Türk – Amerikan ilişkilerine tarihi bir bakış
ABD'nin tarih sahnesine çıkması hiç şüphesiz 1. Dünya Savaşı'nın sonrasında olmuştur.
50 yıllık dost (!) olarak lanse edilen Amerika'nın hiçbir zaman bir müttefik olduğundan bahsedemeyiz. ABD'nin tarih sahnesine çıkması hiç şüphesiz 1. Dünya Savaşı'nın sonrasında olmuştur. Kıta Avrupa'sında cereyan eden savaş öncesi tarafsız bir tutum sergileyen ABD, kongrede Wilson'un aldırdığı karar sonrası dünyaya bir zorba olarak giriş yapmıştır. Monroe doktrinini tarihin tozlu sayfalarına bırakan ABD, kolonizasyonu bayrak edinmiştir.
Navarin'de yakılan Türk donanmasıyla başlayan Türk – Amerikan ilişkileri 2. Abdülhamid devrinde gelişme göstermiş, Tanzimat'la beraber devam etmiştir.
Amerika ilk dostluğunu 1. Dünya Savaşı'na girerken göstermiş! Idaho ve Missisipi adlı iki savaş gemisini Yunanistan'a satarak Akdeniz'deki donanma gücünü Yunanistan'ın lehine çevirmiştir. Daha sonra alınan Wilson prensiplerine baktığımızda da Osmanlı Devleti'ni parçalama üzerine yayınlanan maddede Boğazlar ve İstanbul'u uluslararası bir kurula bırakılırken Osmanlı küçük bir alana hapsediliyordu.
Barış görüşmeleri öncesinde 10 Kasım 1918 tarihli The new York Times'ta 'Türkiye'nin Geleceği' başlığıyla yer alan yazıda ' Habsburglar gibi köklü hanedanların bile bir gecede ortadan kaldırılabildiği çağımızda Osmanlı Devleti'nin yaşatılması için geçerli hiçbir sebep kalmamıştır' deniliyordu.
ABD'nin Dış ilişkiler Komisyonu tarafından hazırlanan 21 Ocak 1919 tarihli raporda 'Anadolu Devleti Meselesi' başlığı altında gösterilen sınırlar dahilinde bir 'Türk Anadolu Devleti'nin kurulması ve kurulacak bu devletin manda prensibinin uygulanması, fakat seçilecek mandaterin devlete herhangi bir tavsiyede bulunmaması öngörülmüştür. Raporda devletin sınırları şu şekilde çizilmişti: Çanakkale ve İstanbul Boğazı'na paralel çizilen bir hat. Fakat Bursa ve Bandırma bu sınırın dışında kalacaktı. Doğuda ise sınır Anti- Toros Dağları'na dayanıyordu.
Dönemin İstanbul Amerikan Kız Koleji Müdiresi Mary Miles, Alemdar gazetesinde yaptığı açıklamada Türkiye'de Amerikan mandası lehinde 14 sebebin mevcut olduğunu belirtti. Bu sebeplerden biri Yakın Doğu'da barışın kurulmasıydı!
Şimdi yaşanan savaşa baktığımızda da aynı gerekçeler ve bahaneler üzerine kurulu değil mi? Terör örgütlerine alenen destek veren ABD 15 Temmuz'da deşifre olunca daha da agresifleşti ve 24 Haziran seçimleri öncesi başladığı ekonomik operasyona Papaz Brunson'u da bahane ederek son bir hafta da daha da yüklendi. Başkan Erdoğan'ın söylediği sözlere baktığımız zaman bunun artık büyük bir savaş olduğunu görüyoruz. Geçmişteki alışkanlıklarını devam ettirmek isteyen ABD, direnen, kafa tutan bir lider ve millet görünce iyice hırçınlaştı ve son olarak F-35'lerle ilgili anlaşmayı durdurdu. Yeni bir dünya düzeni kurulurken artık bloklar kendini iyice belli edecek. Ama şu bir gerçek ki, ABD'nin son 100 yılda psikolojik harpte en çok dengesini Erdoğan bozdu. Trump'la arasında geçen görüşmeleri kamuoyuyla paylaşıp cevap vermesi bu eli kanlı emperyal devletin dengesini bozmuş durumda.
1830'dan bu yana ABD'de değişen bir şey yok. Yine benzer bahanelerle şehit kanlarıyla sulanan bu mübarek toprakları teslim almak istiyorlar. Ellerindeki en büyük koz ise ekonomik darbe! Evet, belki Türk Lirası değer kaybedecek ve Türk ekonomisi zor bir süreçten geçecek ama yeni bir dünya düzeni kurulurken Türk Devleti milleti ve lideriyle beraber tarihin altın sayfalarındaki yerini alacaktır.