EKSEN Eğitim Sen Sendikası’nın Ankara Kitap Fuarı’nda (ATO Congresium) düzenlediği “Dünden Bugüne Filistin” adlı panelin ikinci bölümünde araştırmacı yazar Hakkı Öznur, Yahudi ABD Dışişleri Bakanı, savaş suçlusu,100 yaşında ölen Henry Kissinger ve onun işlediği savaş suçlarından bahsetmiştir. Kissinger’in soğuk savaş döneminde ölen milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan global bir katil olduğunu ifade etmiştir.
Hakkı Öznur, ABD emperyalizminin 1948’den günümüze terör rejimi İsrail’e verdiği askeri, siyasi, ekonomik desteği anlattı. Öznur, ABD başkanlarının, Washington’un, Pentagon’un, NATO’nun İsrail severliğini, İsrail muhipliğini, verdikleri küresel desteği, ABD İsrail elçiliğinin neden Kudüs’e taşındığını, bu kararı kimlerin aldırdığını, Neoconların, Evanjeliklerin ve Yahudi lobilerinin/İsrail’in nasıl sevindiğini tek tek anlattı ve ortaya koydu.
Öznur konuşmasında, ABD’deki Yahudi lobilerinden, lobi faaliyetlerinden ve İsrail lobisinin, ABD siyaseti üzerinde nasıl etkili olduğunu da yine tarihten örnekler vererek açık bir şekilde belgelerle ortaya koydu.
Evanjelik kavramından, Amerika’daki 80 milyonluk Evanjelik nüfustan, Hristiyan Siyonistlerden ve onların ABD devleti üzerindeki büyük etkisinden söz eden Öznur “İsrail’in var olma stratejilerinin belirlenmesinde Neocon Evangelistlerin hayati rolü söz konusudur” dedi.
Öznur konuşmasında, ABD siyasetinde etkili olan Evanjeliklerin İsrail lobisi ile ilişkilerini, İsrail’e verdikleri açık destekleri, geçmişten günümüze yine tarihi süreçleriyle anlattı.
Carter, Bush, Trump gibi Evanjelik ABD başkanlarının görevleri döneminde terörist İsrail’e en radikal bir şekilde sahip çıktıklarını, yine ABD’deki İsrail lobilerinin İsrail’e açık destek veren ABD başkanlarına hem medya alanında hem mali konularda hem seçim kampanyalarında korkunç destek verdiklerini kronolojik olarak anlatmıştır.
Ülkücü fikir ve siyaset adamı , yakın politik tarih ve Ortadoğu uzmanı Hakkı Öznur’un panelde yaptığı konuşmanın ikinci bölümü:
İSLAM DÜŞMANI KİSSİNGER ABD’NİN İLK YAHUDİ DIŞİŞLERİ BAKANI
"İla Cehennemüzzümera" şeklinde olan ayet Zümer Suresi’nde geçmektedir. Bu ayetin anlamı "Yolu cehenneme kadar varanlar" demektir.
İslam düşmanı, insanlık düşmanı, Siyonist, katil Kissinger, cehennemde ateşin bol olsun…
Henry Kissinger, 20. yüzyıla adını yazdıran soğuk savaşın en sert döneminde aktif görevde bulundu. Dünyanın en etkili kişilerindendi. ABD'de doğmadığı için, yasalar gereği ABD Başkanı olamadı. Ancak kabinelerinde yer aldığı ABD başkanlarından daha çok tanındı Kissinger.
ABD’nin ilk Yahudi Dışişleri Bakanı olan, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevinde de bulunan, kanlı darbelerin, savaşların ve Orta Doğu’da İsrail eksenli politik yapılanmanın mimarı, ABD’nin 'savaş bakanı' Henry Kissinger 100 yaşında geberdi.
ABD’nin belki de en ünlü diplomatı, ülkenin 2. Dünya Savaşı sonrası dış politikasını şekillendiren Kissinger, son 70 yılda ABD dış politikasına yön veren, ABD’nin küresel hegemonyası için çok yönlü çalışan bir Alman Yahudi’sidir.
Almanya’dan Amerika’ya gelen Kissinger, Harvard’da okumaya başladı. 1950’de Siyaset Bilimi alanında lisans, 1954’te de doktora derecesiyle mezun oldu. 1952 yılında ise daha hala okuldayken, 1951’de Beyaz Saray tarafından komünizme karşı kurulan, ABD hükümetinin Psikolojik Strateji Kurulu’nda işe başlamıştı. Tüm bunlar tamda ABD güçlerinin milyonlarca insanı katlettiği ABD’nin Kore’yi işgal ettiği yıllara denk gelmektedir.
Global katil Kissinger, 1955-56 yıllarında Dış İlişkiler Konseyi’nde nükleer silahlar ve dış politika alanında çalışma direktörlüğü yapmış ve 1957 yılında ABD’nin zaferi garantilemek için savaşlarda düzenli olarak nükleer silahlar kullanması gerektiğini savunan, “Nükleer Silahlar ve Dış Politika” adlı kitabını yayınlamıştı.
Kissinger , nükleer silahların kullanımına duyduğu sempati nedeniyle 1962 ve 1965 yılında İsrail’i ziyaret etmiştir. İsrail'’de yaptığı temaslarla nükleer silahların kullanılabilirliği… ile ilgiliydi. Kissinger’ İsrail’in nükleer silah geliştirdiğine inandığını ve “bu programa İsrail’in güvenliği açısından anlayışla bakılmalı ve destek verilmelidir” demiştir.
VİETNAM VE KAMBOÇYADA YÜZ BİNLERCE İNSANIN ÖLÜMÜNDEN SORUMLUDUR
Yahudi Kissinger, dönemin New York Valisi Nelson Rockefeller’ın 1960, 1964 ve 1968 yıllarındaki başkanlık kampanyalarında “kıdemli dış politika danışmanı” olarak görev yaptı. 1968’de Cumhuriyetçi Parti’den başkanlık için aday adayı olan Rockefeller’ın yarışı kaybetmesinin ardından, partinin adayı Richard Nixon’ın kampanyasında çalışmaya başladı. Nixon’ın zaferiyle sonuçlanan 1968 seçimlerinden sonra Kissinger, 1969-1975 yıllarında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yaptı.
Kissinger’ın önemli rol oynadığı bir diğer çatışma alanı ise Vietnam’dır. Soğuk savaş dönemi şartlarında yaşanan büyük güç rekabetinde ABD yönetimi, Asya’da yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmamıştır. 1955’te Vietnam’da başlayan çatışma sürecinde komünist bloğu ülkeleri Kuzey Vietnam, Sovyetler Birliği ve Çin’e karşı antikomünistleri destekleyen Washington yönetimi, 1963 yılında doğrudan savaşa dahil olmuştur. Washington’un buradaki en önemli denklemi, domino teorisinde olduğu gibi Vietnam’ın kaybının komünizmin yayılmasına yol açacağı varsayımı olmuştur. Bu nedenle Truman yönetiminden itibaren Washington yönetimi komünizme karşı Güney Vietnam’ı desteklemiştir.
1969’da “Vietnam’daki savaşı bitirme” propagandası ile seçime giren ve kazanarak ABD Başkanı olan Robert Nixon’un Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Kissinger, Vietnam Savaşı’nın uzatılmasına ve bölgeye yayılmasına neden oldu.
18 Mart 1969’da Amerikan B-52 bombardıman uçakları, “Vietnam’daki komünistlere yardım ediyor” sebebiyle savaşta olmadıkları bir Güneydoğu Asya ülkesini, Kamboçya’nın doğusunu bombalamaya başladı. “Kahvaltı Operasyonu” adı verilen askeri operasyonu Nixon yönetimi, birkaç ay boyunca Kongre’den bile gizli tuttu. Amerikan saldırıları mazlum bir millet olan Kamboçya halkına korkunç bir trajedi getirdi. Nixon ve Kissinger “hareket eden her şeyi vurun” talimatıyla ABD savaş suçları siciline bir yenisini daha ekledi ve Amerikan ordusu Kamboçya’ya 540 bin ton bomba attı ve bazı tahminlere göre yarım milyona yakın insan öldürdü.
1969 Mart’ının başlarında Kissinger, Nixon’a şöyle demişti: “Vurun onları!” 1973 yılına kadar 150,000 ila yarım milyon arasında Kamboçyalı, Kissinger tarafından öldürüldü. Kissinger aşırı bombardımanı duygusuzca şöyle tanımlıyordu: “Çok da fazla bir şey yapmıyoruz, ihtiyatı elden bırakmıyoruz o kadar”. Amerikan saldırıları Kamboçya halkına korkunç bir trajedi getirdi.
Şubat 1969’dan 1970 yılının Nisan ayına kadar, Amerikan savaş uçakları Kamboçya’ya toplam 110 bin tondan fazla bomba attı. Gazeteci Seymour Hersh, ‘The Price of Power’ (İktidarın Bedeli) adlı kitabında, komuta hiyerarşisinde yeri olmadığı halde, Kissinger’in, nerelerin bombalanacağını bizzat belirlediğini tanıklıklarla aktarıyor. Vietnam'a mühimmat akışını kesmek için Kamboçya'da ‘halı bombardımanının’ fikir babası olarak anılan Kissinger, 500 bin kişinin ölümünden sorumludur.
"GELEMİYORUM ÇÜNKÜ YARIN KAMBOÇYAYI İŞGAL EDİYORUZ"
Macaristan asıllı dünyaca ünlü Amerikalı oyuncu ve televizyon yıldızı Zsa Zsa Gabor ile yakınlaşmış olan Kissinger, ikinci defa buluşacakları gün, Kissinger son anda randevuyu iptal etmiş. Sinema artistinin “Sebep?” sorusuna Kissinger’in verdiği cevap şu: “Gelemiyorum, çünkü yarın Kamboçya’yı işgal ediyoruz. Bu büyük bir sır ve Beyaz Saray dışında bunu bilen tek kişi sensin.”
Zsa Zsa Gabor, ilk kez Türk bir diplomat olan Burhan Asaf Belge ile 1937 de Budapeşte'de evlenmişti. Çift, 1937 ve 1941 yılları arasında evli kalmıştı.
Vietnam Savaşı'nın sona ermesinin ardından 1971'de o dönemki isimleriyle Batı Pakistan (Pakistan) ve Doğu Pakistan (Bangladeş) arasında başlayan ve Nixon yönetimindeki ABD'nin görmezden geldiği çatışmalar, yaklaşık 3 milyon Bangladeşlinin ölümü ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesiyle sonuçlanan krizlerde bir şekilde Kissenger'in tutumu hep tartışıldı.
1973 yılında Şili’de Salvador Allende hükümetini düşürmek için CIA ile işb irliği yapmaktan çekinmemişti. “Ne yaptığına aldırmayın, bizim için Pinochet rejimi, Allende’ninkinden iyidir” deyişi de diplomasi tarihine geçmiştir.
Arjantin'de, 1976'da (Devlet Başkanı Maria Estela Martinez) Peron hükümetine yapılan askeri darbeyi de destekleyen Kissinger, ABD'nin 38'nci Başkanı Gerald Ford dönemindeki politikalarıyla da başta Angola olmak üzere, Afrika'daki iç savaşları "körüklediği" eleştirilerine maruz kaldı.
ABD’nin açıktan müdahil olduğu bölgelere temas etmekle de kalmıyordu. Dışişleri Bakanı olduğundan bu yana etki alanı artık tüm dünya olmuştu.
Kissinger; bugünün Bangladeş'inde o dönemde yaşanan olaylarda yaklaşık 3 milyon kişinin hayatını kaybetmesine yol açan olayların planlayıcısıdır.
Güney Asya’da da yine soğuk savaş gözlüğüyle bakan Kissinger'in döneminde Endonezya'nın Doğu Timor'u işgalinde sadece 24 saat içinde yüz binlerce kişi hayatını kaybetmişti. Endonezya'nın tarihe "korkunç" olarak geçen saldırılarının günahı da Kissinger'ın boynuna asıldı o dönemde.
Güney Afrika ve Filistin'deki yerleşimci kolonilerinde beyazların üstünlüğünü destekledi. ABD’nin Güney Afrika, Rodezya ve Portekiz sömürgeleri olan Mozambik ve Angola’daki beyaz ırkçılığı yapan sömürgelerle bağlarını güçlendirmeye yönelik “katran bebek” politikasını savunan da yine bizzat Kissinger’di.
Kissinger öncülüğünde Amerikan dış politikası, benzer savaş suçlarını Laos, Pakistan, Bangladeş, Doğu Timor’da da sürdürdü. Latin Amerika’da faşist askeri cuntaların CIA desteğiyle başa geçirilmesinde Kissinger, baş roldeydi.
ABD dış politikasına damga vuran isimlerden biri olan Kissinger, bir asırlık hayatında birçok savaş suçu işledi. Vietnam ve Kamboçya'da yüz binlerin öldürülmesi, Latin Amerika’da CIA destekli ölüm saçan darbe rejimlerine verdiği destekle uluslararası mahkemede yargılanması gereken bir katildir.
Yüzyılımızın en kanlı katillerinden biri olduğuna kuşku yok. Pek çok ülkede diktatörlerin iktidara gelmesine yardım etti.
Amerikan savaş makinesinin ürünü olan Kissinger, soğuk savaş döneminde Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Kissinger, Türkiye’nin 1974’deki Kıbrıs Harekatı sırasında ABD Dışişleri Bakanı’ydı. ABD, Türkiye'ye ambargo uygulamıştı.
SAVAŞ SUÇU İŞLEYEN KİSSİNGER'E NOBEL ÖDÜLÜ VERİLDİ
Nixon, Kissinger’dan hep “Yahudi çocuk” diye söz ediyordu. Dışişleri Bakanı olduğundan bu yana etki alanı artık tüm dünya olmuştu. Birçok bölgeyi ve ülkeyi karıştırdı ve kan gölüne çevrilmesine neden oldu.
1973 Arap-İsrail Savaşı’nı (Yom Kippur) bitiren müzakerelere ve Vietnam Savaşı’nı sonlandıran Paris Barış Anlaşması’na yardım ettiği için 1973'te Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü Kissinger… Çok tartışmalı bir ödüldü bu elbette. Vietnam Savaşı’nda ateşkesin sağlanmasındaki rolü olduğu gerekçesiyle “Nobel Barış Ödülünü” alması dünya da büyük tepki çekti.
Kissinger ödüle, Kuzey Vietnamlı lider Le Duc Tho ile birlikte layık görüldü. Vietnamlı lider ödülü reddederken Nobel tarihinde ilk kez Ödül Komitesi'nden 2 kişi de Kissinger'e ödül verilmesini protesto etmek için istifa etti.
New York Times gazetesi de ödülü "Nobel Savaş Ödülü" olarak adlandırırdı. Kanlı Nobel, bugün dahi eleştirilerin hedefindedir. Kissinger bir savaş suçlusuydu. Öyle ki, ABD savaş makinasının kanlı eylemleri için Senato’yu bile by-pass edecek kadar gözü kara bir diplomatik tetikçiydi.
100 YAŞINA KADAR AMERİKAN EMPERYALİZMİ VE ABD İMPARATORLUĞU İÇİN ÇALIŞTI
Richard Nixon ve 38'inci ABD Başkanı Gerald Ford dönemlerini kapsayan 1973-1977 arasında Dışişleri Bakanı, 1969-1975 arasında ise Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yaptı. Keskin zekâsı, hacimli yazıları ve diplomatik marifetleri ile İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin en etkili dış politika ve ulusal güvenlik uygulayıcılarından biridir. 1950’lerin ortasından beri ulusal güvenlik alanında aktif olarak çalışmıştır. Kissinger, 1977 yılında resmi görevleri bıraksa da, Amerikan dış politikasına fikir bazında yön vermeye devam etti.
Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı olarak görev yaptığı dönemde Orta Doğu'dan Asya'ya, Afrika'dan Latin Amerika’ya Washington’ın çıkarlarını korumayı önceleyen Kissinger, kendisini Washington’ın küresel liderliğini perçinlemeye adadı.
Kissinger, son günlerine kadar ABD'nin "Yeni Dünya Düzeni" adını verdiği Amerikan imparatorluğu için çalışmalarını sürdürdü. Yaptığı son uluslararası ziyaret Hindistan'aydı. ABD-Çin küresel rekabetinde coğrafi ve nüfus büyüklüğü, teknolojik gelişmişliği ile Hindistan her iki tarafın da yanında görmek istediği ülkedir. 2019'da Kissinger'ın Hindistan'a kadar giderek, bizzat Başbakan Modi ile görüşmüş, bu ülkeyi "ABD kampına dahil etme" için 96 yaşında diplomasi yürütmüştür.
Kissinger Çin’i 100’den fazla ziyaret etti. Komünist Diktatör Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’le bu yılın Temmuz ayında görüştü. Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Kissinger için “Çin halkının eski ve iyi dostu” denildi.
AZILI SİYONİST, BEBEK KATİLİ NETANYAHU'NUN ÖRNEK ALDIĞI İSİM: SAVAŞ SUÇLUSU VE İNSANLIK DÜŞMANI KİSSİNGER
Terör rejiminin Başbakanı, Siyonist, katil Netanyahu her fırsatta Kissinger ile gizli-açık görüşen biridir. En son görüşmeleri, 21 Eylül 2023 tarihinde. 7 Ekim Hamas saldırısı ve Gazze savaşının başlamasından sadece iki hafta önce, Birleşmiş Milletler’in yıllık toplantısı vesilesiyle geldiği New York’taydı.
Netanyahu’nun örnek aldığı kişi, 20.nci yüzyılın savaş suçlularından Kissinger’dir. Global katil, çok yönlü karanlık adam Kissinger’i örnek alan, savaş suçu işleyen, uluslararası mahkemede yargılanması gereken katili Netanyahu ölümünün ardından kendisi gibi bir katil olan ırkdaşı Kissinger için ‘büyük devlet adamı, dost, yalnız Amerika’nın dış politikasının izlediği yolu belirlemekle kalmadı, küresel alanda da derin izler bırakan kıvrak bir zeka, diplomatik güçtü” diyor.
ULUSLARARASI MAHKEMELERDE YARGILANMASI GEREKEN BİR SAVAŞ SUÇLUSUDUR
2001 yılında kaleme aldığı “Kissinger Duruşması” (The Trial of Henry Kissinger) kitabının yazarı İngiliz Christopher Hitchens onu şöyle anlatıyor:
“Savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, darbeler, cinayet, adam kaçırma ve işkence de dahil olmak üzere genel, geleneksel veya uluslararası hukuka karşı suçlardan yargılanmayı hak ediyor.”
Katil Kissinger’in ölümünün ardından Rus diktatör Vladimir Putin, Kissinger’i “bilge” ve “vizyoner” olarak tanımladı.
İsrail destekçisi ve “İsrail, kırmızı çizgimizdir” diyen Almanya Başbakanı Olaf Scholz, aslen Alman Yahudi’si olan Kissinger için “Almanya’ya her zaman bağlıydı. Dünya çok önemli bir diplomatı kaybetti” diye yazdı twitterda.
ABD’nin eski başkanlarından George Bush, Kissinger’i anarken “ABD, en güvenilir seslerinden birini kaybetti” dedi. Terörist İsrail’e açık destek veren İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron onun için “Büyük devlet adamı” derken, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Kissinger’i “Tarihin devlerinden biri” olarak nitelendirdi.
Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Kissinger için “Çin halkının eski ve iyi dostu” denildi.
HERZOG VE NETANYAHU DİNİ ATIFLARLA EVANJELİKLERİN DESTEĞİNİ ALMAYA ÇALIŞIYOR
Katil terör rejiminin yöneticileri, Siyonist, radikal çevreler, Filistinlilerle sürdürdükleri savaşta tarihi ve dini olay ve metinlere sıkça atıf yapıyorlar.
Filistinlilerin Tevrat'ta yok edilmesi emredilen "Amelek"e (Arap Amalika kavmi) benzetilmesi, Gazzelilerin Talmud'taki bazı din adamlarının "goy"u (gentile: gayri Yahudi) tarif bağlamında kullandığı "insan görünümlü hayvanlar" şeklinde tanımlanması, Gazze'nin Yehoşua'nın Eriha ve Ay kentlerine yaptığına benzer şekilde "tamamen yerle bir edilmesi", "Gazzelilerden arındırılmış insansız Gazze" pankartları, Mısır'dan Çıkış’ta Firavun'a karşı kazanılan zafer nedeniyle yapılan savaş dansına benzer "Gazze harabelerinde dans" çağrısı, İsrail askerlerinin "Şem'a Yisrael" [Dinle ey İsrail] dualarıyla vecd içinde dans ederek savaşa motive olmaları, Yahudi yerleşimcilerin Filistinlilerin topraklarını "zamana yayarak yavaş yavaş işgal etmeleri", bu kültürü bilen ya da aşina olanlar için, dini argümanların politize edilmesine dair açık kaynaklara yansıyan örneklerden sadece bazılarıdır.
Korsan İsrail’in Cumhurbaşkanı Isaac Herzog' düzenlediği basın toplantısında terörist İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarında "uluslararası hukuka" uymayan eylemlerin anımsatılması üzerine “biz Tevrat’a göre hareket ederiz” demiştir.
Netanyahu dini atıflarla Evanjeliklerin desteğini almaya çalışıyor. Savaş suçlusu, katil Netanyahu ve İsrail yönetimi, içerideki eleştirilerin önüne geçmek, uluslararası destek sağlamak ve sivil ölümlerini meşrulaştırmak için Yahudi ve Hıristiyan teolojisine atıflar içeren konuşmalar yapıyor.
HRİSTİYAN SİYONİZMİ: EVANJELİZM
Evanjelizm sözcüğü “Kitab-ı Mukaddes'e dönmek veya yönelmek” anlamına gelir. Kitab-ı Mukaddes'ten kasıt sadece İncil değil, aynı zamanda Eski Ahit denilen Tevrat ve onunla birlikte Zebur'dur. Ama asıl kaynak elbette ki İncil’dir, İncil’i oluşturan kitaplardır. Bunlar; Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'dır.
‘Evanjelik’ kelimesi, İngilizcesi ‘evangel’ olan Yunanca kaynaklı ‘euangelon’dan gelmektedir. Evanjelikalizm ve Evanjelizm kelimeleri misyonerlik faaliyetleri anlamına gelen “evangel”den türetilmiştir; “evanjelist” kelimesinin ilk anlamı da İncil’i yayan kimsedir.
Evanjelizm, “İncilcilik” demektir. Dolayısıyla bugün, Evanjelist, “İncili yayan” demektir.
"Hristiyanlık bildirisini vaaz eden, yayan kişi" anlamına da gelir. Evanjelist, Evanjelizm görüşünü benimseyen, yayan kişilere denmektedir.
Evanjelik hareket veya Evanjelikalizm 20. yüzyılda, özellikle de son çeyreğinde Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi, dinî, sosyal ve kültürel hayatında ön plana çıkmıştır.
Evanjelik veya Evanjelikalizm, çok sayıda çeşitli Protestan grubu tanımlamak için kullanılan geniş kapsamlı bir çatı kavramdır. İngilizce konuşulan bölgelerde bu terim 18. ve 19. yüzyıl başlarında Kuzey Atlantik Anglo-Amerikan dünyasında meydana gelen bir dizi dinî canlanma hareketinin ürünü olan dinî grupları ve dindarlaşma hareketini tanımlamak için kullanılmıştır.
Evanjelizm merkezli bu akımın mensuplarına ve zamanla liberal Protestanlar haricindeki tüm Protestanlara Evanjelik denmeye başlanmıştır.
Evanjelikalizm, çeşitli Protestan grupları tanımlamak için kullanılan bir çatı kavramdır.
Evanjelizm, kökten dinci Protestanlık inancıdır. İsa’nın gökten inerek dünyaya egemen olması için İsrail’in “büyük zafer”i kazanması gerektiğine inanırlar.
Hristiyan aşırı Sağ içinde kendine yer bulan ve teo-politik yönü güçlü Evanjelikler, radikal, dışlayıcı ve Mesih merkezli öğretileri sebebiyle Fundamentalist Hristiyanlar veya Amerikan Talibanı, teo-politik yaklaşımları sebebiyle de aşırı Sağ olarak isimlendirilmektedir. Hristiyan Siyonist Evanjelik Hristiyanlar, Amerika’daki en güçlü hareketlerden birisidir.
KATİL İSRAİL’İN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ EVANJELİKLER
ABD’deki Neocon Evanjelik derin devlet yapılanması, ABD başkanları üzerinde hep etkili olmuşlardır. ABD “Büyük İsrail” ya da “Evanjelik İmparatorluğun” ancak büyük bir savaşla, “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” ile olacağına inanan bir ekip tarafından yönetiliyor.
70'li yıllardan itibaren sürekli artarak devam eden İsrail'e olan destek, hiç şüphesiz ki Evanjelist hareketin bir ürünü. Evanjelikler, ABD üzerinde olduğu kadar İsrail üzerinde de etkili bir grup olarak biliniyor. ABD dış politikasında özellikle de İsrail yanlısı politik duruşları nettir.
Evanjelikler dış politikada neocon elitlerle iş birliği içindedir. İsrail’in var olma stratejilerinin belirlenmesinde neocon Evangelistlerin hayati rolü söz konusudur.
Evanjelikler, 1948 yılında Filistin topraklarına kurulan İsrail’in "İncil’in öğretileri doğrultusunda kurulmuş olduğuna", "Hazreti İsa’nın tekrar hayata bu topraklarda geleceğine" ve bu şekilde "dünyanın sonunun" geleceğine inanıyor. Bu teolojik sebebe dayanan Evanjelikler, Kudüs ve İsrail konusunda Siyonist İsrail ile aynı düşünmekteler.
Evanjelik Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın yeryüzüne geleceğine, Deccal ile savaşacağına ve 'Kıyamet Savaşı' denen bu savaşın Tel Aviv yakınlarındaki Armageddon denilen yerde olacağına inanırlar. Zaten Amerikalıların yıllardır hararetli bir şekilde İsrail'i desteklemesi bu teolojik arka plana dayandırılır.
Hristiyan Siyonistlerin inancında, Tanrı'nın kutsal toprakları sonsuza kadar Yahudilere verdiğine inanılır. Tanrı'nın vadettiği kutsal topraklar olarak gördükleri yer, Ürdün Nehri'nin iki tarafında kalan topraklardır; yani İsrail’in yayılma politikası Evanjelikler için esastır.
Evanjelizm’in temel inancı Kitab-ı Mukaddes’teki İsrail’in yeniden doğması. Birçok Evanjelik, -merkezinde Kudüs’ün olduğu- tamamen hayali bu kraliyeti yeniden kurmanın, İsa Mesih’e geri dönüş için ilham vereceğine ve bunun da cennete yükselişlerini beraberinde getireceğine inanıyorlar.
Evanjelistler, Eski ve Yeni Ahit’e tümüyle inanırlar. Evanjelistlere göre sadece Yeni Ahit’e inanmak yetmez, Eski Ahit’e, dolayısıyla da Musevilerin seçilmiş kavim olduğuna inanmak ve Nil-Fırat arasının onlara ait olabilmesi için çaba göstermek gerekir. Ancak bu yapılırsa, Hz. İsa tekrar yeryüzüne çıkacak, krallığını kuracak ve inananlarla inanmayanlar arasındaki büyük savaş (Armageddon) başlayabilecektir.
Evanjelikler, Eski Ahit'te savunulan; Yahudilerin Tanrı'nın seçilmiş halkı olduğu, kutsal toprakların (Kenan diyarı veya Tanrı tarafından Yahudilere vaat edilmiş Arz-ı Mev'ud’un) Yahudilerin malı olduğu ve Yahudilerin Mesih'in gelişiyle birlikte dünya egemenliğine ulaşacakları şeklindeki kehanetlerini kabul ederler. Bu konuda kendilerine düşen en büyük görevin Yahudilerin dünya egemenliğine destek olduğunu düşünürler.
EVANJELİKLERE GÖRE “YAHUDİLER TANRI’NIN SEÇİLMİŞ HALKI”
Evanjelistlere göre, insanlığın kaderi ilahi bir senaryo ile önceden belirlenmiştir ve herkes gibi Yahudiler de bu kozmik tiyatroda kendilerine biçilmiş rolü (Büyük İsrail’i kurmak) oynamaktadırlar.
Evanjeliklere göre; Yahudiler, vaat edilmiş topraklara ulaşıp Büyük İsrail’i kurdukları zaman İsa Mesih yeniden yeryüzüne inebilecektir.
Evanjelik diye adlandırılan bu kesim, Yahudilerin “Tanrının seçilmiş halkı” olduğuna inanıyorlar ve bu toplumun menfaatleri için çalışıyorlar. Evanjeliklere göre 1948’de İsrail devletinin kurulması, Mesih’in dönüşünün yaklaştığına işaret eden bir İncil kehanetidir.
Evanjelist Hristiyanların Yahudilere ve İsrail'e duydukları muazzam sempatinin ve Evanjelizm-Siyonizm ittifakının kaynağı ise bu inanıştır. Evanjeliklerin en büyük hedefi, Orta Doğu’da Büyük İsrail’in kurulması ve İsa Mesih’in buraya inmesi. Yine bu Hristiyan Siyonistler, İsrail'in tamamen Yahudilerin olması gerektiğine ve "Filistinli" diye bir toplumun bulunmadığına inanıyorlar.
1970’lerden beri, İsrail’e destek, muhafazakâr Hıristiyanlarda ve Cumhuriyetçi çevrelerde âdeta bir iman konusu haline gelmiştir. Evanjelik hareketin önemli şahsiyetleri, İsrail’in Hristiyan teolojisinde ve ABD dış politikasındaki yerine dair birbirine benzer görüşleri dile getirmişlerdir. Bunlar ABD’nin, Tanrı’nın safında kalması ve ulusça kutsanması için İsrail’i desteklemesi ve koruması gerektiğini savunmuşlardır
Hristiyan Siyonizm’i olan Evanjelikler, ABD üzerinde olduğu kadar İsrail üzerinde de etkili bir grup olarak biliniyor. ABD'deki önemli siyasi aktörler arasında sayılan Evanjelikler, ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması kararında etkili olmuşlardır. Trump, ABD’nin elçiliğini taşıması kararını, Evanjeliklerin dini gerekçelerine bağlamıştır.
YAHUDİLER TRUMP’I PERS KRALI KYRUS İLE AYNI KONUMA GETİRMİŞLERDİR!
ABD’nin 45. başkanı olan Trump’ın 2017’nin 6 Aralık tarihinde Kudüs’ü, İsrail’in başkenti olarak tanıyan açıklaması üzerine Yahudiler, onu Pers Kralı Kyrus ile karşılaştırıp aynı konuma getiriyorlardı.
İsrail Başbakanı Netanyahu 2018 Mart ayında Trump’ı ziyaret etmiş, Amerikan’ın Tel Aviv Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması kararını ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını övmüş ve İsrail halkının, bunu her zaman hatırlayacağını belirtmişti. Netanyahu da Trump’ı, Pers Kralı Kyrus ile karşılaştırmıştı.
Böylece İsrail Başbakanı da Trump’ın bu kararını teolojik olarak yorumlamış, bu karara dini bir anlam yüklemiştir.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD ziyaretinde kendisini 2500 yıl önce yaşamış olan ve Eski Ahit'e göre M.Ö. 6. Babil’i fethederek İsrailoğulları'nın sürgününe son veren Pers Kralı Kiros (Cyrus)'a benzetmiştir. Evanjelikler; Trump’ın da Kiros gibi dindar olmamasına rağmen, Tanrı'nın kutsal amacı için bir araç ve bir taşıyıcı olarak görevlendirildiklerine inanmaktadırlar.
Netanyahu, Trump’ın bu kararını, 1917’deki Balfour Deklarasyonu ve 1948 yılında İsrail’i tanıyan ilk devlet başkanı olan Harry Truman ile Yahudiler için eş değerde olduğunu açıklamıştı. Amerikan eski başkanlarından Harry S. Truman, görev süresinin bitmesinden kısa bir süre önce, Hristiyan Evanjelik Siyonistler tarafından “Büyük Kyrus” olarak adlandırılmıştı.
ABD BAŞKANLARI EVANJELİKLERE HEP DESTEK VERDİ
19. asrın başlarında ABD yönetimleri, Filistin toprakları üzerinde hep bir Yahudi devleti kurulması için yoğun çalışmalar yapmışlardır. Yahudi lobileri, hep gündemde tutmuştur.
1916 Kasım ayı başında 100. yıl dönümü olan Balfour Deklarasyonu, 1948’de İsrail’in resmen kurulmasına yol açan sürecin en önemli adımı olmuştur. Balfour Deklarasyonu, süreci başlatıp yaklaşık 30 yıl sonra nasıl İsrail devleti kur(dur)ulduysa, “Trump Deklarasyonu” olarak niteleyebileceğimiz Trump’ın Kudüs kararı da benzer bir süreçle sonuçlanma yani Kudüs’ün tamamıyla Yahudilerin-Evanjeliklerin hâkimiyetine geçmesiyle sonuçlanabilir.
Kendisini Cyrus olarak tanımlayan ve “vaad edilen toprakların” Yahudilere verilmesi konusunda tavrı oldukça net olan, ABD’nin 33. Başkanı olan Harry S. Truman (1945-1953) döneminde kurulan İsrail’i ilk tanıyan devlet olan ABD’nin bu politikasını güçlü şekilde destekleyen başkanlardandır.
1960 ile 1969 yılları arasında başkanlık yapan, Amerika Birleşik Devletleri'nin 36. başkanı olan Lyndon Johnson da İsrailsever bir başkandır. Johnson bir seferinde “Ne zaman İsraillileri düşünsem çocukluğumda dinlediğim İncil kahramanları gelir. Bu iki ülke İbrani peygamberlerin manevi ışığıyla aydınlanmaktadır. Bu yüzden ABD’nin de İsrail’in de özgürlüğe ve demokrasiye inancı tamdır” demişti.
Johnson’dan sonra göreve gelen ve 1974’e kadar başkanlık yapan ABD’nin 37. başkanı olan Richard Nixon (1969-1974) ise Evanjelik inançlarından ziyade, Evanjelistlerden ve İsrail lobisinin tepkisinden çekindiği için isteklerine boyun eğmiştir.
Nixon’a göre Sovyetleri Orta Doğu’da durdurabilecek tek güç, İsrail’dir. Başkan Gerald Ford ve Jimmy Carter dönemlerinde İsrail’e destek artmıştır. Bunda Jimmy Carter’ın Evanjelik kimliği ve dünya görüşü, etkili olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Nixon ile yavaş yavaş politikaya ısınmaya başlayan Evanjelist taban, asıl uyanışını Carter ve Reegan döneminde gerçekleştirdi.
1976 yılında Evanjelik hareket içinde yer alan Güney Babtist Kilisesi’ne mensup Jimmy Carter’ın Amerikan Başkanı seçilmesiyle Amerikan Sağı yükselişe geçmiş, dünyaca ünlü Newsweek dergisi bunu “Evanjelik Yılı” olarak duyurmuştur. Sonraki otuz yıl boyunca başkanlık seçimlerinde çoğunlukla Evanjelikler, başkan olarak seçilmişlerdir.
1977 seçimleri, Hristiyan Sağ hareketinin siyasete hızla girmesine sahne olmuştur. Basın yayın organlarını da kullanan bu hareket zamanla milyonlara ulaşmıştır. Bunun yanında radyo ve televizyon reklam geliriyle güçlü bir yapıya sahip olmuştur. Evanjelik seçmen, Cumhuriyetçi Partiye destek vermiştir. Hıristiyan Sağ, 46 yıldır ABD siyasetini elinde tutuyor.
Hristiyan Sağcı/Evanjelikler, Jimmy Carter’ın ve Ronald Reagan’ın kampanyalarını desteklediler. Ülkenin tarihindeki en muhafazakâr dinî başkan olan George W. Bush’un seçilmesi, Evanjeliklerin bir başarısı olmuştur.
ABD BAŞKANI CARTER: “İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULMASI İNCİL’İN KEHANETİNİN GERÇEKLEŞMESİDİR”
1977-1981 yılları arasında yönetimde olan Jimmy Carter, Baptist gelenekte yetişmiştir. Evanjelist olduğunu açıkça ifade eden Carter, emekliliğinden sonra eşiyle birlikte Pazar Okulları’nda, daha önce de bahsedildiği gibi Nixon, Graham’a İsrail Başkonsolosluğu’nu dahi önermiş, fakat Graham bu ricayı geri çevirmiştir. (Sunday Schools) çocuklara eğitim vermeye başlamıştır. Orta Doğu konusunda; “Kimse benim İsrail’e sadakatimi sorgulamasın. İsrail’in komşularıyla barış içinde yaşamasını istiyorum ancak bu uzlaşı ile sağlanmalı.” demektedir.
1976 yılında ziyaret ettiği Elisabeth Sinagogu’nda; “Sizinle aynı Tanrı’ya saygı duyuyorum. Bizler sizinle aynı Kitab-ı Mukaddes’i inceliyoruz. İsrail’in ayakta kalması, siyasete bağlı değildir. Bu ahlaki bir ödevdir.” demektedir. Zaten 1978’deki bir konuşmasında da İsrail’in kurulmasını, İncil’de geçen bir kehanetin gerçekleşmesi olarak görmüştür.
ABD’nin 39. başkanı olan Jimmy Carter, bir konuşmasında şöyle diyor:
"1948'de İsrail'in kurulması, Yahudilerin yüzyıllar önce sürgün edildikleri yerden sonunda İncil'de sözü geçen yere tekrar döndüğü anlamına gelmektedir. İsrail Devleti'nin kurulması, İncil’in kehanetinin gerçekleşmesidir."
Başkanlığı boyunca kıyameti yaşayacağını, İsa peygamberin gelme vaktinin yaklaştığını anlatılarında ortaya koyan Başkan Reagan (1981-1989) için 80’lerde Libya’ya yapılan müdahale dahi İsrail içindir. Reagan, 80’lerde Libya’nın bombalanmasını, Eski Ahit’ten ayetler göstererek açıklamıştır. Buna göre Libya, kıyamette İsrailoğulları’na ihanet edecek ülkelerden biridir.
1993-2001 yılları arasında başkanlık görevini yürüten ABD’nin 42. başkanı Bill Clinton, başkanlığı sırasında eşiyle birlikte İsrail’i ziyaret etmiştir. 2001-2009 yılları arasında iki dönem başkanlık yapan George Bush, babası Başkan Bush sayesinde iyi bir eğitim almıştır. Presbiteryen Kilisesi’ne bağlı olarak yetişmiş olan Bush, Amerikan başkanları içinde Evanjelizm’i en fütursuzca savunanı olmuştur.
İncil’i günlük olarak okuduğu ve her sabah dua ederek göreve başladığı bilinen Bush, kendisinin Tanrı tarafından görevlendirildiğini düşünmektedir Evanjelist Bush’un İsrail sevgisi, başkanlığından önce de vardır. Vali olduğu dönemde, Yahudi Birliği’ne seslenirken kullandığı cümleler, dikkat çekicidir:
ABD, KUDÜS’Ü İSRAİL’İN BAŞKENTİ OLARAK GÖRÜYOR
Evanjelik din adamları, Trump'ın başkan olması için çok çalışmışlardır. Amerika’da Evanjelikler gibi başka hiçbir dini topluluk siyasi etki için çabalamadı. Trump, ilk başkan olduğunda da Oval Ofis'te başkanlık kutlamasını ve duasını Evanjelikler ile birlikte yapmıştı.
20 Ocak 2017-20 Ocak 2021 tarihleri arasında ABD Başkanı olarak görev yapan Trump’ın ABD Başkanı olmasına sağlayan dinsel ve ideolojik Sağcı Hristiyan-Evanjelik taban, ABD siyasetinde etkilidir.
ABD Dışişleri Bakanlığı yapan Mike Pompeo da koyu bir Evanjelik’ti. Trump’ın resmi ve gayriresmi olarak danışmanlığını yapanları birçoğu sıkı birer Evanjelik ya da İsrail yanlısı isimlerdir.
ABD, 14 Mayıs 2018’de büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşımıştır. Bu hadise, ABD Başkanı Donald Trump’ın, 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve Tel-Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliği’nin de Kudüs’e taşınmasına karar verdiğini açıklamasının ardından gelişmiştir.
Evanjelik ABD için Siyonist İsrail olmazsa olmazdır. ABD'nin tek müttefiki, İsrail'dir ve dış politikaları hep İsrail merkezlidir. Trump, başkanlık seçimlerinde, seçim kampanyasında başkan olması durumunda ABD’nin Kudüs’ü "İsrail’in başkenti" olarak tanıyacağını söylemişti.
Evanjeliklerin İsrail yanlısı politik talepleri konusunda daha önceki başkanlık dönemlerinde görülmemiş adımlar atan Başkan Trump, Kudüs Büyükelçilik Yasası’nı Kongre’den geçirmeyi bir seçim vaadi olarak sunuyordu. Trump, Hristiyan sağa, Evanjelik/fundamentalist Hristiyanlara ve ABD’deki Ortodoks Yahudi cemaatine verdiği, Amerikan Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma sözünü, hayata geçirmiş oldu.
Trump’ın İsrail dostu olduğunu söylemesi, Amerikan elçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma sözünü vermesi, başkan seçilmesinin İsrail’deki Ortodoks Yahudiler arasında sevinçle karşılanmasına yol açmıştır. Trump’ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyıp, Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyacağını açıklamasında Hristiyan-Evanjeliklerin ve Yahudi lobilerin rolü büyüktü.
ABD’nin İsrail Büyükelçiliği, İsrail’in 70. bağımsızlık yıl dönümünde Tel Aviv’den Kudüs’e taşındı. 25 Mart 2019 tarihinde, Trump, İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri'ndeki hakimiyetini tanıdığına dair bir başkanlık beyannamesi imzaladı.
İkinci yurt dışı ziyaretini İsrail’e gerçekleştiren Trump, Ağlama Duvarı’nı görev sırasında ziyaret eden ilk ABD Başkanı olarak tarihe geçti. Trump, İsrail lehine en çok adımlar atan ABD başkanlarından biri oldu ve Filistinlilerin hukukunu neredeyse hiç gündeme getirmedi.
EVANJELİK TRUMP, İSRAİL’İ ÇOK SEVİNDİRDİ
İsrail’in varlık sebebi, işgaldir. İsrail’in işgali, ulusal ve uluslararası hukukta onaylanmış değildir, onaylanması mümkün de değildir. Kudüs’ün statüsü konusunda BM'nin kararları nettir. 1967 sınırları sonrasında yapılan ve yapılacak bütün işgaller, yerleşkeler, utanç duvarları, yasa dışı olarak tescillenmiştir. Ancak ABD, uluslararası hukukun ve sistemin kararlarına karşı koymakta, tüm dünyaya meydan okumaktadır.
Trump'ın kararıyla, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan tarihteki ilk ülke, ABD oldu. Terörist İsrail’in Başbakanı Netanyahu ABD'nin kararının ardından yaptığı ilk açıklamada, Donald Trump'a teşekkür etti ve "İsrail halkı sonsuza kadar minnettar olacak" dedi.
ABD'nin tek yanlı kararı, terörist İsrail’in mükafatlandırılmasıdır. ABD'nin bu kararı, İsrail’in bütün Filistin’i işgal etme planının bir parçasıdır. ABD yönetiminin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması ve İsrail'deki büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması, uluslararası hukukun ve ilgili BM kararlarının açık bir ihlalidir. Unutmayalım, ABD başkanları da "Dış politikada birinci önceliğim her zaman İsrail'i korumak olacaktır" ifadelerini hep kullanmıştır.
YENİ BAŞKAN JOE BİDEN’DE TRUMP GİBİ İSRAİL YANLISIDIR
3 Kasım 2020 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde Evanjelik kitlenin belirleyici gücünün farkında olan demokrat aday Biden da bu oyların bir kısmını, kendi tarafına çekebilmek amacıyla kişisel inancını ve sahip olduğu değerleri öne çıkarıyor, Evanjelik inanç liderleriyle toplantılar yapıyordu.
Amerikan Yahudilerinin yüzde 70’i tarafından desteklenen Biden, Beyaz Evanjelik Hristiyanların belli bir kısmının desteğini almıştı. ABD’nin 46. Başkanı olan yeni Biden da Trump da İsrail politikaları konusunda farklı düşünmüyordu Her ikisi de işgalci, terör devleti İsrail’e destek vermeye devam ediyor.
ABD’nin 46. Başkanı Joe Biden ve yönetimi, Kudüs ve Gazze’de İsrail tarafından işlenen insan hakları ihlalleri konusunda İsrail’e ses çıkarmamış ve açıkça İsrail’in yanında olmuşlardır.
ABD dış politikasını ele geçiren Hıristiyan Evanjelikler, kıyametçi söylemler ile Orta Doğu’da gerilimi tırmandırıyor. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Evanjelik Mike Johnson, "Hristiyan olarak, İncil'in açıkça İsrail konusunda nerede durmamız gerektiğini söylediğini biliyorum. Tanrı'nın, İsrail'i kutsayan milletleri kutsayacağını biliyorum." diyor.
Johnson, ABD'nin Orta Doğu'daki en büyük dostunun İsrail olduğunu belirterek daha önce eşiyle İsrail'e gittiğini anlattı. İsrail Başbakanı Netanyahu ile bir telefon görüşmesi yaptığını aktaran Johnson, sözlerini şöyle sürdürdü:
"(Netanyahu'ya) Ona İsrail'e ve İsrail halkına desteğimizin sarsılmaz olduğunu söyledim. Ona, kongremizin benim liderliğim altında, sonuna kadar İsrail'in yanında olacağına ilişkin güvence verdim. Hristiyan olarak, İncil'in açıkça İsrail konusunda nerede durmamız gerektiğini söylediğini biliyorum. Tanrı’nın, İsrail'i kutsayan milletleri kutsayacağını biliyorum."
Trump döneminde ABD Dışişleri Bakan Mike Pompeo, görev yaptığı dönemde ABD’nin sahadaki ortağı PKK’ya bağlı olan SDG’nin omurgası sayılan YPG’nin, terör örgütü olmadığını savunmuştu.