bakanı aynı şımarıklığı yaparak ödül kazanma peşinde. Kim bilir? Başbakanlığa oynuyor olabilir. Zira pervasızca küstahça beyanatlar vermeye devam ediyor.

Bu Vaitsis'e olmadık üst düzey protokol uygulanmıştı. Hava Kuvvetleri karargâh kapısının her iki tarafına dizilmiş askerlerle uğurlanma protokolu, sadece başbakan ya da cumhurbaşkanı düzeyindeki konuklara uygulandığı halde gereğinden daha üst düzey protokol uygulandı. Vaitsis'e Ankara ve İzmir'de daha üst düzeyde ve şatafatlı protokol uygulanırken, Yunanlılar boş durmayıp taciz görevlerine devam etmiştir. Ege Denizi'nde, Türk hava sahasında uçan CN-235 CASA uçaklarımıza, Yunan hava sahasını 20 kez ihlal ettiği gerekçesi ile 14, 15 ve 16 Haziran 2016 tarihlerinde önleme/it dalaşı yapılmıştır. Yetmedi; Vaitsis, ziyaretin son gününde Fener Rum ziyaretine katılmıştır. Böyle bir ziyaret olmamalıydı. Bırakın bir kuvvet komutanımızı, Türk askeri ataşesinin bile Batı Trakya'ya ziyaretlerine izin vermeyen Yunanistan'ın, Türk düşmanı kuvvet komutanının Fener Rum Patrikhanesini ziyaret etmesi ne derece utangaç bir politika izlediğimizi gösteriyor.

Canımızı çok yakan kanımıza dokunan politikalara karşı biz ne yapıyoruz. Onu da söylemek lazım. Genelkurmay Başkanımız kuvvet komutanlarını toplayıp küçücük bir hücumbot ile Kardak kayalıklarına gidip gövde gösterisi yapmaya çalışıyor. Böyle bir şey Türkiye devletine yakışmaz. Bize yakışan aşağıdaki 2. Maddede olduğu gibidir.

Peki, ne yapmalı? Adalarımızı işgal eden, sınırlarımızı kevgire çeviren Yunanistan’ın bu derece şımarık hareket etmesine karşı çare nedir?

İşte şu önlemler alınırsa şımarıklığın sona erdiğini görmek mümkündür. Bu konuda defalarca yazı yazılmıştır lakin sudan bahaneler üretilip geçiştirilmiştir. Fakat tahammülün sınıra dayandığı bir noktada bulunuyoruz. Zira bu utangaç politika devam eder ise üzülerek söyleyeyim ki “evet” kampanyası da ciddi tehdit altına girer. Bu önerilerin ciddiye alınmasını umuyorum.

1.      Derhal Ayasofya putlardan temizlenip camiye açılmalıdır. Fetih budur. Yani İslam’a açmaktır. Milyonlarca vatandaşımız gibi ben de halen bilet alarak girdimiz bu İslam sembolü camiye, ayakkabılarımızı çıkararak Sultan Fatih’in vasiyetine uygun bir şekilde girmek istiyoruz.

2.      Sahil Güvenlik botlarının Kardak kayalıklarında dolanması yerine; Kıbrıs açıklarında tatbikat yapmalıdır. Tatbikat sonrasında Girne ve Magosa’da liman ziyareti ve donanma gemilerinin halka açılması sağlanmalıdır.

3.      Kıbrıs müzakerelerinin Rumlar’ın “Enosis” hevesleri yüzünden başarısızlıkla sonuçlandığı âleme ilan edilmeli müzakereleri sabote eden tarafın Kıbrıslı Rumlar olduğu her platformda dile getirilmelidir.

4.      Kıbrıs halkı ile Türkiye’nin aynen Hatay’ın ilhak kararı gibi birleşmesi için görüşmelere başlanmalıdır. 1960’tan beri süregelen Kıbrıs görüşmelerinin Yunanistan ve Rumların olumsuz politikaları yüzünden sonuçlanmadığı benzer şekilde herkese anlatılmalıdır.

5.      Uzun vadeli bir politika olarak alınması gereken önlemlerden bir tanesi de Kıbrıs’a Suriyeli göçmenlerin bir kısmının alınmasıdır. Bu sayede adanın nüfus yapısı Müslümanlar lehine dönebilir. Özellikle kapalı olan Maraş bölgesi, Suriyeli göçmenlerin geçici olarak sığınmacıların kalabileceği bir kamp yeri olarak dizayn edilebilir. Bu sayede Trump’ın ve Batının, Müslüman göçmenlere karşı ırkçı politikaları da anlamlı bir şekilde protesto edilecektir.

6.      Ege’de Yunanlılara kaptırılan ve M. Kamal ile İ. İnönü’nün Lozan’da ve sonrasında hediye ettiği 12 Ada’nın anlaşmalara aykırı bir biçimde silahlandırılması protesto edilmeli, anlaşma şartlarına uyulmadığı takdirde gerekirse askeri tedbirlere başvurulacağı deklere edilmelidir.

Bütün bu zorlamalar göreceksiniz ki Batı ülkelerini Trump’ı ve Yunanistan’ı hizaya getirecektir. Hem Feto’nun Türkiye’ye iadesi hem de firari askerlerin Yunanistan’dan geri verilmesi kısa sürede sağlanacaktır.

Eğer bu önlemler alınmaz ve utangaç politikalar devam eder ise Türkiye’ye karşı uygulanan küstah tedbirlerin ardı arkası kesilmeyecektir. Artık bu soylu ve kahraman milletin onuruna yakışan politikalar uygulanmalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süratle konuya el atması gerekiyor, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları