- Haberler
- Güncel
- Hakkı Öznur, vefatının 22. yılında Ebülfeyz Elçibey'i yazdı: Ülküsü Türklük ülküsü, yolu Gazi Mustafa Kemal'in yolu
Hakkı Öznur, vefatının 22. yılında Ebülfeyz Elçibey'i yazdı: Ülküsü Türklük ülküsü, yolu Gazi Mustafa Kemal'in yolu
Araştırmacı- yazar Hakkı Öznur, Türk dünyasının bilge şahsiyetlerinden, Türk dünyasının ve Azerbaycan halkının unutulmaz lideri Ebulfez Elçibey'in vefatının 22 . yılı dolayısıyla bir yazı kaleme aldı.
Azerbaycan’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı, Türk dünyasının ve Azerbaycan halkının unutulmaz lideri Ebulfez Elçibey, hakka yürüyüşünün 22. yılın rahmet ve minnetle anılıyor. Ülkücü Hareket’in kanaat önderlerinden, araştırmacı- yazar Hakkı Öznur, Türk dünyasının bilge şahsiyetlerinden, Türk dünyasının ve Azerbaycan halkının unutulmaz lideri Ebulfez Elçibey’in vefatının 22 . yılı dolayısıyla bir yazı kaleme aldı.
Öznur yazısında, Azerbaycan'ın bağımsızlığını, Türk milletinin tek bayrak altında toplanmasını savunan Ebulfez Elçibey’in tarihi kişiliğini, Türkiye ve Türk dünyasındaki önemini, Atatürk sevdasını ve şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu ile olan kadim dostluğunu ve aralarındaki derin sevgiyi, saygıyı ve Elçibey’e yapılan küresel komployu, işbirlikçi , zalim, despot, diktatör Aliyev ailesini anlattı.
Kendini “ATATÜRKÜN ESGERİ” olarak gören bilge lider, büyük bozkurt, Türklüğün büyük liderlerinden Ebulfez Elçibey hakkında Hakkı Öznur’un kaleme aldığı yazının tam metni:
ADI ÜLKESİNİN TARİHİNDEN ÇIKARILMAK İSTENEN KAHRAMAN : EBULFEZ ELÇİBEY
Azerbaycan'da Mehmet Emin Resulzâde’nin açtığı bayrağı yükselten ve Türk dünyasının abide şahsiyetlerinden, liderlerinden biri olan Ebulfez Elçibey’in ebediyete intikalinin üzerinden 22 yıl geçti. Türk Dünyasının ve Azerbaycan halkının unutulmaz lideri Ebulfez Elçibey, 62 yıllık hayatı boyunca hep dik durdu, inançlarından taviz vermedi. Kızıl zalimlere, Sovyet diktatörlüğüne boyun eğmedi. Çileli bir hayat sürdü, acılar çekti, ihanetler de gördü ama ideallerinin peşinden koşmaktan hiç vazgeçmedi.
Elçibey. yüksek bir tarih şuuru ve derin bir Türklük sevgisine sahiptir. Elçibey, Türk milleti için yaşayan, yüreği milletimizin yükselmesi ve mutluluğu için çarpan bir büyük liderdir. Elçibey, 20. yüzyıl insanlık tarihinde, halkının ve ülkesinin üzerine tanklarla gelen kızıl emperyalizme karşı halkının önünde sadece inancı ve imanıyla dikilen büyük bir kahramandır.
Azerbaycan'ın Rusya'ya bağlı olduğu dönemlerden itibaren bağımsızlık yanlısı bir tutum takınan, bağımsızlık sonrası ise ülkesinin Türkiye ile birleşmesini isteyen Ebulfez Elçibey, hayatı boyunca, Türk dünyasının birleşmesi ve kardeşliği için mücadele etti. Elçibey, Türk Dünyasının Türk gibi düşünen liderlerinden biridir. Hayatını, “Büyük Türk Birliği Ülküsüne” adadı.
20. Yüzyılda Azerbaycan’ın yetiştirmiş olduğu önemli devlet adamlarından, Azerbaycan direniş ve bağımsızlığının sembol isimlerinden birisi olan Elçibey Azerbaycan milli azatlık hareketinin ve milli devletinin kurucu lideridir. Bütün ömrünü bağımsız ve demokratik Azerbaycan’ı kurmak uğrunda tüketmiştir.
Ebulfez Elçibey, Azerbaycan’ın ve Türk dünyasının meseleleriyle ilgilenmiş ve bir tarihçi bakış açısıyla meselelere çözüm önerileri getirmiştir. Üniversite yıllarından itibaren Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığı, Karabağ meselesi, Güney Azerbaycan’ın istiklali ve bütünleşmesi, Türk dünyası birliği ve Türk dünyasının siyasi, askeri, sosyo-ekonomik ve kültürel problemleri üzerinde tespitler yapmaya başlamıştır.
“MEN ATATÜRK’ÜN ESGERİYEM”
70 yıllık Sovyetler Birliği esaretinden sonra, “Bizim yolumuz Mehmet Emin Resulzade ve Atatürk yoludur” diyerek Azerbaycan Halk Cephesi lideri olarak düzenlemiş olduğu mitinglerde “Ya İstiklal Ya Ölüm” anlayışıyla hareket eden Elçibey, halkın ordu-millet anlayışıyla yeniden hareket edebilmesi için Milli Mukavemet Hareketi’ni meydana getirmiştir,
Hayatını, Azerbaycan’ın bağımsızlığı ve Türk Dünyasında birliğin sağlanmasına adayan büyük lider Elçibey, yürüttüğü milli politikalar ve Türk milliyetçiliği ülküsüne saırsılmaz bağlılığıyla, Türk milletinin gönlünde taht kurdu. Türk dünyasının bağımsızlığına o kadar tutkuluydu ve o kadar önem veriyordu ki, Kıbrıs Harekâtı yapıldığı zaman üniversitede koridorda, 'Hey uşaklar gözünüz aydın; Kıbrıs'ı aldık!' diye bağırmıştır.
Ömrünü Can Azerbaycan'ın bağımsızlığına adayan ve bağımsızlık mücadelesinin öncüleri arasında yer alan Elçibey, sadece ülkesinde değil, başta Türkiye olmak üzere tüm Türk dünyasında daima saygıyla, sevgiyle hatırlanıyor.
Fikirleriyle, eylemleriyle ve yaşamıyla her zaman Türk Milleti’nden yana duran Elçibey, tam manasıyla Türk’tü, Türkçüydü,. Ülkücüydü. Türk Milliyetçiliği felsefesinde , ülküsünde, Türk dünyasını görüyordu. Türkiye onun için kutup yıldızıydı. O bir Bilge Kağan’ın emanetçisi, Hoca Ahmet Yesevi’nin takipçisiydi. O çağımızın bir Horasan ereni, Türk beyleri için de bey oğlu beydi. Ömrünü ülkesinin bağımsızlığına ve Türk Birliği’ne adadı. Milletine yol gösteren liderdi.
62 yıla, 620 yıl sığdıran Türkçü önder Elçibey, hayatını, ülkesinin bağımsızlığı ve Türk dünyasında birliğin sağlanmasına adayan bir lider ve bilge kişilik olarak gönüllerde taht kurdu. Son nefesine kadar canından aziz bildiği Türk milleti için çalışan Ebulfez Elçibey’i Türkiye ve Türk dünyası her zaman büyük bir sevgi, saygı ve şükranla kalbinde yaşatacaktır.
7 Haziran 1992’de yapılan seçimlere AHC adayı olarak katılmış ve Cumhurbaşkanı seçilmişti. Seçildikten sonra ilk yurtdışı ziyaretini 24-27 Haziran 1992’de Türkiye’ye yaptı. TBMM’de yaptığı konuşmada , takip ettiği yolun “ Gazi Mustafa Kemal’in yolu olduğunu vurguladı.
Tarihçi Dr. Elçibey büyük bir Gazi Mustafa Kemal hayranıydı. Ankara'ya geldiği ve Anıtkabir'i ziyaret ettiği zaman Anıtkabir Özel Defteri'ne 'Ey büyük Türk'ün büyük komutanı, seni ziyaret etmekle özüm ve bütün milletim adına şeref duydum. Senin askerin, Ebulfez Elçibey.' yazmıştır ve hala kullanılan 'Atatürk'ün askerleriyiz' sözünün altına imzasını atmıştır.
Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk sevdalısı “Men Atatürkün esgeriyem” diyen Elçibey’in rol modeli Gazi Mustafa Kemal’di. Elçibey, Sovyet döneminde uzun yıllar Komünist diktatörlüğün zindanlarında kaldı. Bir konuşmasında şunları söylüyordu:
“KGB zindanlarında çok işkence gördüm, çok çektirdiler, hiçbirine yanmam da Atatürk rozeti vardı yakamda. Onu aldılar elimden ona yanarım.”
‘Men Atatürk’ün Esgeriyem’ sözü ve ölümünden sonra Bakü’deki mütevazı evinde, derme çatma eşyaları arasında sahip olduğu tek takım elbise üzerinden çıkan Atatürk rozeti, onun bu sevdasının en güzel örneği olmuştur.
ELÇİBEY : YOLUMUZ ATATÜRKÜN YOLUDUR
Azerbaycan Türklüğünün Sovyet tahakkümü altında yaşadığı buhranlı yıllarda Elçibey, emperyalistlere karşı yürütülen bağımsızlık mücadelelerinden dersler çıkarmış, bu nedenle de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir ve düşüncelerini çok iyi bir şekilde idrak etmiştir. O, Atatürk’e olan hayranlığını; “…Atatürk’ü ve Türk dünyasının büyüklerini öğrendim ve gördüm ki, Atatürk Türk dünyasının son iki yüz yılda yetiştirdiği en büyük şahıstır. Atatürk yeni ve çağdaş bir devletin temelini atmıştır” sözleriyle ifade ederek, bağımsız, milli ve demokratik Azerbaycan için, Türkiye modelinde bir çağdaşlaşma hareketini benimsemiştir.
Türklük ülküsüne bağlı Elçibey’in Türk dünyası meselelerine bakışında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti önemli bir tutmaktadır. Elçibey’e göre Cumhuriyet’in uzun yıllar Batı Türklüğünün temsilcisi olarak hayatını sürdürmesi, Atatürk’ün çağdaş temeller üzerine kurduğu milli devlet ile ilgilidir. Türkiye’nin sağlam temeller üzerinde uzun yıllar ayakta kalabilmesi, Türk dünyası için yol gösterici olmuştur. Elçibey, yeniden kuruluş döneminde Türkiye’yi model aldığını “Azerbaycan’ın yolu Türkiye’nin yoludur, Azerbaycan’ın yolu Atatürk’ün yoludur.” sloganıyla duyurmuş ve cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirmiştir.
Tavizsiz Türk milliyetçisi Elçibey; Azerbaycan elçiliği açılış töreninde
“Bütün Türklük adına özgürlüğünü koruyup muhafaza etmiş ve bütün Türkler, Orta Asya Müslümanlarına ümit ışığı olan Türkiye Cumhuriyeti’ne minnettarız ve bu büyük cumhuriyeti kuran, hepimizin atası olan Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısında eğiliyoruz” sözleriyle Azerbaycan ve Türk dünyası için Türkiye’nin önemini bir kez daha ifade etmiştir. Sovyetler Birliği esaretinden kurtulan Türk dünyasının temsilcileri, Türkiye’nin tecrübesinden esinlenerek bağımsızlık mücadelesi vermişler ve Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş devletten ilham almışlardır. Elçibey bu durumu “Büyük Türk dünyasının altın köprüsü Azerbaycan olmalıdır. Cenubî ve Şimalî Azerbaycan birleşirse, Türkiye medeniyet ve terakkiyattaki öncü rolünü Orta Asya’ya ulaştırır, Her bir Türk bunu arzu eder” şeklinde ifade etmiştir.
Bütün tarihî gelişmelerin yanında Ebulfez Elçibey gerek Azerbaycan’ın gerekse Türk dünyasının siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel meselelerinden dolayı Türkiye’nin olumsuz bir durumla karşılaşmasını onaylamamıştır.
Özellikle, Amerika ve Rusya’nın desteklediği Ermenistan’ın Karabağ’daki işgali karşısında Türkiye’nin güç durumda kalmasını istememiştir. “Koca Türk dünyasında sadece bir güçlü devlet var. O da Türkiye. Bu nedenle Türkiye’yi korumamız lazımdır” ve “Türkiye’nin de birçok problemleri var. Kosova problemi var. var. Kuzey Irak var. Bizim başımıza ne gelir se gelsin Türkiye’nin başını belaya sokmamalıyız. Türkiye Bütün Türk dünyasının çırağıdır. Biz uzun süre esarette yaşamışız, olsun biz daha ezilebiliriz. Biraz daha dövülebiliriz. Ama Türkiye’nin başını belaya sokmayalım. Çünkü Türkiye büyük devletlerin kavgasına düşer. Ben Türkiye’deki devlet adamlarına eğer durum iyi değilse kendinizi Kafkasya’ya sokup ta perişan etmeyin dedim. Batı Trakya, Kuzey Kıbrıs, Kuzey Irak’a yardım yapın. Onların sayısı azdır. Güçleri azdır. Siz bu sayısı az olanları orada desteklerseniz, yeter. Bizim gücümüz çoktur. 7 milyonuz. Bir defa dövüleceğiz” diyecek kadar diğergam olduğunu göstermiştir.
HOCALI KATLİAMI SONRASI AZERBAYCAN’A GİDEN
TEK LİDER MUHSİN YAZICIOĞLU’YDU
26 Aralık 1992’de Hocalı katliamı olduğunda Ermenistan’a ve onun hamisi olan Rusya’ya en sert tepkiyi koyanların başında o zaman Sivas milletvekili olan şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu gelmiştir.
Ermeniler, Hocalı'da katliam yaparken, Karabağ'ı işgal ederken, TBMM'de gür bir seda ile Azerbaycan'ın haklılığını haykıran, Azerbaycan Türkünün sesi soluğu olan, yine Muhsin Yazıcıoğlu idi.
Muhsin Yazıcıoğlu hem mecliste hem meydanlarda Azerbaycan Türküne sahip çıkmış, hatta BBP kurulduktan kısa bir süre sonra Azerbaycan’da, cephede savaşan Azerbaycan Türkünün yanına koşmuş, yaralı askerleri hastanelerde ziyaret etmiştir. Şehit düşen Azerbaycan Türkü kardeşlerimizin evlerine taziye ziyaretinde bulunmuşlardır.
Azerbaycan Türkünün “harbi hastane” dedikleri, Merkez Harbi Hastanesi’nde yaralıları ziyaret ederken Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki arkadaşlarımız çok duygulanmışlardı. Bu ziyaret, Azerbaycan Türküne büyük moral olmuştu. DYP – SHP hükümeti Azerbaycan Türküne duyarsız kalırken, Muhsin Yazıcıoğlu cephedeydi.
MUHSİN BAŞKAN EBULFEZ ELÇİBEY İLE GÖRÜŞTÜ
Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler, cepheden Bakü’ye gelerek büyük lider Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’le 1993 Mart sonunda görüşmüşlerdir. Her iki lider bu görüşmede çok duygulanmışlardı. Muhsin Yazıcıoğlu, Azerbaycan'da meydana gelen gelişmeler konusundaki genel görüşme önergeleri üzerindeki ön görüşmede fikirlerini dile getirmiştir. 23 Eylül 1993 günü yaptığı konuşmada, devletimizin ve işbaşında bulunan iktidarın, derhal Azerbaycan’a sahip çıkmasını, Rus emperyalizmine ve onun desteklediği Ermeni çetelere karşı büyük lider Elçibey’e ve can Azerbaycan’a destek vermesini istemiştir. Muhsin Yazıcıoğlu, 28 Şubat 2007 yılında Alperen Ocakları Genel Merkezi tarafından düzenlenen “HOCALI KATLİAMI” adlı panelde “Küresel güçler, Hocalı katliamını unutturmak istiyor” demiştir.
Yazıcıoğlu konuşmasında, “Dün Hocalı’da, bugün Telafer’de yaşanan katliamlardan kimse bahsetmiyor. Batı, iki yüzlülüğünü sürdürüyor. ABD ve Batı, Türk düşmanı Ermenistan’a destek vermeye devam ediyor. TBMM, 26 Şubat tarihini ‘Azeri Türk Soykırım Günü’ olarak ilan etmelidir. 26 Şubat ‘Azeri Türk Soykırım Günü’ olsun.” demiştir.
Muhsin Yazıcıoğlu, katliamın 16. yılı dolayısıyla yayımladığı mesajda, 26 Şubat 1992’nin Türk dünyası ve Azerbaycan için en acılı günlerden biri olduğunu belirtti. Şehit lider Yazıcıoğlu, şunları söyledi:
“Hocalı’da katledilen soydaşlarımızın hakkını takipte sadece dünya sessiz kalmamıştır, maalesef bizim milletimizin duyarsızlığı ve takipsizliği de kahredicidir. Birileri yüz yıl öncenin hâlâ hesabını sormaya çalışırken, biz Türkler daha 16 yıl öncekini neredeyse unutma noktasına getirildik”.
MUHSİN YAZICIOĞLU EBULFEZ ELÇİBEY’İN ÇOK YAKIN DOSTUYDU
Hakka yürüyüşünden kısa bir süre önce BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu, beraberinde Divan Üyeleri Prof. Dr. Orhan Arslan, Orhan Kavuncu, Recep Kırış ile Ankara Hastanesi'nde tedavisi tamamlandıktan sonra Sheraton Otel'e yerleşen Ebulfez Elçibey'i ziyaret etmişlerdi.
Muhsin Yazıcıoğlu, burada yaptığı konuşmada, Elçibey'in Türk dünyasının yetiştirdiği bilge bir şahsiyet olduğunu vurgulayarak, "Hayatınız mücadele içinde geçti. Azerbaycan'da devlet başkanı olarak büyük hizmetleriniz oldu. Sizi Türkiye'ye gelmişken, ziyaret edip, hastalığınız dolayısıyla geçmiş olsun demek istedik" demişti.
Ebulfez Elçibey ise BBP liderine hitaben yaptığı konuşmada, "Azerbaycan'a olan dikkatiniz, ilginiz takdire şayandır. Biz özgürlük, bağımsızlık hareketini başlatırken, çok yardımınız oldu. Ben köyüme çekildiğimde de yardımlarınızı devam ettirdiniz. Bunlar için çok teşekkür ediyorum" ifadelerini kullanmıştı. Elçibey, rahatsızlığına rağmen Muhsin Yazıcıoğlu ve yanındakilerini, otel asansörünün kapısına kadar yolcu etmişti.
MUHSİN YAZICIOĞLU: NE YAPMAK İSTİYORSUNUZ? BU ACELECİLİK NİYE?
Azerbaycan’ın 2. Cumhurbaşkanı, siyasetçi ve yazar, büyük dava ve devlet adamı Ebulfez Elçibey, 22 Ağustos 2000 günü 62 yaşında Ankara’da Hakk’a yürümüş sonsuzluğun sahibine kavuşmuştur. Büyük lider Elçibey, zor zamanlarında, Muhsin Yazıcıoğlu'nun hep yanında olduğunu, kendisine destek verdiğini ve yardımı dokunduğunu, her zaman her yerde anlatmıştır. Bu hususta tarihe bir not daha düşmek lazım:
Elçibey’in naaşı, vefat ettiği gün apar-topar ülkesine gönderildi. BBP’ye ambargo koyan basına yansımasa da Muhsin Yazıcıoğlu’nun tarihi öneme sahip bir açıklaması vardı. Şöyle diyordu milletin adamı, şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu:
“Ne yapmak istiyorsunuz. Bu acelecilik niye? O, Türk dünyasının birliği için çalışan büyük bir devlet, fikir ve dava adamıydı. Türk milleti onun cenaze namazını kılmalı, vatanına öyle yolcu etmeliydi. Hükümet ortakları, Türk devlet anlayışına yakışmayan bir şekilde olağan üstü bir acelecilik ve panik içinde Elçibey’in naaşını Azerbaycan’a gönderdiler. Yazıklar olsun kınıyorum… Elçibey, tavizsiz bir Türk milliyetçisidir. Bütün hayatını Türklüğün mukadderatına ve Türk dünyasına adamıştır.”
Muhsin Başkan, her konuşmasında, Elçibey'in dünya Türklerinin birliğini savunan bir lider olduğunu söyledi. Elçibey, başta Azerbaycan olmak üzere Türk dünyasının tamamını ilgi alanı olarak kucaklamış, büyük bir Türk milliyetçisi idi.
TÜRKİYE’DEN ELÇİBEY’İN CENAZESİNE KATILAN TEK LİDER, MUHSİN BAŞKAN’DI
Türklü mefkuresine bağlı, Ebulfez Elçibey’in naaşının Türkiye’den Azerbaycan’a nakledilmesinde de sadece şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu Türkiye’den katılan tek Türk milliyetçisi liderdi. Müslüman Türk’ün hafızası asla bu durumu unutmayacaktır. Muhsin Yazıcıoğlu Elçibey’in vefatından sonra şu mesajı yayınlamıştı:
“ Çok değerli fikir ve devlet adamı, ömrünü hürriyet mücadelesine adamış, Türk dünyasına büyük hizmetleri olan, dost insan, Azerbaycan eski devlet başkanı Ebulfez Elçibey’in vefatı sadece Azerbaycan’ı değil ömrünü istiklaline adadığı Türk dünyasını üzmüştür. Can Azerbaycan’ın Türklerinin engin sağduyusu, Elçibey’in taşıdığı Türklük, bağımsızlık ve birlik ateşini yaşatmaya ve taşımaya devam edecektir. Bu vesile ile büyük dava adamı Ebulfez Elçibey’e Cenab-ı Allah’tan rahmet temenni eder, şahsım ve partim adına kardeş Azerbaycan halkına ve tüm Türk dünyasına başsağlığı dilerim.
Muhsin YAZICIOĞLU BBP Genel Başkanı”
25-31 Ağustos 2000 tarihli Muhalif gazetesinin 32. sayısının kapağında Muhsin Yazıcıoğlu ile Ebulfez Elçibey’in birlikte çekilmiş, samimi, içten resimleri vardı. Resimlerin üstünde ise “Türkistan Yasta. Türk dünyasının Dede Korkut’u Ebulfez Elçibey Hakk’a yürüdü” diye sözleri manşetten verilmişti.
BİRLİK AKADEMİSİ “DOĞUMUNUN 70. YILINDA EBULFEZ ELÇİBEY” ADLI ANMA TOPLANTISI DÜZENLEMİŞTİ
Başkanlığını yaptığım ‘Birlik Akademisi’ “Doğumunun 70. yılında Ebulfez Elçibey” konulu bir anma toplantısı düzenlemişti. 25 Haziran 2008 Çarşamba günü, TOBB konferans salonunda yapılan anma programına çok sayıda davetli katılmıştı. Toplantının açılış konuşmasını BBP Genel Başkan Yardımcısı ve Birlik Akademisi Başkanı olarak ben yapmıştım.
Anma programında, BBP Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kafalı ve Azerbaycan Kadın Hukukları Müdafaa Cemiyeti Başkanı Doç. Dr. Hanım Halilova birer konuşma yapmıştı. Toplantının başkanlığını Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür yapmıştı.
YAZICIOĞLU: ELÇİBEY’LE GÖRÜŞTÜM, “TÜRKİYE YARDIM ETSİN” DEDİ
Tarihe not düşülen anlamı ve maneviyatı yüksek bu muhteşem anma programında Şehit liderimiz milletin adamı Tavizsiz Türk milliyetçisi Muhsin Yazıcıoğlu tarihi bir konuşma yapmıştı. Yaptığı konuşmada Elçibey'i ''Büyük devlet adamı, tavizsiz Türk milliyetçisi, bilge bir lider ve insan'' olarak nitelendirmiş ve onunla ilgili hatırasını anlatmıştı. Muhsin Başkan konuşurken duygusal sahneler yaşanmıştı. Elçibey'i 1991 yılında şahsen tanıdığını belirten Yazıcıoğlu, Elçibey'in Azerbaycan'ın bağımsızlığına kavuşmasındaki mücadelesinin kimse tarafından yadsınamayacağını söylemişti.
Elçibey'in, Azebaycan'ın birliği için fedakarlık yaptığını belirten Yazıcıoğlu, “SSCB dağılınca Çeçenistan ve Azerbaycan bağımsız devletler topluluğuna katılmamıştı. Bu sindirilemeyince Azerbaycan ve Çeçenistan doğrudan hedef seçildi. Azerbaycan parmak ısırtacak büyük bir direniş yaptı. Bu direnişte Azerbaycan kadınlarının mücadelesini de hayranlıkla hatırlıyorum'' dedi.
Azerbaycan'ın Türkiye için ''dürbün'' olduğunu ve bu dürbünden bakınca Çin Seddi'ne kadar görüldüğünü ifade eden Yazıcıoğlu, Hocalı Katliamı’nın ardından Azerbaycan’a gittiğinde Elçibey’le bir araya geldiklerini anlatan Yazıcıoğlu, “Daha sonra iletişim eksikliğinden kaynaklanan bir kopukluk üzerine bir araya gelemedik. Hemen Dışişleri yetkilileri aracılığıyla bize haber gönderdi ve üzerinde kamuflaj elbiseleri, helikopterle cepheden yanımıza geldi. Kucaklaştık, savaşın gidişi ile bilgiler verdi, bizden de bazı istekleri olduğunu ve Türkiye’ye ulaştırmamızı rica etti” şeklinde bir anısını paylaştı.
Toplantının oturum başkanlığını yapan, Türk Ocakları Genel Başkanı Milliyetçi camianın önemli isimlerinden, kanaat önderlerinden Nuri Gürgür, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun söylediklerine katıldığını belirterek, dar günlerde milletlerin büyük önderler çıkardığını hatırlatarak, Mustafa Kemal’in de karanlık günlerde ortaya çıktığını belirtti. Azerbaycan’ın da buna benzer bir dönem yaşadığına dikkat çeken Gürgür, Elçibey’i de yine böyle karanlık günlerde ortaya çıkan bir dava adamı olarak niteledi. Azerbaycan’da SSCB’nin her türlü baskısına rağmen Elçibey ve dava arkadaşlarının ortaya koyduğu azmi öven Gürgür, “80’li yılların sonunda yaktıkları meşaleyi alev halinde dalgalandırdılar ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını gerçekleştirdiler” şeklinde konuşmuştu.
21.YÜZYIL TÜRK ASRI OLACAKTIR
Nuri Gürgür, şunları söylemişti:
“Gecenin sabaha en yakın olduğu an en karanlık olduğu andır. Bu zamanı, aydınlanacak bir geleceğin bir habercisi olarak algılamalıyız. Gerçekleşebileceğine inanıyorsanız ve gücünüz varsa tüm hayaller gerçek olur. Nitekim bundan 20 yıl önce böyle bir salonda insanların bir araya gelerek, Türkiye ve Azerbaycan marşlarının birlikte söyleneceğini ve bayrakların birlikte dalgalanacağını söyleyenlere çıldırmış gözüyle bakılıyordu. Böyle söyleyen insanlara tabutluklarda eziyet ediliyordu. O yüzden, bugünün değerini bilmek ve hakkını vermek zorundayız. 7 bağımsız Türk Devleti’nin bayrağı dalgalanıyorsa, bunun siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel zeminlerini hazırlamak yeni neslin görevidir. İki devlet bir millet sloganı hepimizi heyecanlandırıyor, bunun gereğini yaparsak 21. yüzyıl, Türk asrı olacaktır.”
Azerbaycan Kadın Hukukları Müdafaa Cemiyeti Başkanı Doç. Dr. Hanım Halilova ise, 19 yaşından beri Elçibey’i tanıdığını belirterek şunları söylüyordu:
“Burada oturanların hepsi vefalı Türkler’dir. Ben sizin karşınızda baş eğerim. Çünkü Elçibey yaşarken herkes geliyordu. Onunla görüşmek için günlerce sıra bekleyen insanlar vardı. Nerede şimdi onlar? Bu salonda bulunanlar vefalıdır, beni nereye çağırırlarsa artık gelirim”
Elçibey’in çok değerli bir Türk milliyetçisi olduğunu vurgulayan Halilova, Kıbrıs Barış Harekatı olduğunda çok sevindiklerini ifade ederek, Elçibey’in gözlerinden yaşlar akarak, “Hanım, Türk ordusu kardeşlerini kurtardı, yarın bizi de kurtaracak” dediğini anlatıyordu.
HANIM HALİLOVA: MUHSİN BAŞKAN SADECE TÜRKİYE’NİN DEĞİL, BÜTÜN TÜRK DÜNYASININ DA ŞEHİDİDİR
Muhsin Yazıcıoğlu, Türk dünyasının birliğini istiyordu. Yazıcıoğlu’nun Ankara’da yapılan, milyonlarca insanın katıldığı o hüzünlü maneviyatı yüksek cenaze törenine, Türk dünyasında büyük katılım olmuştu.
Büyük lider Elçibey ile birlikte omuz omuza "azatlık" mücadelesi vermiş danışmanı, akademisyen Hanım Halilova, "Muhsin Bey, bizim değerli bir liderimizdi. Tüm dünya ayağa kalktı. Özbekistan'da, Çeçenistan'da, Kazan'da, Kırgızistan'da, nerede Türk var, hepsi ağlıyor" diyerek diğer Türk devletlerinin de taziyelerini iletmişti.
İstanbul’da yapılan 1. Uluslararası Muhsin Yazıcıoğlu Sempozyumu’nda konuşan, toplantıya Azerbaycan'dan katılan Doç. Dr. Hanım Halilova da konuşmasında Yazıcıoğlu'nun sadece Türkiye de değil, bütün Türk dünyasında çok sevilen bir lider olduğunu söyledi. Halilova, "O sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda Türk dünyasının da şehididir.” dedi.
Azerbaycan Kadın Hukukları Müdafaa Cemiyeti Başkanı, merhum Ebulfez ELÇİBEY ve Alparslan TÜRKEŞ'in danışmanı Hanım Halilova, yine Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadeti ile ilgili yazmış olduğu bir yazıda onunla ilgili anılarını şöyle anlatmıştır:
“Türk dünyası çok sevdiği ve değer verdiği liderini, Muhsin Yazıcıoğlu'nu kaybetti. 1997'de Alparslan Türkeş’i, 2000'de Ebulfez Elçibey'i yani 12 yıl içinde üç büyük milliyetçi liderlerimizi kaybettik. Muhsin Bey'in kalbi Türk sevgisiyle çarpar, gönlü ise her zaman Türklük ateşiyle yanardı. Onun ideallerinden biri de Türk dünyasının birlik ve beraberliğinin olmasıydı. O, milli uyanışın, millete hizmet ülküsünün canlı bir abidesiydi. Türk insanının dünyanın neresinde yaşıyorsa yaşasın çağdaş normlardan yararlanmasını, insan haklarına sahip olmasını istiyordu.
Muhsin Bey, siyaseti olduğu gibi değil olması gerektiği gibi yürüttü. Bu yönteminde ilkeli, kararlı ve o kadar da açık sözlüydü. Mücadeleye başladığı ilk günden hayatla vedalaştığı güne kadar düşüncelerini açık yüreklilikle ifade etti. Muhsin Bey, engin kültüre sahip, aydın bir Türk milliyetçisiydi. Türk dünyasında bir olay çıktığında Muhsin Bey, oradaki insanlarımızı yalnız bırakmazdı. İster Karabağ işgalinde, isterse Kazan Tatarlarının, Çeçenlerin veya Güney Azerbaycanlıların meselelerinde onlara sahip çıkar, açıklamalar yapardı. Muhsin Bey'in ismini ilk olarak, Sovyet işgali altında olduğumuz zamanlarda Elçibey'den duydum. O zamanlarda Elçibey'le birlikte Sovyet Bloğuna karşı özgürlük mücadelesi vermekteydik. Elçibey, Muhsin Bey'in ve arkadaşlarının komünizme karşı mücadele verdiklerini, bu nedenle cezaevine atıldıklarını söylemişti. Ben bu kahraman kardeşlerimi görmeyi çok istemiştim.
Muhsin Bey'le ilk kez 3 Nisan 1993 tarihinde Bakü'de Azerbaycan Halk Cephesi’nin binasında görüştük. Kelbecer'in Ermeniler tarafından işgal edilmesinden hemen sonra bize destek vermek için Bakü'ye gelmişti. Kelbecer, işgal edildiği gün rehberi olduğum Kadın Hukukları Müdafaa Cemiyeti kadınları ile devlet televizyonuna çıktık. Azerbaycan'da ve Türk dünyasında ilk olarak Ermeni işgaline karşı Kadın Taburunu kurduğumuzu açıkladım. Ondan önce de kadınlarımız Ermenilere karşı savaşmış ve birçok kadın şehit düşmüştü. Yalnız Kelbecer'in işgal edilmesinden sonra biz resmi olarak Kadın Taburunun kurulduğunu açıkladık. Ben asker kıyafetimle Muhsin Bey’le görüştüğümde o bana önce merakla baktı, ben de ona durumu izah ettikten sonra bana: ‘Tarihimizde Türk kadını, en ağır günlerde ister erkeği ile birlikte isterse de tek başına düşmana karşı mücadele vermiştir’ dedi. Bizim Muhsin Bey'le ilk tanışmamız ağır şartlar altında olmuştur. O zaman Elçibey Cumhurbaşkanı idi. Muhsin Bey'in Bakü'de olduğunu duyduğunda hemen görüşmüş ve görüşme sıcak ortamda geçmişti.
Muhsin Bey, çok vefalı insan idi. Elçibey, Cumhurbaşkanı olduğunda birçok kişi onunla görüşmek için can atıyordu. Kendilerini ona yakın göstermekteydiler. Elçibey'e darbe olduktan sonra o insanlar Elçibey'i hiç sormadı bile. Muhsin Bey ise Elçibey Keleki köyünde sürgündeyken sık sık telefonla onu aramaktaydı. 2000 yılında Elçibey, Ankara Hastanesi'nde yattığında Muhsin Bey onunla görüşmek için randevu istemişti. Elçibey'e Muhsin Bey'in aradığını söylediklerinde "hayır önce benim onu aramam gerekir, önce ben arayayım sonra randevu verelim" demişti. Elçibey, telefonda, Muhsin Bey'e "önce benim sizi aramam lazımdı, çünkü siz en zor zamanlarda daima yanımızda oldunuz" dedi. Elçibey vefat ettiğinde Muhsin Bey Türkiye'den bir grup insanla Bakü'ye gitti. Onu Azerbaycan halkı ile toprağa verdi. 2003 yılında Azerbaycan Kadın Hukukları Müdafaa Cemiyeti, Türkiye'den birkaç lideri Azerbaycan'a davet etti. Onların arasında Muhsin Bey, Türk Ocakları Başkanı Nuri Gürgür, MHP Milletvekili Mehmet Ceylan da vardı. Onları ben Azerbaycan'a götürdüm. Bakü'ye geldiğimizde Muhsin Bey, "hemen Elçibey'in mezarına gidelim" dedi. Biz Elçibey'in mezarına gittiğimizde orada bizi gençlerimiz ve kadınlarımız beklemekteydi. Muhsin Bey onlardan Elçibey'in gösterdiği yola devam etmelerini istedi.
Muhsin Bey'in vefasını Elçibey'in doğumunun 70 yılını geçirmek istediğimde birçok teşkilat duymazlıktan geldi. Muhsin Bey'e dediğimde ‘hemen yapılması gerekir’ dedi ve teşkilatına talimat verdi. Oturum başkanı Nuri Gürgür idi. Birlik Akademisi’nin düzenlediği toplantıda açılış konuşmasını Muhsin Bey yaptı. Ben konuşmamda Muhsin Bey'in ve salonu dolduran kişilerin vefalı olduğunu, geçmiş tarihini, liderlerini unutan milletin geleceği olmadığını söyledim. Muhsin Bey, bana her zaman "Hanım Abla" diye seslenirdi. Ben de Muhsin Bey gibi şerefli bir kardeşim olduğu için gurur duyuyordum. Muhsin Bey'in ruhunun şad olmasını istiyorsak onun ideallerini yaşatmalı, arzularını gerçekleştirmeliyiz. Türk ve İslam dünyası için verdiği hizmetlerden dolayı tarih Muhsin Bey'i daima saygıyla ve takdirle yad edecektir. Çünkü Muhsin Bey, Türk dünyasındaki insanların kalplerinde, gönüllerinde layık olduğu yere oturmuştur.”
TAVİZSİZ TÜRK MİLLİYETÇİSİ: ELÇİBEY
Türklük sevdalısı Elçibey, milliyetçilik çizgisini “Ben Türk milliyetçisiyim ve bununla gurur duyuyorum. Ancak bizim Türk milliyetçiliğimiz şovenizme, ırkçılığa karşı olan bir fikirdir. Bizim milliyetçiliğimiz milli kendini savunma, Türk milli ruhunun korunması, onun yüceltilmesi, dünyaya ulaştırılması ve Türk Birliğine nail olmak için mücadeledir” sözleriyle açıklamıştır.
Müsavatçılık anlayışıyla hareket eden Elçibey, her bir Türk devletinin bağımsız ve demokratik bir şekilde olması gerektiğini savunmuş, Türk Birliği fikrini daha çok siyasi, askeri, ekonomik, kültürel işbirliği açısından değerlendirmiştir: “Bizim ideolojimiz demokrasidir. Pantürkizm, Panislamizm halkları ezmek için uydurulmuş bahanelerdir. Bizim hareketimiz demokrasi hareketidir. Bu aynı zamanda milletin özünün müdafaası içindir. Bütün Türkler eğer bir dayanışmaya girerlerse, iktisatlarını ve medeniyetlerini birleştirirlerse baskılara dayanabilirler. Türkler kendi bağımsız devletlerini kurar, demokrasi içinde alakalarını geliştirecek bir komisyon, Avrupa parlamentosu gibi, ilerde kurabilir. Türkler dünyada 20 ayrı ülkede yaşıyor. Bunların ahlaklarının birleşmesinden kimseye zarar gelmez. Avrupalıların ittifakından kime zarar geliyor. Tarihten Türk devletleri ayrı gidiyor, bunları bir devlet bayrağı altında toplamak olmaz. Arap birliği gibi ortak bir teşkilat olabilir. Sonrasını tarihin akışına bırakalım. Bizim yapabileceğimiz egemenliklerini genişletmek ve Türkler arasındaki alakaları kuvvetlendirmek, ortak kuruluşlar oluşturmaktır” diyerek Pantürkizm’e olan mesafesini açıklamıştır.
TÜRK DİLİNİ VE TÜRKÇEYİ SAVUNDUĞU İÇİN
KIZIL ZİNDANLARDA YATTI
Elçibey, 1968 -1975 yıllarında Bakü Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesi Asya ve Afrika ülkeleri tarihi kürsüsünde başöğretmen olarak göreve başlamıştır. Elçibey üniversitede ders verirken; öğrencilerine milli bir ruh vermenin, vatan, millet ve bayrak sevgisi aşılamanın gayreti içinde olmuştur. “Biz Türk’üz ve Türklüğümüzle gurur duymalıyız. Kendi ana dilimizden başka bir dille konuşmamalıyız. Bu ana dilimizi tahkir etmektir.” diyen Elçibey, üniversiteyi milli amaçları yönünde bir mahfil haline getirmiştir.
Ruslar, Gaspıralı İsmail Bey’in ortaya koymuş olduğu “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” anlayışını ortadan kaldırmak amacıyla Türk dilli topluluklar üzerinde çalışmalar yürütmüşlerdir. Bu çalışmaların sonucunda Sovyet halkı ve yurtseverliğinden oluşan bir Sovyet Milleti meydana getirmek amacıyla Ruslar, Türk dünyasında alfabe meselesini gündeme getirmişlerdir. Azerbaycan ve Türkistan Türklerini, Türkiye’nin tesirinden kurtarmak için, hâkim oldukları Türk yurtlarında Rusçanın eğitim ve bilim dili olmasını mecbur tutmuşlardır. Sonrasında bütün Türk dünyasının kullanmakta olduğu Arap alfabesi yerine Latin alfabesine geçmişlerdir
Ancak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; Türkiye’nin çağdaşlaşması yanında, Türk dünyasında dil birliğini sağlayabilmek adına 1 Kasım 1928 tarihinde Latin alfabesine geçmesi, Türkiye’nin Kafkaslarda ve Türkistan’da nüfuzunun artmasına sebep olmuştur. Bu gelişme üzerine Komünist Parti hem Türkiye’nin Türk dünyasındaki nüfuzunu kırmak hem de Türkler arasındaki alfabe birliğini bozmak için Onlara ayrı ayrı Kril alfabesi hazırlamıştır
Bu mecburiyet Türk dünyasında eğitim ve kültür alanında menfi bir rol oynamış, Sovyetleştirme politikasını hızlandırmıştır. Çarlık Rusya’sı gerekse Sovyetler Birliği dönemlerinde Türk dünyası üzerinde milli şuuru ortadan kaldıracak bir eğitim ve kültür politikası takip etmişlerdir.
Dilin, kültürün en önemli öğesi olduğunu tespit eden Elçibey, daha öğrencilik ve hocalık yıllarında ana dilinin tebliğini yapmış ve Türkçenin, Rusçadan bir eksiğinin olmadığını, aynı zamanda bilim ve sanat dili olabileceğini etrafındakilere anlatmış, özellikle gençlere ana dillerine sahip çıkmalarını öğütlemiştir.
Elçibey’in Sovyet aleyhtarı söylemlerde bulunması ve ortaya koymuş olduğu Türkçülük fikirleri sonucunda kendisine, 19 Mart 1975 tarihinde dava açılmıştır. Elçibey çıktığı mahkemede dil meselesi ile ilgili ifadelerde bulunmuştur. O Azerbaycan’daki anadil gerçeğini; "...Ben öğrencilerimden ana dillerinde okumalarını, ana dillerini unutmamalarını rica ettim. Onlara, ana dilini bilmeyip Rus Dilinde tahsil alan Azerbaycanlıların ahmak olduklarını söyledim… Azerbaycan halkı Ruslaştırılıyor, buna karşı mücadele etmemiz gerekiyor. Azerbaycan Dili'nin asimile edilmesi hakkında olan sohbetlerimi talebe ve yoldaşlarıma karşı 1970 yılından beri yapıyorum… Ben öğrencilerime geçmişte olduğu gibi (Çar Rusya'sı zamanı) şimdi de Azerbaycan'ın Rus müstemlekesi olduğunu söyledim…”
Bilge lider Elçibey Sovyetler Birliği’nin çökeceğini, ve esaret altındaki Türklerin bağımsızlıklarını kazanacaklarını sıklıkla dile getirmiş, Atatürk’ün “Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler, her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar” telakkisiyle ile mücadelesini sürdürmüştür.
Öğrencilerine Divânü Lügâti't-Türk’ten, Göktürk Kitabelerinden kısımlar okuyan Elçibey, KGB tarafından öğrenciler arasında Sovyet karşıtı milliyetçi propaganda yapmak suçundan 1975 yılı ocak ayında yargılanıp tutuklanmıştır. 17 Temmuz 1976 tarihine kadar Bakü taraflarındaki Karadağ Taş Ocağı İşletmesi’ne bağlı ıslah ve çalışma kampında tutulan ve “Ey Ulu Allah’ım Türklüğümü benden esirgeme” diye dua etmiştir. “Türkler okuyunca Türk olduklarını bilirler” diyen Elçibey tarihten başlayarak dil, edebiyat, ekonomi, siyaset, sosyoloji, kültür ve sanata dair eserleri okuyarak, düşünce dünyasını geliştirmiştir.
Çarlık Rusya’sı ve Sovyetler Birliği döneminde Azerbaycan’da Türklük şuurundan uzaklaşmayı ve ortaya çıkan kimlik sorununu; “En çok konuştuğumuz mevzu, biz kimiz, hangi milletiz meselesiydi. Azerbaycan şair ve yazarları hakkında çok konuşurduk. O yıllarda konuştuğumuz bir başka konu; biz Azerbaycanlılar Türk müyüz, değil mi? Ben 18-19 yaşlarındayken resmi ideolojinin etkisiyle “Türk değiliz, Azeri’yiz, onlar Osmanlı” diyordum. Bende okudukça gördüm ki, 1939‟a kadar bize “Azeri Türkü” deniliyordu. Biz bilmiyorduk ki 1939’a kadar Türk’müşüz de 1939’dan sonra Stalin istediği için Türk değil olmuşuz!” diye izah etmiş, Ruslar tarafından kültürel olarak ayrıştırıldıklarını anlatmıştır.
Elçibey Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Türklük şuurunu canlandırabilmek için “Biz Azerbaycan Türkleriyiz. Bizim dilimiz Azerbaycan Türkçesidir. Dinimizin kitabı Kur’an’dır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir. Edebiyatımızın kitabı Dedem Korkut’tur” diyerek Sovyetlerin takip etmiş olduğu eğitim ve kültür politikasına şiddetle karşı çıkmıştır.
Elçibey, Azerbaycan’da milli dilin Rusça olmasına karşı çıktı. Azerbaycan milli değerlerinin Moskova tarafından sömürülmesine karşı mücadele etti. Elçibey, eğitimde Türk dili dersi verilmesi için çalıştı, ortaokullar için Türk dili kitaplarının basılmasına öncülük etti. Bu düşünceleri yüzünden Sovyet gizli servisi KGB tarafından Sovyet karşıtı milliyetçi propaganda yapmakla suçlandı, tutuklandı , hapislerde yattı.
Büyük lider Elçibey, SSCB çöktükten sonra Azerbaycan bağımsızlığa kavuştuktan sonra Türk dünyasında birlik kurabilmek için ortak alfabenin kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Türk dünyası arasında alakalar ancak ortak alfabe ile artacaktır. Türk dünyasının temsilcileri arasında zamanla felsefe, sanat ve teknik dili olarak Türkçe oluşturulmalı; ilimde, fikirde, teknikte ve medeniyette bir Türki atmosfer meydana getirilmesini dile getiren Elçibey, Gaspıralının mefkûresini yorumlayarak günün şartlarına uygun hale getirmiştir.
Azerbaycan Türklüğünü Ermeni saldırılarından korumak amacıyla oluşturulan halk hareketinin liderlerinden biri de bizzat Ebulfez Elçibey’dir. Kuzey Azerbaycan’daki Rus politikalarına son vermek, Azerbaycan Türklerini Ermeni saldırılarından korumak için birçok dernek, birlik vb. oluşumu bir araya getiren Elçibey, 16 Temmuz 1989 tarihinde Azerbaycan Halk Cephesi’ni resmi olarak kurmuştur.
ELÇİBEY: “KARABAĞ TÜRK TOPRAĞIDIR”
Büyük lider Elçibey’in üzerinde hassasiyetle durduğu temel sorun, Türk dünyasının kanayan yarası Karabağ meselesi olmuştur. Ermeniler, uluslararası hukuku hiçe sayarak, Karabağ coğrafyasını işgal ve istilaya başlamış, aynı zamanda bölgedeki Türklere baskı kurarak göç ettirmiş ve binlerce Türk’ü katletmiştir. 25-26 Şubat 1992 tarihinde eski Sovyet zırhlı birliğinin desteğini alan Ermeniler; uluslararası barış görüşmelerini tek taraflı bozarak Hocalı, Şuşa, Laçin, Zengilan ve Kelbecer gibi yerleşim birimlerinde binlerce sivile soykırım uygulamış, Azerbaycan’ın %20’sini ele geçirmek suretiyle 1 milyondan fazla Türk’ü zorunlu göçe tabii tutmuşlardır.
Rusya’nın askerini, Batı’nın maddi ve manevi desteğini eksik etmediği Ermenistan, Karabağ’ı Büyük Ermenistan’ın bir parçası görmüştür Ermenilerin Karabağ coğrafyasında gerçekleştirmiş oldukları katliamlar karşısında, Azerbaycan Türklerinin haklılığını savunanların en başında Ebulfez Elçibey gelmektedir.
Elçibey, hukukî olarak bir Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ın Ermenistan’ın işgalinden kurtarılması gerektiğini ifade etmiştir. Kuzey Azerbaycan’ın Güney Azerbaycan ile birleşmesinin yani Bütün Azerbaycan’ın ancak Karabağ’ın Azerbaycan topraklarına dâhil edilmesinin ardından gündeme gelebileceğini öngörmüştür.
Elçibey bu düşüncesini; “…Biz önce Karabağ’ın kurtuluşunu, sonra Bütöv Azerbaycan’ı düşünüyoruz. Bütöv Azerbaycan uzun yoldur, yıllarca sürebilir Karabağ’ı ise, hemen çözüme kavuşturmak gerek; bu, ertelenmesi mümkün olmayan bir meseledir. Bazıları benim, önce Azerbaycan’ın bütünleşmesini, sonra Karabağ’ın kurtarılması fikrini savunduğumu iddia ediyor. Bu, tamamen yanlış bir düşüncedir...” sözleriyle dile getirmiştir.
“YA İSTİKLAL YA ÖLÜM”
Elçibey’in bu düşüncesi tarihî gerçeklerle de örtüşmektedir. Çarlık Rusya’sı Kuzey Azerbaycan’ı işgal ettikten sonra, Batı Türklüğünün iki siyasi temsilcisi yani Türkiye ve Azerbaycan arasına Ermeni tampon devleti kurdurmuş, böylelikle Karabağ’ın Ermeniler tarafından işgal edilmesiyle Bütün Azerbaycan’ın önü kapatılmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra Elçibey, Güney Azerbaycan’daki Türklerin Karabağ meselesine verecekleri desteğin, problemin çözümüne büyük yardımı olacağını öngörmüştür. Bu durumu; "Tebriz’deki Türkler ayağa kalksa, Ermenilere büyük destek veren İran bu desteğini çekecek ve Ermeniler zor durumda kalarak geri çekilecekler…” ve “Karabağ'da Tebriz demeliler, Tebriz'de Karabağ demeliler. Karabağ’ın açarı (anahtarı) Tebriz' dedir.” sözleriyle ifade etmiştir
Elçibey, Güney İran Türklerinin Karabağ’a destek vermeleri durumunda, Ermenistan’a yardım eden İran’ın bundan vazgeçeceğini ve böylece Ermenilerin de Karabağ’dan çekilmek zorunda kalacağını düşünmüştür. Totaliter ve kozmopolit bir imparatorlukta milli ve demokrat bir lider olarak ortaya çıkmayı başarabilen Ebulfez Elçibey, bütün yaşananlara rağmen Karabağ meselesinin barış ile çözülmesi gerektiğinibunun mümkün olmaması halinde savaşın kaçınılmaz olduğunu; “…Biz bütün meselelerin barış yoluyla halledilmesini istiyorduk. Ama Şuşa, Laçin ve diğer meseleler sulh yoluyla halledilemeyecekse, o zaman Azerbaycan halkı topraklarını savaş yoluyla kurtarmak zorunda kalacaktır…” sözleriyle ifade etmiştir.
Elçibey Karabağ sorununun çözülmesini, siyasi bağımsızlık ve ekonomik gelişmenin sağlanmasındaki temel koşul olarak görmüştür. Azerbaycan Türklerinin Sovyetlerden ayrılarak bağımsızlık yoluna girdiği dönemde, Rusların desteğiyle Karabağ’da saldırılarda bulunan Ermenilere karşı Elçibey, Bu mesel ile bulur cümle düvelfevz-ü felâh /Hazır ol cenge eğeristerisen sulh-ü salâh anlayışıyla hareket etmek zorunda kalmıştır.
Elçibey, Ermeni işgalini durdurmak için milli ordunun kurulması gerektiğini; “Azerbaycan' da sosyal ve siyasi durumun düzeltilmesi için Karabağ ve sınır bölgelerinde istikrarın sağlanması şarttır. Muhaceretteki Ermenilerin Karabağ meselesine uluslararası bir hüviyet vermeye yönelik çabaları büyük tehlike oluşturmaktadır. Hâlbuki Azerbaycan kendi iç meselesi olan Karabağ problemini halledebilir ve etmelidir de. Azeri Türkleri Karabağ'daki Ermeni tecavüzünü, yalnız kendi milli ordusuyla durdurabilir. Bunun için ordu kurulmasına yönelik çalışmalara hız verilmelidir” sözleriyle anlatmıştır.
Cumhurbaşkanlığı görevine geldiği dönemde Karabağ meselesinin yol haritasını; “Ermeniler bu savaşı neden yaptıklarını belirlemelidir. Eğer onlar Karabağ'ı Azerbaycan'dan almak için savaşıyorlarsa, Kafkaslarda hiçbir zaman sulh olmayacak. Biz, Karabağ'ın bizim olmadığını hiçbir şekilde kabul etmeyiz. Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğu hukuki bir gerçektir. " diyerek Azerbaycan’ın Karabağ’dan asla vazgeçmeyeceğini ifade etmiştir.
Elçibey, hukukî olarak bir Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ın Ermenistan’ın işgalinden kurtarılması gerektiğini iktidarı sürecinde sıklıkla dile getirmiştir. Batı kamuoyunun Ermenistan, uluslararası hukukun ise Azerbaycan’dan yana olduğu Karabağ meselesinde, Elçibey kısmen başarıya ulaşabilmiştir. Karabağ meselesi ile Güney Azerbaycan’ın istiklalini tarihçi bakış açısıyla çözüme kavuşturmaya çalışmıştır.
ELÇİBEY TÜRK DÜNYASI İLE YAKINDAN İLGİLENMİŞTİR
Elçibey’in Türk dünyası ile ilgili üzerinde durduğu bir başka mesele Doğu Türkistan davası olmuştur. Türk dünyasının birleşmesi ve kardeşliği için mücadelesini sürdüren Elçibey, ülkesiyle benzer kaderi yaşayan Doğu Türkistan meselesiyle ilgilenmeyi ihmal etmemiştir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği zirve toplantılarına katılmak üzere, Türkiye’ye yaptığı ikinci ziyaret esnasında, Türk dünyasına yönelik ilgilendiği konulardan biri de Doğu Türkistan meselesi olmuştur. Gazeteci Servet Kabaklı,( 28 Ağustos 2015 te vefat etmiştir) Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey’i Çırağan sarayında ziyaret etmiş ve uygun görmesi halinde İsa Yusuf Alptekin’in Doğu Türkistan davası için bilgi vermeye geleceğini, iletmiştir. Bu isteği duyan Elçibey: “Olur mu? O Aksakalın ayağına bizim gitmemiz lazım gelir diyerek” itiraz etmiştir. Fakat Servet Kabaklı, Alptekin’in evinin çok mütevazı olduğunu, Çırağan Sarayı’nda basının da davet edileceği bir görüşmenin Doğu Türkistan davası adına daha çok ses getireceğini söyleyerek Elçibey’i ikna etmiştir.
Çin mezalimi altında inleyen Doğu Türkistan Türklerinin lideri İsa Yusuf Alptekin ile Bilge lider Elçibey, Çırağan sarayında oldukça duygusal bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. İki büyük lider, iki büyük dava adamı, dakikalarca ağlamış, Elçibey Alptekin’in yüzünü, Alptekin ise Elçibey’in sakalını gözyaşlarıyla ıslatmıştır. Yapmış olduğu konuşmada Elçibey: “İsa Yusuf Bey dedi. Sizin de ifade buyurduğunuz gibi, kurtuluş sırası artık Doğu Türkistan'a geldi Rus imparatorluğu nasıl yıkıldıysa, Çin imparatorluğu da öyle yıkılacaktır. Batı Dünyası neden Dalay Lamaya sahip çıkıyor da size ilgisiz kalıyor? Batı'nın bu gayrı insani, gayri medeni tavrı, sizin Türk ve Müslüman olmanızdan kaynaklanıyor!" diye öngörüde bulunmuştur.
Ömrünü Türklük Ülküsüne, Doğu Türkistan davasına adayan İsa Yusuf Alptekin; 17 Aralık 1995’te hakka yürüdü . Gençlik yıllarında başlayan mücadele hayatı hicretler, eziyetler, türlü sıkıntılarla sürmüş, hürriyet aşkı bir asra yaklaşan ömrünün son günlerinde dahi canlılığını korumuştur. Dava ve Mücadele adamı Büyük Lider Alptekin “Bir Doğu Türkistanlı olarak Doğu Türkistan davası, bir Türk olarak Türklük davası, bir müslüman olarak İslâm davası ve bir insan olarak insanlık davası için hizmet edin” tavsiyesinde bulunmuştur.
Cumhurbaşkanı Elçibey, Karadeniz Ekonomik İşbirliği zirve toplantılarından kısa bir süre sonra, Türk Zirvesi’ne katılmak üzere Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın davetlisi olarak yeniden Türkiye’ye gelmiştir. Elçibey, Doğu Türkistan’dan gelerek Kayseri’ye yerleşen Doğu Türkistan Türklerini ve Doğu Türkistan derneklerini ziyaret etmek için 3-5 Kasım 1992 tarihinde Kayseri’ye gitmiştir.
Elçibey, Kayseri’de halkın yoğun bir sevgisiyle ve “Bozkurt Elçibey” sloganıyla karşılanmış, Elçibey gördüğü ilgiden çok etkilenerek yaptığı konuşmada; Azerbaycan’da yükselen bayrağın bir daha inmeyeceğini, 70 yıllık kızıl diktatörlükten kurtulunduğunu, sıranın Çin ve İran diktatörlüğüne geldiğini, belirtmiştir. Bunun yanında Kara Ocak (Kara Yanvar) olarak bilinen 20 Ocak1990 tarihinde Kızılordu’nun Bakü’de gerçekleştiği katliamlara ilk tepkiyi veren Kayseri olduğu için, Onlara teşekkür etmiştir.
Elçibey’in Doğu Türkistan davasına olan ilgisi Çin Halk Cumhuriyeti’ni rahatsız etmiştir. Çin’in Ankara Büyükelçisi Elçibey’e; Doğu Türkistan konusundan uzak durmasını, karşılığında Çin’in Karabağ sorununda destek vereceğini belirtmiştir. Ancak Elçibey Çin yönetimine: “Karabağ’da 50 bin Türk var, Doğu Türkistan’da ise 25 milyon Türk var. Söyleyin kendilerine, Karabağ’dan vazgeçtim”. diyerek açık ve net bir cevap vermiştir. Elçibey, Doğu Türkistan’ın yanında, Güney Azerbaycan’ın bir devamı ve Büyük Türk dünyasının ayrılmaz ve taviz verilmez bir parçası olarak gördüğü Irak Türkmenleriyle de ilgilenmiştir.
Irak Türkmenlerinin siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel problemleri üzerinde çalışmalar yapan ve aslen Kerküklü olan Prof. Dr. Mahir Nakip ile bölge sorunları ile ilgili üç defa görüşme yapmıştır. Elçibey, Irak Türklüğünü sadece Türkiye ve Azerbaycan’ın müşterek meselesi olarak değil, Türk Dünyası’nın temel meselelerinden olarak kabul etmektedir. Kısacası Elçibey Azerbaycan Devleti için Kerkük’ün, Güney Azerbaycan kadar hayatî bir mesele olduğu kanaatinde olmuştur.
ELÇİBEY : KERKÜK TÜRKTÜR TÜRK KALACAK
Hakka yürüyüşünden kısa bir süre önce vermiş olduğu röportajda Elçibey, 21. Asrın Türk Dünyası’nın ön plana çıktığı bir çağ olacağını ifade ettikten sonra Irak Türkmenlerinin meseleleri üzerinde durmuştur. Elçibey: “Irak Türkleri meselesi vardır. Irak, Türklerin geçmiş mekânı ve yurdudur… Kerkük, Erbil Türkmen aşiretlerinin yurdudur. Arap şovenizmi buna nasıl etki gösteriyor. Kürtler burayı nasıl kendisinin gösteriyor? Türkmenler, kaldı ki, geçmiş bütün Türk medeniyetinin varislerdir... Benim nefret ettiğim insanlardan bir tanesi Saddam Hüseyin’dir. Diktatördür. Türklere kendi dilinde bir yazı yazmaya bile müsaade etmiyor. Onlar bizim kadınımızı, çocuğumuzu katlediyor. Bu adam acımasızdır. Bu adamdan nasıl dost olur? Tıpkı, özür dilerim, bir yırtıcı yaratık gibidir. Gücü yetenleri yiyor. Gücü çatmayanların karşısında diktatörlük yapıyor. Bunları ben diyebilirim. Ama bir Kerkük Türk’ü dediği zaman, O’nun orada bir akrabasına zarar gelebilir. O, ben Cumhurbaşkanıyken bana mesaj gönderdi, Irak’a davet etmek istediğini belirtti. Ben gitmem dedim. Bana demezler mi, bu diktatörle ne yüzle oturuyorsun? Senin bu acımasızla ne sohbetin olur? Saddam ile oturmak bizim milletimize bir lekedir. Sen benim 3 milyon kardeşimi, özümü keseceksin, medeniyetimi ezeceksin, beni ülkemden dışarı atacaksın, ben de seninle oturacağım?... Millet öz katiliyle görüşür mü?...” İfadesiyle Irak Türkmenlerine bakışını ve milli duruşunu göstermiştir.
AZERBAYCAN HALKI VE TÜRK DÜNYASI YOKLUĞUNU DERİNDEN HİSSEDİYOR
Müsavatçılık fikirlerini Birleşik Azerbaycan teziyle zenginleştiren Elçibey, Bütünleşme, Milletleşme ve Devletleşme politikasını uygulamaya koyarak, İran’ın hâkimiyetinde bulunan Güney Azerbaycan ile birleşmeyi hedeflemiştir. Bu maksatla Birleşik Azerbaycan Cemiyeti’ni kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir. Türk dünyasında ise Dilde, Fikirde ve İşte Birlik mefkûresiyle; siyasi, askeri, ekonomik, kültürel işbirliğine dayalı Türk Birliği üzerinde durmuştur. Türk Birliği’nin sağlanması için ortak alfabenin, milli ordunun ve Türk-İslam şuuruna sahip yöneticilerin iktidara gelmesi gerektiğini ifade etmiştir. Türk Dünyası Birliği Elçibey, Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığı, Karabağ’daki Ermeni işgali, Güney Azerbaycan’ın bağımsızlığı ve kuzey ile bütünleşmesi, Doğu Türkistan ve Irak Türkmenlerinin durumu yanında genelde Türk dünyasının Birliği üzerinde durmuştur.
Elçibey, Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılmasını, Azerbaycan’ın güneyinin bağımsızlığını elde etmesini ve Bütöv Azerbaycan’ın ortaya çıkmasını Türk gençliğine vasiyet etmiştir.
Elçibey yakın arkadaşlarından Hanım Halilova “Ebulfez sen Türkiye’yi mi yoksa Tebriz’i mi daha çok seviyorsun?” Diye sorduğunda “Hanım, Türkiye bizim aziz kardeşimiz ve ümidimiz olan ülkemizdir. Azerbaycan bağımsızlığı kazandığında, Türkiye’ye gideceğim ve toprağını öpeceğim. Tebriz ise yaralı kardeşimdir. Tebriz bağımsız olunca oraya ayakkabısız gideceğim” şeklinde cevap vermiştir.
Gerçekten 24 Haziran 1992 tarihinde, Türk dünyasının kalbi olarak gördüğü İstanbul’a gerçekleştirdiği ilk ziyaretinde toprağı öpmüştür Yapmış olduğu konuşma da toprağı öpmesini; “Men Anadolu torpağına ilk defe gelirem. Türkiye'nin kültürü, edebiyyatı, tarihi, dili ve Kemalcı'ların azatlık hareketi ile tanışmamdan sonra gelbimde (kalbimde) bu torpağın göze! obrazı (tasviri) yaranmıştı (oluşmuştu). Sakarya ve İnönü döyüşlerinin (savaşlarının) tarihini öyrenerken, bu yerlere gelmeyi, özümü vetenin (vatanın) istiklali uğrunda mübarizlerin (mücadelecilerin) sırlarında his etmeyi arzulayıram ... Bir çoh görkemli din ve devlet hadimlerinin (adamlarının), Mustafa Kemal Atatürk'ün, Mehmet Emin Resulzade'nin, Zeki Velidi Togan'ın ve azatlık uğrunda diger mübarizlerin uyuduğu Anadolu torpağı mügeddestir (mukaddestir)” şeklinde açıklamıştır.
Ömrünün son günlerinde GATA’da tedavi gördüğü esnada, doktorların kemoterapi uygulamasına; “İstemem! Bu kemoterapi uygulamasında insanın saçı sakalı dökülüyor, ben yemin etmiştim. Tebriz bağımsızlığa kavuşmadan, Güney Azerbaycan ile kuzey Azerbaycan birleşmeden sakalımı kestirmeyeceğim demiştim. Yeminimden vazgeçemem! Bu bakımdan kemoterapi istemiyorum” diyerek Tebriz’e olan duygularını dile getirmiştir.
RUSYA, ABD, İNGİLTERE VE ALİYEV AİLESİ, EBULFEZ ELÇİBEY’E KOMPLO KURDULAR
Elçibey Türk dünyasının problemlerine Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığı, Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılması, Güney Azerbaycan ile birleşme ve Türk Birliği’ne geçme şeklinde yaklaşmıştır
7 Haziran 1992 seçimlerinde demokratik bir seçimle Elçibey cumhurbaşkanı olmuştur. Petrol, bağımsızlık, ordu ve ekonomi konularında taviz vermemiştir. Rus , Amerikan, Batı emperyalizmine boyun eğmemiştir. Küresel petrol tekellerine meydan okumuştur. Azerbaycan menfaatlerinden taviz vermemiştir.
Elçibey Sovyetler döneminde de, Azerbaycan cumhurbaşkanlığı döneminde de Türkiye'ye ve Türklere karşı negatif politika izleyen devlet temsilcilerine her zaman tepkisini göstermiş ve bu faaliyetlerinden doğacak yaptırımlardan asla korkmamıştır.
Öyle ki Rusya'nın Azerbaycan büyükelçisi, 'Eğer Elçibey üç yıl daha cumhurbaşkanı olarak kalırsa Türkiye tipli bir ordu kuracak, daha da güçlü bir ekonomiye sahip olacak ve biz Kafkaslar'ı kaybedeceğiz.' demiştir.
Elçibey, bağımsızlıktan taviz vermediği ve devletini satmadığı için küresel emperyalizmin ve iş birlikçilerinin tezgahıyla, kumpasla, cumhurbaşkanlığından uzaklaştırıldı.
Elçibey’e küresel bir darbe yapıldı ve bu darbenin yapılma sebebi de hem Elçibey'in bu faaliyetleri hem de cumhurbaşkanlığı döneminde izlediği milliyetçi politikalardır. Rusya, ABD, İngiltere Ebulfez Elçibey’in, Türk Milliyetçisi olmasından ,Türkiye sevdalısı olmasından, milli duruşundan, milli politikalarından ve Ülkücü fikirlerinden çok rahatsızdılar. Elçibey’in, Rusya ve İran'la yıldızı hiç barışmadı.
İşe bu yüzden Elçibey hedef olmuştur. DYP-SHP hükümetinin desteklediği ve ABD, İngiliz, Rus petrol şirketlerin adamı Haydar Aliyev, Cumhurbaşkanı seçildi. Tek adam rejimi inşa edildi. Aliyev ailesi, Azerbaycan’ı otoriterizmle yönetmeye devam ediyor.
AZERBAYCAN ALİYEVLERİN ÇİFTLİĞİ DEĞİLDİR!
Azerbaycan'da ise koltuğu babasından devralan İlham Aliyev, ülkeyi karısıyla birlikte ailece yönetiyor. Can Azerbaycan Aliyevlerin çiftliği değildir. Zalim Aliyev klanına Zulme, yolsuzluğa ve yoksullaştırmaya direnen Hüseyni duruşa sahip Elçibey çizgisi mutlaka kazanacaktır Azerbaycan’ı soyan , halka zulmeden, diktatör Aliyev klanına ve işbirlikçilerine direnenler, bir gün mutlaka, Azerbaycan da iktidara gelecek ve zalim Aliyevlerden hesap soracaktır.
Ebulfez Elçibey, “Biz parçalanmış Oğuz halkları, kalkıp çok uzak bir yolculuğa çıkmışız. Bu yolculuk vatan topraklarının birleşmesiyle son bulacaktır” diyordu. Kendisinden sonra yönetimi üstlenen Aliyev ailesi başta olmak üzere iş birlikçiler, adını tarihten silmeye kalkmış iseler de hem can Azerbaycan’da hem Türkiye’de ve bütün Türk dünyasında seviliyor, saygı duyuluyor.
Ebulfez Elçibey, Türk dünyasında bir destandır, bir kahramandır, bilge bir kişiliktir. Elçibey tam idealistti. Tam bir dava, inanç, ahlak ve karakter adamıydı. Politikacı olamayacak kadar açık sözlü, mert bir liderdi. Hayatı boyunca hiç politikacı olmadı. Bu anlamda o, siyasete de uzaktı, siyaset de ondan hep uzak kaldı.
Millet önderiydi, büyük idealleri vardı, bunlar Azerbaycan ile sınırlı değildi. Çünkü Elçibey istikameti, çizgisi doğru milletine sevdalı, milli şuur sahibi, meseleleri Azerbaycan ile sınırlı düşünmeyen, engin ufuklara sahip gerçek ülkücüydü. Gerçek bir dava adamıydı. Türk tarihinin büyük liderlerinden, tavizsiz, Türk Milliyetçisi Ebulfez Elçibey'i 22. vefat yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad mekanı cennet olsun ..