Dr. Vehbi Kara

Kesintisiz Darbe Süreci ve Mağdurları

Dr. Vehbi Kara

  • 875

 

Darbelerin mağduru tüm halktır. Fakat halkın içindeki bir kısım askerler daha fazla mağdur olmuşlardır. Eğer bu mağduriyet giderilmez ise hem dünyada hem ruz-i mahşerde dehşetli bir ceza ile karşılık bulacaktır. Zira âlemlerin yaratıcısı olan Allah; “huzuruma kul hakkı ile gelmeyin” diye buyurmaktadır.

28 Şubat Davası neticelendi ve darbeci generaller müebbet hapse mahkûm oldular. Her ne kadar elleri kolları serbest geziyor ve devlet korumaları ile lojmanlarda hala keyif sürüyor olsalar da; mahkeme darbecileri suçlu görerek yapılan fiilin büyük bir suç teşkil ettiğini tescil etmiştir.

Bu paradoksal durum nedense hükümeti harekete geçirmeye yetmemektedir. Tam 21 yıl önce gerçekleştirilen ve dindar askerleri ordumuzdan tasfiye ederek sonraki darbelere hazırlık amacı taşıyan bu darbeyi iyi anlamak zorundayız.

Darbeler ABD’de planlanırken şu husus elbette gündeme gelmiştir. “Darbe esnasında halka ateş açılması gerektiğinde buna karşı çıkacak ordu mensuplarına karşı nasıl bir tedbir alınmalıdır”. İşte ABD gibi emperyalist devlete köpeklik eden darbeciler; dindar askerleri engel olarak görmüşlerdir. Böyle bir durumda yani halka ateş açmayacak askerleri derhal ordudan tasfiye etmeyi akıllarına koymuşlardır.

Her 8-10 senede bir gerçekleştirilen askeri darbelerde sayıları binlerle ifade edilen subay, astsubay ve uzman erbaş ordudan resen emekli edilmiştir. Resen emeklilik ya da başka bir ifadesi ile zorunlu emeklilik sözün kibarcasıdır. İşin aslı resmen ordudan tasfiye etmektir. İşte ordudan tasfiye edilen binlerce asker hala mağdur durumda olup bu fenalığa istemeyerek de olsa imza atan Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil olmak üzere hükümet yetkilileri, kılını dahi kıpırdatmamaktadır.

Kaderin cilvesine bakın ki ordudan atılan bu askerler, 15 Temmuz 2016 da ABD tarafından FETÖ’ye yaptırılan darbe esnasında halkı örgütleyerek darbecilerin çözülmesinde önemli roller üstlenmiştir. Ezanlarla beraber manevi bir güçle tanklara karşı gerçekleştirilen darbe kırıcılığında askeri bilgileri olan bu insanlar, darbecileri güç duruma sokmuştur.

Askerlere verilen talimatlarda, darbeci komutanların emirlerini dinlememeleri gerektiği, bunun büyük bir suç olduğu; askerlikteki tecrübeleri sayesinde ordudan atılan subayların katkısı ile kolayca aşılmıştır. Böylesine büyük 15 Temmuz darbesinin 250 şehitle bertaraf edilmesi, hiç de kolay bir iş değildir. Hiç telaffuz edilmeyen bu hususun halkımız tarafından bilinmesi gereklidir.

Ben de 28 Şubat 1997 sürecinde ordudan tasfiye edilen subaylar içinde yer almaktayım. Darbenin önlenmesi için kendi adıma konuşmam gerekirse önemli işler yaptığımı söyleyebilirim. Bunların başında; Silahlı Kuvvetlerdeki Fetullahçı yapılanmayı defalarca makaleler yazmak sureti ile deşifre etmek olmuştur. Hatta darbeden 5 buçuk ay önce o tarihte Başbakan olan Davudoğlu’nu “Kamikaze Fetullahçı Darbe” ve “Feto İhaneti” makaleleri ile ikaz ederek çok önemli bir vazifeyi gerçekleştirmek nasip oldu.

Hükümet ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), bu makalelerden elbette istifade ederek darbecilerin başarısız olmasında bazı tedbirleri almışlardır. Yoksa ülkemizi kan gölüne çevirmek isteyen ABD ve FETÖ örgütü çok daha dehşetli katliamlara imza atacaklardı.

Şimdi önümüze bakalım. Geçmişte yapılanlar ders niteliğinde olmalı, geleceği şekillendirirken bu tecrübelerden istifade edilmelidir. Özellikle de 28 Şubat 1997 tarihinde mağdur edilip hala bunun acısını yaşayan insanların dertlerine de çareler aramak lüzumu vardır. Bu yapılmaz ise büyük bir nankörlüğe ve haksızlığa imza atılmış olacaktır.

Bu haksızlığı gidermek için Yüksek Askeri Şura (Y.A.Ş.) kararları ile ordudan ayrılmış benimde içinde bulunduğum bir kısım askere bazı haklar verilmiştir. Bunun sayısı yaklaşık 1200 asker ile sınırlıdır. Fakat suçu sırf eşi başörtülü olmak olan “resen emekli” edilen binlerce askere zırnık dahi verilmemiştir. Öncelikle bu zulmün adını koyup nasıl gerçekleştirildiğini bir defa daha dile getirelim;

Resen emeklilik olayı; YAŞ toplantılarında Hükümet üyeleri, Başbakan ya da Cumhurbaşkanının ilişik kesme kararlarına şerh koymasının önüne geçmek ve kamuoyundan gizlemek amacıyla, idarenin tek taraflı yürüttüğü Anayasaya aykırı hukukta yeri tartışmalı bir işlemdir.

Kuvvet komutanının teklifi ve Genel Kurmay Başkanının oluru (2’li) ya da Kuvvet komutanının teklifi, Genel Kurmay Başkanının uygun görmesi ve Bakan Onayı (3’lü) ile uygulanmıştır. TSK personelinin, gerek YAŞ kararlarıyla, gerekse TSK Personel Kanununun 50/c (subaylar) veya 94/b (astsubaylar) maddeleri gereğince çeşitli nedenler gerekçe gösterilmek suretiyle “haklarında hiçbir yargı kararı olmaksızın” görevden uzaklaştırılmasıdır.

Yani (uzman çavuş ve astsubaylar) 2’li ve (subaylar) 3’lü kararnameler ile TSK’dan çıkarılması işlemine Resen emeklilik denir. Resen emekli edilenler bazı yazışmalarda “Kararname Mağduru” olarak ifade edilmektedir.

Her ne kadar emeklilik tabiri kullanılsa da olayın emekli olmak ile alakası yoktur. Haklarında memuriyetten çıkarmayı gerektirecek hiçbir mahkeme kararı olmayıp, keyfi ve hukuksuz bir işlem olduğundan, olayı yumuşatmak adına emeklilik kelimesi eklenmiştir. Emeklilere tanınan hiçbir hak tanınmamaktadır.

Bazen hiçbir suç istinadı dahi olmadan, isimsiz mektuplar ile başlatılan soruşturma kapsamında hazırlanan fezleke esas alınarak, yargılama bile yapılmadan ya da sonucu beklenmeden veya beraat kararları dikkate alınmadan ya da basit disiplin suçlarından atılanlar da vardır. Hiçbir hukukçu kimliği olmayan sicil amirlerinin verdiği cezalar ve siciller ile Yüksek Askeri Şura’ya götürülmesine bile gerek duyulmayan, yargısız infaz edilen ve adalet aramak için 12 Eylül Anayasası ürünü çıkmaz sokak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) adres gösterilen mağdurlar işte bunlardır.

Silahlı Kuvvetlerde amir ve komutan vasıflı kişilere verilen sınırsız yetki; Disiplinin tesisi için değil, tasfiyeler için kullanılmıştır. Darbelerin icrası için idarenin sopası olarak ast rütbedeki personelin sırtından hiçbir zaman eksik edilmemiştir.

Burada yanlış anlaşılmayı önlemek zorunluluğu vardır. Çünkü kasıtlı olarak bazı çarpıtmalara ve yalanlara şahit oluyoruz. Türk Ceza Kanununda “yüz kızartıcı suçlar” olarak tanımlanan suçları işleyenler, Askeri Mahkemelerde yargılanarak, yani haklarında yargı kararı verilerek TSK’dan ihraç ve tard edilirler. İşte resen emekli edilmiş personelin bu personelle hiçbir ilgisi olmadığı gibi ilişiklerinin kesilmesinde, haklarında verilmiş herhangi bir yargı kararı da bulunmamaktadır.

YAŞ kararlarıyla ilişiği kesilenler ile Bakanlık Onayı veya Kararname yoluyla ilişiği kesilenler arasında da yargı kararı eksikliği yönünden herhangi bir farklılık bulunmamaktadır. Fakat benim gibi şanslı grupta olanlar en azından bazı haklarını alabilmiş çoğunlukta olan kesim ise mağdur bırakılmıştır. Devlet 6191 sayılı yasa uyarınca yapılmış olan başvurularda çoğunlukla çözüm bulabilmiş iken kararname yoluyla yani resen emeklilik adıyla ‘TSK’dan ayırma işlemine” ise yargı yoluna açık olarak yapıldığından çare bulamamıştır.

Halbuki; 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 21. maddesi uyarınca; “ “İdari yargı yetkisi, idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yerindelik denetimi yapılamaz. Yürütme görevini kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak tarzda kullanılamaz ve idari eylem ve eylem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.’’ Hükmü uygulanmak zorunda ve binlerce mağdur askerin hakları verilmelidir.

Yasa hükmü uyarınca, idari işlemlerin hukuka uygunluğunu denetleme ve idarenin takdir yetkisini kaldırma yetkisi olmayan bir mahkemenin yargı yolu olarak gösterilmesi hukuka aykırılık olduğu gibi aynı zamanda yargı yolunun fiilen kapalılığıdır. Kararname mağdurlarına ilişik kesme ile ilgili belge verilmemesi ya da verilse de yargı yolunun gösterilmemesi de fiilen yargı yolunu tıkayan uygulamalardır.

Şimdi kapatılmış olan Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin, idarenin takdirinde bulunan ve denetim mekanizması ve kanun yolu bulunmayan sicil amirlerinin cezalandırma yetkisini sorgulama ve doğrulama imkânı bulunmamaktadır. Bu haliyle de ayırma işlemine konu yapılan ve disiplinsizlik gerekçesine mesnet olarak gösterilen eylemler ve cezalar idare mahkemesince yargı konusu yapılamamaktadır. Bu başlı başına idarenin takdir yetkisinin herhangi bir yargı denetimine açık olmadığının net olarak göstergesidir.

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan Hukuk Devleti İlkesi uyarınca idarenin tüm düzenlemelerinin açık, öngörülebilir, sınırlarının belirlenebilir olması, keyfiliğe neden olabilecek uygulamalara yol açmaması gerekmektedir. 
Resen ayırma işlemlerinin menşei ve resen ayırmaya tabi tutulacak kişilerin belirlenmesinde yetkinin tamamen idareye bırakılması Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan Hukuk Devleti İlkesiyle bağdaşmamaktadır.
Anayasanın 10-5 maddesi uyarınca; “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” demektedir. Kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın haklarında resen emeklilik kararı verilen herkesin, bu kanun kapsamında değerlendirilmesi hukuki ve vicdani bir zorunluluktur.

Yukarıda sayılan hukuki nedenden dolayı, idare tarafından verilen “red” kararının yok hükmünde sayılması hukukun gereğidir. Ayrıca, “yasa ile esasları belirlenmeden, çerçevesi çizilmeden idareye yetki verilmesi yasa ile düzenleme anlamına da gelmez” denilerek, resen emekliliğin Anayasaya aykırı olduğu tescillenmiştir.

Disiplin suç ve tecavüzlerinden dolayı disiplin amirlerince verilen cezaların yargı denetimi dışında tutulması, Anayasanın 129 ve 1602 Sayılı AYİM Kanunun 21 nci maddesinin amir hükmü olup; bu cezalar gerekçe gösterilerek tesis edilen idari işleminde Yargı denetimine kapalı bir işlem olduğu her hukukçu tarafından görülmektedir.

Danıştay 11nci Dairenin Anayasa Mahkemesine götürdüğü ve Anayasa Mahkemesi tarafından 8.6.1949 günlü, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’na 13.11.1981 günlü, 2559 sayılı Yasa’nın 4. maddesiyle eklenen Ek Geçici Madde 16’nın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İptaline, 3.6.2010 günü Oybirliğiyle karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin ilgili yasayı iptal etmesinin ardından idarenin, Anayasa’nın 137. maddesi gereğince, yasa iptal edildiği için yeniden düzenleme yapıp, hakların iadesini sağlaması gerekmektedir.

Bu yapılmadığı gibi Anayasa Mahkemesi kararları geriye işlemez diye bütün işlemleri reddetmektedir. Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye işlemeyeceği” gerekçesine de bu karar bir cevap niteliğinde olmuştur. Çünkü yasanın iptali ile zaten hukuksal temeli ortadan kalkmıştır. Danıştay bu kararı ile hukuksuzluğu ortadan kaldırmıştır. Danıştay’ın bu kararı ile zaten hukuksal temeli olmayan bu kararların yasal dayanağını da ortadan kaldırmıştır. İdarenin hiçbir yorumu Anayasa’ya aykırı olamaz. Aynı nedenlerle (disiplinsizlik) ve aynı kanun maddesiyle ayrılışı yapılanlar arasında eşitsizlik yapılmış kimine “Red” kimine “Kabul” verilmiştir. Bu durum ise anayasaya aykırıdır.

YAŞ mağduru olmasına rağmen, Red cevabı verilenler, haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı olanlardır. Diğerlerinin ise kesinleşmiş mahkeme kararları yoktur. Ayrıca 2324 sayılı kanundan faydalanmışlardır, yani haklarını alanlar, iptal edilen resen emeklilik yasasına dahil olanlardır. Haklarında mahkeme kararı olanlar, resen emekli yasası kapsamında mütaalâ edilmediklerinden başvuruları red edilmiştir. Çünkü başvuruları kabul edilenler, 32.maddenin ayrıcalığından değil resen emeklilik yasasının iptalinden faydalandırılmış Anayasaya ve kanunlara aykırı olarak, Kararname mağdurları yani Resen Emekli edilenler bu yasa kapsamında mütalaa edilmemişlerdir.

YAŞ kararı ile ilişiği kesilmiş personelin, 22.03.2011 olan başvurularını yaptıkları tarih itibarıyla, Bakanlık ve kararname onaylı personel ile aralarında eşitsizlik olarak değerlendiren Yargı Yoluna Kapalı İşlemler gerekçesi, 07.05.2010 tarihinde, 125’nci maddeye yapılan değişiklikle hükmünü kaybetmiştir. Yapılan değişiklikle, “YAŞ’ın terfi işlemleri ve kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemleri dışındaki her türlü işlemine yargı yolu açıktır” denilmektedir.

Sonuç olarak; Anayasaya, ulusal ve uluslararası tüm hukuk kurallarına aykırı olarak yapılan işlemler ile Resen emeklilik hukuksuz tabiri ile hayatları karartılan ‘’kararname mağduru’’ olarak bilinen bir mazlum grubu oluşmuştur. Kararname mağdurları demek, hukuka aykırı olarak ve ihtilal kafası ile kurulmuş önce cuntacılar, akabinde FETÖ’cüler tarafından sonuna kadar kullanılmış zulmün, Resen emekli tabiri ile vücut bulmuş halidir, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları