Dr. Vehbi Kara

Sen Olmasaydın Âlemi Yaratmazdım

Dr. Vehbi Kara

  • 718

"Levlâke levlâke Lema halaktül-eflâk = Sen olmasaydın, sen olmasaydın, Ben âlemi yaratmazdım." sözü; Ehl-i sünnet ümmetinin âlimleri ekseriyetince kudsî hadis olarak bilinmektedir. Bununla birlikte bu hadis üzerinde çok fazla münakaşa meydana getirilmek istenmektedir. Peygamber (asm) sevgisinden mahrum kalmış ve nasiplenememiş bazı zatların aklını başlarına getirmek maksadıyla bu yazı hazırlanmıştır.
Bu kutsi hadisin kaynaklarından bir kısmı şöyledir: Suyutînin El-Leâlil-Masnûa; Aliyyü-Kârînin El-Esrârul-Merfûa ve diğer bir eseri olan Şerhüş-Şifâ; Şevkânînin El-Fevâidül-Mecmûa; Hâfız Aclunînin Keşfül-Hafâ; Muhammed Said Zalûlün Tahkîk; İmam-ı Nevevînin El-Ezkâr.
Diğer yandan Mevlânâ Câmî, Ahmed-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid, İmam-ı Rabbânî, Bedîüzzaman Said Nursî gibi İslâm âlimleri bu hadisin üzerinde durmuş önemine dair izahlar yazmışlardır. Levlake..." hadisi, ne Kütüb-ü Sitte'de, ne Buhari'de ve ne de Tirmizi vb. de kaynağı belirtilmemiş; nasıl hadis olabilir? Diye sorular sorulmaktadır. Hadis hususunda bazı kaide ve tespitleri gözden geçirerek mesele daha iyi anlaşılacaktır.
Öncelikle Hadis kaynakları olarak, sadece Kütüb-ü Sitte ve onun gibi şöhret bulmuş kaynakları kabul edip, diğer hadis kaynaklarını yok saymak doğru değildir. Hâlbuki Buhari ve Müslim dışında sağlamlık açısından kıymetli çok hadis kaynakları da vardır.
Saniyen; "Hadis değil." demek, manası yanlış demek değildir. Sadece o sözün Allah Resulüne ait olmadığı ifade edilmiş olabilir. Hâlbuki bu hadisin manasını teyit eden ayet ve hadisler mevcuttur.
Salisen hadis âlimlerinin, hadisi değerlendirme ve sorgulama kriterleri farklı olabiliyor. Bazen birinin sahih kabul ettiği hadisi, başka bir hadis âlimi hasen kabul edebiliyor. Hatta Buhari ve Müslim gibi hadis âlimlerince kabul görmüş hadislere İbn-i Cevzi gibi tenkit etmede ileri giden zatlar “mevzuu” diyebilmektedir. Lakin bu ve benzeri itirazlar, hadis otoritelerince kabul görmemiştir. Eğer İbn-i Cevzi, mevzu dedi diye hadisleri inkar etmek aklı başında bir insanın işi değildir.
Rabian: Bir ilim dalında makbul olmuş bir meseleyi, yine o ilimde makbul bir alim tenkit etse, onu destekleyen delil ve veriler yeterli olmadığı için itibara alınmaz. Mesela, hadis alanında eserler yazan İbn-i Cevzi, üç yüze yakın sahih hadisi mevzuu kabul etmesi fikrini hadis çevreleri  itibara almamıştır. Günümüzde bir takım din düşmanları, özellikle hadis sahasına şüphe atmak için sistematik olarak çaba sarf etmektedirler. Bunu da bir takım ulema-i su kapsamına giren ehli bidat alimlerince dillendiriyorlar. Bu da avam müminlerin zihnini karıştırmaktadır.
Sonuç olarak bir hadisin sahih ve mevzuu olması, herkesin uzmanlık alanı değildir. Hadisin sıhhat çalışmasını hadis alimleri yapmış ve bize sunmuşlardır. Bize düşen; haddimizi bilmek ilmimizin yetmediği yerlerde ahkâm kesmemektir. “Levlake… “ sözü hadistir ve ümmetçe kabul görmüştür. Bu hadis, bir âlimin, ya da müçtedin bir yorumu ve değerlendirmesi değildir. Bahsi geçen kaynaklarda olmaması, hadis olmadığı anlamına gelmez.
Hadis kaynakları sadece Buhari, Müslim, Tirmizi ye mahsus değildir. Onun dışında yüzlerce sahih ve güvenilir kaynaklar vardır. Bu hadisin, Kütüb-ü Sitte'de olmaması, onun sıhhatine zarar vermez. Zaten Kütüb-ü Sitte sahipleri, "Sahih hadis sadece bu altı kitapta mevcuttur; başka kitaptakiler uydurma." diye bir tezleri de yoktur.
Şu husus çok önemlidir. Kainattaki bütün kemalâtın menşei ve esası; nur-u Muhammedi’dir (asm). Her şey, kemalini ve cemalini O'nunla bulmuştur. Eğer anlaşılmaz bir kitap muallimsiz olsa, manasız bir kağıttan ibaret kalır. Allah bu dünyayı ve içindekileri, kendi cemalini ve kemalini görmek ve göstermek için yaratmıştır. Cemalini ve kemalini göstermek istediği şuur sahibi mahlukatın başında da, insan gelmektedir. Kendisi kendine layık bir şekilde cemal ve kemalini tefekkür etmektedir. Fakat insan dediğimiz mahlûkun, Allah'ın istediklerini kendi başına anlaması mümkün değildir. Madem kainat insan için yaratılmış ve madem insan yalnız başına İlahi hakikatı anlaması mümkün değildir.
Öyleyse insanların nazarını mahlûkattan ve masivadan çekecek Peygamberler olacaktır. Bu peygamberlik makamı, Allah'ın en çok sevdiği insanlardan oluşacaktır. Bu peygamber dediğimiz seçkin insanların arasında da vahiyde belirtildiği gibi, en sevgili kul ve en şerefli kişi Hz. Muhammed'dir( a.s.m).
Hz. Muhammed’in ( a.s.m) duası, bu kainatın yaratılması için bir sebeptir. Yani Bediüzzaman’ın ifadesiyle "Allah, ezeli ilmiyle Peygamberimizin, kâinatın ve cennetin yaratılması hususundaki ısrarlı ve ihlaslı duasını kabul etti ve bu kainatı halk etti." İşte O'nun bu duası olmasaydı Allah kâinatı ve içindekileri yaratmazdı. Çünkü O zat (a.s.m) bütün enbiyanın seyyididir, bütün evliyanın reisidir. O geldikten sonra dünya rahata kavuştu. Bu noktadan O'na olan sevgi, başka bir sevgidir. Fakat madem Allah'ın zatı mahlukatın zatına benzemez. Ve hadsiz derecede mükemmel ve alidir. Elbette sıfatları da benzemez. Yani ilmi, iradesi, kudreti ve muhabbeti de mahlukatın sıfatlarına benzemez.
Allah'ın Peygamberimize (asm) olan muhabbetini şu dünyaya boğulmuş insanların aklı ile anlaması mümkün değildir. Allah'ın sıfatlarını, zatını ve fiillerini şu perişan akıl ve duygularla anlamak mümkün değildir. Kaldı ki muhabbet-i ilahiyeyi de anlamamız iktidarımız haricindedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları