Yeni darbe planı
Dr. Vehbi Kara
- 5303
Bilinmesi gereken çok önemli bir darbe planı var. Her ne kadar bu darbe başarısız kalmaya mahkûm olsa da ülkemize ve İslam âlemine vereceği zarar pek büyüktür. Bu yüzden dikkatli olmak ve gerekli tedbirleri almak zorundayız aksi takdirde bir daha kolay kolay belimizi doğrultamayız.
Bu darbe planı da öncekiler gibi Amerikan ve Siyonist kökenlidir. Darbelerin asıl amacı da ülkenin geriye gitmesi ve Müslümanların ayakları üstünde doğrulmasına fırsat vermemektir.
Şimdi kullandıkları yeni darbeci ise Fetullah Gülen’dir. ABD, Fetullah’ın kara kaşlarını sevdikleri için değil, güçlü ve büyük bir Türkiye’yi istemediği için darbeleri desteklemektedirler. Bunu bir parça izah etmeye çalışacağım ki işin vahameti anlaşılıp gerekli önlemler alınabilsin.
Güzel vatanımızın ayağa kalkmasını insanların barış ve huzur içinde yaşamasını istemeyen içte ve dışta birçok düşmanımızın her daim kullandığı çok fena bir âdeti vardır. Ülke ne zaman beli üstüne doğrulsa güzel gelişmeler meydana gelse hemen askeri darbe yaparlar. 15-20 yıl ülkemiz geri gider tekrar gayrete geliriz yaralarımızı sarmaya başladığımız bir anda yeniden bir başka darbe olur.
Bu gidişat Cumhuriyet kurulalı beri değil Osmanlı’nın yükselme devrine kadar gider. Yavuz Sultan Selim Han’dan bu yana “istemezük” diyen bir vahşi grup ordunun itaatini kırıp isyan etmiştir. Bu kadar eski olan darbecilik hastalığı bazen içeriden haber verilerek ortaya çıkarılmıştır. Lakin şimdi vereceğim örnekte olduğu gibi yeterince değerlendirilememiştir.
Askerler nasıl olsa elimde silah var karşı gelenleri alt ederim mantığı ile hareket ederler. Ancak tecrübeli ve güçlü liderler bunu anlayıp gerekli tedbirleri alarak yılanın başını küçükken ezebilirse darbeler ve isyanlar önlenmiş olur.
İşte Cumhuriyet döneminde odunun darbe yapmaya hazırlandığını bir subay haber verir fakat Başbakan Menderes olayı ciddiye almaz. Daha doğrusu Ethem Menderes denilen bakanının ihanetine uğrar. Bir liderin yapmaması gereken çok büyük bir hatadır bu. Sonunda bu hatasının bedelini canı ile ödemiştir.
Kuleli Askeri Lisesi’ni birincilikle bitiren ve 1949 yılında Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun olan Samet Kuşçu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde istihbarat subayı olarak görev yapmış ve tarihte “9 Subay Olayı” adı ile geçmiştir. NATO’ya giden ilk subaylardan olan Kuşçu, Milli Savunma Bakanlığı’nın İstanbul Temsil Bürosu Başkanlığı’nı yürütürken 9 subay olayı patlak vermişti.
O dönemde yarbay olan, sonradan tümgeneralliğe yükselecek Faruk Güventürk’ün önderlik ettiği, Menderes hükümetini yıkmayı planlayan bir cunta hareketi kurulmuştu. Cuntanın içindeki isimlerden biri olduğu belirtilen Kuşçu, bilinmeyen bir nedenle darbe planlarını hükümete bildirdi. Dokuz subay Askeri Mahkeme’ye çıktı, sekizi beraat etti. Yalnızca Samet Kuşçu “orduyu isyana teşvik” ve “asılsız ihbarda bulunmak” suçuyla mahkûm oldu ve ordudan ihraç edildi.
Kuşçu’nun ‘darbe yapacaklar’ dediği 8 subay ise 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi’nde yer aldı. Ne hazindir ki; 1958 ve 59 yıllarını hapiste geçiren Samet Kuşçu’nun hapiste tırnakları sökülerek işkence gördüğü bizzat kızı tarafından açıklanmıştır. Samet Kuşçu’nun ihbarını dikkate almayan Demokrat Parti Hükümeti’nin Başbakanı ve iki bakanı ise darbe mahkemesinde yargılanarak idam edilmiştir. İşte devlet yönetmek ve güçlü bir lider olmak böyle bir iştir. Gerekli önlemleri alamazsan darbe yapıp adamı asarlar.
Güncel bir olay olan Anayasa Mahkemesi kararını bu yeni darbe planı çerçevesinde ele almak gerekir. Zira AYM apaçık “vatana hıyanet suçunu” işlemiş olan Can Dündar’ı serbest bırakarak bu yeni darbe sürecinde kendi üzerine düşen görevi yapmıştır.
Darbe yapan ve yenisini planlamış olan Fetullah Terör Örgütü ile açıktan işbirliği yapan ve gazeteci kimliği arkasına saklanan Dündar’ın siciline bakıldığı zaman bazı gerçekler daha iyi anlaşılmış olacaktır. Yoksa balık hafızalı insanlara bazı gerçekleri anlatmak gerçekten zordur:
1. Can Dündar 17 Aralık 2013 darbesini biliyor ve şunları söylüyordu. “Amerikan rüzgârı bu, belli mi olur, gün gelir esintiyi Pennsylvania’dan yana döndürür. Ankara’daki ampulleri söndürür” Demek ki ABD destekli bir darbeden Dündar’ın haberi vardı ve o tarihte bazı bakanların “yolsuzluk” adı altında tutuklayıp sonrasında da Erdoğan’ın kapısına dayanacaklarını umut ediyordu.
2. Bilal Erdoğan adı üzerinden yapılan 25 Aralık 2013 operasyonundan bir gün önce de şunları söylüyordu “Piyonlar devrildi sıra Şah’lara geliyor” diyerek darbe planlarında nasıl aktif bir rol üstlendiğini kendi kendisini deşifre ederek göstermişti.
3. Hatay’da üç tır FETÖ örgütünün organizasyonu ile 19 Ocak 2014 tarihinde durdurulmuştu. MİT Mensuplarına silah çekilmiş “Türkiye, teröre yardım ediyor yaygarası” çıkarılmıştı. “Başbakan Erdoğan’ı Lahey’de yargılatacağız” sloganları ile yeni bir darbenin taşları döşenmeye başlandı. Tırları durduran kişiler hakkında “askeri casusluk” davası açılmış ve gizlilik kararı alınmıştı. Buna rağmen devletin kanunlarını takmayan Can Dündar yönetimindeki Cumhuriyet Gazetesi seçimler bir hafta kala bu tırları tekrar haber yaptı.
4. Daha sonra bu sefer boyboy resimlerle Cumhuriyet’e manşet atmış “MİT’in IŞID’a bomba ve eleman taşıdığını belgeledik” diyerek vatana ihanet suçunu yüzsüzce ve alenen işlemişti. Bunu ABD’de veya bir Avrupa ülkesinde birisi yapsa çoktan öldürülürdü. Lakin burası Türkiye, darbeler ülkesi. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar askeri darbe ve siyasi cinayet işlenmemiştir.
5. Bu kadar açık ve aleni yapılan suçlara karşı Dündar kahraman ilan edildi. Çünkü FETÖ ve darbe destekçisi güruh bütün darbecilerle işbirliği içerisindeydi. CHP başta olmak üzere bazı partiler yine darbecilerle sinsi işbirliğine devam ettiler ve halen de darbe için çaba gösteriyorlar. Zira demokratik yollarla iktidara gelmeyi beceremediler ve karamsarlık içinde sadece darbe yolunun başarıya ulaşacağını düşündüler.
Şimdi halkımızın aklı ile alay edip Dündar’ı “masum gazeteci” kimliğine sokmak isteyen darbecilerin planlarına yeniden bir göz atmak gerekiyor. Aslında detaylarda boğulmayıp fotoğrafa yukarıdan bakılırsa her şey ayan beyan ortaya çıkıyor. Bizde öyle bakmaya çalışalım.
Öncelikle FETÖ’nün darbe planını görelim. Bunun için 30 hatta 40 yıldır emek veriliyor. Bu maksatla öncelikle askeri okullara öğrenciler sokuldu. Özel hazırlanmış kurslarda bazen sorular da temin edilerek binlerce öğrenci askeri okula alındı. Bu öğrencilerin namaz kılması oruç tutması yasaktı. İçki içmeleri ve dindarlar aleyhinde konuşmaları isteniyordu.
Fetullah’ın arka bahçelerinde yani dershanelerde yetişen fakat asker olmak istemeyen gençler polis okullarına oraya da gitmek istemezler ise hukuk fakültelerine yönlendirildi. Amaç darbe yapıldığında devletin kontrol mekanizmasını elde tutmaktı. Bu sayede “tereyağından kıl çeker” gibi darbe yapmayı düşündüler.
Bu arada ordunun kaymak tabakasını yetiştiren askeri akademi soruları çalındı ve bu elemanlar “kurmay subay” olarak ordu saflarında görev yapmaya başladılar. Kurallara uymayanlar derhal darbe heyetince kovuluyorlardı. Örneğin eşleri başörtülü olan veya içki içmeyen subaylara kesinlikle tahammül edilemezdi. Hatta bunlardan bir kısmı benim sınıf arkadaşımdı ve içki içmekten alkolik olmuştu.
Bu darbe yapacak subayların önünü açmak için benim gibi dindar olan bütün subay ve astsubayları ordudan attılar. Zira kendileri gibi faşist olan generallerin mantığına göre dindar olan subaylara itimat edilemezdi. Bunlar darbe yapılınca halktan taraf olabilirlerdi. Behemehâl ordudan atılmalıydı. Bu yüzden on binlerce asker gözünün yaşına bakılmadan eşi başörtülüdür diye ordudan atıldı.
Bahane ise çok aptalcaydı. “Gözün üstünde kaşın var” deyimi gibi eşinin üstünde başörtüsü var denilerek on binlerce insana zulmettiler. Numunelik olarak bir iki tane Fetullahçıyı da ordudan atmışlardı. Zaten onlar emir dinlemiyor namaz falan kılıp eşlerinin başlarını açmıyordu. Temizlenmesi gerekiyordu.
Şimdi sıra darbeye gelmişti. Fakat acele ettiler. 17-25 Aralık 2013 Operasyonlarını Siyonist güçler ve ABD istemişti ve beklemek istemiyordu. Fetullah, acele olmasına rağmen “okey” kararını verdi. Çünkü biliyordu ki darbe başarısız dahi olsa sayısı yüzü aşkın general ve amiral emri altındaydı. Bir o kadar yüksek rütbeli subayı kontrol edebilirdi.
17-25 Aralık Operasyonları başarısız kalınca “B Planını” devreye soktular. Fakat bu sefer işi daha fazla ciddiye alıyorlardı. Birçok gazeteyi, solcular, Kürtçüleri herkesi emir altına aldılar. Hatta Fetullah’a karşı yıllarca karşı durmuş bir dindar gazeteyi de operasyon çekerek ele geçirdiler. Bu gazetenin başyazarına payeler vererek tv ve gazetelerde kendilerince yücelttiler. Yetmedi darbe ile her zaman işbirliği yapmış CHP içinde de operasyon yapıp zayıf bir kişiliği olan genel başkanlarının zafiyetlerinden istifade ederek bu partiyi büyük ölçüde ele geçirdiler.
PKK’yı ellerinde bulundurduğu medya organları ile teşvik ederek terör olaylarında başarılı olması için gayret gösterdiler. Bu sayede darbe kılıfı da hazırdı.
Şimdi önlerinde sadece AK Parti teşkilatı vardı. Burada başarılı olmak için biraz daha zamana ihtiyaçları vardı. Eski Cumhurbaşkanı Gül’in zafiyetlerinden istifade ederek hem onu hem de bazı partinin ileri gelenlerini ele geçirmeye çalıştılar. Bunda ne derece başarılı oldular bilmiyorum. Lakin Arınç’ın hükümete düşmanlığı aleniyete çıkmış tv kanalında boy göstermesi ve defalarca darbecilerin hoşuna gidecek açıklamalarda bulunması bu konuda oldukça başarılı olduklarını göstermektedir.
Evet, Dündar’ın serbest bırakılması bu noktadan ele alındığında basit bir olay olmayıp Fetullahçı darbenin bir adımıdır. Eğer Menderes’in Samet Kuşçu olayından ders çıkaramaması gibi bir zafiyet gösterilirse Rabbim başımıza gelecek felaketlerden hepimizi korusun. İnşallah Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu gerekli dersleri çıkararak olması muhtemel “Fetullahçı Darbeyi” önlerler. Bu işin şakası olmaz, vesselam…