Dr. Vehbi Kara

Her Meslek Sahibi Türk Denizcilerini Örnek Almalı

Dr. Vehbi Kara

  • 925

Hud Suresi 41. Ayet şu mealdedir: “(Nuh) Dedi ki: Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir”.

İşte Türk denizcileri bu ayetin feyzinden yararlanarak işlerine daima besmele ile başlayıp öyle de bitirirler. Öyle ki dini konularda zayıf olan denizciler dahi besmele çekmeden emir verip almaz. Bu güzel geleneğimizi hiçbir güç bozamamıştır.

Çok sık işittiğimiz ve bir zamanlar köşe yazılarımın başlığı olan “Vira Bismillah” bu güzel geleneklerimizden sadece bir örnektir. Bütün Türk denizcileri gibi balıkçılarımız da sezona başlarken “Vira Bismillah” demeyi unutmaz bahriye askerleri dahi besmelesiz işe başlamazlar.

Evet, denizler; Allah’ın biz insanlara bir lütfudur. Yüzbinlerce ton ağırlığındaki yükleri su molekülleri üzerine bindirip yüzdüren ve bu sayede ticaret yaptıran Allah’ın şanı ne yücedir. İşte Hud suresindeki bu ayeti unutmayan Türk milleti, Allah’ın adını anmadan işe başlamayarak İslam şuurunu en güzel biçimde göstermiş ve temsil etmiştir. İnşallah kıyamete kadar da bu güzel hasletlerimizi hiçbir güç değiştiremeyecektir.

Bu vesile ile besmele ile başlayan bazı denizcilik terimlerinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışayım. Belki bu sayede diğer meslek erbabı dahi işe başlarken tıpkı denizciler gibi “besmeleyi” bir gelenek haline getirmiş olur.

Vira kelimesi “almak, çekmek” anlamına gelir. Bütün denizciler Alman olsun, Rus olsun vira denildiği zaman ne anlama geldiğini bilirler. Hatta birçok ülkede bu kelimenin kendi lisanlarında başka karşılığı yoktur. Örneğin Ruslar bizdeki gibi almaya “vira” bırakmaya da “mayna” derler.

Müslümanlar henüz Dört Halife döneminde denizlere açılmışlar, Sardunya, Sicilya ve Kıbrıs gibi Akdeniz’in en büyük adalarını feth etmişlerdi. Keza Türkler de Anadolu’ya geldikten hemen sonra denizlere açılmışlar, Emir Çaka Bey tarafından büyük bir deniz devleti kurmuşlardı. Fakat ne yazık ki Anadolu Selçuklu Hükümdarı Kılıç Arslan ile savaşan bu denizci devlet yenilince; bizim için denizcilikte bir müddet duraksama yaşanmıştır. Nihayet Barbaros Kardeşler döneminde yeniden dünyanın en önemli deniz gücüne sahip millet haline gelmişizdir.

Denizciliğe Türklerin katkısı oldukça fazladır fakat bu konuda yeterince bir çalışma yapılmamıştır. Enlem boylam cetvellerinin hazırlanması, usturlap gibi zamanın en gelişmiş cihaz ve haritaları ile seyir yapabilen ecdadımız; dünya hâkimiyetine denizcilikteki başarıları sayesinde ulaşmışlardır.

Maalesef bu husus denizcilik eğitimi veren kurumlar da dahil olmak üzere bir çok eğitim müessesesi tarafından ihmal edilmiş olup yeni yeni bazı küçük çalışmalara rastlanmaktadır. Madem üniversitelerimiz bu konuda yetersiz kalıyor o halde askeri okullar ve özellikle Deniz Harp Okulu bu konuyu gündeminin ilk sırasına yerleştirilmeli ve akademik ve tarihi çalışmalar yapmalıdır. Zira milletimizin gelenek ve inançlarını yansıtma konusunda ilk sıradaki kurumlar arasında askeri okullar bulunmalıdır.

Türklerin en önemli hususiyetlerinden bir tanesi İslam’a olan bağlılıklarıdır. Hiçbir millet; İslâm uğruna bu kadar çok şehit ve gazi vermemiştir. Kur’ân’da Maide Suresi 54. Ayette bu husus Rabbimiz tarafından; “Ben öyle bir millet göndereceğim ki onlar kâfirlere karşı izzetli ve Müslümanlara karşı da alçak gönüllüdür, onlar Allah’ı sever Allah da onları sever” buyurmaktadır. Tarihte Türklerden başka bu övgü ve senaya mazhar ve masadak olmuş bir millet görülmemiştir.

Şehit ve gazilerin mühim bir kısmı da denizcilerdir. Araplardan sonra özellikle Türk denizcileri Akdeniz’i adeta bir Türk Gölü’ne çevirerek, insanların serbest bir şekilde ticaret yapmasına ve inançlarını özgür bir biçimde yaşamalarına imkân tanımışlardır. Hâlbuki daha önceki dönemlerde özellikle Hıristiyan korsanlar, çeşitli inançlara sahip bütün sahil şeridinde yaşayan topluluklara zarar veriyorlardı.

Türkler, Arap ve Latin denizcilerin tecrübelerinden de istifade etmişler denizcilikte bu milletlerden aldıkları bilgi ve becerileri geliştirmişlerdir. Fakat bu gelişmeleri sağlarken denizcilik kelimelerini de bir nevi Müslümanlaştırmışlar, her hayrın başı olan besmeleyi ihmal etmemişlerdir. Örneğin demir alırken sadece “vira” ve demir atarken “funda” dememişler, “vira bismillah ve funda bismillah” emirlerini kullanmışlardır.

Denizci Türk askerleri ticaret gemisinde çalışan meslektaşlarından daha ileridedir. Top atışlarında veya silah kullanırken besmeleyi ihmal etmezler. Örneğin top atışlarında sadece “salvo” emrini kullanmaz “bismillah salvo” emrini kullanarak atışa başlarlar.

Denizaltı gemisinde de dalışa geçerken “bismillah imla et” emri ile birlikte hareket ederler. Kısaca Türk denizcileri dinimizin emirlerini yerine getirmede onca karşı konulmasına rağmen geri adım atmamıştır. Darısı karacı ve havacı meslektaşlarımızın başına! İnşallah onlarda bu güzel Türk geleneğini kendi yaşamlarına taşıyıp Allah’ın adı ile işe başlamayı düstur edinirler.

Bahriyede görev yaparken en çok sevdiğim şeylerden birisi; gemi komutanının “bismillah salvo” diyerek atış emrini vermesidir. Sivil denizcilik hayatında da aynı tabirler yine karşımıza çıktı. Ticaret gemilerinde de demir alırken “vira bismillah” atarken “funda bismillah” emirleri kullanılıyordu.

İşte hiçbir güç Türklerin geçmişleri ile ilgili olan bu derin bağlılıklarını koparmaya yetmemiştir. Ezan bir dönem değiştirilmeye çalışılmış ise de yine orijinal biçimine dönüştürülmüş denizcilerin besmelesini de değiştirememişlerdi. Ezanlar yine “Allahü ekber” nidaları ile söyleniyor askerler “Allah Allah” kelimesi ile hücuma geçiyor denizciler besmelesiz işe başlamıyorlardı.

Cenabı Allah, bütün güzel ve hayırlı işlerimize besmele ile başlamayı nasip etsin, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları