Bir başarı hikayesi: Tokat'tan Londra'ya Hüseyin Özer
50 yıldır Londra’da yaşıyor. Onun hikayesini anlatırken, klasik bir format yerine, hayatının dramatik kesitleri ile başarılarına yer vereceğim. Hüseyin Özer, bütün Türkiye'nin hatta dünyanın tanıdığı bir isim. Öyle bir hikayesi var ki, arabesk filmleri yanında hiç kalır. Film senaryoları belki birkaç kişinin karma yaşam öyküsünden harmanlaştırılmıştır ama Hüseyin Özer'in öyle değil. Dramın dibi olmuş sahici bir yaşam öyküsüdür.
Hüseyin Özer'in ilham veren hayatı
Hüseyin Özer'in ismini biliyordum tabii ki. Medya çok sayıda yer verdi, röportajlar yapıldı, ilham veren hayatına ilişkin davetler yapılıp dolan salonlarda konferansları dinlendi. Bu yazının kaynakçası da yukarıda saydığım görünür yayınlardır. Hüseyin Özer ile yüz yüze gelişimiz Tokat Enleri Vali Recep Yazıcıoğlu Ödül Töreni’nde oldu. Bu imkanı sağlayan değerli dostlarım Bayram Güvercin ile Zekeriya Yılmaz'a çok teşekkür ederim.
Hüseyin Özer'in Londra da restoran zinciri var. Türkiye ve özellikle Tokat mutfağını Londra'ya taşıyan ve Büyük Britanya Krallığı’na özel yemekler hazırlayan Hüseyin Özer, hem bu ününe, hatırı sayılır zenginliğine ve entelektüel yapısına rağmen mütevazılıkta belki de dünyada ilk 10'a girecek bir tavrın sahibidir. Onu hiç görmemiş olsanız, ‘Ben Hüseyin Özer'im’ dese, buna inanamazsınız. Abartıdan çok uzak, samimi ve tevazunun bütün koşullarını bir libas gibi taşıyan bu adam, öncelikle Tokatlı olduğu için gurur duyacağımız başat isimlerden birisidir Hüseyin Özer...
Hüseyin Özer, İzmir İş Kadınları Derneği’nin (İZİKAD) düzenlediği yemekli toplantıya konuk olur ve burada dramatik hayatına ilişkin detaylar verir. Londra’daki Sofra restoranlarının sahibi Hüseyin Özer, hayat hikayesini anlatır. Sıfırdan zirveye çıkıp Londra’da restoranlar zinciri kuran, şimdilerde ata binen, golf oynayan, Ferrari'si olan ve lüks bir semtte yaşayan 73 yaşındaki Hüseyin Özer’in hikayesi büyük ilgi çekti. Çünkü, sahici ve samimi bir adamdır Hüseyin Özer.
Hüseyin Özer, dünyaya geldiği Tokat’a bağlı bir köyde doğumundan Ankara’ya, askerliğin ardından İstanbul’a ve Londra’ya ulaşmasına, restoranlar zinciri sahibi olmasına kadar yaşamından kesitler aktarırken kendisini dinleyenleri karışık duygulara sevk eder. Çünkü, çok yalın, çok bilge ve hayat tecrübesinden çok önemli başarılara imza atmıştır.
"Ankara’da tuvalette yatıp kalkar"
Baba ve annesinin ayrılmasının ardından istenmeyen çocuk olarak birkaç hayvanla birlikte bir ağanın yanına verildiğini belirten Özer şunları anlatır:
"Keçi güderken çoban Celal emmiden okuma yazmayı öğrendim. Değnekle kara, toza, taşlarla taşa, kayaya yazı yazmaya başladım. Evlatlıktan reddeden babamı vurmak için kullanacağım silahı alabilecek parayı kazanmak üzere, annem bilet alarak Ankara’ya gönderdi. 11 yaşındaydım, çocuğum diye kimse işe almadı. Ulus’ta çakmaktaşı, benzin satıyor günde 75 kuruş kazanıyor, Sıhhiye’de bir tuvalette yatıp kalkıyordum. O tuvalet benim için çok güzeldi, çünkü yatacak yerimdi. Minnettarım ben o tuvalete. Kazandığım parayla köfte ekmek alamıyordum. Günde 75 kuruşa bir ciğerciyle anlaştım. Günde bir öğün ciğer yiyordum."
Hüseyin Özer, Tokat'ta Mustafa Said Yazıcıoğlu ve Cemal İncesoyluer ile...
"Abim ölmem için zehirli incir verdi"
Bu arada anne tarafından kalan tarlalara ortak olmaması için ağabeyinin zehirli incir verdiğini anlatan Hüseyin Özer, "Bir gün zehirli inciri ağzıma attım ama bir şey engel oldu ve hemen tükürdüm. Çocuklara anlattığımda bana bohçalarını açmışlardı ve ne güzel bir yemek yemiştim bilemezsiniz. Yani, zehir yediğim gün en mutlu günümdü" ifadesini kullandı.
Gurbet başlar, İstanbul ardından Londra
İstanbul’a geldiğinde meyhanede komilikten kazandığı parayla köşeyi döndüğünü zannederek ev tutmaya gittiği kadının, ancak kömürlük kiralayabileceğini söylediğini dile getiren, kömürlüğü tutarak yaşadığını ve hayatının kararlarını orada verdiğini anlatan Hüseyin Özer, dramatik hikayesine şöyle devam eder:
"İngilizce öğrenmeye de orada karar verdim. Emekli bir albaydan haftada iki gün ders aldım. Askerliğimin ardından talebeler arasına karışıp aldığım bir biletle Londra’ya geldim ve bir kebapçıda iş buldum. Bodrum katta yatıyordum. Kebapçı haftada bir gün kapalıydı. Alafranga tuvalette nasıl yıkanılırsa öyle yıkandım. 4 sene sonra ilk lokantamı ortak açtım. Sonra ayrıldığım bir lokantayı satın aldım. Sonrası devam etti ama bu kez haraç mafyası çökmeye çalıştı. Beni korkutamayınca elemanlarla oynamaya başladılar. Uzun süre sıkıntı yaşadım. Üretkenlik, en büyük mutluluk kaynağım. Okumayı, örneğin sizinle arkadaş olmayı, dünyayı, insanları seviyorum."
Kurduğu vakıfla çocukları okutuyor
Daha küçük yaşta aldığı arsayı satarak çocuk okutmak üzere vakıf kuran, hala çocuk okutan Hüseyin Özer’in akıl almaz öyküsünde "iyilik" kısmı, zenginlikten önceye dayanır.
Hüseyin Özer, bir idealin ve rol model insan olmanın reklamını ve gösterişini hiçbir zaman yapmaz. Yatırımları iş konusunda akılcı adımlar atarken Hüseyin Özer iyilik ve sosyal projelerde görünür olmaktan uzak durur. Tıpkı, Hazreti Ali'nin dediği gibi: "İyilik yapar gibi görünme, iyilik yap ama görünme..."