Hakkı Öznur, vefatının 26. yılında Alparslan Türkeş'i yazdı
Araştırmacı yazar Hakkı Öznur, Milliyetçi Hareket'in lideri merhum Alparslan Türkeş'in vefatının 26. senei devriyesi dolayısıyla mesaj yayımladı
Ülkücü fikir ve siyaset adamı, Ülkücü Hareket’in tarihini yazan, merhum Alparslan Türkeş ve şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu ile dava ve yol arkadaşlığı yapmış olan, her iki lideri de yakından tanıyan araştırmacı yazar Hakkı Öznur, Milliyetçi Hareket'in lideri merhum Alparslan Türkeş’in vefatının 26. senei devriyesinde şu mesajı yayımladı:
TÜRK MİLLİYETÇLİĞİNE SALDIRANLAR TÜRK VE TÜRKİYE DÜŞMANLARIDIR…
12 Eylül 1980 öncesiydi. Zor ve fırtınalı yıllardı. Ülke kızıl tehdit altında, vatan tehlikedeydi. Türkiye, bölünmek ve parçalanmak isteniyordu. ABD yanlısı NATO’cu generaller, ihtilal şartlarını olgunlaştırmaya çalışıyordu. NATO merkezli Gladio, ülkemizi iç savaşa sürüklemek için Türkiye'nin dört bir yanında tertipler düzenliyordu. Buhranlı dönemlerden geçiyorduk.
Ülkücüler, Türkeş liderliğinde hayatın her alanında emperyalizme ve yerli uşaklarına karşı, tarihi milli direniş sergileyip milli duruş ortaya koymuşlardır. Ülkücüler, Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyerek köleleştirmek isteyen, kara ve kızıl sömürgeciliğe ve onların yerli işbirlikçilerine vermiş oldukları o tarihi ve şerefli mücadelede binlerce mensubunu şehit vermiştir. Büyük dava ve mücadele adamı Alparslan Türkeş her türlü emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı verilen o tarihi ve destansı. mücadelenin, milli direnişin lideriydi.
Milliyetçi Hareket’in lideri, Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in 80 yıllık ömrü çilelerle, mücadelelerle geçmiş, hayatı boyunca Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmuştur.
Ülkücü Hareket’in kurucusu, Türk Milliyetçiliği hareketinin lideri, Türklük ülküsü yolunda, Türk milliyetçiliği ülküsü yolunda büyük mücadeleler veren, inandığı mukaddes davası ve yüce ülküsü için çileler çeken, tabutluklara atılan, işkenceler gören, sürgünlere gönderilen, hapislerde yatan,, idamla yargılanan Başbuğumuz Alparslan Türkeş, bundan 26 yıl önce Hakk’a yürüdü. sonsuzluğun sahibine kavuştu.
Alparslan Türkeş, her şartta, her daim, Türk milliyetçiliği ülküsünü inançla, azimle, kararlılıkla savundu. 1944’lerde tabutluklara sokuldu, 1980’lerde Mamak’lara hapsedildi, idamla yargılandı.
Alparslan Türkeş, güçlü bir karaktere sahip, Türkiye’nin milli çıkarlarını her şeyin üstünde tutan büyük bir siyaset ve devlet adamıydı.
Türkeş’in kırmızı çizgisi, Ezan, Kur’an, Bayrak, Vatan, Millet, Devlet, İstiklal Marşı’dır. Alparslan Türkeş’in ifadesiyle “Türklük şuuru bu topraklarda ilelebed payidar olmamızın teminatıdır.”
ÜLKÜCÜYSEK, ÜLKÜCÜ HAREKETİN MENSUBUYSAK, TÜRKEŞ’İN TARİHİ ROLÜ BÜYÜKTÜR!
“Türk milliyetçisiyim, Ülkücüyüm” diyorsak, Ülkücü kimlik sahibiysek, Ülkücü hareket milletimize mâl olmuşsa, bunu, hareketin kurucusu Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e borçluyuz.
Diktalarla, diktatörlerle, demokrasi düşmanlarıyla ve her türlü vesayetçilerle mücadele ede ede bugünlere geldik.
Biz Ülkücü hareket mensupları, inandığımız hak dava için sevdalısı olduğumuz milletimiz, ülkemiz ve ülkümüz için çok ağır bedeller ödedik.
Tarihimiz boyunca haksızlık ve zorbalığa sessiz kalmadık, zalimlerin önünde diz çökmedik, başımızı öne eğmedik.
İdamlardan geçtik, idamlarla yargılandık. Hücrelere, zindanlara tıkıldık. Cezaevlerinde, işkence merkezlerinde öldürüldük. Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.
Darağaçlarına yürürken de son sözlerimizi söylerken de Hüseyni bir duruşa sahiptik. C-5’de, Hasdal’da, Harbiye’de, Zincidere’de, askeriyeye ve emniyete bağlı, işkence merkezlerinde, zindanlarda zalimlere boyun eğmedik, zulme rıza göstermedik.
Ölümlerin kol gezdiği, kızıl namluların kan kustuğu, fırtınalı, zor yıllardan geliyoruz. Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, çarmıhlara gerildik, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.
Bu tarihi ve destanlık mücadelede, 2100 Ülkücü hareket mensubu, “Vatanım! Ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kızıl kurşun”, “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” diyerek şehit düştü.
12 Eylül darbesiyle Amerikancı, Kenanist rejim, rahmetli Başbuğumuz Alparslan başta olmak üzere on binlerce Ülkücüyü gözaltına aldı, işkence merkezlerinde işkencelerden geçirdi, zindanlara doldurdu, tabutluklara koydu, idam sehpalarına çıkardı.
Ülkücüler, Türkeş liderliğinde hayatın her alanında emperyalizme ve yerli uşaklarına karşı, tarihi milli direniş sergileyip milli duruş ortaya koymuşlardır. Ülkücüler, Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyerek köleleştirmek isteyen, kara ve kızıl sömürgeciliğe ve onların yerli işbirlikçilerine vermiş oldukları o tarihi ve şerefli mücadelede binlerce mensubunu şehit vermiştir.
ALPARSLAN TÜRKEŞ: ALLAHA, KUR'ANA, VATANA, MİLLETE, BAYRAĞA, DAVAYA, ÜLKÜYE ADANMIŞ BİR ÖMÜR
Milliyetçi Hareket’in lideri büyük dava, siyaset, devlet adamı merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in 80 yıllık ömrü çilelerle, mücadelelerle geçmiş, hayatı boyunca Türkiye’nin birliğini, beraberliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmuştur.
Ülkücü Hareket’in kurucusu, Türk Milliyetçiliği hareketinin lideri, Türklük ülküsü yolunda, Türk Milliyetçiliği ülküsü yolunda, büyük mücadeleler veren, çileler çeken, hapisler yatan, idamla yargılanan, Başbuğumuz Alparslan Türkeş; bundan 26 yıl önce hakka yürüdü çok sevdiği sonsuzluğun sahibine kavuştu.
Türk dünyasının Başbuğu, aziz Türk milletinin ve devletinin ebed- müddet yaşatılması uğruna çok büyük çileler çekti, büyük mücadeleler verdi. Hem askerlik hem siyasi yaşamında hep; Devlet-i Ebed Müddet ülküsüne sadık kalmıştır. Türkeş’e göre “Devlet ebed müddet millet bizatihi kendisidir” Devlet-i ebed müddet” düşüncesine sahipti. Fetih ruhuna, Çanakkale ruhuna, Kuvayı Milliye ruhuna sahipti. Bir dava ve ülkü insanı büyük lider Alparslan Türkeş güçlü bir karaktere sahip, Türkiye’nin milli çıkarlarını her şeyin üstünde tutan büyük bir siyaset ve devlet adamıydı.
Büyük lider Türkeş tarihi tecrübesiyle, birikimiyle, devlet adamlığıyla kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmaya, karşı çıkmış, ötekileştirici ve gerilimden, kaostan yana olan kirli politikaları şiddetle eleştirmiş, siyasi iktidarları uyarmış demokrasiyi ve adaleti savunmuştur.
PARLAMENTER DEMOKRASİYİ, DEMOKRATİK HÜRRİYETÇİ SİSTEMİ SAVUNMUŞTUR
Milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş, birçok konuşmasında, “Türkiye’nin milli güvenliğinin şemsiyesi adalet ve demokrasi” demiştir. Adaletsizliklere, haksızlıklara, zulümlere karşı çıkmış, hak, hukuk, adalet ve demokrasi mücadelesi vermiştir.
Tek adamlığı, tek parti zihniyetini demokrasi için tehlike olarak görmüş ve asla tasvip etmemiştir.
Türkeş, 12 Eylül 1980 öncesi yayınlanan “ Gönül Seferberliği” kitabında Milliyetçi Hareketin yolu, hukukun üstünlüğünü esas alan ,çok partili, demokratik, parlamenter , hürriyetçi nizamdır” demiştir.
Türkeş yine bir konuşmasında, “Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı millettir. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerini korumadan demokrasiyi koruma ve geliştirmenin de imkânı yoktur.” demiştir.
TÜRKEŞ: “BİZİM MİLLİYETÇİLİĞİMİZ, DEMOKRATİK VE SİVİL MİLLİYETÇİLİKTİR”
Tavizsiz Türk milliyetçisi Türkeş, darbelere, cuntalara, kalkışmalara, muhtıralara her zaman karşı çıkmış, milli iradeyi ve demokrasi savunmuştur. 1944’lerde tek parti diktatörlüğünün, 12 Eylül’de Amerikancı dikta rejiminin baskılarına, zulümlerine maruz kalan Türkeş, her zaman hak, hukuk, adalet ve demokrasi demiştir.
Alparslan Türkeş’in milliyetçilik anlayışının temelinde, Türk milletine ve değerlerine karşı beslenen derin hürmet ve sevgi yatmaktadır. Türkeş’in ortaya koyduğu Türk milliyetçiliği anlayışında, başka milletlere karşı kin ve nefrete, gareze, öfkeye yer yoktur; aksine kendi milletine duyulan derin sevgi esastır.
Milliyetçi hareketin lideri Başbuğ Türkeş; “Milliyetçiliğimiz, demokratik, sivil, kültürel milliyetçiliktir. Milliyetçiliğimiz milletten ve adaletten yana olmaktır. Savunduğumuz milliyetçilik, insan sevgisine dayanan, demokratik milliyetçiliktir. Demokratik milliyetçiliği reddeden her türlü sisteme karşıyız” demiştir. Türkeş, Türk milliyetçiliğinin kaynağını Türk-İslam ülküsünden aldığını söyleyerek yeni sömürgecilik olan küreselleşmeye ancak milli kimliğini koruyarak, sivil, demokratik bir milliyetçilikle cevap verileceğini söylemiştir.
Başbuğ Türkeş, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 yılında iki askeri kalkışmada bulunan Talat Aydemir ve yandaşlarının darbe çalışmalarını şiddetle reddederken, 10 Nisan 1963’te Dikmen tepelerinde, Dikmen’deki taşocağında Talat Aydemir’in yüzüne “Her gün ihtilalcilik olmaz. Suriye’de olduğu gibi her gün darbe ve müdahale olmaz. Çare ve çözüm demokraside ve çok partili demokratik rejimdedir. Gittiğiniz yol bataklıktır. Darbeler asla çözüm değildir. Ülkenin hiçbir meselesini çözmez.” diyordu.
Türkeş, 60 yıl önce 1963 yılının Eylül ayında idamla yargılandığı Mamak Mahkemesi’nde, “En kötü demokrasi en iyi ihtilalden daha iyidir. Ben en kötü demokratik idareyi en iyi ihtilal idaresine tercih ederim.” demiştir.
1944’TE SANSARYAN HAN’DA, 1980’DE MAMAK’TA
Alparslan Türkeş, her şartta, her daim Türk milliyetçiliği ülküsünü inançla, azimle, kararlılıkla savundu. 1944’lerde tabutluklara sokuldu, 1980’lerde Mamaklara hapsedildi, idamla yargılandı.
79 yıl önce tek parti diktatörlüğünde Sansaryan Han’da zulümlere maruz kaldı. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başına koydular. Hareketin lideri Türkeş, 44 hadiselerinden 36 yıl sonra Amerikancı Beşli Konsey tarafından yapılan milliyetçi hareket düşmanı 12 Eylül darbesinde, yine savunduğu fikirleri ve mücadelesinden dolayı hedef oldu.
12 Eylül 1980 öncesiydi. Zor ve fırtınalı yıllardı. Ülke kızıl tehdit altında, vatan tehlikedeydi. Türkiye, bölünmek ve parçalanmak isteniyordu. ABD yanlısı NATO’cu generaller, ihtilal şartlarını olgunlaştırmaya çalışıyordu. NATO merkezli Gladio, ülkemizi iç savaşa sürüklemek için Türkiye'nin dört bir yanında tertipler düzenliyordu. Buhranlı dönemlerden geçiyorduk.
'Söz konusu vatansa gerisi teferruat' diyen Ülkücüler, Başbuğ Alparslan Türkeş'in önderliğinde, her türlü emperyalizme ve yerli iş birlikçilerine karşı tarihi ve destansı bir kavganın içindeydi.
12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alındı. Binlerce Ülkücü, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklandı.
12 Eylül askeri müdahalesiyle, MHP ve Ülkücü kuruluşların lider kadroları başta olmak üzere on binlerce Ülkücü tutuklandı. C-5, Harbiye, Hasdal gibi askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirildi.
KENAN EVREN TÜRKEŞ’İ İNFAZ ETTİRMEK İSTEDİ
Türkiye, 12 Eylül alacakaranlığına girerken 12 Eylül sabahı Konsey’in görevlendirdiği askerler siyasi parti liderlerinin kapısındaydı. Başbakan Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan evlerinden alınarak gözetim altına alındılar. MHP lideri Alparslan Türkeş için Konsey özel ekip görevlendirdi. Bu ekip Türkeş’i evinde bulunmadı Türkeş’in evine giden, direk konseye bağlı askerler eli boş döndü. Askeri yönetim üç gün süreyle Türkeş için “teslim ol” çağrısında bulundu. Çağrılar, radyo ve televizyonda sık sık anons edildi. Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren üç parti liderinin teslim olduğunu, Türkeş’in de teslim olmasını, aksi halde suçlu duruma düşeceğini ifade eden bir bildiri yayımladı. Evren ve Konsey üyeleri Türkeş’in bulunamaması üzerine tedirgin oldular ve korktular. Türkeş, 3 gün sonra teslim olur Cunta rejimi tarafından İzmir Uzunada’ya götürüldü 25 gün burada kaldı. Ardından Ankara’ya getirildi. 11 Ekim günü tutuklandı.
12 Eylül hükümetinin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, (Temmuz 1980 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevine Müsteşarlık) getirildi. 12 Eylül darbesinden sonra kurulan Bülend Ulusu hükûmetinde Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.) Kenan Evren'in Alparslan Türkeş için "Yakalayın; şayet mukavemet ederse vurun!" dediğini ve “infaz emri” verdiğini 2015 yılında bir söyleşide anlatmıştır. Evren’in, emrindeki subaylara Türkeş’in yakalanmaması üzerine öfkelendiğinde, İlter Türkmen Evren’in yanında olduğunu söylüyor. Türkmen, Evren’in hedefinin Alparslan Türkeş olduğunu, onu tutuklatıp, hapse attırmak istediğini yine açıkça söylemiştir.
Kenan Evren’in Türkeş’e olan menfi tutumu Genelkurmay Başkanı olduktan sonra hep dikkat çekmiştir. Verilen bazı resepsiyonlarda, Evren ve Komuta kademesi MHP lideri Türkeş’e soğuk davranmıştır. Türkeş’i görmezlikten gelmeye çalışmışlardır.
MHP LİDERİ TÜRKEŞ MHP VE ÜLKÜCÜ KURULUŞLARIN YÖNETİCİLERİ TUTUKLANDI. MHP KAPATILDI. 50’BİNDEN FAZLA ÜLKÜCÜ GÖZALTINA ALINDI
12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır.
Genel Merkez yöneticilerinden milletvekili olanlar Kirazlıdere Dil Okulu’nda başka partilerden haklarında kovuşturma yürütülen siyasetçilerle birlikte tutuldular. Disiplin kurulu üyeleri dâhil diğer yöneticiler Mamak’a götürüldüler. Burada yaşlarına, sıfatlarına ve konumlarına bakılmaksızın standart hâle getirilen ağır eziyet ve işkenceyle karşı karşıya bırakıldılar. Milliyetçi Ülkücü Hareketin mensupları askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirilmişlerdi.
Ülkücü hareket düşmanı bazı askeri savcı ve hâkimler, işkenceli sorgulara bizzat eşlik ediyordu. Asker ve polis karışımı özel işkence ekibi Ülkücülere işkence ederken, Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik ise zevkle seyrediyor ve kimi zaman işkencecilere nezaret ederek “Gerekirse ölsünler, sakat kalsınlar, hiç önemli değil. Devam edin” diyordu.
MHP DÜŞMANI BAŞSAVCI NURETTİN SOYER, MHP’Yİ KAPATTIRMAK İSTİYOR
MGK Genel Sekreteri Haydar Saltık ve Başsavcı Nurettin Soyer ikilisinin MHP ve Ülkücü harekete yönelik planlı ve programlı çalışmaları doğrultusunda, emirleri altındaki özel güçler devreye sokuldu ve karanlık MHP baskını böyle başlamıştı. 12 Eylül gecesi, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bünyesinde yer alan Başsavcı Nurettin Soyer’in emriyle Pol-Derli Solcu polisler ve askerler, kanunsuz bir şekilde MHP Genel Merkezi’ni bastılar. Genel Merkez’de vaktinden önce başlatılan arama Bolu Komando Tugayı’ndan gelen bir askerî timle polislerden oluşan karma bir ekip tarafından el fenerlerinin ışığı altında yürütüldü. Polislerin ekip şefi konumundaki Baş Komiser Dürüst Oktay ile Zeki Kaman MHP camiasının tanıdığı isimlerdi. Emniyet teşkilatı içerisinde solcu polislerle kurduğu Pol-Der isimli ideolojik örgütün lider kadrosu içerisinde yer alan ve tutumları nedeniyle ilgili makamlara sık sık şikâyet edilen bu polisler, Başsavcı Nurettin Soyer’in Mamak’ta kurduğu özel ekibin seçkin elemanlarıydı.
KENAN EVREN: SOYER, ARKANDAYIM, İSTEDİĞİNİ YAPABİLİRSİN
Hava Hâkim Albay Nurettin Soyer, 1980 başında darbeyi planlayanlar tarafından Ankara 4. Kolordu Komutanlığı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başsavcılığı’na atanır. Nurettin Soyer, Kenan Evren’i ve Konsey üyelerini defalarca ziyaret etmiştir. Ardından onlarla toplantı yapmıştır. Konseyin, başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin, Ülkücü kuruluşların yöneticilerinin tutuklanmaları taleplerini yerine getirecekti.
Beşli çeteye, MHP aleyhine hazırladığı sahte delilleri, gerçek dışı düzmece haberleri göstermiş ve onların onayını almıştır. Evren’den cesaret alan Soyer, Konsey üyelerine “sizin desteğiniz devam ettiği müddetçe Türkeş ve arkadaşları asla cezaevinden çıkamaz.” diyordu.
Evren, Konsey üyelerinin de bulunduğu toplantıda askeri savcı Hava Albay Nurettin Soyer’e, sivil ve askeri savcılar bulmasını, üzerinde çalışması talimatını verdi. Soyer, MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası için 20 sivil, 6 askeri savcı ile çalıştı. Bunlara verilen emir, MHP’nin kapatılması, MHP ve Ülkücü hareket mensuplarının cezalandırılması ve cezaevlerinde uzun yıllar yatmalarıydı.
12 Eylül sonrası Başbakanlık yapan emekli Oramiral Bülent Ulusu (18. Türkiye Başbakanı 21 Eylül 1980-13 Aralık 1983) Nurettin Soyer’in Konsey ile olan ilişkisini ve onlara MHP aleyhine yaptığı konuşmayı şöyle anlatmıştır:
“Savcı, Milli Güvenlik Kurulu’na yani Konsey’e MHP ile ilgili iddiaları anlatırken oradaydım, dinleyince dehşete kapıldık. Tam teşekküllü ameliyathane, cephanelikler, sandıklar dolusu silah, Genelkurmay’ı dinleyen teknik donanım vs. anlatılınca Konsey hemen dava açın dedi!”
Beşli Konsey’den aldığı güç ile Soyer ve arkadaşları MHP ve Ülkücü Kuruluşların yöneticileri başta olmak üzere ülkücüleri uyduruk senaryo, düzmece belge ve yalancı şahitlerle tutuklamışlar zindanlara doldurmuşlardır. Askeri Savcı Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı solcu çete, Beşli Konsey’i arkalarına alarak Mamak’ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır
SAVCI SOYER’İN ADAMI İŞKENCECİ POLİS ŞEFİ ZEKİ KAMAN: TÜRKEŞ’İN DEFTERİNİ DÜRMEKLE MEŞGULÜZ
Hiçbir siyasi parti, MHP hariç, ihtilal gecesi aranmadı ve basılmadı. Ama MHP, gece saat 02.30’da asker, polis karışımı özel timler tarafından basıldı. MHP Genel Merkezi’nin baskınında başta Nurettin Soyer olmak üzere Pol-Derli Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi özel tim görevlilerinin bulunması da bu baskının gerçek amacını ortaya koyuyordu. MHP Genel Merkezi’ne gece gelerek, her türlü arama ve tarama işlerini yaparak, kamuoyunda MHP’yi suçlu duruma düşürmek isteyen Nurettin Soyer’in tek amacı, Milliyetçi Hareket’i 12 Eylül mahkemelerinde yargılamaktı.
Direk, Kenan Evren’e bağlı Askeri savcılıkta, savcılık karakolu kurulmuştu. Bu karakolun yanında C-5 adlı işkence merkezi vardı. POL-DER’ li Polis şefleri Zeki Kaman, Dürüst Oktay burada Ülkücüler aleyhine özel çalışma yürütüyorlardı. MHP ve Ülkücü kuruluşlarla ilgili evraklar ülkücü düşmanı bu polis şefinin ve onunla birlikte çalışan polislerin elindeydi. Nurettin Soyer 12 kişiden oluşan Zeki Kaman ekibine Ülkücüleri gözaltına aldırıyor, işkence ettiriyordu. Bütün bu yaşananlar Soyer’in bilgi ve talimatıyla olmuştur.
Dönemin bir askeri yetkilisi, Savcı olmayan polis şefi, Zeki Kaman’ı Savcıların olduğu yerde görünce, “siz burada ne yapıyorsunuz? sizin burda ne işiniz var? diye sormuştu. Savcı Soyer’e ve Konsey’e güvenen Zeki Kaman ise cevaben “Türkeş Amcanın defterini dürmekle meşgulüz” diyordu. Zeki Kaman denilen alçak bu cüreti Nurettin Soyer’den ve cunta rejiminden alıyordu. Hakim ve savcılardan olması gereken dosyalar POL-DER’li çetelerin elinde geziyordu.
MHP VE ÜLKÜCÜ DÜŞMANI SAVCI NURETTİN SOYER, 220 ÜLKÜCÜNÜN İDAMINI İSTEDİ
1978 Aralık ayında meydana gelen Kahramanmaraş olaylarından sonra 13 ilde Sıkıyönetim ilan edildi İktidarda olan CHP bu özel dönemde görev yapacak hakim ve savcılar için özel çalışma yürüttü. CHP’li Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık bu iş için Müşaviri solcu Bnb.Askeri Hakim Olcay Mis’i görevlendirdi. Sosyal demokrat-sosyalist- marksist görüşlere sahip kim varsa sıkıyönetimin yargı kadrosu yapıldı. Nurettin Soyer bunlardan biriydi. Dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanı Müfrit MHP karşıtı olan Nihat Özer kendisi gibi MHP ve Ülkücü düşmanı Soyer’i vakit geçirmeden başsavcı yaptı.
12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay karargâhında, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı. Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı.
29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun içinde bulunduğu 220 Ülkücünün idamı istenmiştir. 587 sanıklı, MHP ve ülkücü kuruluşlar davası iddianamesinin hazırlanması yedi ay on gün sürdü. Mütalaası bir yılda tamamlandı.
Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. 12 Eylül 1980 sonrası açılan “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın” iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay Karargâhı’nda, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı..
MİLLİYETÇİ HAREKET’İN LİDERİ TÜRKEŞ CUNTA REJİMİNE VE CUNTANIN MAHKEMESİNE MEYDAN OKUDU
12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasının askeri savcısı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer de MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasının iddianame dedikleri iftiranameyi Genelkurmay Karargâhı’nda, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştır.
1944 yılında Çankaya Köşkü’nde, 12 Eylül sonrası Beşli Konsey-Evren-Saltık çalışma merkezinde Türk milliyetçilerine kumpaslar kurdular. Milliyetçi hareketin lideri Türkeş, bir ABD/NATO projesi olan 12 Eylül darbesine eğilmedi, küresel diktatör ABD ’nin “Bizim Çocuklar” dediği “Beşli Çete”ye, cuntanın mahkemelerinde meydan okudu.
Mahkeme üç kişiden oluşuyordu. Başkan Hava Albay İrfan Yücesan, duruşma Hâkimi Albay Vural Özenirler, Hv. Hâkim Yzb. Fahir Kayacan’dan oluşuyordu. Mamak mahkemesinde ilk sırada olan MHP lideri Alparslan Türkeş, yazmış olduğu kitaplarla kürsüye yürümüştür. Savcılık, iddianamede Türkeş’in kitaplarını tamamen çarpıtmış, alttan bir üsten bir kelime alıp birbirine katmış, suç delili olarak kullanmıştı. Türkeş savcının alıntı yaptığı kitapların sayfalarından savcının iddialarını, çarpıtmalarını tek tek çürütmüştü. Bu arada iddia makamını teşkil eden Hv. Hâkim Albay Nurettin Soyer, sesini çıkaramıyordu. Başbuğ Türkeş, Masa başında hazırlanan yalanlarla, iftiralarla dolu 945 sayfalık düzmece iddianameyi, Mamak mahkemelerinde suratlarına fırlattı.
TÜRKEŞ NE SAVCILIK SORGUSUNDA NE MAHKEMELERDE BAŞINI EĞDİ
Alparslan Türkeş, 12 Eylül 1980 darbe sonrası idamla yargılandığı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasında Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi Kıdemli Hakimliğine sunduğu savunmasında; “Milliyetçi hareket, siyasi hayatta her zaman ‘hak, hukuk, adalet’ demiştir. Milliyetçiliğimiz milletten ve adaletten yana olmaktır. Haksızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara daima karşı çıktık. Haksızlık ve adaletsizlik, zulüm demektir. Ülkeler küfür ile yıkılmaz ama zulüm ile yıkılır. Milletimizin hizmetinde olmaya daima gayret ettik.” demiştir.
Türkeş 12 Eylül darbesinde tutuklandıktan sonra 14 Ekim 1981 tarihli Mamak Mahkemesi’ndeki savunmasında, “Ben hayatım boyunca demokrasiyi savundum. Hukuku ve adaleti savundum.” demiş ve Milliyetçi hareketin gerçek demokrasiden ve hürriyetçi parlamenter rejimden yana olduğunu ifade etmiştir.
Milliyetçi Hareketin lideri Türkeş 14 Ekim 1981’de yapılan duruşmada suçlamalara karşı savunmasına şu cümlelerle başlıyordu:
“ Bir siyasi davanın, idam talebiyle yargılanan bir numaralı sanığı olarak burada bulunuyorum. Hakkımızdaki iddianameyi dinledik. Talep edilen cezaları öğrendik. Şimdi de usûl gereği bize söz verilmiş bulunuyor. Sizlerden tek bir ricam var: Sözlerimi kesmeden dinleyiniz. Karşınızda sizlerin şu anda tanıdığınız üniformayı 37 yıl şerefle taşımış, Türkiye´nin son yirmi yıllık tarihi içinde emsali görülmedik düşmanlıkların ve emsalsiz sevgi bağlılıkların hedefi olmuş, bu dünyanın bin türlü kahır ve mihnetinden geçmiş bir insan konuşuyor.
Ben ve arkadaşlarım kanunların suç saydığı fiilleri işlediğimiz tesbit edildiği için bulunmuyoruz. Suçumuz sonradan icat edilmeye çalışılan ,çöp sepetlerinden çıkarılan kağıt parçaları delil yapılarak ,insanlık dışı işkencelerle ifade ve itiraflar temin edilerek ,hazırlanmış, her noktası ciddiyet ve hukuki mesnetten mahrum şu iddianame ortaya konmuştur. Bu iddianame baştan aşağı yalan ve iftiradan ibarettir. Benim bütün hayatım demeçlerim, icraatım bu iddiaları baştan aşağı reddedişten ibarettir. Sayın hâkimler, cumhuriyet tarihimizin en önemli davasına bakıyorsunuz; siz bizi yargılıyorsunuz tarih ise bizi olduğu gibi, sizi de iddia makamını işgal eden bu zevatı da yargılayacak ve hüküm verecektir… Ben de dâhil 220 kişinin idamı 367 kişi için de muhtelif ağır cezalar istenmektedir. Türk tarihinde hiçbir savcı bu kadar idam cezası talebinde bulunmamış, bu kadar mesnetsiz suçlamalarla bu derece sorumsuz iddianame tanzim etmemiştir. 2. Dünya Harbi’nin savaş suçluları bile, galiplerin mahkemelerinde yargılanırken haklarında bu kadar ağır ve çok cezalar talep edilmemiştir.”
Başbuğumuz Türkeş ne savcılık sorgusunda ne mahkemelerde başını öne eğdi. Mahkemede iddianame denen iftiranameyi defalarca kaldırıp heyete karşı salladı ve kürsüye vurdu.
Milliyetçi hareketin lideri Türkeş, bir ABD/NATO projesi olan 12 Eylül darbesine eğilmedi, küresel diktatör ABD’nin “Bizim Çocuklar” dediği “Beşli Çete’ye”, cuntanın mahkemelerinde meydan okudu, masa başında hazırlanan yalanlarla, iftiralarla dolu 945 sayfalık düzmece iddianameyi, Mamak mahkemelerinde suratlarına fırlattı.
Amerika'nın 'Bizim Çocuklar' dediği Beşli Konsey’in tutuklattığı bir numaralı isim, milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş’ti. 4 yıl 6 ay 25 gün tutuklu kaldı. Mahkemelerde ve mahpushanede bile dik durdu, eğilmedi. Zulme rıza göstermedi.
9 Nisan 1985 yılında tahliye olan Başbuğ Türkeş, Mamak mahkemelerinde, cunta mahkemelerinde daima katılımcı demokrasiyi ve çok partili parlamenter sistemi savunmuş, “Türk Milliyetçileri çoğulcu demokrasiden, çok partili demokratik parlamenter sistemden yanadır” demiştir.
Başbuğ Türkeş bir ahlak adamı bir dava adamıdır. Bir konuşmasında; “Biz, Türk milletinin davasını güdüyoruz. Arkamızda hiçbir yabancı güç yok. Arkamızda Türk milleti var. Emperyalizm, ‘Büyük Türkiye’, ‘Türk Dünyası’, ‘Türk Birliği’, ‘Yeniden Büyük Türk-İslam Medeniyeti’ dediğimiz için bizi hedef almıştır. Yolumuz doğru ve sağlamdır. Allah bizimledir. Yenilmez insanlarız, çünkü imanımızı tamdır. Yenilmez olmamızın sırrı inançlardan, ülküden, büyük davadan dönmemek, taviz vermemek ve asla yenilmeyi kabul etmemektir” demiştir.
BAŞBUĞ TÜRKEŞ, HAYATI BOYUNCA BÖLÜCÜLÜKLE VE BÖLÜCÜLERLE MÜCADELE ETMİŞTİR
Milliyetçi Hareketin lideri merhum Alparslan Türkeş'i ve Türk milliyetçiliğini hedef alan saldırılar, bilinçli ve planlıdır. Kürt açılımını, Ermeni açılımını, Barzani açılımını savunan, terörist başı Öcalan’a methiyeler düzen, “Kürtçe resmi dil olarak kabul edilsin” diyen malum çevreler, büyük siyaset ve devlet adamı Alparslan Türkeş’i hedef alan “ırkçılık” iftirasında bulunmaya ve Türk milliyetçiliği fikriyatına saldırmaya devam ediyorlar.
PKK açılımını ve çözüm süreci denen ihanet sürecini destekleyen, “PKK yasallaşmalı, HDP kapatılmamalı, Öcalan, Türkiye için bir şanstır.” diyen etno/faşistler, bölücüler, beşinci kol gruplar, ajan provokatörler, her türlü kriptolar, merhum Alparslan Türkeş’e yönelik alçakça iftiralara sistematik bir şekilde devam etmektedirler.
Ülkemizde Türk milliyetçiliği düşmanlığı yeni değildir. Tek parti döneminden günümüze, Türkeş ve Türk milliyetçileri, her türlü saldırılara uğramış, zulme maruz kalmıştır. 3 Mayıs 1944’te Türk milliyetçileri, CHP iktidarında büyük baskı ve zulüm görmüş, tabutluklara sokulmuş, zindanlara atılmıştır.
TÜRK MİLLİYETÇLİĞİNE SALDIRANLAR TÜRK VE TÜRKİYE DÜŞMANLARIDIR
İkinci Dünya Savaşı’na yol açan süreçte ve Almanların ilerlemeleri aşamasında, Avrupa’da yükselen faşizmin en büyük işbirlikçiliğini CHP yapmıştır. CHP iktidarı ve yandaşları o günlerde gazete ve dergilerinde faşizme ve Nazizm’e övgüler düzerken, Türk milliyetçileri Nazizm’e ve faşizme karşı çıkmışlar ve faşist CHP iktidarında büyük zulüm görmüşlerdir.
OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
1944 yılından, hatta Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ve günümüze kadar Türk milletinin varoluş mücadelesi karşısında gayrimilli ideolojilerin mensupları, bazı masum kavramların arkasına sığınarak daima Türk milliyetçiliği fikriyatına saplantılı bir fikri sabit ekseninde hücum etmektedir.
Türk milletinin düşmanları Alparslan Türkeş’e Türk tarihinin hiçbir aşamasında müşahede edilmeyen, bu ülkenin tarihi yürüyüşüne yabancı ideolojilerin kavram ve yaftalarıyla “Faşist” dediler, “Irkçı” dediler, “Kafatasçı” dediler. Her türlü alçakça iftiralarda bulundular.
Milliyetçi hareketin lideri Başbuğ Alparslan Türkeş’e ve onun liderliğindeki Türk milliyetçiliği hareketine karşı girişilen saldırılar, 1960’lardan günümüze Marksist/bölücü çevreler, 1970’lerden bu yana da siyasal İslamcı zihniyete mensup zihniyet ve akımlar, aktörler ve yapılar tarafından sistematik olarak devam ettirilmektedir.
Küresel diktatör ABD, Rusya (Sovyetler), Çin, Batı, İsrail, Vatikan muhibbanları, CIA devrimcileri, kapitalist enternasyonal, Neoconlar, Taşnak/Hınçak çeteler, kripto Ermeniler, kripto Yahudiler, derin Sol örgütler, bölücüler (PKK-Barzaniler-Talabaniler), devşirme dönme takımı, beşinci kol gruplar, Alparslan Türkeş ve Türk milliyetçiliği düşmanlığına devam ediyorlar.
Türkeş’e ve Türk milliyetçiliğine saldıranlar; “Kürt raporu” hazırlayan, bölücülerin hamisi olan Graham Fuller’in, Paul Henze’nin, “Karanlıklar Prensi” Richard Perle’nin, CIA istasyon şeflerinin çocuklarıdır. BOP’çuların, Atlantik Konseyi’nin maşaları, taşeronları, yerli işbirlikçileridir.
ANDIMIZI YASAKLAYANLARLA TÜRK MİLLİYETÇİLERİNE SALDIRANLAR AYNI KARANLIK ZİHNİYETTİR
Alparslan Türkeş, milletin inanç ve değerlerini savunan, Türk milliyetçiliğinin kuşatıcı, birleştirici ve bütünleştirici ruhunu konuşmalarında ve yazılarında ortaya koymuş ve inançla savunmuştur.
Alparslan Türkeş, Kur’an-ı Kerim perspektifinden İslam’la mecz olmuş Türk milliyetçiliğinin “ırkçılık” olmadığını, Türk milliyetçiliği ülküsüne düşman olanların ve etnik faşistlerle aynı kirli dili kullananların, küresel emperyalizme hizmet ettiklerini söylemiştir.
Andımızı kaldıran, “Türk’üm” diyemeyen kirli ve karanlık zihniyet ile “İstiklal Marşı”, “Türklük”, “Cumhuriyet” sevdalısı Alparslan Türkeş’e ve Cumhuriyeti kuran irade olan “Türk milliyetçiliğine” düşman olan zihniyet aynı melun zihniyettir.
Alparslan Türkeş’e “ırkçı” diyen etki ajanıdır, nüfuz casusudur, beşinci kol görevlisidir, yabancı istihbarat servislerinin elemanıdır, CIA devrimcisidir, derin sol mensubudur, devşirme dönmedir, kripto Ermeni’dir, kripto Yahudi’dir. Bölücüdür, Barzanici’dir, iç savaş tahrikçisidir.
Toplumsal ayrışmayı körükleyen, iç barışı bozmayı hedefleyen kutuplaştırıcı, ötekileştirici, kirli ve karanlık siyaset, Türkeş’i ve Türk milliyetçiliğini hedef alan nefret dili (yazılar ve konuşmalar) tamamen maksatlı ve planlıdır.
Alparslan Türkeş gibi milletimizin derin sevgi ve saygı beslediği demokrat, engin hoşgörülü naif ve nezaket sahibi bir siyaset devlet adamına iftiralarda bulunmak itibar suikastlığıdır.
Bundan 26 yıl önce yüz binlerce insanın karlı bir Ankara gününde, tekbirlerle, dualarla, gözyaşlarıyla sevgi seli ile sonsuzluğun sahibine uğurladığı tarihi bir şahsiyetin, hayat ve dünya görüşü hakkında hilafı hakikat sözler sarf edilmesi, toplumsal barışa ve huzur ortamına yönelik bir provokasyondur.
Uzlaşmacı, birleştirici, bütünleştirici bir siyaset adamı olan Alparslan Türkeş, siyasi yaşamı boyunca her zaman eleştiriye açık olmuş, yapılan demokratik eleştirileri daima saygıyla karşılamıştır. Muarızları bile Türkeş’in saygın bir siyasetçi ve devlet adamı olduğunu her zaman ifade etmiştir. Türkeş yaşarken uğradığı haksızlıklara, kirli ve karanlık saldırılara, kara propagandalara karşı, siyasi seviyesini ve nezaketini korumuş özgül ağırlığını daima hissettirmiştir.
Andımız olsun ahdımız olsun ki, Türk milliyetçiliği ülküsünü savunmaya ve yolunda yürümeye azimle, inançla, kararlılıkla devam edeceğiz.
MEYDANLARDA ATTIĞIM İLK SLOGAN, DUVARLARA YAZDIĞIM İLK YAZI : BAŞBUĞ TÜRKEŞ
Kendimi bildim bileli Ülkücüyüm ve Türk Milliyetçisiyim. Ülkücüyüm diyorsak, Ülkücü kimlik sahibiysek, Ülkücü hareket, milletimize mâl olmuşsa, bunu, hareketin kurucusu Başbuğumuz Alparslan Türkeş’e borçluyuz.
Duvarlara yazdığım ilk yazı “Başbuğ Türkeş” olmuştu. Meydanlarda attığım ilk slogan da "Başbuğ Türkeş" idi. 15 Nisan 1978 Tandoğan’da yapılan tarihi mitingde beş yüz bin Ülkücü “Başbuğ Türkeş” diyerek Ankara’yı titretirken, o sloganları atanlardan biri de bendim. Başbuğ Türkeş, kortejin başındaydı. “Ölümden ve İşkenceden Yılmayız” pankartını taşıyordu. Ardından yüzlerce şehit Ülkücünün resimlerini taşıyan yüz binler akıyordu.
Rabbim nasip etti, genç yaşta Başbuğ ile tanışma ve siyaset yapma imkanı buldum. Daha dün gibi anılarım gözümün önünde.
Başbuğ’um, 1985 Nisan’ında cezaevinden tahliye olmuş, “Kürşat’ın kırk yiğidi” gibi kırk Ülkücü, evinde ziyaret etmiştik. 12 Eylül’ün o karanlık yıllarında diktatör Kenan Evren’in ikamet ettiği Çankaya Köşkü'nün önünden, Oran sokaklarından “Başbuğ Türkeş” sloganları atarak, "Çankaya yokuşunda balam, Asya'nın Bozkurtları" marşını söyleyerek geçmiştik.
Hakkı Öznur, Ankara Kitap Fuarı'nda imza gününde
Davasına, ülküsüne, bayrağına, milletine sevdalı, Türk milliyetçiliği ülküsünün yılmaz savunucusu, Ülkücü hareketin kurucu lideri, Başbuğ’um Alparslan Türkeş ile Anadolu’yu karış karış gezdiğimiz ve Başbuğ’un liderliğinde ülküdaşlarıma ve milletimize hitap ettiğim günler aklımdan hiç çıkmıyor.
Türk milletinin ve Türk dünyasının Başbuğ dediği, büyük lider Alparslan Türkeş ile Ankara’nın yoksul gecekondu semtlerinden olan Altındağ, Mamak gibi muhitlerde ev toplantıları, kahve toplantıları, mahalle ziyaretleri olmuştu. İşte o günlerden arta kalan bir fotoğraf karesi; 35 sene önce Ramazan ayında yine Ankara’nın Altındağ semtinin yoksul gecekondularında kıymetli Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş ve dava arkadaşlarımızla birlikte bir teravih namazı öncesi, şanlı bir mazi, davasına adanmış bir nesil…
“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.” dedikleri değerli bir hatıra.
Her iki büyük liderimizin de hepimizin üzerinde emeği ve hakkı vardır.
Kendileriyle çok yakın bir hukukum olmuştur.
Onlardan çok şeyler öğrendim. Onlardan çok istifade ettim.
Buhranlı ve zor dönemlerde Türk milletine istikamet veren, yol gösteren iki büyük lideri, rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’i vefatının 26 yıl dönümünde, şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nu da şehadetinin 14. yıl dönümünde bir kez daha rahmet, minnet ve dualar ile yad ediyorum. Cenab-ı Rabb’ül alemin mekanlarını cennet, makamlarını âli eylesin.