Dr. Vehbi Kara

Bediüzzaman ve Eseri Risale-i Nur

Dr. Vehbi Kara

  • 613

Bediüzzaman ve onun muhteşem eseri Risale-i Nur Külliyatı hakkında çok farklı düşüncelere rastlamak mümkündür. Hayatının büyük bir kısmında bu eserleri okuyan ve içselleştiren birisi olarak bazı yorumları görünce hayret edemeden duramıyorum. Okumadan ahkâm kesen ve sadece belirli şahısların ağzından çıkan sözlerle hareket eden kişilere tavsiyem öncelikle bu eserleri okumaları ondan sonra karar vermeleridir.
Bu makalede elimden geldiği kadar Risale-i Nur eserlerinin özelliklerini anlatmaya çalışacağım. Belki bu sayede bazı insanların okuma iştahını açar doğruları kulaktan dolma bilgilerden değil de bizzat satırlardan görme imkanını sağlamış olurum.
Son dönemde farklı anlamlar yüklenen cemaat kavramına da bir parça değinmek gerekiyor. Zira Feto’nun liderlik ettiği FETÖ örgütü İslami olan bir çok kavramı kirlettiği gibi aynı şekilde “cemaat” kavramına da olumsuz manalar yükledi.
Cemaat kavramından maksat imanî bir hedef doğrultusunda, Allah rızasını esas alarak, kâinatın işleyişi ile uyumlu, siyasi ve maddi hedef ve yapılanmalardan uzak bir şekilde, tarihi ve sosyolojik fıtri bir süreç içinde, kardeşlik bağları ile asayişin muhafazası gibi maksatlarla bir araya gelmiş topluluk olması gerekir. Cem kelimesi birlikte olma manasını içerdiği gibi cami dahi insanların bir araya gelerek ibadet ettikleri yere verilen isimdir.
Bediüzzaman ve Risale-i Nur talebelerinin en önemli vazifelerinden bir tanesi müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla sırf iman hizmetini yapmaktır. Kendi vazifesini yerine getirip Allah’ın takdirine karışmamak hem şahsı hem de diğer insanların ebedi hayatlarının saadeti için çalışmaktır.
Müsbet iman hizmetinden ne kastedildiği Emirdağ Lahikası isimli eserinde çok açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bediüzzaman’ın vefatından önce yazmış olduğu son mektubunda asayişin lehinde hareket etmenin çok önemli olduğunu önemle izah etmiştir. Bununla birlikte Risale-i Nur Külliyatı’nın tamamında dâhilde silaha sarılmanın yanlış olduğunu ve günümüz dinsizlerini, mağlup etmenin en önemli yolunun onları ikna etmek olduğunu ifade etmiştir.
Risale-i Nur’un bütünlüğü içinde müsbet iman hizmeti iman, ihlas, uhuvvet, şefkat, tevazu, asayişi muhafaza gibi Kur’anî esaslar üzerine bina edilmiştir. Manileri ise riya, israf, adavet, haset, menfi rekabet gibi İslamiyet’in yasakladığı ahlaki hususlardır. Müsbet hareketin bir anlamı da iman hakikatlerinin ispatı ve mevcudiyetine dayalı söz, fiil ve halin tamamını ifade etmektedir.
Müsbet iman hizmetinin en önemli esasları İhlâs Risalesi’nde yer almaktadır. Bu prensipler ise yalnız Allah’ın rızasını gözetmek, Kur’an hizmetinde kardeşlerini tenkit etmemek ve onların üzerinde faziletfuruşluk yaparak gıpta damarını tahrik etmemek, bütün kuvvetini ihlas ve hakta bilmek, kardeşlerinin meziyetlerini ve faziletlerini kendinde tasavvur edip onların şerefleriyle şakirane iftihar etmektir.
Müsbet hareket haksızlık, zulüm ve tahakküme boyun eğmek değil hikmet ve şefkat gereği mevcut şartlar içinde meşru olan en uygun tavrı ortaya koymaktır. Bu anlayış iman ve Kur’an hakikatlerini ispata, ilim ve irfana, tebliğ ve iknaya, muhabbet ve şefkate dayanmaktadır. Zerrelerden yıldızlara kadar her varlık üzerinde tevhid nurunun gösterilmesi suretiyle kâinat genişliğinde huzur mertebelerinin açılmasıdır.
Müsbet iman hizmetinin prensipleri arasında kendi kusurunu görmek, mümin kardeşlerine hüsnü zan etmek, kardeşlerini enâniyet ve sadakatsizlikle suçlamamak vardır. Ayrıca mümin kardeşlerinin kusurlarına bakmamak, kusur görürse örtmeye çalışmak, affedici davranmak, gücenmemek ve küsmemek gerektir.
Müsbet iman hizmeti, diğer dini cemaatlerle birlik ve kardeşlik bağlarının güçlü olmasını gerektirmektedir. Kendi mesleğinin haklılığı ve güzelliğini savunmakla birlikte diğer mesleklerin haksızlığı ve çirkinliğini iddia etmekten uzak durmayı esas alır. Yani “diğer meslekler de güzeldir fakat benim mesleğim en güzelidir” demektir.
Bediüzzaman, hayatı boyunca her türlü ötekileştirici eylemden ve tekfir edici anlayıştan uzak durmuştur. Birlik ve beraberliği herkesten ziyade önemsemiş başkaları hakkında olumsuz konuşmaktan ve konuşulmasında şiddetle çekinmiştir. Kulluk dairesi içinde kalarak kendi vazifemize odaklanma; başka insanların ya da grupların kusurlarıyla meşgul olmama; ciddiyetle çalışıp tebliğ vazifesinin tam hakkını verme; tevhid ve ihlas sırrının farkındalığıyla yaşamayı önemsemiştir. İnsanlara hakikati dinlettirip hidayet vermenin yalnız Allah’a ait olduğunu hatırında tutarak, neticeleri ise yalnız Allah’tan bilme ve O’na yönelerek sadece O’na minnettar olma şuuru ile yaşamıştır.
Şimdi hayatını iki satır ile dahi okumadan sırf dini konulardaki devrim ve darbelerden dolayı M. Kamal’a olan muhalefetinden dolayı Bediüzzaman’ın eserlerinden gafil kalmak büyük bir eksikliktir. Bediüzzaman eserlerinde “her sözün kalbe girmesine müsaade edilmemesi” gerektiğini, “mehenge vurularak” hareket edilmesini söyler. Hatta bir sözü kendi söylemiş olsa dahi mehenge vurmadan kabul etmemek gerektiğini savunur. Belki yanlış bildiğini veya bilmeden yanıltmış olabileceğini ifade ederek muhakeme edilmeden hareket etmenin, önyargılarla hüküm vermenin yanlışlığını anlatır.
İşte böyle bir zat halen aramızda değil lakin eserleri ile her gün binlerce insanın kalbini kazanarak huzurla kabirde yatıyor. Niçin inat edip onun eserlerine bigâne kalıyoruz anlamak mümkün değildir, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları