FETÖ DAVALARI, VATANDAŞLIKTAN ÇIKARMA, VATANSIZLIK VE MÜCADELE
Semih Gündüz
- 1784
Fetö Terör Örgütü ve darbe teşebbüsü davaları devam ediyor. 680 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 75. maddesi ile 5901 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunun 29. maddesine ilave yapılarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunundaki bazı suçları işleyip kaçanlar ve dönmeyenler hakkında "kendisine ulaşılamayan vatandaşlar, bu durumun soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı veya kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından öğrenilmesinden itibaren bir ay içinde vatandaşlıklarının kaybettirilmesi amacıyla Bakanlığa bildirilir. Bakanlıkça Resmî Gazetede yapılan yurda dön ilanına rağmen üç ay içinde yurda dönmemeleri halinde, bu kişilerin Türk vatandaşlıkları Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla kaybettirilebilir" hükmüne yer verilmişti.
Bu davalar devam ederken, hepimizin bildiği üzere, bu örgüt elebaşı ve üyeleri Türkiye'ye gelip, davalara katılmıyor, yurt dışında kaçak halde bulunuyor.
Ancak, bu davalar devam edecek. "Kaçakların" yargılama usulleri de Ceza Usul Kanunumuzda açıklanmış durumda. Şu an buna değinmeyeceğiz, çünkü şu anda bunlara verilecek cezayı tartışmıyoruz ve yukarıda ifade ettiğim asıl nokta üzerinden devam ediyorum.
ŞÖYLE Kİ; BİZ BU KAÇAK FETÖ ELEBAŞINI VE ÜYELERİNİ VATANDAŞLIKTAN İHRAÇ EDECEĞİZ. ANCAK, BURADAN HANGİ SONUÇLAR ORTAYA ÇIKABİLİR, BİLİYOR MUYUZ? BUNU, ELİMİZDEKİ SEÇENEKLERİ DEĞERLENDİRMEK İÇİN ORTAYA KOYMAYA ÇALIŞACAĞIZ.
Olayın iki yanı var. Birincisi, KHK hükmünü uyguladığınızda vatandaşlıktan atmış oluyoruz. Ancak, ikinci yönü de şu; vatandaşlıktan atılmak "VATANSIZLIK" anlamına geliyor.
5901 sayılı Vatandaşlık Kanunun da ise 23 ile 35. maddeler arasında "vatandaşlıktan çıkma, iptal ve çıkarma" ile sonuçları yer alıyor. Buradaki haller "ülkemiz vatandaşlarına ve iç uygulamalarımıza" yönelik düzenlemeler.
Buna göre, Fetöcüler vatandaşlıktan atıldıklarında, pek tabi olarak, artık ülkemize ait bir çok hakkı kullanamayacaklar.
Bulundukları ülkelerde, seçim sırasında ellerini kollarını sallayarak gidip Elçiliklerimizde, Konsolosluklarımızda oy kullanamayacaklar. Buraya gelmeyeceklerini düşündüğümüzde de Türkiye'ye gelip, yurt içindeki haklarını kullanmayacaklar. Vatandaşlıkları çıkarılma ile sona erdiğinden, iptal edilme işlemi olmadığından, bunların mallarının tasfiyesi ise söz konusu olmayacak. Çünkü, 5901 sayılı Vatandaşlık Kanunun ilgili maddeleri bunları tarif ediyor.
ANCAK, İNCELEMEYE ÇALIŞTIĞIMIZ KONU 5901 SAYILI KANUN DEĞİL. BU ARADA ŞUNU HATIRLATALIM, BİZİM KÖTÜ VE OLUMSUZ BİR AMACIMIZ YOK. AMACIMIZ FETÖCÜLERİN "VATANSIZ" HALE GELEREK, BULUNDUKLARI ÜLKELERDE HAK KAZANMAMASI, BU ÜLKELERDE KALICI OLMAMASI, BU YOLUN FETÖCÜLER LEHİNE KULLANILAN BİR YOL HALİNE GELMEMESİ.
Bu nedenle biz bunları ifade ederken, yetkililerin bu konunun her yönünü yeniden düşünmesini ve en doğru sonuca ulaşmasını hedefliyoruz. Konuşmaksızın ve tartışmaksızın kimi uygulamalara gidip, sonunda olumsuz neticelere varırsak üzüleceğimize, şimdiden değerlendirmelerde bulunarak en iyi sonuca varmak hedefimiz. Ve yapılan tüm değerlendirmelerin, vatandaşlıktan çıkarmanın en doğru yol olduğunu ortaya koyması halinde, vatandaşlıktan çıkarma uygulansın diyoruz. Ancak, gerekli inceleme ve değerlendirmeler bu aşamada yapılsın, en uygun sonuca varılsın, karar da bu şekilde verilsin.
GELELİM "VATANSIZLIĞA".
Bu konu uluslararası anlaşmalarla düzenlenmiş bir alan. Gerçi, uluslararası ilişkiler geçmişten beridir "güç" temelinde ilerliyor. Ancak, uluslararası sözleşmeler de mevcut. Vatansızlara ait sözleşmeler de.
İlki, New York'ta 28 Eylül 1954'te imzalananan "VATANSIZ KİŞİLERİN STATÜSÜNE İLİŞKİN SÖZLEŞME". Bu anlaşmaya göre "vatansız kişi" kendi yasalarının işleyişi içinde hiçbir Devlet tarafından vatandaş olarak sayılmayan bir kişi anlamına geliyor. Bu sözleşmeye göre, kendi şartları içinde, yabancılar gibi; vatansızlar için ikamet, davaya katılma, derneklere girme, kazanç getirici istihdam, seyahat, vergi indirimi, yüksek tahsile tabi mesleklerin icrasını sağlama gibi haklar verebiliyor. Başka hak sayılabilecek unsurları da mevcut. Bu anlaşmayı Resmi Gazete'nin 25 Ekim 2014 Tarihli ve 29156 Sayılı nüshasında görebiliyoruz. Arama motorlarında arayarak ta bulabiliriz.
Anlaşmanın maddelerine baktığımızda; ülkemizin önem vereceği en önemli maddeler 31. ve 32. maddeler, diyebiliriz, bir açıdan.
"31. Madde - Sınır dışı etme
1. Sözleşmeci Devletler ülkelerinde yasal olarak ikamet eden Vatansız bir kişiyi ulusal güvenlik ya da kamu düzeni ile ilgili nedenler dışında Sınır dışı edemezler.
......" (Maddenin takip eden 2. ve 3. fıkralarında nasıl sınır dışı edileceği açıklanıyor.)
"32. Madde - Vatandaşlığa alma
Sözleşmeci Devletler, Vatansız kişileri özümlemeyi ve Vatandaşlığa almayı mümkün olduğu ölçüde kolaylaştırırlar. Özellikle vatandaşlığa alma işlemlerini çabuklaştırmak ve bu işlemlerin masraf ve resimlerini mümkün olduğu ölçüde azaltmak için her türlü çabayı sarfederler."
Gördüğümüz bu maddeler dikkat ve özenle değerlendirilmeli.
Bir diğer yandan, bu noktada oluşan çözümsüzlüğün nasıl giderilebileceği konusuna gidelim. Yargılama süreçleri devam ettiği için davalar hakkında konuşmak pek doğru değil. Biz de konuşmama düşüncesindeyiz.
Ancak; daha önceki emsal olayları ve kararları da dikkate aldığımızda; kimi önceki olaylarda suçun niteliği ağır olsa bile suçlunun ülkemize iade edilmediğini veya kimi vakaların siyasi suç olarak değerlendirilebildiğini, bu durumda suçluların iadesi anlaşmalarına göre hukuki zorlukların da ortaya çıkarıldığını görüyoruz. Konuya çeşitli yönlerden değinmemiz, bunun için.
Kaldı ki; Resmi Gazete'nin 26.11.1959 tarihli nüshasından görebildiğimiz; "SUÇLULARIN İADESİNE DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİ'NE" baktığımızda; her ülkenin kendi vatandaşını vermekten imtina edebileceğini, askeri ve siyasi suçlar nedeniyle de suçluların iade edilmeyebileceği bilinmelidir. Ancak, Devlet Reisinin veya ailesi efradından birinin hayatına kastın siyasî bir suç sayılmayacağı da açıktır.
Ha şunu da söylemeliyiz. Fetö elebaşının ve üyelerinin "vatansız olmaları", Türkiye'ye iade edilmelerine engel değil. İade edilmelerine engel olacak bir madde bu ve diğer anlaşmalarda mevcut değil. Ancak, yaklaşım tarzı olumsuz olunca, yaptıklarınız gerekçe olabilir. Buna engel olmaya çalışıyoruz. Ayrıca, Fetö elebaşının ve üyelerinin o ülkelerde bireysel müracaatlarında gerekçe oluşmasına engel olmak istiyoruz.
Bu nedenle, yukarıdaki hususların yanında, suçun, suç unsurlarının, tarih, yer vs. bilgilerinin, şüpheli ve sanıklar için illiyet bağlarının en açık ve en uygun şekilde ortaya konulmasının önemli olduğunu ifade ediyoruz. Burada vardığımız yer gazi ve şehitlerin yakınları ile bunların tanıkları.
MAĞDURLAR, GAZİLER VE ŞEHİT YAKINLARI VE TANIKLAR
Ülkemiz Mahkemelerinde adil bir yargılama ile gerçeğin ortaya çıkarılacağına, suçluların cezalandırılacağını inancımız tam. Ancak, uluslararası ilişkileri ve anlaşmaları da değerlendirdiğimizde, bu davaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşındığı aşamalarda sorun çıkmamasını istiyoruz.
Çünkü, bizim suç diye tanımladığımız olaya AİHM farklı değerlendirmeler getirebilir. Başka değerlendirmeler yapabilir. Bu nedenle, olayları net ve açık şekilde ortaya çıkarmalıyız. Olayların mağdur ve şikayetçilerini çok net şekilde ortaya koymalıyız. Her mağdurun veya mağdur yakınlarının, şikayetçi ve katılan olması da önemli.
Bu arada, iddianamelerin olabildiğince iyi olduğunu düşünüyorum. Ancak, olayın şiddet ve tarzı, kamu birimleri için aniden ortaya çıkmış olması dikkate alındığında, kimi zorluklar daolabilir.
Bu noktadaki zorlukları gidermede önerilerim ise; mevcut iddianame, sorgulama, delil ve belgelerin yanında, gazilerin, şehit yakınlarının, tanıkların ve bunların belgelerinin, delillerinin ve şikayet ve katılımlarının davalara esaslı şekilde katılması. Yani, bu olaylaradan ciddi şekilde zarara uğrayan kişilerin bulunduğunun, onların da bu davaların takipçisi ve katılımcısı olduğunun ortaya konulması. Bunların da kanuni ve hukuki yolların tamamında katılımcı olması. Mahkeme huzurunda esaslı şekilde dinlenilmeleri.
Söylediklerim, ne sağlayacak? AİHM'in tavrını şimdiden bilmemiz güç. Bunun için mağdur, şikayetçi ve katılanlar ile tanıklar da çok önemli. Hem de sırf 15 Temmuz gecesi için değil. Önceki tüm olaylar ve tüm Fetö davaları için. Bu davaların tümünde tüm mağdurlar, şikayetçi ve katılan olarak yer almalı. Tanıklar da yer almalı. Yani, iddia edilebilecek mağduruz edebiyatına bizzat vatandaşlarımız hukuki yollardan şimdiden karşı koymalı.
LİYAKATLİ VE ETKİLİ DİPLOMATLAR, ÖZEL BİRİMLER VE SİVİL DESTEK
Bir diğer yandan, kaçak Fetöcülerin Türkiye'ye iade edilmeme ihtimalinin güçlü olduğunu da zaten biliyoruz, göz ardı etmemeliyiz. Bu durumda, diplomatlarımızın; bulundukları ülke dillerini, mevzuatlarını, hukuki sistemini, hukuki uygulamalarını, toplumunu, değer yargılarını ve diğer tüm bilgilerini en iyi bilenlerden seçilmesi, bu konunun çözümü için önemli.
Diplomatlarımızın aktif ve etkili olması gerekiyor. Hatta, bu görev tüm Dış İşlerinin görevi olsa da; hem Dış İşleri Bakanlığı'nda hem de her Türk Büyükelçiliği'nde ve Konsolosluğu'nda Fetö ve diğer terör örgütleri ile mücadele için özel birimler bulunmalı. Bunlar aktif şekilde tutulmalı, sürekli kontrol edilmeli. Bu özel teşkilat yapısının bizlere veya dünyaya açık olmasına gerek yok. Yeter ki görevini layıkıyla yapsın.
Ayrıca, yurtdışı sivil toplum örgütlerimiz ve sivil unsurlarımız da önemli. Ticari bağlar, ikili ilişkiler ve tüm unsurlar kullanılabilir.
NETİCE
Nihai değerlendirmeye gidersek; vatandaşlıktan çıkarma konusunun tüm yönleriyle bir kez daha düşünülmesi, Fetö ile yurtdışında aktif ve etkili mücadelenin verilmesi, bunun için o ülkeleri en iyi bilen diplomatların görevlendirilmesi, sivil desteğin sağlanması, gerektiğinde özel görevli birimlerin oluşturulması, dava süreçlerinde mağdurlara, gazilere, şehit yakınlarına ve olayın tanıklarına gerektiği şekilde yer verilmesi, bunların hukuki yolun tüm aşamalarında şikayetçi ve katılan olarak yer alması hususlarının uygun olacağını düşünüyoruz. Sürçü lisan ettiysek affola. Daha güzel günlere ve mazlumun limanı olacak daha güçlü bir Türkiye'ye.
Allah (c.c.) yar ve yardımcımız olsun.
Selam ve dua ile.