Dr. Vehbi Kara

Vatanın Birliği için Üniter Yapı Korunmalıdır

Dr. Vehbi Kara

  • 653

Cumhurbaşkanlığı için anayasa değişikliği gündemi işgal etmeye başladı. Bu konuda önemli bir ayrıntıyı dile getirme zorunluluğu vardır. Gerçi Cumhurbaşkanı ve Başbakan defalarca açıklamalar yaparak üniter yapının terk edilmeyeceğini dile getirdi lakin ısrarla bu yeni sistemin adem-i merkeziyet yani eyalet sistemi olacağına dair açıklamalar yapanlar var. Bu nedenle anlamak istemeseler dahi bu konuyu bir defa daha izah etme lüzumu var. Bizde yeniden izah edelim o halde…
Batılı emperyalist güçler Osmanlı Devleti gibi büyük devletleri tek lokmada yutamadıkları için önce parçalara ayırdı ve sonra da afiyetle yuttular. Alemin hali buna şahittir.
Şimdi Türkiye’yi de yine Osmanlı gibi parçalara ayırıp yutmak istiyorlar. Lakin onlar için hala koca bir lokma. Bunu başarabilmek için bölmek gerekiyor. Peki ne yapmalılar? Adem-i merkeziyet denilen eyalet sistemini hayata geçirmek istiyorlar. İşte bunu yapmak için önce PKK’yı kullandılar şimdi diğer şer odaklarını ve özellikle de FETÖ örgütünü kullanmaya çalışıyorlar.
PKK’nın siyasi kolu olan HDP, ülkenin hayrı, vatan ve memleketin refahı için değil de vatanı  nasıl parçalarım diye çalışmıştır. Özyönetim diye uydurdukları bir söz ile önce ülkeyi eyaletlere ayırmayı sonra da bölüp parçalamayı esas tutmuşlar. Çıkarılan patırtı kütürtünün aslı budur, muvaffak olamadılar, olamayacaklar inşallah…
Bundan 108 yıl önce de aynı görüşler dile getirilmekteydi. Özellikle “Ahrar” partisinin kurucu ve yöneticilerinden olan Prens Sabahattin, eyalet sistemini savunuyor bunun için kamuoyu meydana getirmeye çalışıyordu. İşin doğrusunu söylemek gerekirse adem-i merkeziyet yani eyalet sistemi daha iyi bir yönetim için gereklidir. Çünkü yerinden yönetim sayesinde daha çabuk karar alma ve uygulama şansı vardır. Bununla birlikte ülkenin tamamı bütünlük içinde bulunmuyor ise eyalet sistemi tam bir faciaya yol açma istidadı gösterir. Nitekim Amerikan İç savaşı bunun en güzel örneğidir.
19. yüzyılın ortalarında Amerika Birleşik Devletleri'nin güneydoğu bölgelerinde, büyük çiftliklerin ağırlıkta olduğu ve tarıma dayanan bir ekonomi yerleşmişti. Bu çiftliklerde özellikle pamuk, tütün ve şeker kamışı yetiştirilmekte ve gereken işgücü Afrika'dan kaçırılıp getirilen siyahi kökenlilerden oluşan kölelerden sağlanmaktaydı. ABD'nin diğer bölgelerinde ekonomi sanayiye yönelmiş ve bunun gerektirdiği serbest işgücü için kölelik ortadan kaldırılmıştı. Kısaca ülke bir farklı iki bölgeden oluşuyordu.  Sosyal ve kültürel bakımdan ülkede bir bütünlükten bahsetmek mümkün değildi.
ABD'nin batı kesiminde hala yeni eyaletler kurulmaya devam ediyor ve bu yeni eyaletlerin çoğunda kölelik yasaklanıyordu. Bu ortamda güney eyaletleri köleliğin eninde sonunda güneyde de yasaklanacağından endişelenmekteydiler. Bu da güneyin köleliğe dayanan üretim tarzını kökünden tehdit ediyordu. Köleliği kaldırmaya söz vererek seçime katılan başkan adayı Abraham Lincoln seçimi kazanınca güneyli 7 eyalet yeni başkanın köleliği kaldıracağına kesin gözle bakarak 1860 yılında ABD'den bağımsızlığını ilan ettiler.
Bu eyaletler Jefferson Davis'in başkanlığı altında Amerika Konfedere Devletleri adı altında yeni bir devlet kurdular. Kısa bir süre sonra buna 4 eyalet daha katıldı. Bu toplam 11 eyelet, Amerikan İç Savaşı'nda güneyli konfederasyon tarafını oluşturdular. Ülkenin geri kalan kısmı (özellikle kuzeydoğu kısmı) da kuzeyli union "birlik" tarafını oluşturdular. Bir süre sonra iki devlet arasında savaş patlak verdi.
Savaşı kuzeyliler yani Birleşik Devletler kazanmıştı lakin kayıplar ise korkunçtu. 110.000 kişisi çatışmada olmak üzere toplam 360.000 ölü ve 275.000 yaralı ve kayıp vermişlerdi. Konfederasyon’un da kayıpları büyüktü; 93.000’ çatışmada olmak üzere toplam 260.000 ölü ve 137.000 yaralı ve kayıp vermişlerdi. Kısaca bir milyon insan kaybedilmişti. Bu yıkım ne yazık ki hala dikkate alınmamaktadır. Tarih ibret alınsa tekerrür edermi hiç?
Amerikan iç savaşına karşılık bölgesel farklılıkları olmayan Avrupa'da farklı bir ülkede farklı sonuçlar alınıyordu. Zira Almanya’da  homojen bir yapı mevcuttu. Ülkenin kuzey veya güneyi ile doğu veya batısı arasında bir fark yoktu. Yüzlerce küçük devletçiklerden meydana gelen Prusya’nın önderliğinde Almanya birleşmişti. İki büyük dünya savaşından yenik olarak ayrılmasına rağmen eyalet sistemi bu ülkede başarılı sonuçlar doğurmuştu. Halen AB’nin motoru olan ve her bakımdan üstünlüğünü kuran Almanya, dünyanın en büyük ve güçlü ülkesinden bir tanesi olmuştur.
İşte eyalet sistemi ülke bölgesel farklılıklar giderildiğinde yani sosyal ve kültürel yönden birlik ve beraberlik içinde olduğu takdirde eyalet sisteminin başarılı sonuçlar vermesi söz konusu olabilir. Adem-i merkeziyet desteklenebilir ve başarılı sonuçlar verebilir. Aksi takdirde Selçuklu Devletinin yıkılması ile ortaya çıkan ve Anadolu’da 300 yıl devam eden beylikler arasındaki mücadeleye tekrar tanık olmak da mümkündür. Tavaif-i Mülük Kavgası adı verilen bu Müslümanlar arası iç savaşta onca Müslümanın kanı akmış insanlar perişan olmuştu. Nihayet Osmanlı devleti birliği sağladı ve bugünlere kadar geldik. Eğer yavuz Sultan selim Han’ın;
İhtilâf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.
İttihadken savlet-i a’dâyı def’e çaremiz,
İttihad etmezse millet, dağ-dar eyler beni.
Diyerek dile getirdiği İttihad yani birlik ve beraberlik sağlanamamış olsaydı çok büyük acıları yine yaşayabilirdik. İşte bu nedenlerden dolayı üniter yapıyı muhafaza etme zorunluluğumuz vardır. Aksi takdirde aç kurtlar gibi ülkemizi parçalayarak bölmeye çalışan düşmanlara yem olma ihtimalimiz vardır.
Vakta ki Türkiye Almanya gibi homojen bir yapıya sahip olur yani kuzeyi, güneyi, doğu ve batısı ile birlikte bütünlük içinde olur, bölgesel farklılıklar giderilir, sosyal ve kültürel bakımdan eşitlik sağlanır işte o zaman eyalet sistemine geçilebilir. Aksi takdirde Prens Sabahattin’e yazılan mektuplarda olduğu gibi zenb-i azim yani büyük bir günah işlenmiş olur, vesselam…
 
 

Yazarın Diğer Yazıları