• Haberler
  • Güncel
  • Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Ülkücü Hareket'in tarihini yazan, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu ile dava ve yol arkadaşlığı yapan araştırmacı-yazar Hakkı Öznur, Türkeş'in vefatının 25. seneidevriyesi münasebetiyle kapsamlı bir mesaj yayımladı.

  • 1700

Ülkücü Hareket’in tarihini yazan, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu ile dava ve yol arkadaşlığı yapmış olan, her iki lideri de yakından tanıyan, araştırmacı-yazar Hakkı Öznur, Türkeş’in vefatının 25. seneidevriyesi dolayısıyla kapsamlı bir mesaj yayımladı.

Ülkücü fikir ve siyaset adamı Öznur'un, Milliyetçi Hareket’in lideri Türkeş'in ölüm yıl dönümü dolaysıyla yayımladığı mesaj şöyle:

 

ALLAH’A, KUR’AN’A, VATANA, MİLLETE, BAYRAĞA, DAVAYA, ÜLKÜYE ADANMIŞ BİR ÖMÜR

Milliyetçi Hareket’in lideri, büyük dava, siyaset, devlet adamı, Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in 80 yıllık ömrü çilelerle, mücadelelerle geçmiş, hayatı boyunca Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmuştur.

Ülkücü Hareket’in kurucusu, Türk Milliyetçiliği hareketinin lideri, Türklük ülküsü yolunda, Türk milliyetçiliği ülküsü yolunda büyük mücadeleler veren, inandığı mukaddes davası ve yüce ülküsü için çileler çeken, tabutluklara atılan, işkenceler gören, sürgünlere gönderilen,  hapislerde yatan, idamla yargılanan Başbuğumuz Alparslan Türkeş, bundan 25 yıl önce Hakk’a yürüdü. Sonsuzluğun sahibine kavuştu.

 

Alparslan Türkeş, her şartta, her daim, Türk milliyetçiliği ülküsünü inançla, azimle, kararlılıkla savundu. 1944’lerde tabutluklara sokuldu, 1980’lerde Mamaklara hapsedildi, idamla yargılandı.

 “Türk milliyetçisiyim, Ülkücüyüm” diyorsak, Ülkücü kimlik sahibiysek, Ülkücü Hareket milletimize mâl olmuşsa, bunu, hareketin kurucusu Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e borçluyuz.

Alparslan Türkeş, güçlü bir karaktere sahip, Türkiye’nin milli çıkarlarını her şeyin üstünde tutan büyük bir siyaset ve devlet adamıydı.

Türkeş’in kırmızı çizgisi, Ezan, Kur’an, Bayrak, Vatan, Millet, Devlet, İstiklal Marşı’dır. Alparslan Türkeş’in ifadesiyle “Türklük şuuru bu topraklarda ilelebet payidar olmamızın teminatıdır.”

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Ülkücü Hareket'in tarihini yazan araştırmacı yazar Hakkı Öznur, bu kez vefatının 25. yılı dolayısıyla kapsamlı bir Alparslan Türkeş yazısı kaleme aldı.

 

HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI VERİLEN DESTANLIK MÜCADELEDE MİLLİ DİRENİŞİN LİDERİYDİ

12 Eylül 1980 öncesiydi. Zor ve fırtınalı yıllardı. Ülke kızıl tehdit altında, vatan tehlikedeydi. Türkiye, bölünmek ve parçalanmak isteniyordu. ABD yanlısı NATO’cu generaller, ihtilal şartlarını olgunlaştırmaya çalışıyordu. NATO merkezli Gladio, ülkemizi iç savaşa sürüklemek için Türkiye'nin dört bir yanında tertipler düzenliyordu. Buhranlı dönemlerden geçiyorduk.

 

Ülkücüler, Türkeş liderliğinde hayatın her alanında emperyalizme ve yerli uşaklarına karşı, tarihi milli direniş sergileyip milli duruş ortaya koymuşlardır. Ülkücüler, Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyerek köleleştirmek isteyen, kara ve kızıl sömürgeciliğe ve onların yerli işbirlikçilerine vermiş oldukları o tarihi ve şerefli mücadelede binlerce mensubunu şehit vermiştir.  

'Söz konusu vatansa gerisi teferruat' diyen Ülkücüler, Başbuğ Alparslan Türkeş'in önderliğinde, her türlü emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı tarihi ve destansı bir kavganın içindeydi.

 

MAMAK MAHKEMELERİNDE AMERİKANCI CUNTA REJİMİNE MEYDAN OKUDU. İDAMI İSTENDİ,  ZALİMLERE, ,ZULMEDENLERE ASLA BOYUN EĞMEDİ

12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alındı. Binlerce Ülkücü, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklandı.

Milliyetçi Ülkücü hareket mensupları C-5, Harbiye, Hasdal,  Zincidere vb. gibi askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirildiler, işkencehanelerde ve idam sehpalarında şehit edildiler

 

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Türk mahkemelerinde Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. 12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasının iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay Karargâhı’nda, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı. 29 Nisan 1981’de “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası” açıldı. Davanın savcısı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer idi. 29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada, milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ile birlikte 220 Ülkücünün idamı istendi.

Milliyetçi Hareket’in lideri Türkeş, bir ABD/NATO projesi olan 12 Eylül darbesine eğilmedi. Küresel diktatör ABD’nin “Bizim Çocuklar” dediği “Beşli Çete’ye”, cuntanın mahkemelerinde meydan okudu, masa başında hazırlanan yalanlarla, iftiralarla dolu 945 sayfalık düzmece iddianameyi, Mamak mahkemelerinde suratlarına fırlattı.

1944’TE SANSARYAN HAN’DA, 1980’DE MAMAK’TA

78 yıl önce tek parti diktatörlüğünde Sansaryan Han’da zulümlere maruz kaldı. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başına koydular. Hareketin lideri Türkeş, 44 hadiselerinden 36 yıl sonra Amerikancı Beşli Konsey tarafından yapılan milliyetçi hareket düşmanı 12 Eylül darbesinde, yine savunduğu fikirleri ve mücadelesinden dolayı hedef oldu.

Amerika'nın 'Bizim Çocuklar' dediği Beşli Konsey’in tutuklattığı bir numaralı isim, milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş’ti. 4 yıl 6 ay 25 gün tutuklu kaldı. Mahkemelerde ve mahpushanede bile dik durdu, eğilmedi. Zulme rıza göstermedi.

Tarihimiz boyunca haksızlık ve zorbalığa sessiz kalmadık, zalimlerin önünde diz çökmedik, başımızı öne eğmedik.

Diktalarla, diktatörlerle, demokrasi düşmanlarıyla ve her türlü vesayetçilerle mücadele ede ede bugünlere geldik. 

Biz Ülkücü hareket mensupları, inandığımız hak dava için sevdalısı olduğumuz milletimiz, ülkemiz ve ülkümüz için çok ağır bedeller ödedik.

İdamlardan geçtik, idamlarla yargılandık. Hücrelere, zindanlara konulduk. Cezaevlerinde, işkence merkezlerinde öldürüldük.  Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.

Bu tarihi ve destanlık mücadelede, 2100 Ülkücü hareket mensubu, “Vatanım! Ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kızıl kurşun”, “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” diyerek şehit düştü

HER ZAMAN 'HAK, HUKUK, ADALET' DEMİŞTİR

Büyük lider Türkeş, tarihi tecrübesiyle, birikimiyle, devlet adamlığıyla kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmaya, karşı çıkmış, ötekileştirici ve gerilimden, kaostan yana olan kirli politikaları, şiddetle eleştirmiş, siyasi iktidarları uyarmış, demokrasiyi ve adaleti savunmuştur.

Milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş, birçok konuşmasında, “Türkiye’nin milli güvenliğinin şemsiyesi, adalet ve demokrasi” demiştir. Adaletsizliklere, haksızlıklara, zulümlere karşı çıkmış, hak, hukuk, adalet ve demokrasi mücadelesi vermiştir.

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Tek adamlığı, tek parti zihniyetini demokrasi için tehlike olarak görmüş ve asla tasvip etmemiştir. Antidemokratik yol ve yöntemlere, askeri vesayete, parti vesayetine, demokrasi dışı arayışlara, mafyaya, çetelere her daim karşı çıkmış, milletin ve demokrasinin yanında yer almıştır.

Türkeş, otokrat liderlere, otokratik siyasete ve otoriter heveslere daima millet adına karşı çıkmış, demokratik, sivil siyaseti savunmuştur. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten, haktan ve haklıdan yana taraf olmuş, hukukun üstünlüğünü savunmuştur.

Türkeş bir konuşmasında, “Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı millettir. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerini korumadan demokrasiyi koruma ve geliştirmenin de imkânı yoktur.” demiştir.

TÜRKEŞ: BİZİM MİLLİYETÇİLİĞİMİZ, DEMOKRATİK VE SİVİL MİLLİYETÇİLİKTİR  

Tavizsiz Türk milliyetçisi Türkeş, darbelere, cuntalara, kalkışmalara, muhtıralara, her zaman karşı çıkmış, milli iradeyi ve demokrasi savunmuştur. 1944’lerde tek parti diktatörlüğünün, 12 Eylül’de Amerikancı dikta rejiminin baskılarına, zulümlerine maruz kalan Türkeş, her zaman hak, hukuk, adalet ve demokrasi demiştir.

Başbuğ Türkeş, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 yılında iki askeri kalkışmada bulunan Talat Aydemir ve yandaşlarının darbe çalışmalarını şiddetle reddederken, 10 Nisan 1963’te Dikmen tepelerinde, Dikmen’deki taşocağında Talat Aydemir’in yüzüne “Her gün ihtilalcilik olmaz. Suriye’de olduğu gibi her gün darbe ve müdahale olmaz. Çare ve çözüm demokraside ve çok partili demokratik rejimdedir. Gittiğiniz yol bataklıktır. Darbeler asla çözüm değildir. Ülkenin hiçbir meselesini çözmez.” diyordu.

Türkeş, 59 yıl önce, 1963 yılının Eylül ayında idamla yargılandığı Mamak Mahkemesi’nde, “En kötü demokrasi en iyi ihtilalden daha iyidir. Ben en kötü demokratik idareyi en iyi ihtilal idaresine tercih ederim.” demiştir. Alparslan Türkeş’in milliyetçilik anlayışının temelinde, Türk milletine ve değerlerine karşı beslenen derin hürmet ve sevgi yatmaktadır. Türkeş’in ortaya koyduğu Türk milliyetçiliği anlayışında, başka milletlere karşı kin ve nefrete, gareze, öfkeye yer yoktur; aksine kendi milletine duyulan derin sevgi esastır.

Milliyetçi Hareket’in lideri Başbuğ Türkeş; “Milliyetçiliğimiz, demokratik, sivil, kültürel milliyetçiliktir. Milliyetçiliğimiz milletten ve adaletten yana olmaktır. Savunduğumuz milliyetçilik, insan sevgisine dayanan, demokratik milliyetçiliktir. Demokratik milliyetçiliği reddeden her türlü sisteme karşıyız” demiştir. Türkeş, Türk milliyetçiliğinin kaynağını Türk-İslam ülküsünden aldığını söyleyerek, yeni sömürgecilik olan küreselleşmeye ancak milli kimliğini koruyarak, sivil, demokratik bir milliyetçilikle cevap verileceğini söylemiştir.

Alparslan Türkeş, 12 Eylül 1980 darbe sonrası idamla yargılandığı “MHP ve Ülkücü kuruluşlar” davasında Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi Kıdemli Hakimliği’ne sunduğu savunmasında; “Milliyetçi hareket, siyasi hayatta her zaman ‘hak, hukuk, adalet’ demiştir. Milliyetçiliğimiz milletten ve adaletten yana olmaktır. Haksızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara daima karşı çıktık. Haksızlık ve adaletsizlik, zulüm demektir. Ülkeler küfür ile yıkılmaz ama zulüm ile yıkılır. Milletimizin hizmetinde olmaya daima gayret ettik.” demiştir.

Türkeş, 12 Eylül darbesinde tutuklandıktan sonra 14 Ekim 1981 tarihli Mamak Mahkemesi’ndeki savunmasında, “Ben hayatım boyunca demokrasiyi savundum. Hukuku ve adaleti savundum.” demiş ve Milliyetçi hareketin gerçek demokrasiden ve hürriyetçi parlamenter rejimden yana olduğunu ifade etmiştir.

12 Eylül darbesi sonrasında 4 yıl 7 ay cezaevinde yatan, 9 Nisan 1985 yılında tahliye olan Başbuğ Türkeş, Mamak mahkemelerinde, cunta mahkemelerinde daima katılımcı demokrasiyi ve çok partili parlamenter sistemi savunmuş, “Türk Milliyetçileri çoğulcu demokrasiden, çok partili demokratik parlamenter sistemden yanadır” demiştir.  

Türk dünyasının Başbuğu, aziz Türk milletinin ve devletinin ebed müddet yaşatılması uğruna çok büyük çileler çekti, büyük mücadeleler verdi. Hem askerlik hem siyasi yaşamında hep Devlet-i Ebed Müddet ülküsüne sadık kalmıştır. Türkeş’e göre “Devlet ebed müddet, millet bizatihi kendisidir”. ‘Devlet-i ebed müddet’ düşüncesine sahipti. Fetih ruhuna, Çanakkale ruhuna, Kuvayı millîye ruhuna sahipti.

BAŞBUĞ TÜRKEŞ,  HAYATI BOYUNCA BÖLÜCÜLÜKLE VE BÖLÜCÜLERLE MÜCADELE ETMİŞTİR

Ülkemizde Türk milliyetçiliği düşmanlığı yeni değildir. Tek parti döneminden günümüze, Türkeş ve Türk milliyetçileri, her türlü saldırılara uğramış, zulme maruz kalmıştır. 3 Mayıs 1944’te Türk milliyetçileri, CHP iktidarında büyük baskı ve zulüm görmüş, tabutluklara sokulmuş, zindanlara atılmıştır.

Alparslan Türkeş'i ve Türk milliyetçiliğini hedef alan saldırılar, bilinçli ve planlıdır. Kürt açılımını, Ermeni açılımını, Barzani açılımını savunan, terörist başı Öcalan’a methiyeler düzen, “Kürtçe resmi dil olarak kabul edilsin” diyen malum çevreler, büyük siyaset ve devlet adamı Alparslan Türkeş’i hedef alan “ırkçılık” iftirasında bulunmaya ve Türk milliyetçiliği fikriyatına saldırmaya devam ediyorlar.

PKK açılımını ve Çözüm Süreci denen ihanet sürecini destekleyen, “PKK yasallaşmalı, HDP kapatılmamalı, Öcalan, Türkiye için bir şanstır.” diyen etno/faşistler, bölücüler, beşinci kol gruplar, ajan provokatörler, her türlü kriptolar, merhum Alparslan Türkeş’e yönelik alçakça iftiralara sistematik bir şekilde devam etmektedirler.

Küresel diktatör ABD, Rusya (Sovyetler), Çin, Batı, İsrail, Vatikan muhibbanları, CIA devrimcileri, kapitalist enternasyonal, Neoconlar, Taşnak/Hınçak çeteler, kripto Ermeniler, kripto Yahudiler, derin Sol örgütler, bölücüler (PKK-Barzaniler-Talabaniler), devşirme dönme takımı, beşinci kol gruplar, Alparslan Türkeş ve Türk milliyetçiliği düşmanlığına devam ediyorlar.

Türkeş’e ve Türk milliyetçiliğine saldıranlar; “Kürt raporu” hazırlayan, bölücülerin hamisi olan Graham Fuller’in, Paul Henze’nin, “Karanlıklar Prensi” Richard Perle’nin, CIA istasyon şeflerinin çocuklarıdır.  BOP’çuların, Atlantik Konseyi’nin maşaları, taşeronları, yerli işbirlikçileridir.  

TÜRKEŞ, TÜRKİYE’NİN BİRLİĞİNİ, BERABERLİĞİNİ, KARDEŞLİĞİNİ SAVUNMUŞTUR

Türk milliyetçiliği, Alparslan Türkeş’in ifadesiyle bir ‘iman ve ahlak hareketi’ olduğu kadar, bir kültür hareketidir. Başbuğ Türkeş, Siirt’te yaptığı bir konuşmada, “Birlikte hayır, ayrılıkta azap vardır. Kürtler ne kadar Kürt’se, biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk’sek, onlar da o kadar Türk’tür. Doğusundan batısına hepimiz bir aileyiz.” demiştir,

1 Nisan 1992 günü verdiği “Değişen Dünyada Bölgemiz ve Türkiye” konferansında yine şu tarihi sözleri söylemiştir:

“Yıllarca kaderde, kıvançta, çilede, sevinçte bir ve beraber olduğumuz, onlar ne kadar Kürt’se biz de o kadar Kürt’üz, bizler ne kadar Türk’sek, onlar da o kadar Türk’tür diyebildiğimiz bu vatandaşlarımızı bizden ayırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Biz, Kürt düşmanı değiliz, biz ayrılıktan değil, birlikten yanayız. Hiçbir zaman bir Türk-Kürt ayrımcılığı yapmadık, yapmıyoruz.  Yapanlarla daima mücadele ettik. Kürt kardeşimizdir. Bölücüler ise düşmanımızdır.”

Başbuğ Türkeş bir ahlak adamı, bir dava adamıdır. Bir konuşmasında; “Biz, Türk milletinin davasını güdüyoruz. Arkamızda hiçbir yabancı güç yok. Arkamızda Türk milleti var. Emperyalizm, ‘Büyük Türkiye’, ‘Türk Dünyası’, ‘Türk Birliği’, ‘Yeniden Büyük Türk-İslam Medeniyeti’ dediğimiz için bizi hedef almıştır. Yolumuz doğru ve sağlamdır. Allah bizimledir. Yenilmez insanlarız, çünkü imanımızı tamdır. Yenilmez olmamızın sırrı inançlardan, ülküden, büyük davadan dönmemek, taviz vermemek ve asla yenilmeyi kabul etmemektir” demiştir.

TÜRKEŞ, FAŞİZME, NAZİZME HER TÜRLÜ OTORİTER VE TOTALİTER REJİMLERE KARŞI ÇIKMIŞ, MÜCADELE ETMİŞTİR

Türkeş’e göre, Türk milliyetçiliği hareketi, hem Marksist sosyalizmi ve Liberal kapitalizmi, hem de ulusal sosyalizm ve faşizmi reddetmektedir. Türkeş, ayrıca hem baskıcı, totaliter ve faşist devletçiliğe hem de putlaştırılmış Nazi ırkçılığına, Cermen nasyonalizmine karşı olduğunu her zaman belirtmiştir.

Türkeş, faşizme, Nazizm’e ve her türlü gayrı millî ideolojilere karşı olan temel görüşlerini Meclis’te de sıklıkla vurgulamış, bu konuda fikirlerini şu sözlerle açıklamıştır:

“Kanunlarımıza göre, faşizm suçtur. Bu iddiayı ileri süren sayın sözcülerin, bu kitaplarımızdan bir tek satırı, şimdiye kadar yaptığımız konuşmalardan bir cümleyi, bir kelimeyi bu isnatlarına vesika, delil yapmaları icap eder. Kaldı ki, biz her zaman komünizme karşı olduğumuz kadar, faşizme de karşı olduğumuzu, faşizmin, Nazizm’in de yabancı ülkelerin kendi şartlarından doğmuş sakat sistemler olduğunu, iflas etmiş sistemler olduğunu ifade ettik, bunlara karşı olduğumuzu belirttik; ama biz komünizme de karşıyız ve Türkiye’nin bir komünizm tehlikesiyle, bölünme tehlikesiyle, kardeşi kardeşe düşman ederek Türk milletinin birliğinin yıkılması, Türk vatanının parçalanması, Türk devletinin bölünmesi tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu inancı içinde ve bunu da komünizmin temsil ettiği, komünistlerin bu işin başında faaliyet gösterdikleri kanaatindeyiz. Milletimiz, devletimiz için bunu başta gelen tehlike olarak görmekteyiz.”

Türkeş bu konuda görüşlerini “Biz komünizme olduğu kadar, faşizme de karşıyız. Hiçbir zaman da faşist olmadık. Programımız, kitaplarımız hepsi meydandadır. Prensiplerimiz vesikalar halindedir. Faşist değiliz.” şeklinde ifade etmiş ve şunları söylemiştir:

“Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız, manevi şuurlanmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak ‘Ben Türk’üm’ diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapık ölçülere özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuvar ırkçılığına inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye koyan antropolojik ırkçılık, Türk milliyetçilik ülküsünün dışındadır.

Milliyetçiliğimizin temel kaynağı İslâm imanı, İslâm ahlâk ve fazileti ve Türklük şuurudur. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının, komünist ırkçılığının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız.

“Bizim milliyetçiliğimiz ırkçılığa karşıdır, ırkçı değiliz biz. Biz Elhamdülillah Müslümanız, kelime-i şehadet getirip Müslüman olan herkesi, din kardeşimiz olarak başımıza taç yaparız ve onları Türk milletinin evladı olarak görürüz ve ırkçılığı reddederiz. Irkçılık, İslâm’a aykırıdır ve çok sakat bir siyasi görüştür”

TÜRK MİLLİYETÇLİĞİNE SALDIRANLAR, TÜRK VE TÜRKİYE DÜŞMANLARIDIR

İkinci Dünya Savaşı’na yol açan süreçte ve Almanların ilerlemeleri aşamasında, Avrupa’da yükselen faşizmin en büyük işbirlikçiliğini CHP yapmıştır. CHP iktidarı ve yandaşları, o günlerde, gazete ve dergilerinde faşizme ve Nazizm’e övgüler düzerken, Türk milliyetçileri Nazizm’e ve faşizme karşı çıkmışlar ve faşist CHP iktidarında büyük zulüm görmüşlerdir.

1944 yılından, hatta Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve günümüze kadar Türk milletinin varoluş mücadelesi karşısında gayri millî ideolojilerin mensupları, bazı masum kavramların arkasına sığınarak daima Türk milliyetçiliği fikriyatına saplantılı bir fikri sabit ekseninde hücum etmektedir. 

Türk milletinin düşmanları, Alparslan Türkeş’e Türk tarihinin hiçbir aşamasında müşahede edilmeyen, bu ülkenin tarihi yürüyüşüne yabancı ideolojilerin kavram ve yaftalarıyla “faşist” dediler, “ırkçı” dediler, “kafatasçı” dediler. Her türlü alçakça iftiralarda bulundular.

Milliyetçi hareketin lideri Başbuğ Alparslan Türkeş’e ve onun liderliğindeki Türk milliyetçiliği hareketine karşı girişilen saldırılar, 1960’lardan günümüze Marksist/bölücü çevreler, 1970’lerden bu yana da siyasal İslamcı zihniyete mensup zihniyet ve akımlar, aktörler ve yapılar tarafından sistematik olarak devam ettirilmektedir.

TARİH TÜRKEŞ’İ HAKLI ÇIKARMIŞTIR

Alparslan Türkeş’in, en önemli özelliklerinden birisi olayları önceden kestirebilmeleri, ileri görüşlülük özelliğidir. Türk Dünyası ve SSCB nin dağılması ile ilgili politikalarda, her kesimden en az 50 yıl ilerde olmuştur.

Dünyayı çok iyi bilen ve öngörüleri hep doğru çıkan Türkeş;  1950’li yıllarda,  “Komünist sistem çökecektir. Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği dağılacaktır. Sovyet zulmü altında yaşayan Türkler esaretten kurtulacak bağımsız devletlerini kuracaktır” demişti. Türkeş’in Türk Dünyası ve Sovyetlerle ilgili sözlerinin doğru çıkması “Tarih Türkeş’i haklı çıkardı    “  sözleriyle teyit edilmiştir.

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Evet, şu tarihi bir gerçektir: Tarih Türkeş’i haklı çıkarmıştır Türkeş’in sözlerini hayat doğrulamış, Komünizm çökmüş, Sovyetler Birliği 1991 yılında dağılmış ve Türk cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuşmuştur.

ANDIMIZI YASAKLAYANLARLA TÜRK MİLLİYETÇİLERİNE SALDIRANLAR AYNI KARANLIK ZİHNİYETTİR

Alparslan Türkeş, milletin inanç ve değerlerini savunan, Türk milliyetçiliğinin kuşatıcı, birleştirici ve bütünleştirici ruhunu konuşmalarında ve yazılarında ortaya koymuş ve inançla savunmuştur.

Alparslan Türkeş, Kur’an-ı Kerim perspektifinden İslam’la mecz olmuş Türk milliyetçiliğinin “ırkçılık” olmadığını, Türk milliyetçiliği ülküsüne düşman olanların ve etnik faşistlerle aynı kirli dili kullananların, küresel emperyalizme hizmet ettiklerini söylemiştir.

Andımızı kaldıran, “Türk’üm” diyemeyen kirli ve karanlık zihniyet ile “İstiklal Marşı”, “Türklük”, “cumhuriyet” sevdalısı Alparslan Türkeş’e ve cumhuriyeti kuran irade olan “Türk milliyetçiliğine” düşman olan zihniyet aynı melun zihniyettir.

Alparslan Türkeş’e “ırkçı” diyen etki ajanıdır, nüfuz casusudur, beşinci kol görevlisidir, yabancı istihbarat servislerinin elemanıdır, CIA devrimcisidir, derin sol mensubudur, devşirme dönmedir, kripto Ermeni’dir, kripto Yahudi’dir. Bölücüdür, Barzanici’dir, iç savaş tahrikçisidir. 

Toplumsal ayrışmayı körükleyen, iç barışı bozmayı hedefleyen kutuplaştırıcı, ötekileştirici, kirli ve karanlık siyaset, Türkeş’i ve Türk milliyetçiliğini hedef alan nefret dili (yazılar ve konuşmalar), tamamen maksatlı ve planlıdır.

Alparslan Türkeş gibi milletimizin derin sevgi ve saygı beslediği demokrat, engin hoşgörülü, naif ve nezaket sahibi bir siyaset devlet adamına iftiralarda bulunmak, itibar suikastlığıdır.

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Bundan 25 yıl önce yüz binlerce insanın karlı bir Ankara gününde, tekbirlerle, dualarla, gözyaşlarıyla sevgi seli ile sonsuzluğun sahibine uğurladığı tarihi bir şahsiyetin, hayat ve dünya görüşü hakkında hilafı hakikat sözler sarf edilmesi, toplumsal barışa ve huzur ortamına yönelik bir provokasyondur.

Uzlaşmacı, birleştirici, bütünleştirici bir siyaset adamı olan Alparslan Türkeş, siyasi yaşamı boyunca her zaman eleştiriye açık olmuş, yapılan demokratik eleştirileri daima saygıyla karşılamıştır. Muarızları bile Türkeş’in saygın bir siyasetçi ve devlet adamı olduğunu her zaman ifade etmiştir. Türkeş, yaşarken uğradığı haksızlıklara, kirli ve karanlık saldırılara, kara propagandalara karşı, siyasi seviyesini ve nezaketini korumuş, özgül ağırlığını daima hissettirmiştir.  

Andımız olsun, ahdimiz olsun ki, Türk milliyetçiliği ülküsünü savunmaya ve yolunda yürümeye azimle, inançla, kararlılıkla devam edeceğiz. Başbuğ Alparslan Türkeş’i Hakk’a yürüyüşünün 25. seneidevriyesinde rahmetle, minnetle, dualarla anıyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Bakmadan Geçme