Hakkı Öznur: ABD ve NATO uşağı diktatör Evren, Türkeş'i infaz ettirmek istedi
Muhsin Yazıcıoğlu'nun dava ve yol arkadaşları 'Ülkücü Şehitler' için, Altındağ'daki Tacettin Dergahı'nda mevlit okuttu. Alperenlerin ağabeyi, Ülkücü fikir ve siyaset adamı Hakkı Öznur, kabrin başında 12 Eylül darbesi ve şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bir konuşma yaptı. Öznur, 12 Eylül'ün lideri Kenan Evren'in, Alparslan Türkeş'i infaz ettirmek istediğini söyledi.
(BİRİNCİ BÖLÜM )
Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşları “Ülkücü Şehitler” için, Altındağ’daki Tacettin Dergahı’nda mevlit okuttu. Tüm şehitler için dualar edildi. Programa katılan vatandaşlar ve gençler daha sonra Şehit Muhsin Yazıcıoğlu'nun kabri başına geldiler. Kabrin başında Kur'an-ı Kerim okundu. Şehit lider dualarla ve okunan Kuran’la yad edildi. Kabri çiçeklerle donatıldı, gözyaşlarıyla sulandı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun dava ve yol arkadaşı, Alperenlerin ağabeyi, Ülkücü fikir ve siyaset adamı Hakkı Öznur, kabrin başında 12 Eylül darbesi ve şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bir konuşma yaptı.
Öznur konuşmasında, 12 Eylül darbesi sonrası on binlerce Ülkücünün gözaltına alındığını tutuklandığını, zindanlara doldurulduğunu, başta Ankara Mamak Cezaevinin içinde bulunan C- 5 adlı işkence merkezi olmak üzere ülkenin dört bir yanında kurulan işkence merkezlerinde, işkencelerden geçirildiğini, zulümlere uğradıklarını, 9 ülkücünün idam sehpasında, birçok ülkücünün işkence merkezlerinde şehit edildiğini söyledi Ülkücülerin zulme boyum eğmediklerini cunta rejimine direndiklerini, 12 Eylül darbesinin Ülkücü Harekete karşı yapıldığını konuşmasında ifade etti.
Hakkı Öznur şunları kaydetti:
"12 Eylül darbesi Ülkücü Harekete karşı yapılmıştır, darbe olmasaydı Ülkücüler İktidara gelecek devleti yönetecekti. Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi, "Darbeyi yapanlar Amerika’nın dostlarıdır. Onlar darbeyi yapmasaydı, ABD düşmanı Ülkücüler iktidara gelecek ve Amerika’nın bölgesel çıkarlarına zarar verecektiler. Buna izin veremezdik. Darbeyi yapan General Evren ve arkadaşlarına açık destek verdik ve onlara minnettarız" diyerek MHP ve Ülkücü Hareket'e olan düşmanlıklarını ve darbeyi yapan Evren başta olmak üzere 5’li konseyin ABD’ nin adamları olduğunu açıkça itiraf etmiştir.
12 Eylül Darbesini ABD/ NATO planlamış, iş birlikçileri Beşli Konsey’e yaptırmıştır. Darbenin şefi diktatör Kenan Evren, her şeyi ABD ile el ele ve NATO’nun amaçları doğrultusunda yapmıştır. Pentagon için Amerikan yanlısı darbeci generaller, “Bizim Çocuklar”dı.
Şehit liderimiz Muhsin Başkan’ın 40 yıllık siyasi yaşamının 10 yılı hapislerde geçti. 12 Eylül darbesinin ardında tutuklandı. C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirildi. Mamak’ta 2,5 metre karelik hücrede 5 yıl geçirdi. “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasında idamla yargılandı. İdamını isteyen 12 Eylülcülere meydan okudu. Zulme rıza göstermedi, zalimlere boyun eğmedi. Milletin adamı, şehadete yürüyen lider Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarımız küresel bir organizasyonla Keş Dağlarında şehit edildiler.
Muhsin Yazıcıoğlu Türkiye’nin milli direnç merkeziydi, Meclisin sigortasıydı. Onun yokluğu, hem devlet nezdinde hem millet nezdinde derinden hissediliyor. Toplumun bütün kesimleri onu özlemle arıyor. Birleştirici, bütünleştirici, yol gösteren, sağduyulu, itidalli tavrıyla hep örnek olmuştur. Öylesine vâkar sahibi, feraset sahibi bir insandı ki; ‘Zulüm Azrail olsa da ben hep Hakk’ı tutacağım’ düsturuyla hareket ederdi.
İstikameti-kıblesi, dosdoğru bir dava adamıydı.. O, istikamet ve vakar sahibiydi... Muhsin Yazıcıoğlu deyince Kur’an’a adanmış bir ömür ve Allah ve peygamber sevdası ile dolu bir yürek karşımıza çıkıyor..
Şehit Muhsin Yazıcıoğlu deyince dava adamlığı, davaya adanmışlık, fazilet, fedakârlık, vefa, kadirşinaslık, hasbilik, beklentisizlik akla gelir. Kendisi için bir gün yaşamadı. Ömrünü, hayatını, verdiği yüce davasına adadı. Her türlü istibdada karşıydı, İstiklal aşığıydı. Çile adamıydı. Davasının çilesini çekti hep. Hep dik durdu, düz yaşadı, hayat çizgisinde kırıklık yok, çizgisini bozmadı, istikametini değiştirmedi. İnandığı değerlere hep bağlı kaldı.
Yüce kitabımız Kur’an diyor ki, “Allah, muhsinlerle beraberdir.” Kur’an ayetlerinde ‘muhsin’ ifadesi birçok yerde geçmektedir. Allah, iyilik ve güzellik insanı olan muhsinlerle beraberdir. Hiç şüphesiz Yüce Allah, dünyada ve ahirette kötülerle değil, muhsinlerle/iyilerle beraberdir.
Biz Allah yolunda, Kur’an yolunda, millet yolunda şehit düşen Muhsin Başkan’la beraber olduk. İyi ki onun gibi yiğit bir liderle, adam gibi adamla yol ve dava arkadaşı olmuşuz. Ne mutlu bizlere .”
Hakkı Öznur, Türk demokrasi tarihinin kara lekesi 12 Eylül darbesinin 42. yıldönümünde şu tarihi açıklamayı yayımladı:
74 AFFIYLA DIŞARI ÇIKAN SOL ÖRGÜT MENSUPLARI KALDIKLARI YERDEN DERİN SOL ÇALIŞMALARINA DEVAM ETTİLER
12 Mart 1971 muhtırası ile büyük bir darbe yiyen Türk solu, 1974 sonlarından itibaren tekrar örgütlenmeye çalışmıştır. 1974 affı, Marksist, devrimci Sol hareketlerin tekrar meydanlara çıkmasına ve faaliyetler yapmasına zemin hazırladı.12 Mart’ta içeri atılan illegal THKP-C, THKO, TKPML/TİKKO, TİİKP, TKP kadroları ve yine kapatılan TİP’in kadroları, dışarı çıktıktan sonra tekrar kaldıkları yerden yeni örgütler ve yayınlarla faaliyetlere hızlı bir şekilde başladılar. 12 Mart öncesi yaşanan siyasal çatışmalar, öğrenci olayları ve kaos ortamına giden süreç yeniden başladı.
1977’ye gelindiğinde ülkede kızıl terör, siyasi ve sosyal çalkantılar devam ediyordu, siyasal cinayetler çatışmalar her geçen gün artarak devam ediyordu. Adalet partisi, erken seçim çağrısı yaptı. AP'nin erken seçim çağrısı CHP’de olumlu yankı buldu. 5 Nisan'da toplanan Meclis, 14 Ekim 1977’de yapılması gereken seçimlerin 5 Haziran’a alınmasını kararlaştırdı.
MHP Genel Merkezi’nin düzenlemiş olduğu büyük mitinglere, kapalı salon toplantılarına Ülkü Ocakları da 1250’ye yakın şubesiyle aktif bir şekilde destek verdi. MHP lideri Türkeş, 15 Mayıs 1977 Pazar günü Çorum’dan başlayarak 4 Haziran tarihine kadar 23 ilde düzenlenen mitinglerde halka hitap etti. MHP’nin düzenlemiş olduğu mitingler şu illerde yapılmıştı: Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Erzurum, Elazığ, Malatya, Kayseri, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Konya, Yozgat, Adana, Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, İstanbul, Eskişehir ve Ankara…
Seçimlere gidilirken İstanbul, İzmir, Adana, Bursa gibi bazı illerde MHP seçim büroları basıldı, bombalandı. MHP ve Ülkü Ocakları’na mensup birçok dava arkadaşımız silahlı saldırılarla şehit edildi.
Bu arada CHP’nin başını çektiği Sol kesim, hem ülkede hem de Avrupa’da MHP’yi hedef alan “MHP, ÜOD kapatılsın, faşist yuvalar dağıtılsın.” diyen kampanyaları başlattı.CHP, DİSK ve radikal Sol grupların bu kampanyasına “Moskova’nın Sesi Bizim Radyo” da destek vererek MHP’yi ve Ülkü Ocakları’nı hedef alan saldırılarda bulunuyordu.
5 Haziran 1977’deki erken genel seçimlerinden CHP, birinci parti olarak çıktı, ama tek başına iktidar olacak sonucu alamadı. CHP, 6.136.171 oy ve yüzde 41,4 oy oranı ile 213 milletvekili çıkardı. Bu CHP’nin 1950’den beri ulaştığı en yüksek oy oranıdır. Seçimlerde DİSK ve birçok sosyalist çevreler, CHP’yi destekledi. TKP’nin radyosu “Bizim Radyo” ilerici-devrimci oyların CHP’ye verilmesini istedi. Seçimlerin en başarılı partisi MHP idi. MHP, 951.544 oy alarak yüzde 6,4 oy oranıyla 16 milletvekili çıkardı.
1977 seçimlerinden sonra “AP ve MHP dışında her partiyle koalisyona razı olduklarını” söyleyen Ecevit; Cumhurbaşkanı’nca hükümeti kurmakla görevlendirildi. Sakıp Sabancı açıkça “Bu hükümet güvenoyu almalıdır.” diyerek sanayi burjuvazisinin “Ecevit alternatifi”ni deneme isteğini ortaya koydu. Bu hükümet, MHP tarafından “KEK (Korutürk-Ecevit-Koç) hükümeti” olarak tanımlandı.
CHP lideri Ecevit, 21 Haziran günü bakanlar kurulu listesini Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e sundu. Korutürk, aynı gün onayladı. Yeni hükümet kabinesini Hürriyet gazetesi “Allah’a Şükür Erbakan’sız Hükümet” diye okuyucularına duyuruyordu. Ecevit’in kurduğu hükümet, 3 Temmuz 1977’de Meclis’te yapılan oylamada güvenoyu alamadı. 4 Temmuz 1977 günü Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’e, yeni hükümeti kurma Cumhurbaşkanınca onaylanan 2. MC (5. Demirel) hükümeti de 21 Temmuz 1977’de kuruldu.
Hükümetin güven oylamasına 2 gün kala, 29 Temmuz günü TKP yandaşı DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, MC’ye karşı Ulusal Demokratik Cephe (UDC) çağrısı yaptı. Çağrıya ilk tepki Ecevit’ten geldi. Ecevit UDC’ye destek vereceklerini ifade ediyordu. 2. MC diye adlandırılan AP-MSP-MHP koalisyon hükümetinde AP’nin (Başbakan dâhil) 16, MSP’nin 7 ve MHP’nin 5 bakanı vardı.
“GÜNEŞ MOTEL” OLAYI VE ECEVİT’İN ÇİRKİN PAZARLIKLARI
Türkiye’deki bürokratik ve oligarşik güçler, MC hükümetinin yıkılması için devreye mason localarını ve lobileri devreye soktular. Tek hedefleri, bu hükümetin mutlaka düşürülerek yerine Ecevit’in CHP’sinin iktidara getirilmesiydi.11 Aralık 1977 tarihinde yapılan mahalli seçimlerde 67 ilden 42’sinde seçimleri CHP kazandı. Bu seçim zaferi Ecevit’i harekete geçirdi. Ecevit, hükümeti düşürmek için “Kumar borcu olmayan 11 adam arıyorum” dedi. Bu şu anlama geliyordu: Hükümetin düşmesi CHP’nin iktidar olması için Meclis’ten 11 milletvekiline ihtiyaç vardı.
Bu doğrultuda Ankara’da ve İstanbul’da kulis faaliyetleri ve entrikalar başlatıldı.Önce Ecevit’in hükümet kurması için lazım olan milletvekillerinin peşine düşüldü. AP milletvekilleri ile temasa geçildi. AP içerisindeki iç karışıklıklar ve çekişmeler takip edilerek hangi milletvekillerinin istifa ettirilerek CHP’ye geçişi sağlanabilir noktasında planlar yapıldı.
AP içerisindeki Demirel karşıtı, muhalif milletvekilleri, CHP’nin tekliflerine 'Evet' diyeceklerdi. Hükümeti düşürmek için önce istifalar başladı. 17 Aralık günü, Ankara Trafik Hastanesi’nde toplanan istifacı 12 milletvekili, Bülent Ecevit’in Oran Semtindeki evine gidip bir CHP hükümetini desteklemeye hazır olduklarını bildirdi. Ecevit, zaten bu gelişmeyi biliyor ve bekliyordu. Ve kafasında istifa eden milletvekillerine birer bakanlık verme de vardı. İstifa eden milletvekilleriyle yeni hükümet kurmak için onlara verilecek bakanlıkların garantisi şarttı.
Siyaset tarihine “Güneş Motel” entrikası ve Türkiye’nin ilk “Mebus Pazarı” olarak geçen transfer pazarlıkları İstanbul’da belediyeye ait Florya’daki Güneş Motel’de yapıldı Güneş Motel’deki gizli pazarlıklar, görüşmeler sonucunda hükümetin gensoruyla düşürülmesi ardından bir CHP’li hükümet kurulması kararlaştırıldı. Ecevit 226’yı bulmuştur, artık rahattır. Hükümeti düşürecektir. CHP’nin hazırladığı “Gensoru Önergesi” 26 Aralık 1977 günü Millet Meclisi Başkanlığı’na verildi. Ecevit AP milletvekilleri il eyapılan gizli pazarlıklar sonucunda AP’den istifa eden 11 milletvekiliyle rahatlayacaktı. 31 Aralık 1977 günü verilen bir gensoruyla 2. MC hükümeti, 7. koalisyon hükümeti, AP’den istifa eden milletvekillerinin sayesinde yıkılacaktı. 2.MC koalisyonunun istifası 5 Ocak 1978’de kabul edilmiştir.
ABD VEBATI DESTEKLİ ECEVİT HÜKÜMETİ KURULDU
Fahri Korutürk, hükümeti kurma görevini 1 Ocak 1978’de Bülent Ecevit’e verdi. Cumhurbaşkanı Korutürk, Ecevit’e hükümetin güvenoyu alabilmesi için 11’lerin güvence vermesini istedi. Ecevit, üç gün sonra, soruna pratik bir çözüm buldu: CHP, bağımsızlar, CGP ve DP ortak bir bildiri yayınladılar. Hükümeti birlikte kuracaklarını ilan ettiler. Ecevit, ilk olarak Adalet Partisi’nden ayrılan ve bağımsız kalan 11 milletvekili ile görüştü ve bağımsızların koalisyona katılma şartlarını tespit etti. Güneş Motel’de gece yarıları yapılan pazarlıklar sonucu 11 milletvekiline bakanlık rüşveti verilerek 5 Ocak 1978 günü Bülent Ecevit, hükümeti kuruldu. Ecevit , CHP dışında kendisini destekleyen herkese bir bakanlık verdi. Bakanlık sayısı 35’e çıkarıldı. Bağımsızlar, CGP ve DP’ye 13 bakanlık verildi. 17 Ocak 1978 günü Ecevit hükümeti, 217 ret oyuna karşı 229 oyla güvenoyu aldı. Ve Ecevit yeniden başbakan oldu.
CHP tabanı ve aşırı sol çevreler sevinçliydi. İktidarda Sol bir parti vardı. MHP ve Ülkücü kadrolar, bürokrasiden tasfiye edilecek, devrimciler devlet kadrolarında yerini alacaktı. Hükümete en büyük destek TÜSİAD patronlarından, dışarda ise ABD ve Batılı ülkelerden geldi. Carter, yaptığı açıklamada “Ecevit’in Başbakan olmasına çok sevindim.” diyordu.
20 BİN ÜLKÜCÜANKARA’DA MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA YÜRÜDÜ
Ecevit iktidarının kurulmasıyla birlikte Ülkücü Hareket'e yönelik büyük baskılar ve zulümler de başlayacaktı. Ecevit’in ilk icraatı, bürokrasi ve devlet kadrolarında Ülkücü kıyımı oldu.Ülkücü kadroların yerine, devlet ve millet düşmanı Marksist –Leninist zihniyetli, DEV-GENÇ’li, TÖB-DER’li, MEM-DER’li devrimci sol militanlar,CHP’nin sayesinde devlet kadrolarına yerleşiyordu. Başta CHP’nin İçişleri Bakanı, solcu polislerin örgütü olan POL-DER yöneticilerini, emniyetin üst kademelerine yerleştiriyordu.
CHP iktidarının işbaşına gelmesiyle Milli Eğitim ve üniversitelerde Ülkücülere yönelik kıyım başladı. Milliyetçi Hareket mensupları, devlet dairelerinden sürgün edilirken eğitim enstitülerinde okuyan binlerce Ülkücünün öğrenim hakkı ellerinden alınmak istenecekti. Öğretmen yetiştiren Eğitim Enstitüleri yönetmeliklere aykırı olarak normal süresinden 1,5 ay önce dönem notları verilmeden kapatılacaktı. Türkiye'nin her yerindeki 55 eğitim enstitüsü öğrencileri CHP iktidarının yapmış olduğu bu uygulamayı protesto etmek amacıyla Ankara, İstanbul, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Kırşehir, Manisa vb. illerde kitlesel gösteriler yaptılar. Eğitim enstitüleriyle ilgili en büyük gösteri 30 Ocak 1978 tarihinde Ankara’da yapıldı.
Ülkü Ocakları Derneği Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve Ankara Ülkü Ocakları Başkanı Abdullah Çatlı’nın tasarladığı Ankara gösterisi, günler öncesinden organize edilmişti. 30 Ocak günü yapılacak gösterilerle ilgili Site, Niğde, Sivas, Yıldırım Beyazıt Öğrenci Yurtları gibi Ülkücülerin hâkimiyeti altında bulunan yurtlarda toplantılar yapılarak, düzenlenecek gösterinin planları en ince ayrıntılarına kadar yapıldı. Yapılan teşkilat toplantıları sonucunda binlerce Ülkücünün dört bir koldan Kızılay’da Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde toplanarak, burada Milli Eğitim Bakanı ve CHP iktidarı aleyhine gösteriler yapılması kararlaştırıldı ve binlerce Ülkücü Milli Eğitim Bakanı’nı ve CHP’yi protesto etti.
15 NİSAN 1978 MİTİNGİNE 500 BİN ÜLKÜCÜ KATILDI
15 Nisan 1978’de, Ankara’da, yüz binlerce Ülkücü, her türlü küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı tarihi bir yürüyüşe katılmıştı. MHP lideri Başbuğ Türkeş’in liderliğinde yüz binlerce Ülkücünün katıldığı tarihi miting ve yürüyüş, CHP iktidarını ve sistemi korkutmuştu. “Savaşımız vurguncu düzenedir”, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diye yürüyen yüz binler, ABD ve NATO’yu da tedirgin etmişti. MHP’nin “Anadolu’nun şahlanışı” adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu.
Tandoğan’da düzenlenen “zam, zulüm ve işkenceyi” protesto mitingine 500 bin ülkücünün katılması, topluluğun coşku ve heyecanı siyasal görünümünün ötesinde sosyolojik bir olaydır. 12 Eylül darbesi yapılmasıydı ve 1981’de genel seçimlere gidilebilseydi TBMM’nde oluşacak yeni tabloda MHP çok güçlü olacaktı MHP’nin büyümesi seçmen tabanının hızla yaygınlaşması egemen güçleri ciddi şekilde tedirgin ediyor, seçimleri takiben kurulacak Hükümet içinde etkili konuma gelmesinden endişe duyuluyordu. 12 Eylül müdahalesini MHP’nin iktidar yürüyüşüne öldürücü bir darbe vurduğu sosyal ve siyasal bir gerçektir.
MHP BARIŞ VE KARDEŞLİK ÇAĞRILARI YAPARKEN TSK İÇİNDEKİ“SALTIK ÇALIŞMA GRUBU” DARBE ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYORDU
Bu arada ülkede bunalım gittikçe artmıştı. MHP, bu bunalımlı dönemde sürekli olarak barış ve kardeşlik çağrılarında bulundu, şiddet ve teröre karşı çıkarak, tüm siyasi partileri uzlaşmaya çağıran girişimlerde, açıklamalarda bulundu. MHP’nin barış çağrıları Sol cephenin dışında taraflı tarafsız çevrelerde yankı buluyordu. Hatta o günlerde MHP aleyhine yazılar yazan, MHP’nin mahkûm ettirdiği Yankı dergisi bile MHP’nin bu barış çağrıları karşısında şunları yazmak zorunda kalmıştı:
“MHP’nin barış çağrılarını, MHP’li bakanların kardeşlik dostluk sözcüklerini ve Türkeş’in özel açıklamalarını dikkate almak zorundayız. Çünkü bu Türkiye için bir şanstır. Hepimiz üzerimize düşen görevi yapmalıyız. MHP’nin çağrılarına kulak vermeliyiz.”
DARBE ŞARTLARINI OLGUNLAŞTIRMAK İÇİN ÜLKEYİ KAN GÖLÜNE ÇEVİRDİLER
MHP’nin “Anadolu’nun şahlanışı” adıyla düzenlediği büyük mitingler, egemen güçleri, çıkar çevrelerini rahatsız ediyordu. 1980 yılının Nisan, Mayıs, Haziran ayında düzenlediği “Gönül Seferberliği” mitingleri, Genelkurmay karargahında darbe planlarını yürüten ABD/NATO’ya bağlı Evren-Saltık ikilisini (SALTIK ÇALIŞMA GRUBU) çok ciddi rahatsız etmiştir. Ankara’dan Washington’a, MHP aleyhine raporlar gönderiyorlardı.
ABD emperyalizmi ve NATO merkezli Gladyo, Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek istiyordu. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyordu. CIA istasyon şefleri, Türkiye’den çıkmıyordu. Bu süreçte MHP, küresel emperyalizme ve işbirlikçilerine meydan okuyor, Washington’un, CIA istasyon şeflerinin oyunlarını bozuyordu.
17-18 Nisan 1978 Malatya, 3-7 Eylül Sivas, 19-26 Aralık Kahramanmaraş, 1980’in Mayıs-Temmuz ayları Çorum vb. yerlerde yapılan kışkırtmalar sonucu çok sayıda vatandaşımız öldü, canlar yandı, yürekler dağlandı. Milletimiz acılara boğuldu. Ülkemizi acıya boğan olaylar, ne sağ ne sol ne Alevi-Sünni çatışması idi. Provokasyonların amacı, ülkeyi iç savaşa sürükleyip, darbe şartlarını olgunlaştırmaktı. 12 Eylül dökülen kanlar üzerinden geldi. Akan kanların bizzat sorumlusu, ABD ve NATO’ya bağlı, ordu içindeki derin, karanlık yapı ve onların sivil iş birlikçileriydi.
CIA elemanları ve uzantıları, Malatya, Sivas, Kahramanmaraş ve Çorum olaylarını tertip etmişlerdir. Bu kanlı olaylarda, CIA ve Pentagon okullarında yetişen, adlarına “barış gönüllüleri” denilen ajanların var olduğu ise yıllar sonra ortaya çıkmıştır.
MHP GENEL MERKEZİ’NE SİLAHLI, BOMBALI SALDIRI DÜZENLENMİŞTİR
Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü, şehit ediliyordu. CHP’nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.
30 Haziran 1979 günü, MHP Genel Merkezi, Ankara’da polis üniforması giymiş Sol örgüt militanlarının silahlı, bombalı saldırısına uğradı. Alper Demirci ve Ömer Yüce adlı iki Ülkücü genç, şehit edilmişti. MHP’nin doğudaki belediye başkanlarından Hikmet Tekin, 12 Ağustos günü PKK militanları tarafından pusuya düşürülmüş, annesi ve kardeşi ile birlikte hunharca şehit edilmişlerdi.
YAŞANMIŞ TABLOLAR VE ÜLKÜCÜ ŞEHİTLER ALAYI
Bombaların patlamadığı, insanların sokak ortasında, bürosunda, evinde katledilmediği yer yoktu... Her gün birkaç Ülkücü şehit ediliyordu. CHP’nin iş başına geldiği 22 aylık iktidarı döneminde, 1200 Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edilmişti.
1977-12 Eylül 1980 tarihleri arasında, sadece İstanbul’da şehit edilen MHP yöneticisi 250’den fazladır. 19 Kasım 1977 günü Beşiktaş İlçe Başkanımız Hikmet Ay, 29 Haziran 1978 günü Zeytinburnu İlçe Başkanımız Bekir Şendilmen, 3 Ekim 1978’de İstanbul MHP İl Başkanımız Recep Haşatlı ile oğlu Mustafa Haşatlı, 13 Mayıs 1979 günü MHP Şişli İlçe Başkanımız Yusuf Bahri Genç, 13 Kasım 1979 günü Şişli İlçe Başkanımız Cihan Duman, 26 Kasım 1979 günü Eyüp İlçe başkanımız Ali Tezdoğan, 13 Ağustos 1979 Kartal İlçe Başkanımız Rahşan Kanbur, 24 Kasım 1979 günü Zeytinburnu İlçe Başkanımız İsmail Aslan, 31 Aralık 1979 günü Beyoğlu İlçe Başkanımız Mehmet Akçiçek, 24 Ocak 1980 günü Şişli İlçe Başkanımız Ali Sünnetçi, 1 Şubat 1980 günü yine Eyüp İlçe Başkanımız Ali Terzibaşı, 24 Haziran 1980 günü Gaziosmanpaşa İlçe Başkanımız, Ali Rıza Altınok eşi ve kızıyla şehit edildiler.
MHP İlçe Başkanımız Yusuf Bahri Genç, 19. saldırıdan kurtulamamıştı. Dönemin Günaydın gazetesinde yayınlanan bir haberde, “18 kez saldırıya uğrayan milliyetçi genç son saldırıdan kurtulamadı” diyordu.
Kızıl saldırılar devam ediyordu. Adana’da 6 ülkücü öğretmen, MHP Manisa İl Başkanı Cemil Çöllü, Mardin İl Başkanı Ata Pehlivanoğlu, Tunceli İl Başkanı Haydar Koç, Kars İl Başkanı Avukat Hüseyin Cahit Aküzüm, MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi, gazeteci-yazar İlhan Darendelioğlu ve MHP’nin çok sayıda il ve ilçe yöneticileri, ‘Fedai’ dergisi sahibi Kemal Fedai Coşkuner ve daha yüzlerce Ülkücü, Komünist terör örgütleri tarafından şehit edildi.
27 Mayıs 1980 Günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak Dev-Sol adlı terör örgüt tarafından Ankara da şehit edildi. Ülkücülerin elinde olan Ankara’daki Ziraat Mühendisleri Birliği, 2 Eylül 1980 günü bombalı ve silahlı saldırıya uğradı. 4 Ülkücü şehit edildi. Türkiye’nin her yerinden buna benzer haberler gelmeye devam ediyordu.
TSK DA “ SALTIK ÇALIŞMA GRUBU” SON HIZLA DARBE ÇALIŞMALARINI SÜRDÜRÜYOR
Temmuz 1978’de Genelkurmay karargâhında Kenan Evren’in talimatıyla oluşan “Darbe Çalışma Grubu” çalışmalarını sürdürüyordu. Haydar Saltık ve ekibi NATO merkeziyle birlikte çalışıyor. (SALTIK ÇALIŞMA GRUBU) Ankara’dan Washington’a, MHP aleyhine raporlar gönderiyorlardı. Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Haydar Saltık’ın başında bulunduğu, adına “SALTIK ÇALIŞMA GRUBU” denen karanlık yapı, ihtilal şartlarını olgunlaştırmak için her şeyi planlamış ve uygulamışlardır.Ülkücü düşmanı Haydar Saltık’ın başkanlığındaki “DARBE ÇALIŞMA GRUBU”nda bulunanlar, Washington’un “Bizim Çocukları”dır.
Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü savunan MHP’nin demokrasiye, ülkeye, vatana sahip çıkışı karşısında, CIA istasyon şefleri, “Bizim Çocuklar” dedikleri, ABD yanlısı generallere “elinizi çabuk tutun, darbe çalışmalarını hızlandırın” talimatını vermişlerdir.
1979’un sonlarına gelindiğinde askerî müdahalenin işaretleri netleşmeye başlamıştı. ABD/ NATO ya bağlı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile komuta kademesi, 17 Aralık 1979’da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile uzun bir görüşme yaptılar ve bir mektup sundular. Bu Mektup darbenin yaklaştığının sinyaliydi.
17 Haziran’da Genelkurmay Başkanı Evren, Kuvvet Komutanlarını ve Genelkurmay 2. Başkanı Necdet Öztorun’u toplantıya çağırdı ve kod adı “Bayrak Harekâtı” olan bu darbenin 15 Temmuz’da yapılması kararlaştırıldı. Ancak 2 Temmuz’da Demirel Hükümet’i güvenoyu alınca plân ertelendi. 28-31 Ağustos’ta, 3 Eylül’den itibaren her an hazır olunması bildirilen “Bayrak Harekâtı” özel kuryelerle komutanlara teslim edildi.
KENAN EVREN: 3 YIL BİLEREK BEKLEDİK MURADIMIZA ERDİK
Başbakan Demirel, 1980 yılının Temmuz ayında Genelkurmay Başkanı Evren’i makamına çağırıyor ve diyor ki “Fatsa çok karışık, bir Fatsa’ya gitseniz.” Evren gidemem diyor. “Niye?”, “Teröristler bütün yolları tutuyor.”, “Helikopterle gidin”, “Helikopteri de düşürürler” diyor. Kenan Evren, Devrimci Yol örgütünün hâkim olduğu Fatsa’ya gitmekten korkuyordu.
Türkiye 12 Eylül’e hızla sürükleniyordu. 11 Eylül 1980 günü Ankara’da sokakları, terör örgütleri almıştı. Dört bir yana Sol örgütlerin bombalı pankartları asılmıştı. Ankara, bir harp sahası gibiydi. Bakanlıklarda, Genelkurmay’ın önünde, Meclis’in önünde, sayısız Dev-Yol imzalı bombalı pankartlar asılıydı. Silahlar, bombalar, Ankara’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Kars’a, Edirne’den Van’a her yerde patlıyordu. Ülke, savaş alanına dönmüştü.
Sıkıyönetimin sadece adı vardı. Güvenlik güçleri, adeta inzivaya çekilmişti. Şehirler, sokaklar, Sol terör örgütlerine teslim olmuştu. Sanki bütün bunlar “darbe şartlarının olgunlaşması” içindi. Askerlerse o gün Genelkurmay’ın yeraltında darbe hazırlıklarının son rötuşlarını yapıyor, darbe için geriye sayımı başlatıyorlardı...
ABD/NATO ile ilişkili, Gladyo’yla bağlantılı, devletin kılcal damalarına kadar girmiş ajanlar, kriptolar, uzantıları ihtilal şartlarını olgunlaştırmak için sansasyonel cinayetler, bombalı katliamlar ve kitlesel provokasyonlar meydana getirmişlerdir. Abdi İpekçi suikasti, Gün Sazak’ın şehit edilmesi, MHP Genel Merkezi baskını ve daha yüzlerce vb. olayları sıralayabiliriz.
Cunta rejiminin başı, Kenan Evren’in Konya’da bir konuşması var: “Biz 3 yıl sabrettik, muradımıza erdik” diyor. İhtilal şartlarının olgunlaşması için Türkiye’nin kan gölüne dönmesine, oluk oluk kan akmasına, binlerce insanın ölmesine bilerek göz yumduklarını söyleyen Evren, sabrederek muradına erdi. Bu, tarihin cevap arayacağı büyük bir itiraftır. Evren ve Konsey üyeleri ölümlere, çatışmalara ve ülkenin kaosa sürüklenmesine seyirci kaldıkları ve ihtilal şartlarını olgunlaştırmak için darbeye zemin hazırladıkları ve planladıkları için sorumludurlar suçludurlar.
12 EYLÜL 1980’DE CIA’NIN “BİZİM ÇOCUKLARI” DARBE YAPTI
Darbe gecesine saatler kala bir kısım siyasetçilerin az çok bildikleri darbeyi, Washington çoktan haber almıştı. 27 Mayıs ve 12 Mart’ta olduğu gibi sözde Amerikan yardım heyeti JUSMAT, çok önceden hazırlıklarını bildikleri darbeyi Pentagon’a, Washington’a bildirmişlerdi. 12 Eylül haberi “Situation Room”a, Balgat’taki Jusmat’tan gelmişti. “Türk ordusunun komuta heyeti yönetime el koydu. Herhangi bir kuşku ve kaygıya gerek yok. Müdahale etmesi gerekenler etti”.
JUSMAT’ın başındaki General Thompson, CIA İstasyon Şefi Paul Henze, ABD Elçisi James Spain gibi isimler, darbeyi yapanların ABD ve NATO’nun dostları olduğunu söylüyorlardı. Darbenin şefi Kenan Evren, her şeyi ABD ile el ele ve NATO’nun amaçları doğrultusunda yapmıştır. Pentagon için Amerikan yanlısı darbeci generaller, “Bizim Çocuklar”dı.
KENAN EVREN TÜRKEŞ’İ İNFAZ ETTİRMEK İSTEDİ
Türkiye, 12 Eylül alacakaranlığına girerken 12 Eylül sabahı Konsey’in görevlendirdiği askerler siyasi parti liderlerinin kapısındaydı. Başbakan Süleyman Demirel, CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan evlerinden alınarak gözetim altına alındılar. MHP lideri Alparslan Türkeş için Konsey özel ekip görevlendirdi. Bu ekip Türkeş’i evinde bulunmadı Türkeş’in evine giden, direk konseye bağlı askerler eli boş döndü. Askeri yönetim üç gün süreyle Türkeş için “teslim ol” çağrısında bulundu. Çağrılar, radyo ve televizyonda sıksık anons edildi. Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren üç parti liderinin teslim olduğunu, Türkeş’in de teslim olmasını, aksi halde suçlu duruma düşeceğini ifade eden bir bildiri yayımladı. Evren ve Konsey üyeleri Türkeş’in bulunamaması üzerine tedirgin oldular ve korktular. Türkeş, 3 gün sonra teslim olur Cunta rejimi tarafından İzmir Uzunada’ya götürüldü 25 gün burada kaldı. Ardından Ankara’ya getirildi. 11 Ekim günü tutuklandı.
12 Eylül hükümetinin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, (Temmuz 1980 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevine Müsteşarlık) getirildi.12 Eylül darbesinden sonra kurulan Bülend Ulusu hükûmetinde Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.) Kenan Evren'in Alparslan Türkeş için "Yakalayın; şayet mukavemet ederse vurun!" dediğini ve “infaz emri”verdiğini2015 yılında bir söyleşide anlatmıştır.
Evren’in, emrindeki subaylara Türkeş’in yakalanmaması üzerine öfkelendiğini söylüyor. İlter Türkmen bunlar yaşanırken “Evren’in yanındaydım ve yaşananların şahidiyim” diyor. Türkmen, Evren’in hedefinin Alparslan Türkeş olduğunu, onu tutuklatıp, hapse attırmak istediğini yine açıkça söylemiştir .Kenan Evren’in Türkeş’e olan menfi tutumu Genelkurmay Başkanı olduktan sonra hep dikkat çekmiştir. Verilen bazı resepsiyonlarda, Evren ve Komuta kademesi MHP lideri Türkeş’e soğuk davranmıştır. Türkeş’i görmezlikten gelmeye çalışmışlardır.
MHP LİDERİ TÜRKEŞ MHP VE ÜLKÜCÜ KURULUŞLARIN YÖNETİCİLERİ TUTUKLANDI. MHP KAPATILDI. 50’BİNDEN FAZLA ÜLKÜCÜ GÖZALTINA ALINDI
12 Eylül 1980 tarihinde de darbe yapıp, yönetime el koyanlar tarafından, hareketin lideri Başbuğumuz Alparslan Türkeş, MHP ve Ülkücü kuruluşların yöneticileri dâhil 50 binden fazla ülküdaşımız, gözaltına alınmıştır. Binlercesi, uydurulan senaryo, tertip, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak, tutuklanmıştır.
12 Eylül askeri müdahalesiyle, MHP ve Ülkücü kuruluşların lider kadroları başta olmak üzere on binlerce Ülkücü tutuklanmıştır. C-5, Harbiye, Hasdal gibi askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirilmişlerdi.
1944 yılında Sansaryan Han’da işkencecilerin “beyin tavası” dediği tabutluk işkencelerini gördük. 12 Eylül döneminde C-5’lerde benzerlerini yaşadık. Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler, intihar süsü verdiler.
MUHSİN YAZICIOĞLU, C-5 ADLI İŞKENCE MERKEZİNDE İŞKENCELERDEN GEÇİRİLDİ!
12 Eylül 1980 öncesi Ülkücü gençlik hareketinin lideri olan Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere, binlerce Ülkücü, Ankara Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 28. Mekanize Piyade Tümeni içerisinde bulunan C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirildi. Muhsin Başkan’ın, adına “C-5” denilen işkencehanede gördüğü işkence, 13 Şubat 1981 tarihli “ilk muayene” kaydında, ‘dirseklerinde yara, parmaklarında yanık izleri ve idrarında kan’ tespit edildi bilgisiyle yer alıyordu.
C-5 adlı işkence merkezinde işkencelerden geçirilen Ülkücüler, daha sonra A Blok’ta “kafes” denen Kenan cehenneminde dayaktan geçiriliyorlardı. C-5 ve kafesten sonra dayaklar götürüldükleri hücre ve koğuşlarda da devam ediyordu.
Ülkücü hareket düşmanı bazı askeri savcı ve hakimler, işkenceli sorgulara bizzat eşlik ediyordu. Asker ve polis karışımı özel işkence ekibi Ülkücülere işkence ederken, Mamak Cezaevi komutanı Raci Tetik ise zevkle seyrediyor ve kimi zaman işkencecilere nezaret ederek “Gerekirse ölsünler, sakat kalsınlar, hiç önemli değil. Devam edin” diyordu.
Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı Solcu çete, Beşli Konsey’i arkalarına alarak Mamak’ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne C-5 adlı özel işkence merkezine getirilen Ülkücülere, Başbuğ Türkeş ve Muhsin Başkan başta olmak üzere Ülkücü hareketin önde gelen isimlerinin aleyhine ifade vermeleri için büyük baskı ve işkenceler yaptılar.
78 yıl önce 23 Türk milliyetçisi, “tek parti diktatörlüğünde” tabutluklara kondu. 1500-2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başlarına koydular. 36 yıl sonra bu sefer Amerikancı Kenanist rejim, yine Türk milliyetçilerini, Ülkücüleri tabutluklara koydu,
İŞKENCECİ RACİ TETİK GLADYONUN ELEMANIDIR
İstanbul'da TSK Çamlıca Özel Bakım Merkezi’nde uzun yıllardır saklanan, zalim, işkenceci Albay Raci Tetik hesap vermeden öldü. Tıpkı Amerika’nın “Bizim Çocukları” olan Faşist Kenan Evren’in başını çektiği “Beşli Konsey” ve Nurettin Soyer gibi sözde hukukçular vb. zulme iştirak eden birçok isimler gibi hesap vermeden bu dünyadan gitti.
“Özel Harp” elemanlarından olan işkenceci Tetik, Temmuz 1980'de Mamak Askeri Cezaevi Komutanı olarak atandı. Beşli çetenin ve NATO merkezli gladyonun özel elemanlarından olan Raci Tetik, özel yetiştirilmiş ekibi ile uzun yıllar Mamak Askeri Cezaevi’ni zulümle yönetti. Cezaevini işkencehaneye, zulümhaneye çevirdi.
Gladyo tarafından yıllarca korunan, himaye altında olan Raci Tetik, sadece Mamak Askeri Cezaevi’nin komutanı değil, o dönem Mamak’ta işkenceci biridir. 1979 – 1988 arası Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde binlerce siyasi yattı. İşkence görmeyen, zulüm görmeyen insan yok. Hem işkencelerde hem cezaevindeki insanlık dışı uygulamalar sonucu Ülkücü ve Devrimci birçok kişi öldürüldü, sakat kaldı, aklını ve ruh sağlığını yitirdi. Gördükleri işkenceler, zulümler sonucunda kimi içeride kimi dışarıda hayata veda etti.
Yezid zihniyetli zalim Raci Tetik işkencecilerin şefiydi, Mamak’ın celladıydı, işkencecisiydi. Diktatör Kenan Evren ve çetesinin övgülerine mazhar olmuş Raci Tetik, 12 Eylül’ün simge isimlerinden biri, ama sadece biri. 12 Eylül darbesini yapan Beşli Konsey’in yani ABD/NATO’nun “Bizim Çocuklar” dediği Amerikancı generallerin Mamak'taki adamıydı
12 Eylül darbesinden 15gün önce 28 Ağustos 1980 günü Mamak Askeri Cezaevi’nde ilk uygulama başlatıldı. Ayrı ayrı koğuşlarda kalan Ülkücüler ve Devrimciler ayrı ayrı cezaevi avlusuna çıkartılarak toplu dayaktan geçirildiler. Ardından cezaevinde fiziki işkenceler ve baskılar başladı. 12 Eylül’ün ayak seslerini ilk duyan Mamak Askeri Cezaevi’nde yatan siyasiler oldu. Darbe sonrası işkenceler sistematik hale getirildi.
Mamak Cezaevi komutanlığına atanan Tetik, nasıl bir yönetim kuracağını hemen belli etmişti. Koğuşlara hücrelere sürekli baskınlar yaptırdı. Tutuklular havalandırmada toplu dayaklardan geçiriliyordu. Görüşlere giderken bile koridorlar cop sesleri ile inliyordu. Mamak Cezaevi Komutanlığı’na atanan Tetik, nasıl bir yönetim kuracağını hemen belli etmişti. Toplu dayaklar, falakalar, tabutluklar, kan gölüne dönen koğuşlar, hücreler, Raci Tetik gerçeğidir.
İŞKENCELERLE ŞEHİT ETTİLER “İNTİHAR SÜSÜ” VERMEYE ÇALIŞTILAR
Ülkücülerin işkence gördüğü merkezlerden biri İstanbul Harbiye'deydi. Adana Bölgesi'nin işkence merkezi Polis Okulu'ydu. Kayseri'de Zincidere adı verilen bir işkence merkezi vardı. Malatya, Bursa, Eskişehir, Sivas, Erzurum, Konya vb. yerlerde Emniyet Müdürlüğü'nün içindeki özel işkence merkezleri vardı.
Mamak’ta C-5’te, Zincidere’de Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkencehanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler intihar süsü verdiler.
12 Eylül savcıları ve 12 Eylül mahkemeleri, işkencecileri aklayarak ve onlara hiçbir şey yapmayarak ödüllendirmişler ve açıkça insanlık dışı işkenceleri teşvik etmişlerdir.
10 Kasım 1980 günü Abidinpaşa ülkücülerinden, Ankara Çubuklu 18 yaşındaki Bekir Bağ adlı ülküdaşımız; 1 Ekim 1981 günü yine Abidinpaşa ülkücülerinden Nevşehirli ülküdaşımız Hasan Alemlioğlu, Raci Tetik’in cezaevi komutanı olduğu süreçte şehit edildiler. Bekir Bağ, C-5’te işkence gördükten sonra götürüldüğü hücrede şehit düştü.
Bekir Bağ ülküdaşımızı şehit edenler arasında Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi işkenceci polis şefleri de vardır. Bekir Bağ şehit edilmiş, Raci Tetik ise işkencecileri korumuş himaye altına almıştır. Cezaevi doktoru Mehmet Yıldız doktorluk yeminini çiğnemiş, intihar yönünde rapor vermiştir.
“MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası”nın sanıklarından Hüseyin Kurumahmutoğlu, yine Mamak Cezaevi’nde, 14 Temmuz 1987 tarihinde şehit düştü. 21 Mart 1981 günü Aydın Demirkol, 26 Mart 1981 günü Mehmet Kazgan ülküdaşlarımız Malatya Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan işkencelerin ardından emniyet binasından atılarak şehit edildiler.
1 Ağustos 1981 günü Cumali Şimşek, Kayseri Zincidere’de, 23 Eylül 1980 günü Rafet Demir, Bursa emniyetinde şehit edildiler. Şehit edilen ülküdaşlarımız için intihar ve hastalık raporu verdiler.
(DEVAM EDECEK)