Dr. Vehbi Kara

Bediüzzaman Said Nursi'nın M. Kamal'a Mektubu (1)

Dr. Vehbi Kara

  • 679

Bediüzzaman Said Nursi, Rus esaretinden döndükten sonra İstanbul’da Kuva-i Milliye hareketine destek olur. Hutuvvatı Sitte ve Sünühat isimli kitapları ile İngiliz işgal kuvvetlerinin tepkisini çeker. Hatta Bediüzzaman hakkında “vur emri” çıkarılır.
Bütün bu güç şartlara rağmen Milli mücadelenin başarısı için çok büyük gayret içinde bulunur. Defalarca Ankara hükümeti tarafından çağrılmasına rağmen “cephe gerisinde savaşmak istemiyorum” diyerek İstiklal savaşının kırılma noktasının yaşandığı İstanbul’da mücadelesine devam eder. Nihayet Van valisi arkadaşının ısrarı üzerine Ankara’ya gelir.
Ankara’da kendisine karşılama töreni (Hoşamedi) yapılır. Fakat görür ki milletvekilleri namazlarında ihmalkar davranmaktadır. İşte derhal aşağıdaki beyannameyi yayınlar ve Meclis’te okunmasını sağlar. Beyanname çok etkilidir. Neredeyse bütün milletvekilleri namaza başlar. Öyle ki namaz kılmak için ayrılan bölüm yetmez yeni bir yer açarlar. Bu hale M. Kamal çok sinirlenir. Meclis riyasetinde Bediüzzaman’ı görünce üstüne yürüyerek “Biz sizin ilminizden istifade etmek istedik lakin namaza dair şeyler neşredip aramızda ihtilaf çıkardınız” deyince çok sert bir cevapla karşılaşır:
“Paşa, paşa. İmandan sonra en büyük hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduttur” diyerek M. Kamal’ın özür dilemesine yol açar. Bu mektup “Tarihçe-i Hayat” isimli kitapta yer almakla birlikte bizzat M. Kamal’a da gönderilmiştir. Derin Tarih dergisinde yer alan metinde de görüldüğü gibi M. Kamal, namaz kılmaya teşvik edilmekte galip gelen orduya yakışır bir surette İslam esaslarına bağlı kalması tavsiye edilmektedir. Hatta İslam kahramanı denilerek M. Kamal’ın manevi duyguları harekete geçirilmeye çalışılmıştır. Fakat bu kadar güzel bir mektuba rağmen M. Kamal “Nuh der peygamber demez”, namaz kılmamaya ve içki içmeye devam eder.
Bediüzzaman gibi zatların yanında içindeki duyguları açığa vurmaya çekinen M. Kamal daha sonra İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın kendisine sadık olmasından yararlanarak bütün ipleri eline alıp “tek adam” yönetimi ile din ve dindarlara her türlü fenalığı yapacaktır. Onun bu gerçek yüzünü kısa zamanda fark eden Bediüzzaman, siyasetle muvaffakiyet yerine iman esaslarını kuvvetlendirerek galip geleceğine inanır ve Ankara’nın bu ikiyüzlü ortamından uzaklaşarak Van’a döner. İşte Meclis Başkanına yani M. Kamal’a gönderdiği mektup şu şekildedir:
“İnne’s-salâte kânet ‘ale’l-mü’minîne kitâben mevkuta-Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır. Nisa, 103”
Âlem-i İslâm kahramanı Paşa Hazretlerine;
Ey Gâzî-i namdar. Zât-ı aliniz hem muzaffer ordu, hem muazzam Meclis’in şahs-ı manevîsinin timsalisiniz. “Şûrada” efradın kusuru şahs-ı manevinin ve mümessilinin hesabına geçer, öyle ise efrad ve a‘zâ-yı tarîk-ı takvâya (takva yoluna) teşvîk etmek en mühim vazifenizdir. Dâreynde (iki cihanda) saâdet ve muvaffakiyetlerinizi ez cân u dil arzu eden bu fakîrin bir meselede on sözünü, birkaç nasîhatini dinlemenizi ricâ ediyorum.
Evvela: Şu muzafferiyetteki harikulâde nimet-i ilahiye bir şükür ister ki, devam etsin ve ziyade olsun. Yoksa nimet şükrü görmezse gider. Mademki, Kur’ân’ı, Allah’ın tevfikiyle (yardımıyla) düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur’ân’ın en sarih ve en kat’î emri olan salât (namaz) gibi feraizi imtisale teşvîk etmeniz lâzımdır. Ta onun feyzi, böyle harika suretinde üstünüze tevali etsin (kesilmeden gelsin).
 

Yazarın Diğer Yazıları