Ülkücü, münevver, dava insanı Prof. Dr. Turan Güven'i Hakkı Öznur anlatıyor
23 Kasım 2019 tarihinde Hakk'a yürüyen ömrünü aziz Türk milletine ,Türk- İslam ülküsüne ve ilme ve bilime adayan, büyük dava adamı, gönül insanı, ülkücü münevver, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi merhum Prof. Dr. Turan Güven hoca için Ülkücü fikir ve siyaset adamı, araştırmacı yazar Hakkı Öznur bir mesaj yayımladı.
23 Kasım 2019 tarihinde Hakk'a yürüyen ömrünü aziz Türk milletine ,Türk- İslam ülküsüne ve ilme ve bilime adayan, büyük dava adamı, gönül insanı, ülkücü münevver, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi merhum Prof. Dr. Turan Güven hoca için Ülkücü fikir ve siyaset adamı, araştırmacı yazar Hakkı Öznur bir mesaj yayımladı. Yayımladığı mesaj’da Turan Güven Hoca’nın 69 yıllık hayatından bahsetti. Turan Güven Hoca’nın Milliyetçi-Ülkücü hareketteki geçmişini, yapmış olduğu başkanlıkları, siyasi mücadelesini, akademik hayatını bilim çalışmalarını, dönemleriyle bir kronoloji halinde anlattı.
Ülkücü Hareket’in tarihini yazan Hakkı Öznur, 35 yıldır yakından tanıdığı, “çok kıymetli dava büyüğüm, ağabeyim , ilmiyle irfanını birleştirebilen bir münevver” dediği, münevver, bilim adamı, muhlis, fehim, bir o kadar da mütevazı bir insan Prof. Dr. Turan Güven hakkında şu mesajı yayımladı:
TURAN HOCA 68 KUŞAĞININ ÖNDE GELEN ÜLKÜCÜ GENÇLİK LİDERLERİNDENDİR
Turan Güven Hocamız, Kadirli’nin Sarıdanışmanlı köyünde, 1950 yılında doğdu. İlk ve ortaokulu Kadirli’de okudu. Ortaokulda Milliyetçiler Derneği ile temas kurdu. Merhum Atsız hoca’nın çıkardığı dergiler ve kitaplarla o yıllarda tanıştı. Mersin Öğretmen Okulu’nda iki yıl (1964-1966) okudu ve başarılı öğrenciler arasına girerek Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’na seçildi. Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’nde öğrenci iken (1967-1968) Ülkücü Harekete girdi. 68 kuşağına mensup Turan Güven ağabey Avrupa’da esen öğrenci hareketlerinin Türkiye’yi de etkilediği bir süreçte, gayrimilli ideolojilere karşı safını; milli ve yerli bir hareket olan milletin hareketi, Anadolu hareketi vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, birliği, beraberliği, kardeşliği savunan vatanına, milletine, bayrağına sevdalı, vatansever, Ülkücü Hareket'ten yana seçti.
Prof. Dr. Turan Güven, 2017 yılında üniversitedeki odasında.
1968-1972 yılları arasında, Ankara’da FKF/DEV-GENÇ, DDKO vb. Marksist-Leninist, Komünist ve bölücü örgütlerin üniversitelerde estirdiği kızıl teröre karşı en önde mücadele eden, dönemin gençlik liderlerindendir. Komünistlerle hem sokaklarda hem de öğrencisi olduğu Fen Fakültesi’nde verilen o şanlı mücadelede yüreğiyle, bileğiyle ön saflardaydı. Sol terör örgütlerinin hedefinde olan Ülkücülerdendi. Ülkücü hareketin tarihinden önemli bir yeri olan Yüksek Öğretmen Okulu Ülkü Ocağı Başkanlığı’nı yaptı.
ÜLKÜ OCAKLARI BİRLİĞİ’ NİN KURUCULARINDANDIR
15 Mayıs 1969 tarihinde Ankara’da Aytekin Yıldırım’ın Başkanlığında kurulan İbrahim Doğan, Ramiz Ongun, Ali Güngör, Zeki Göncü, Ramazan Ceylan (Mirzaoğlu), Mehmet Keleş (Göktolga), İsmet Tuncer, Kürşat Özkan’la birlikte Ülkü Ocakları Birliği’nin kurucularındandır.
68 kuşağına mensup, dönemin Ülkücü gençlik liderlerinden, 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği’nin genel başkanlığını yapmış dava büyüklerimizden, 12 Mart öncesi cezaevine düşen ilk kadrolarımızdan, ilklerden olan İbrahim Doğan ağabey gibi ağabeylerimizle o tarihi destanlık mücadelede en önde dövüşen dava büyüklerimizdendir.
ÜLKÜCÜ ŞEHİTLERİMİZDEN SÜLEYMAN ÖZMEN VE DURSUN ÖNKUZU’NUN ARKADAŞIYDI
İlk Ülkücü şehitlerimizden Süleyman Özmen’in, Dursun Önkuzu’nun arkadaşıydı, ülküdaşıydı. Şehitlerimizin cenaze törenlerine katılan binlerce Ülkücüden biriydi. Turan Hoca ilk şehitlerimizden olan Dursun Önkuzu’nunda arkadaşıydı
Yüksek Öğretmen Okulu ve Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu Türkiye’nin dört bir yanına öğretmen ve teknik adam olarak büyük hizmetler veren Ülkücüleri yetiştirmiştir.
Komünistler tarafından çeşitli işkencelere tabi tutulmuş, kompresörle ciğerlerine hava basılmış ve pencereden atılarak 23 Kasım 1970 günü şehit edilen ülküdaşımız Dursun Önkuzu’da Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu, öğrencisiydi.
Turan Hoca Yüksek Öğretmen’de okumuş bu okulun öğrencilerinin Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’nun öğrencilerinin, Fen Fakültesi öğrencilerinin hem dava arkadaşı hem başkanları hem ağabeyi olmuştur.
TURAN HOCA CEZAEVİNE DÜŞEN İLK KADRODAN İLKLERDEN
Ankara’da Komünistlerin okulları işgal etmeleri, Ülkücü öğrencileri okullara sokmak istememeleri, öğrenim özgürlüğünü engellemeleri, Ülkücülere silahlı saldırıları nedeniyle çıkan olaylardan dolayı üç kere cezaevine girdi ve bir ay da Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nda gözetim altında kaldı.
Turan Güven ağabey 1970-1971 yılları arasında medrese-i Yusufiye’ye giren ilk ülkücülerdendir. Dönemin ÜOB yöneticilerinden Dr. İbrahim Doğan, rahmetli Ali Güngör, Sami Bal, Mahir Özsoy, Hasan Ali Arıkan, yine uzun süre Ulucanlar cezaevinde yatan ilk ülkücülerdendir. İbrahim Doğan ağabey, 1970-1974 arası 4 yıl Ulucanlar Cezaevi’nde yattı.
Dursun Atak, Sedat Yıkılmaz, Rıfat Tünay, Mahmut Ceylan, Hayrettin Dikici, Yücel Özlem, Sabri Şimşek, Harun Yöndem, Akif Şahin, Ahmet Yılmazer, Galip Sevinç, Faruk Berberoğlu, Beyhan Aslan, Ali Karadağ, Erol Kaya, Mehmet Sağ birçok dava arkadaşlarımız, ağabeylerimiz, ülkücü gençlik hareketinden cezaevine giren ilk ülkücülerdendir.
12 Eylül öncesi yüzlerce Ülkücünün yattığı Ulucanlar cezaevi, Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi veya Ulucanlar Cezaevi, 1925 ve 2006 yılları arasında, Ankara'nın Altındağ ilçesinin Ulucanlar semtinde faaliyet göstermiş olan bir cezaevidir. 2011 yılının Haziran ayında ise Altındağ Belediyesi tarafından onarılmış ve Ulucanlar Cezaevi Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
12 Mart öncesi cezaevine giren ilk ülkücüler, ve devamında 12 Mart sonrası cezaevine giren ülkücülerin yani 1970 -1980 arası Ulucanlar cezaevinde yatan ülkücülerden; bir çoklarının resmi, özel eşyaları, ülkücülükle ilgili resim, afiş, vb.şeyler Ulucanlar cezaevinde sergilenmiştir. İlk giren kadrodan Dr. İbrahim Doğan başkan başta olmak üzere, dönemin ÜOB mensuplarının çekilmiş resimleri, birlikte fotoğraflarının sergilendiği müzede rahmetli hocamı Turan Güven’in fotoğrafı da vardır.
12 Eylül öncesi Ulucanlar cezaevinde yatanlar arasında olan Şehit liderimiz Muhsin Başkan’ın Ülkü Ocakları Derneğinin Genel Başkanlığını yapmış dava büyüklerimizden, Gazimiz Muharrem Şemsek ağabeyin, 12 Eylül cuntası tarafından idam edilen dava arkadaşlarımızdan Ali Bülent Orkan, Fikri Arıkan, Mustafa Pehlivanoğlu ve Ulucanlar cezaevinin sembol isimlerinden ve üçü de sonsuzluğun sahibine kavuşan Dr. Ahmet Tevfik Ozan, Selahattin Arpacı, Selahattin Şenliler gibi ağabeylerimizle birlikte yüzlerce ülküdaşımızın resimleri ülkücülerin kaldığı birinci kısım, ikinci koğuşta sergilenmiştir.
12 Mart öncesi ve sonrasında (1970-1974) yine 1975-1979 yılları arasında Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde yatmış 68 ve 78 kuşağı Ülkücüler, o büyük anlamlı tarihi mücadelede tarihe not düşmüş, tanıklık etmiş, mukaddes bir davanın ve kavganın yiğitleriydi. Ulucanlar Cezaevi’ni gezerken, resimlere bakarken, gözlerimizin önünden şehitler alayı geçiyordu. Gözlerimizin önünde bir koca tarih akıyordu.
Aradan geçen 40 yıldan sonra Turan Hocamızın öğrencileri, gençler Ulucanlar Cezaevi restore edilip de müzeye çevrilince, hocamızın cezaevi yıllarına ait fotoğraflarını görünce hocalarının sadece bilim adamı değil o tarihi ve destansı mücadelede yer alan en önde dövüşen yiğitlerimizden, Cezaevlerini Taş Medreseye, Medrese-i Yusufiye’ye çevirenlerden biri olduğunu büyük bir dava ve mücadele adamı olduğunu da gördüler.
TURAN HOCA HEM FİKRİN HEM İLMİN HAKKINI VEREN ÜLKÜCÜ BİR AKADEMİSYENDİR
1972 yılında Fen Fakültesi’ni ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Mezuniyetten hemen sonra Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’ne asistan olarak girdi. Yüksek Lisans, Doktora, Doçentlik unvanlarını Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nden aldı ve bu kurumda 24 yıl (1973-1997) hocalık yaptı. 1997 yılında Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’ne Profesör olarak atandı ve burada dört yıl Biyoloji Bölüm Başkanlığı’nı yürüttü. Daha sonra Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi’ne Profesör olarak geçti. Yerli ve yabancı dergilerde çok sayıda bilimsel makaleleri yayımlanmıştır. Türkiye’de (1985-1997 yılları arasında) 12 yıl süreyle tüm liselerde kitapları okutuldu.
Ülkemizin sayılı "Hücre/Hücre Biyolojisi" ve "Elektron Mikroskop" üzerine çalışan uzmanlarından olan bilim insanı Prof. Dr. Turan Güven, Darvinci, ateist, materyalist akademisyenlerle “evrim teorisi” üzerine televizyon programlarında tartışmalara katılmış, millî ve İslami değerlere düşman bu sözde akademisyenleri perişan etmiş, tezlerini çürütmüştür.
Biyolojide özel çalışma alanı, “hücre/hücre biyolojisi” ve “elektron mikroskop”tu. Turan ağabeyin yazıları, birçok ülkücü dergide yayınlanıyordu. 1976-1980 arası “ÜLKÜ-TEK”de yazıları yayınlanıyordu. Ülkemizin sorunları üzerine birçok bilimsel yayınlar yapmıştır.
Turan hocamız ilmiyle irfanını birleştirebilen bir münevverdir. 2006 yılında yayınlanan “İnsan Gelecekte Yaşar” adlı otobiyografik kitabı, Anadolu irfanına sahip bir münevverin hayatıdır. Öğretici bir kitaptır. Herkesin, özellikle genç kuşakların mutlaka okuması ve ders çıkarması gereken bir hayat hikâyesidir. Bir idealistin, bir mefkurecinin, bir Ülkücünün hayat yolunda nelerle karşılaştığının, hangi zorluklardan, badirelerden geçerek akademik kariyere ulaşmasının, bugünlere gelmesinin nefis bir anlatımıdır. Birçoklarımızın kendimizi bulduğumuz, duygulanarak, gözyaşlarımızı içimize akıtarak okuduğumuz bir hayatın yaşanmışlığıdır anlatılan!
SİYASETTE MUHSİN BAŞKAN AKADEMİ ÇEVRELERİNDE TURAN HOCA 28 ŞUBAT SÜRECİNDE BAAS ZİHNYETLİLER İLE MÜCADELE ETTİ DEMOKRASİYİ VE ADALETİ SAVUNDULAR
Yakın politik tarihe askeri vesayet tarafından “Postmodern Darbe” olarak nitelenen 28 Şubat sürecinin, öncesinin, sürecin ve sonrasının çok iyi bilinmesi lazım.
9 Mart 1971’de darbe yapmaya kalkan devrimci Sol cuntalar, 28 Şubat sürecinde karşımıza çıkmıştır. MDD’ci/BAAS’çı çizginin takipçileri, 28 Şubat sürecinde sivil siyasete müdahale etmişler, BAAS’çı, otoriter, dikta rejimi kurmak istemişlerdir. Sivil iradeye boyun eğdirmişler ancak askeri bir müdahaleyi gerçekleştirememişlerdir.
Prof. Dr. Turan Güven (ortada), Hakku Öznur (sağda) ile
Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, Amerikancı darbeler zincirine, ordu içindeki cuntalara, demokrasi dışı arayışlarda bulunan vesayetçi çevrelere, odaklara, millet adına, demokrasi adına karşı çıkmıştır. Her türlü vesayetçi çevrelerle mücadele etmiştir.
Her zaman, hak, hukuk, adalet çizgisinde siyaset yapan, daima demokrasiyi, adaleti ve özgürlükleri savunan Muhsin Yazıcıoğlu, 28 Şubat sürecinde, BAAS tipi dikta rejimi kurmak isteyen, “demokrasiye balans ayarı yaptık” diyen ordu içindeki BAAS zihniyetli cuntalara ve onların işbirlikçilerine, millet adına meydan okumuş, oyunlarını bozmuş, bir büyük liderdir.
Milletin adamı ve vicdanı olan Yazıcıoğlu, “Namlusunu milletine çevirmiş bir tankı asla alkışlamam”, “Türkiye, İran olmayacak, Cezayir olmayacak, Suriye yapılmasına da biz asla müsaade etmeyeceğiz” diyerek, ABD-İsrail muhibbanı Çevik Bir ve şürekâsına, askeri vesayete, bürokratik oligarşiye ve beşli çeteye karşı çıkmıştır.
Muhsin Yazıcıoğlu, askeri vesayete ve onun her türlü işbirlikçilerine şunları söylüyordu: “Ben 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat bunun moderni, bunun postmoderni hangisi olursa olsun hepsine karşıyım. Türkiye artık darbeler ülkesi olmayacak. Cuntalar ülkesi olmayacak. Mafya ülkesi olmayacak. Buna karşı hep beraber demokrasinin, temel insan haklarının yanında yer almak zorundayız.”
BÇG’nin mimarı Güven Erkaya, Deniz Kuvvetleri bünyesinde “Batı Çalışma Grubu” (BÇG) adıyla hukuk dışı illegal yapılanmalar meydana getirmişti. Bu karanlık yapı daha sonra Genelkurmay Karargahı’na bağlı olarak çalışmış, 28 Şubat kararlarına karşı çıkan insanları fişlemiş, topluma gözdağı vermeye kalkmıştır.
BAAS ZİHNİYETLİLER TSK İÇİNDE “BÇG” VB. HUKUK DIŞI, KARANLIK YAPILAR OLUŞTURDULAR
28 Şubat MGK kararları, vesayetçi çevreleri, milli ve manevi değerlere düşman “BEŞLİ ÇETE”yi sevindirmişti. Otoriter zihniyetli, antiparlamentarist, Sol darbeci çizgi, 12 Mart muhtırası öncesi ideolojik olarak kendini daha net göstermiştir. Kökleri, 1930’ların Kadro dergisine dayanan bu Sol çizgi, 1960’ların başında Yön dergisi, 1969-1971 arasında da Devrim gazetesi etrafında örgütlenmişler, devrim planları hazırlamışlar, asker-sivil karışımı bir Sol darbe yapmaya kalkmışlardı.
27 Mayıs 1960 sonrası (22 Şubat 1962-21 Mayıs 1963) iki kalkışmanın liderliğini yapan Albay Talat Aydemir’in zihniyetiyle 28 Şubat’ın aktörlerinden Çevik Bir, Güven Erkaya, Erol Özkasnak, Doğu Aktulga, Doğu Silâhçıoğlu’nun zihniyeti aynıdır.
1965-70 arasında TSK içinde kurulan Sol/MDD’ci cuntalarla 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Karargâhı’nda Org. Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın kurduğu demokrasi ve milli irade düşmanı hukuk dışı yapılanma, zihniyet olarak birbirinden farklı değildir. Milli Demokratik Devrim’ci (MDD) radikal subaylarla, 28 Şubat sürecinde “BATI ÇALIŞMA GRUBU” kuran radikal subaylar, aynı siyasal zihniyete mensuplardır.
9 Mart 1971 günü, Hava Kuvvetleri karargâhında devrim toplantıları yapan, devrim kabinesi hazırlayan, “Devrimci Çalışma Meclisi”, demokrasiye ‘balyoz’ vurmak isteyen antiparlamentarist radikal subaylarla, 28 Şubat sürecinde “demokrasiye balans ayarı yaptık” diyen Çevik Bir ve şürekâsı, demokrasi düşmanı, BAAS zihniyetli, karanlık çevrelerdir.
ABD/İsrail muhibbi zihniyetin hâkim olduğu, demokrasi düşmanı BÇG, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nun ülkenin dört bir yanındaki gezilerini, düzenlenen toplantılarda, kongrelerde, şölenlerde vb. etkinliklerde demokrasiye sahip çıkan askeri vesayeti eleştiren, demokrasi dışı arayışlara karşı çıkan konuşmalarını fişlemişlerdi.
Bu atmosferde siyasette ve ilim çevrelerinde iki yürekli ses çıkmıştır. Sivil ve demokratik siyasetin savunucusu, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu ve milletin değerlerine bağlı, gerçek bir ilim adamı ve aydın olan Turan Güven Hocamız, 28 Şubat kararlarını “örtülü darbe” olarak nitelendirmişlerdir. “Bu kararlar ancak demokrasi ve özgürlüklere düşman, otoriter, totaliter, dikta rejimlerinde uygulanır” diyerek karşı çıkmışlardı.
28 ŞUBAT SÜRECİNDE “GÜNDÜZ” GAZETESİNDE YAZDIĞI YAZILARLA DEMOKRASİYİ SAVUNMUŞ DARBE PEŞİNDE KOŞAN “BAAS” ZİHNİYETLİLERİ ELEŞTİRMİŞTİR
Turan Hocamız Milliyetçi/Ülkücü dergilerin çoğunda 1970 yılından beri çok sayıda fikri ve sosyal içerikli yazılar yazmıştır. 28 Şubat sürecinde günlük olarak yayınlanan Gündüz gazetesinde yazılar yazmıştır. Yazılarında demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü savunmuş, her türlü vesayetçiliğe karşı çıkmış, darbe peşinde koşan cuntalara karşı “ordu siyaset dışı kalmalıdır, ordunun siyasete bulaşması doğru değildir, milli iradenin üstünde güç olamaz” demiştir.
Milletin adamı, “ŞEHİT LİDER” Muhsin Yazıcıoğlu da bir ilim ve irfan adamı olan Turan Güven hoca da yaşamları boyunca askeri vesayete, bürokratik vesayetlere, parti vesayetine, yargı vesayetine, hep karşı olmuşlardır. Adaleti, demokrasiyi ve özgürlükleri savunmuştur. Tek adam, tek parti rejimi peşinde koşan zihniyetleri, ülke ve demokrasi açısından tehlikeli olarak görmüşler ve her türlü otoriter anlayışa ve otokratik siyasete, daima karşı çıkmışlardır.
Sivil ve demokratik siyaseti savunmuşlar, darbecilerle, darbe peşinde koşanlarla, cuntalarla, bürokratik oligarşi ile her türlü kriptolarla daima mücadele etmişler, demokrasiyi ve milli iradeyi savunmuşlardır.
TURAN HOCA 28 ŞUBAT SÜRECİNDE DİK DURUŞUYLA MAZLUMLARIN SESİ VE SÖZCÜSÜ OLDU
Dönemin birçok siyasileri, birçok siyasi çevreler, 28 Şubatçılarla birlikte hareket ederken, askeri vesayeti savunurken, vesayetçi çevrelerin işbirlikçiliğini yaparken, milletin adamı “MUHSİN BAŞKAN”, ülkeyi felakete sürüklemek isteyen, tek partili rejim kurmaya çalışan Sol cuntalara, hukuk dışı yapılara, meydan okuyor, demokrasiden taviz vermiyordu. Patronlar kulübü “TÜSİAD”ın da içinde yer aldığı, “Beşli Çete” denilen Genelkurmay Karargâhı ile irtibatlı “sivil ihtilal kuvvetlerinin” ve ordu içindeki mezhepçi cuntaların antidemokratik baskıları devam ederken Muhsin Başkan, Meclis’te ve meydanlarda, Turan Güven Hoca ve Turan Güven Hoca gibi ilim ahlakına sahip, milli ve İslami değerlere bağlı bazı akademisyenler, gerçek aydınlar, üniversitelerde 28 Şubatçılarla, Baas’çı zihniyetle tarihi bir mücadele ediyordu.
28 Şubat, doğrudan halka ve onun yaşam biçimine karşı yapılmıştır. Türkiye’de başörtüsü yasağının en fazla mağduriyet ve tartışma yarattığı yer, üniversiteler oldu. Bir dönem başları örtülü olduğu için birçok öğrenci yükseköğrenim hakkını kullanamadı. Yasaklarla ilgili uygulamalar, 1990'ların ikinci yarısındaki 28 Şubat süreciyle zirveye çıktı.
Prof. Dr. Turan Güven, Mustafa Toygar ile
Askerin dolaylı yoldan siyasete müdahale ettiği '28 Şubat süreci', kamuda başörtüsü yasağının zirveye çıktığı dönem oldu. 28 Şubat 1997 yılında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında "irtica" ile mücadele adı altında antidemokratik baskılar, dayatmalar başladı. Demokrasiye, temel hak hürriyetlere aykırı olan 18 faşist madde, uygulamaya sokuldu. Aslında tavsiye niteliğinde olması gereken faşizan kararlar, hayata geçirildi. Listenin en etkin bir şekilde uygulanan maddesi, başörtülülere karşı kamu kurumlarında yaptırımlar içeren madde oldu.
O dönemde başörtüsü yasağı, zamanın İstanbul Üniversitesi Rektörü’nün başörtüsünü yasaklayan 23 Şubat 1998 tarihli genelgesiyle başladı. Bu tarihte üniversitelerde eğitim gören başörtülü öğrenci sayısı, on binlerle ifade edilmekteydi. Bu öğrenciler okula geldiklerinde güvenlik ekipleriyle karşı karşıya kaldılar. BÇG adlı hukuk dışı yapı üniversitelere müdahale etti. BÇG ile irtibatlı laikçi-faşizan BAAS’çı zihniyete mensup kadrolar, üniversitelerde kurdukları "ikna odalarında" başörtülü öğrenciler, başlarını açmaya zorlandılar. Açmayanlar hakkında davalar açıldı. Öğrencilerin önünde iki seçenek vardı; ya başlarını açarak yükseköğrenime devam edecek ya da açmayarak üniversiteye veda edeceklerdi. Kimi evlerine döndü. Kimi, istemeyerek de olsa başlarını açarak ya da peruk, bere vs. yöntemlere başvurarak okullarına devam ettiler. Kimi de maddî imkânlar bulup yurt dışında okudular.
YÖK’ÜN BASKILARINA BOYUN EĞMEDİ BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLERE SAHİP ÇIKTI
İşte bu süreçte Turan Hoca, görev yaptığı Kırıkkale Üniversitesi’nde başörtülü öğrencilere sahip çıktı, onların başörtülü olarak okula ve derslere girmesi için büyük mücadele verdi. Derslere soktu. YÖK ve üniversite yönetiminin baskılarına boyun eğmedi, tehditlere boyun eğmedi. BÇG ve YÖK’ten gelen başörtü düşmanı kararları çöpe attı, tanımadı. Mazlumların sesi ve sözcüsü oldu. Hüseyni sevdaya sahip Turan Hoca, Ülkücü duruşuyla, yiğit tavrıyla üniversitede tarih yazdı. Muhsin Başkan siyasette, Turan Hoca üniversitede millî ve yerli duruşlarıyla gönüllerde taht kurdular.
Muhsin Başkan ve Turan Hoca, her zaman parti devletine, tek parti özlemcilerine otoriterleşmeye, otokrasiye, otoriter eğilimlere karşı durmuşlar, demokrasiyi, özgürlükleri savunmuş, hak, hukuk, adalet mücadelesi vermişlerdir.
MUHSİN BAŞKAN TURAN HOCA’YI, HOCA MUHSİN BAŞKAN’I ÇOK SEVERDİ
Şehit liderimiz Muhsin Başkan da Turan Hoca’yı çok sever, sayar ve onun ilmi düşüncelerine, görüşlerine çok büyük önem verirdi. Düzenlenen birçok istişari toplantılara Turan Hoca’yı da mutlaka çağırırdı. Hocamız konuşurken Muhsin Başkan ve dava arkadaşlarımız dikkatle dinlerdi. Hocamızın görüşlerine Muhsin Başkan çok değer verirdi.
Muhsin Başkan’ın davetiyle Turan Hoca, 28 Şubat sürecinde Büyük Birlik Partisi’ne (BBP) katıldı. 2002 yılında BBP Genel Başkan Yardımcısı olarak görev aldığı bu partiden, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimde BBP Osmaniye Milletvekili adayı oldu.
Turan Hoca, küresel bir tertiple Keş dağları’nda şehit edilen, milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Muhsin Başkan’ımızı çok severdi. Onunla 1974 yılından beri hukuku vardı. Muhsin Başkan için “Yiğit lider, istikameti, kıblesi dosdoğru, dava adamı” derdi.
Şehit liderimiz Muhsin Başkanın cenaze törenine eş Fatma abla ve çocuklarıyla beraber katılmış yüzbinlerce insanımızla beraber, Kocatepe Camiinden Taceddin dergahına kadar tekbirlerle yürümüştü. Muhsinlerle de hüznümüz Allaha’dır bizim . Allah Muhsinlerle beraberdir.
Milletin adamı Muhsin Başkan’ın şehadetinden sonra Muhsin Başkan’la ilgili, düzenlenen bir çok programlara katılmış ve şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun milli ve yerli çizgisini, ilkeli, tutarlı ve dik duruşunu, milletten, hukuktan, demokrasiden ve özgürlüklerden yana olan yiğit ve cesur tavrını hak, ,hukuk, adalet için verdiği tarihi mücadeleyi ve onunla olan dava ve yol arkadaşlığının şerefini anlatmıştır.
Ülkücülük ve bilim yolunda bir ömür harcayan hayatında da ülkücülüğü yaşayan vefakar , fedakar ,feragat sahibi , yüreği güzel, gönlü güzel, gönül insanı, Bilim Adamı Turan Hoca, her zaman şunu vurgulardı: “Türkiye’nin en önemli sorunu: kaht-ı rical. Eskilerin kaht-ı ricâl yani devlet adamı kıtlığı dedikleri bir süreç yaşanıyor ülkemizde. Millet önderlerine, gerçek devlet adamlarına ihtiyacımız var.”
Muhsin Başkan’ın şehadete yürümesi sonrasında ardından yaptığı bir konuşmada şu sözleri çok önemlidir:
“Türkiye, Türk dünyası onun yokluğunu derinden hissedecek. Muhsin Başkan, bu aziz milletin vicdanıydı, sesiydi. Anadolu insanının temsilcisiydi. Muhsin Başkan, milletin sevdiği, değer verdiği, güvendiği bir siyaset adamıydı. Onun yokluğu hem devlet nezdinde hem millet nezdinde derinden hissediliyor. Toplumun bütün kesimleri, onu özlemle arıyor. Birleştirici, bütünleştirici, yol gösteren, sağduyulu, itidalli tavrıyla hep örnek olmuştur.”
İLKELERİN VE DEĞERLERİN ADAMI: TURAN GÜVEN
Çukurova’nın asil ve yiğit evladı Turan Hocamız’da İslam ahlakı vardı. Ahlaklı, faziletli, dürüst, haysiyetli bir insandı. Daima fikirlerin ve ülküsünün adamı oldu. İstikameti-kıblesi dosdoğru bir dava adamıydı. İman ve ahlak abidesi bir şahsiyetti. Kamil bir Müslümandı, feraset sahibi bir bilim adamıydı.
Ülkücü Hareketin kitabını yazan, büyük mütefekkir Seyit Ahmet Arvasi Hocamız, 1980 öncesi Hergün gazetesinde “Türk–İslam Ülkücüsü Kimdir?” yazısında, Türk-İslam Ülkücüsünün tarifini yapıyordu. Hepimiz şahidiz ki yaşayışla, duruşuyla, tavrıyla Turan Hoca, tam bir Türk-İslam Ülkücüsüdür, Nizam-ı Âlem Ülkücüsüdür.
Ülkücülük en güzel dava adamlarında yaşanır. Turan Hoca’da tam bir Ülkücü gibi yaşadı. Davasından asla taviz vermedi. Bir ilim, ahlak ve karakter adamı olan Turan Hoca, bir Ülkücü gibi yaşamıştır. Turan ağabey gönül insanıydı, dava adamıydı, bilim insanıydı. Hasbiydi, vefalıydı, kadirşinastı, kısacası adam gibi adamdı.
İlmi, fikrî ve felsefî derinliği olan bilim insanı ülkücü aydınlarımızdan Turan Hoca deyince dava adamlığı, davaya adanmışlık, fazilet, fedakârlık, vefa, kadirşinaslık, hasbilik, beklentisizlik akla gelir. Turan hoca hep dik durdu, düz yaşadı. İnandığı değerlere hep bağlı kaldı. 69 yıllık ömrünü, hayatını, verdiği yüce ülküsüne, davasına adadı.
Şâhidiz ki, daima lokması helâl, sözü helâl, hayatı helâl oldu
Yüce Mevla’mız, bizi, ilimleriyle amel eden kullarından eyleyip, hesabımızı müyesser eylesin.
ÜLKÜCÜ HAREKET’İN TARİHİNDE KÖKLÜ BİR GEÇMİŞE SAHİP SELÇUKLU VAKFI’NIN GENEL BAŞKANLIĞINI DA YAPMIŞTIR
Turan Hoca, 1979 yılında Ülkücü şehitlerin aileleri ve cezaevlerinde yatan Ülkücüler için kurulmuş olan ilk ismi SOGEV olan (Sosyal Güvenlik ve Eğitim Vakfı, daha sonra Selçuklu Sosyal Güvenlik, Eğitim, Kültür ve Dayanışma Vakfı olmuştur) Selçuklu Sosyal Güvenlik, Eğitim, Kültür ve Dayanışma Vakfı olan 1996 yılında Selçuklu Vakfı adına alan bu kurumunda yıllarca başkanlığını yaptı. SOGEV’de şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu da başkanlık yapmıştır.
Turan Hoca vefalı, vefakâr hasbi bir ülkücüydü. Ülkücü şehitlerimizin aileleri ile cezaevlerinde yatan ülküdaşlarımızın aileleri ve ülküdaşlarımızın durumları ile de daima yakından ilgilenmiş ve onları ziyaret etmiş sahip çıkmıştır.
Soyadı gibi “GÜVEN” di Güvenilir insandı. Problem çözücüydü. Duruşu tavrı ve karakteriyle çok sevilen saygı duyulan bir isimdi. Camiamızda, danışılan, fikirleri mutlaka alınan ve değer verilen bir şahsiyetti.
Turan Güven Hocamız, 2006 yılında Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu’ndan Selçuklu Vakfı Genel Başkanlığı’nı devraldı. 2010 yılına kadar bu görevi yürüttü. Kısa bir süre sonra tekrar Selçuklu Vakfı’nın genel başkanlığına seçildi. Bu ulvi görevi, 2017 yılına kadar sürdürdü. Bayrağı halef-selef olduğu Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu’na devretti.
“ÂLİMİN ÖLÜMÜ ÂLEMİN ÖLÜMÜ GİBİDİR”
Peygamber Efendimiz (asm) buyuruyor: “Âlimler yeryüzünün kandilleridir.”, “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir.” Rasulullah aleyhisselama “İlim nedir?” diye sorulunca, “Amelin kılavuzudur.” buyurmuştur.
İlim; karanlıkları aydınlatan nur, âmâlara rehber, insanlığa mürşit, amel için kılavuz ve dünyada da ahirette de kurtuluşun reçetesidir. İlim, biz Müslümanlar için hayatımızı aydınlatan ve ahiretimize yön veren, en önemli vasıflardan biri olmalıdır. Efendimiz aleyhisselam, yine ilim hakkında şöyle buyurmuştur: “İlimden bir mesele öğrenmek, bütün varlığı ile dünyadan daha hayırlıdır.”
Hz. Ali’nin şu ikazı ne kadar ibretlidir: “Ey ilim sahipleri! İlminizle amel edin; hakikaten ilim ehli sadece ilmiyle amel edendir.”
Efendimiz aleyhisselam, şöyle buyurmuştur: “Yalnızca şu iki kişiye gıpta edilir: Birisi, Allah’ın kendisine verdiği malı Allah yolunda harcayıp tüketen; diğeri ise Allah’ın kendisine verdiği ilimle amel eden ve onu başkalarına öğreten kimse.”
Âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Şeref, övünç ve değer olarak bu derece ve bu rütbe, insana yeter. Zira peygamberlik rütbesi üstünde hiçbir rütbe yoktur. Dolayısıyla bu rütbenin varisinin şerefi üstünde de hiçbir şeref yoktur.
İlim ile ameli birbirine bağlayan unsur ise haşyet, yani Allah korkusudur. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: “Kulları içinde ancak âlimler Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayıcıdır. İlim ile Allah korkusunun birbirinden ayrılmayacağını büyük İslam âlimleri söylüyor. Demek ki gerçek ilim, insanı haşyete, yani Allah korkusuna sevk eden ilimdir. Hakiki haşyet ise mutlaka kişiyi salih amel işlemeye teşvik eder. İşte Turan Hoca, ilmiyle amel edenlerdendi. Sürekli okuyan, araştıran, sorgulayan ve ilmi ahlaka sahip bir akademisyendi.
Turan Hoca’nın ardından bizlerin söyleyebileceği tek bir söz kaldı:
“Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.” Yüce Mevla’mız bizi ilimleriyle amel eden kullarından eyleyip hesabımızı müyesser eylesin
Çok kıymetli, Ülkücü büyüğümüz, ağabeyimiz, örnek dava adamı Prof. Dr. Turan Güven Hocamızı, rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun.”
PROF DR. TURAN GÜVEN GAZİ ÜNİVERSİTESİNDE ANILDI
Gazi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi merhum Prof. Dr. Turan Güven Gazi Üniversitesi Mimar Kemaleddin Salonu’nda düzenlenen bir programla da dualarla anıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan anma programı merhum Prof. Dr. Turan Güven’in özgeçmişinin okunması ve açılış konuşmaları ile devam etti.
Anma programına ve panele Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Bilgin, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Yıldız, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Prof. Dr. Turan Güven’in oğlu Prof. Dr. Kutalmış Güven ve kardeşi Araştırmacı-Yazar Hasan Yakup Cangüven, ailesi, çalışma arkadaşları, akademisyenler, öğrenciler katıldı.
Prof. Dr. Turan Güven’in uzun süre görev yaptığı Gazi Eğitim Fakültesi Biyoloji Eğitimi Ana Bilim Dalı öğretim elemanları, lisans ve lisansüstü öğrencileri ise anma programına tam kadro katıldı.
Açılış konuşmalarında ilk sözü alan araştırmacı-yazar Hasan Yakup Cangüven kardeşi Prof. Dr. Turan Güven’i şöyle anlattı:
“70 yıllık ömründe kendini bilime adamış bir bilim insanı olan Prof. Dr. Turan Güven, gençlerin milli ve manevi kültürle yetişmesinde büyük katkıları olan bir fikir adamı, bir münevverdir. Prof. Dr. Turan Güven, bir bilim insanı olmasının yanı sıra vatansever bir devlet adamı, teşkilatçı, İslam dininin esaslarını benimsemiş, mütedeyyin bir insandır. İlmiyle, evladı olarak gördüğü, yetiştirdiği öğrencileriyle, yazdığı kitapları ile vefatından sonra da amellerinin sevabını toplamaya devam eden bir alimdir.”
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Prof. Dr. Turan Güven’in oğlu Prof. Dr. Kutalmış Güven ise Yüksek Öğretmen Okulları mezunlarının istisnasız harika insanlar, harika öğretmenler olduklarını belirterek: “Bizim için baba olan Prof. Dr. Turan Güven, aynı zamanda bir dost, bir arkadaş, gardaş ve bilim insanıdır. Babam, bizlere başımıza gelen talihsizliklerden dolayı isyan etmememizi bilakis mücadele etmemizi öğretti. Çocukken evimizde elektrikler kesilince küçük mavi bir not defterine kaydettiği türküleri bize söylerdi. Bu sayede babam bizlere türkülerimizi sevdirdi. Babam, bize her zaman evlatlarımızı çok iyi yetiştirmemizi öğütlerdi. Biz de bu doğrultuda evladımız olarak gördüğümüz öğrencilerimizi iyi yetiştirmeye gayret ediyoruz. Bu programın düzenlenmesine vesile olan herkese çok teşekkür ederim” dedi.
Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Yıldız şunları söyledi:
“Kimimiz için Turan Hoca, kimimiz için Turan Başkandı o. Hem bilimsel çalışmalarıyla bilim dünyasına katkı sağlıyor hem de engin düşünce dünyası ve vatan sevdasıyla bu milletin evlatlarına yol göstermeye çalışıyordu. Çalışkanlığı, azmi, titizliği, özenli hali ile öğrencilerine ve dostlarına örnek olmaya çabalıyordu. Güler yüzü, sıcak sohbeti, samimi halleri ve hayata dair yaptığı anlamlı tespitleri ile sevenlerinin gönlünde ayrı bir yeri vardı. Gençlerle vakit geçirmeye çok ehemmiyet verir; onlara zorlu hayat mücadelesini anlatmayı, vatan ve millet sevgisinin köklerini aktarmayı görev kabul ederdi. Sözlerime rahmetli Hocamızın bir öğüdüyle son vermek istiyorum: 'Hayatınızda her gün müspet bir değişiklik yapınız. ‘İnsan yaratılmanın sorumluluk bilincine’ ancak böyle erişebilirsiniz. Eğer hayatınızda bir değişiklik yapamıyorsanız, zayıf bir iradeye sahipsiniz demektir.' Kıymetli Hocamızın ruhu şad, mekânı cennet olsun. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.”
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Bilgin yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
“Turan ağabey kendi nesli içerisinde bir aydın sorumluluğuyla kendi bilgi alanında, çalışma alanında kalkarak itirazlar yapmış bir aydındır.
Bir aydın olarak hayatın temel sorularına verdiği cevap arayışı önemlidir. Hepimizin karşı karşıya kaldığı temel problemi Turan ağabey yazdıklarında sık sık belirtiyor. Turan ağabey de kendi nesli içerisinde bir aydın sorumluluğuyla kendi bilgi alanında, çalışma alanında kalkarak itirazlar yapmış bir aydındır. Bilim, inanç konusu değildir. Bilim inançla ilgili bir konu değildir. Bilim bilgiyle ilgili bir konudur. Bilimsel bilgi de her an yeniden üretilir. 19. yüzyıl Türk aydınlarının pozitivizmin inanç olarak bağlanıp kendi hayatlarını, damarını kesip deneyini yapan adamların bu pozitivist tavırlarını eleştiriyoruz ama anlayabiliyoruz onları. Pozitivizm ekseninde yükselmiş aydınlanmayı bir dogma olarak benimseyen aydınların durumu trajikomikti.“
Anma programı, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Hamza Yılmaz’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen; Prof. Dr. Turan Güven’in bilimsel çalışmaları, çalışma disiplini ve fikri dünyasına ilişkin konuşmaların yer aldığı panel ile devam etti.
Prof. Dr. Hamza Yılmaz, hak ve hakikat peşinde, helal ekmek peşinde olan Prof. Dr. Turan Güven’in ömrünün, hayatın karmaşık yapısını anlamaya çalışmakla geçtiğini ifade ederek, “Biz bugün kendisini, onun ömründen yadımıza kalanları konuşarak anacağız” ifadeleriyle sözü panelistlere bıraktı.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdinç Yazıcı panel konuşmasında, “Gerçek bir bilgin, dava adamı ve samimi bir Müslüman’dan bahsediyoruz. Ayakta doğdu, ayakta öldü, merhum her daim gençti. Cemil Meriç’in ifade ettiği gibi ‘İnsan dününün hainidir, yarınının dostudur’ sözü doğrultusunda günü ziyan etmeden yaşamanın Prof. Dr. Turan Güven temel ilkesidir” ifadelerine yer verdi.
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Refik Turan da şunları kaydetti:
“Selçuklu ve Osmanlı terakkisinde, Türk kültürü mürekkebinde doğmuş müthiş bir başarıdır kendisi. Bu kadar çok başarı merdivenini hayatına sığdırabilen, dünyada nadir görülen tam bir başarı modelidir. Aynı zamanda tam bir aile adamı, aile reisidir. Bir bilim adamı olarak Turan Güven, Darwinizm’e, yeryüzünde tanrıcılık oynayan insanlara karşı çıkmış bir fikir adamıdır.”
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mahmut Selvi ise şunları söyledi:
“Aramızda hep bir ağabey-kardeş, hoca-öğrenci bağı oldu. Turan hoca her zaman ilim, irfan, kültür meselesini bizlere aktarmaya çalışan, bu yolda ömrünü vakfetmiş bir bilim adamı idi. Hak ve adaleti kollayan bir hocamız olarak biz de ondan aldığımız bu kıymetler doğrultusunda öğrencilerimizi yetiştiriyoruz. Allah, Turan hocamızdan ve sizden razı olsun.” sözleri ile konuşmasını bitirdi.