Dr. Vehbi Kara

Güney Yarımkürede Yıldızlar Başkadır

Dr. Vehbi Kara

  • 950

 

Atlantik Okyanusunda günlerden beri yol alıyoruz. Ekvator enlemini de geçtik. Artık güney yarımküresine geçmiş durumdayız. Bazı farklılıklara da şahit oluyoruz. İşte bu yazıda güneyle kuzey yarımküre arasındaki bazı değişikliklerden bahsetmek istiyorum.

Her şeyden önce gökyüzünde yeni yıldızlar görmeye başlıyoruz. Bu yıldızların bir kısmı kuzey yarımkürede görülmez. Ancak çok azını görebilirsiniz. İşte Ekvatora yaklaşırken Polaris yani kuzey kutup yıldızı, ufuk çizgisine yaklaştı hatta Ekvatoru geçmeden dahi artık görünmez oldu.

Kuzey de bir kutup yıldızı varsa illa ki güneyde de bir tane bulunur. Acaba güneyde kutup yıldızı var mıdır?

Aslında gökyüzünde çakılı gibi duran güney kutup yıldızı var. Fakat o kadar sönük bir yıldız ki fark etmek neredeyse imkansızdır. Bu yüzden “güney kutup yıldızı yoktur” diyen olursa yanlış bir şey söylemiş olmaz. Zira gökyüzünün her tarafı yıldızlarla doludur.

Dürbünle baktığınızda göz alabildiğince çok yıldız görebilirsiniz. Elbette dünya dönüş eksenin kuzeyine denk gelen Polaris yıldızı gibi güneye denk gelen yıldızlar da bulunacaktır. İşte parlak olmadığı ve kolayca görünemediğinden dolayı binlerce yıldır yön bulmaya yarayan kutup yıldızına bu yarımkürede maalesef rastlayamazsınız.

Peki, farklılık sadece kutup yıldızı olmayışında mıdır? Hayır. Güney gökyüzünde her şey bambaşkadır. Bir kere kuzey yarımkürenin aksine yıldızlar saat yönünde dönerler. Galaksimiz samanyolu bile bu yarımkürede daha farklıdır. Kuzeyde görmediğiniz kolları burada vardır.

Astronomik seyir tekniğini uygulamak da elbette bu yarımkürede biraz daha farklıdır. Enlem ve boylam hesaplamalarının bir kısmında kuzeyde toplarken bu tarafta çıkarmak zorunda kalır öylece cetvellere girersiniz. Aksi takdirde mevkii hattı çizmeniz mümkün olmaz.

Kuzey yarımkürenin neredeyse yarısı denizlerle kaplı iken güneyde durum yine farklıdır. Burada yeryüzünün neredeyse yüzde 80’i denizlerle kaplıdır. Atmosfer çok daha temiz kalmış olsa gerek güney de yıldızlar çıplak gözle bakıldığında sanki daha çokmuş gibi görünmektedir. Yıldızların parlaklığı “kadir” denilen yıldız parlaklık ölçüsü ile bilinir. Güneyde daha parlak kadirden yıldızlar kuzeydekinden farklı olmasa da bu durum gözlerimizi yanıltmaktadır.

Kuzey güney farklılıkları olsa da değişmeyen bazı gerçekler de vardır. İşte en önemlisi şudur: Dünyamız muazzam bir uzay denizinde saniyede yaklaşık 30 km hızla güneş etrafında ve yine çok hızlı bir şekilde kendi ekseninde dönmektedir. Diğer kardeşleri olan gezegenlerle birlikte mükemmel bir şekilde hareket etmektedirler. Düşünen insan için bu hızlar muazzam bir sürattedir. Mesela bir top mermisinden 60 kez daha hızlıdır. Ses süratini kat kat aşan bir değere ulaşır.

Bütün bu hareketlerin şüphesiz çok hikmetleri vardır. Mevsimlerin meydana gelmesinden tutun da gece gündüzün deveranına kadar yeryüzünün en seçkinleri olarak yaratılan insanlara; dünya bu şekilde hizmet etmektedir.

Dünyamızın içinde yer aldığı Güneş sistemimizdeki diğer gezegenler, göktaşları ve kuyruklu yıldızlar dahi muntazam bir şekilde hareket etmektedirler. Bütün bunlar her şeyin dizginini elinde tutan Allah’ın varlığına işaret etmektedir.

İnsanlara ürperti veren göktaşı ve kuyruklu yıldızlarla beraber bu hareketlilik adeta gökyüzünün birer havai fişekleri olduğunu düşündürür. Ayrıca kâinatta her şeyin mükemmel bir düzen içinde hareket ettiğini de ispatlamaktadırlar. Ne ilginçtir bu göktaşları denilen fişeklerin bir kısmı yeryüzüne ulaşsa da kimsenin başını delip geçmemektedir. Sanki gizli bir el tarafından dünyadaki bütün canlılar muhafaza ediliyor.

Bediüzzaman bir eserinde bu konuyu izah ederken şöyle demektedir: “Semavatın fezasında tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvanatın başlarını, belki Küre-i Arz’ın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı. Dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi vatan-ı dünyeviyemizden kaçıracaklardı. Halbuki eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak, yalnız birkaç semavi taşlar düşmüşse de hiç kimsenin başını kırmamış”. Eğer tesadüf ve kendi kendine olmuş olsa ve muntazam olan mihverinden yani yörüngesinden çıkmış olsaydı gökyüzü harabeye döner, müthiş çarpışmalara ve felâketlere sebep olurdu.

Dünyamızı önce manyetik alan kuşağı ile sonra da atmosfer denilen tabaka ile kaplayarak gök cisimlerinin bizlere zarar vermesini önleyen Rabbimiz, bu acayip işleri muhakkak nice hikmetlere göre yapmaktadır. Bir kısmını anlamış olsak dahi daha bilmediğimiz ne kadar çok şey var. Hiç olmaz ise şunu idrak edebilmek her insanın boynuna borçtur:

Allah’ın atomlardan yıldızlara kadar her varlığa gücü yeter ve her şeyin dizgini O’nun elindedir. Bir an bile hiçbir şey onun emrinden çıkıp kurtulamaz. Demek ki kâinattaki her cisim kontrol altındadır ve Allah’ın izni ile ayakta durabilmektedir. O’nun izni olmadan yaprak dahi kımıldayamaz.

Gecelerimizi her iki yarımkürede de aydınlatan ve süsleyen Ay dahi bu gerçeği ispat etmiyor mu? Eğer bir dakika kendi ekseninde yavaş hareket etse veya dünyanın etrafını dolaşırken bir saat hızlansa, Ay’ın arka tarafını görme imkânına sahip olurduk.

Fakat Dünyanın uydusu olan Ay, almış olduğu emirle öylesine düzenli hareket eder ki az bir parça dahi şaşmaz. Bize hep aynı yüzünü ve tarafını gösterir. Ay’ın arka kısmını ancak ona gönderilen uzay araçları ile görme imkânına sahibiz. Başka türlü dünyadan görme imkânımız yoktur.

Evet, güney yarımküredeki gökyüzünün de havaî fişekleri vardır. Bütün bunlar insanı ibret almaya ve kâinatı sevk ve idare eden Rabbimizi tanımamıza yarayabilir. Her yaratılan cismin bir hikmeti ve gayesi olduğuna inanmamızı sağlayabilirler. Yeter ki iman ile bakmayı becerebilelim. O halde gökyüzünün şimdiye kadar gördüklerimizden çok daha parlak bir şekilde dolu olduğunu fark edeceğiz, vesselam…

 

Yazarın Diğer Yazıları