Şehit tabutuna sırt dönecek kadar şerefsiz değilim
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TRT canlı yayınında konuştu: 'Ben bir defa şehit tabutuna sırt dönecek kadar şerefsiz değilim ama o kapağı yapanlar, bakın bu kadar ağır konuşuyorum, şerefsizdir, alçaktır ve benim karakterimi de onlar çok iyi bilirler. Onun için de olması gereken neyse onu yapacağım. Hukuk içerisinde avukatlarıma gerekli talimatı verdim, zaten gördüm, rahatsız oldum'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TRT 1 ve TRT Haber ortak canlı yayınında gazeteci Nasuhi Güngör'ün gündeme dair sorularını yanıtladı.
ŞEREFSİZ VE ALÇAKTIRLAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
"Ben bir defa şehit tabutuna sırt dönecek kadar şerefsiz değilim ama o kapağı yapanlar, bakın bu kadar ağır konuşuyorum, şerefsizdir, alçaktır ve benim karakterimi de onlar çok iyi bilirler. Onun için de olması gereken neyse onu yapacağım. Hukuk içerisinde avukatlarıma gerekli talimatı verdim, zaten gördüm, rahatsız oldum. Ben bunları böyle ufak ufak da böyle söyleyip geçemem. Çünkü şehidin bizim dünyamızdaki anlamı bellidir, ama onların dünyasındaki anlamı belli değildir. Eğer onların dünyasındaki anlam buysa onu bilemem. O zaman kendi resimlerini koymak suretiyle onu bassınlar veya peşinden gittikleri zatın resimlerini koyarak bunu yapsınlar. Onlar onu yapabilir, biz onu yapamayız."
BEDELİNİ ÖDEYECEKLER
"Hiçbir zaman yazılı ve görsel medya ne olursa olsun özgürlük adı altında bir başkasının özgürlük alanını işgal edemez. Bu bir defa benim şahsıma, ilkelerime, inancıma, her şeyime saldırıdır ve bedelini de bunlar ödeyecekler."
"Lojmana ateş ediyorlar, havan topuyla lojmana. Niye? Çünkü orada devletin resmi güvenlik gücünü asla kabul etmiyorlar. Çünkü bunların derdi başka, yani kurtarılmış bölgeler. Ama bu ülkede bunlara asla böyle bir fırsatı vermeyeceğiz. Ama buradan da sesleniyorum onlara destek medya grupları, onlara destek veren sermaye grupları, onlara iç ve dış destek verenler bunun bedelini er veya geç ödeyecekler."
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu millet, Türk milleti, bütün halkıyla inanıyorum ki bu olanlar karşısında tavrını hukuk çerçevesinde ve demokratik bir ortamda en güzel şekliyle bunun cevabını verecektir. Şimdi bu cevabı verme zamanı yaklaşıyor. İşte 1 Kasım bunun en güzel testidir, sınavıdır diye düşünüyorum."
"Bir bakıyorsun bir eşbaşkan çıkıyor, bayan ne diyor 'bizim arkamızda YPG var, KCK var yani terör örgütü var' vesaire sayıyor. Şimdi bunu söyleyen bir mantıktan daha başka ne bekleyebiliriz. Bu bir teröristin söyleyebileceği en ileri derecedeki ifade ne ise o ifadeyi güya sözde siyasetçi bu şekilde kullanabiliyor. Bunlara karşı bu noktada tabi biz bir tavır özellikle bekliyoruz. Bunu tüm müttefiklerimize söylüyoruz. Avrupa'da, NATO'da vesairede hepsine söylüyoruz. Onlarda bizimle görüşürken güzel ifadeler kullanıyorlar ama uygulamaya geldiği zaman maalesef beklediğimiz neticeyi alamıyoruz. Temenni ederim ki bundan sonra alırız."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallerine ilişkin "Temennim odur ki bu konu bir an önce çözülür aksi takdirde bu gidiş hayra alamet bir gidiş değil. Yani burada İsrail yönetimi bence çok çok yanlış bir adım atıyor. Adeta İslam dünyasını tahrik etmek suretiyle Filistin'de, Orta Doğu'da yani yeni bir maalesef ateşlemeyi veya burada bu işin fitilini yakma noktasında attığı adımla öyle zannediyorum ki Orta Doğu'ya çok ciddi zarar verecekler" dedi.
Erdoğan, Çözüm Süreci içerisinde valilerin kendilerine verilen talimatlar gereği ciddi manada bu terörörgütlerine karşı operasyonlara girmediğini belirterek, "Belki kendilerine çekidüzen verirler, belki bu şekilde devam etmezler ama maalesef kendilerine çekidüzen vermediler tam aksine bu süreç içerisinde ne yazık ki bir hazırlık safhasının içerisine girdiler. Nitekim bundan önceki yaşadığımız 7 Haziran seçimlerinde bunu gördük, Doğu'da, Güneydoğu'da gördük" dedi.
"Belki kendilerine çekidüzen verirler dedik maalesef vermediler"
Terör eylemleri karşısında devletin de can, mal güvenliği için tedbirler alması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Çözüm Süreci içerisinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı. Belki kendilerine çekidüzen verirler, belki bu şekilde devam etmezler, ama maalesef kendilerine çeki düzen vermediler. Tam aksine bu süreç içerisinde ne yazık ki bir hazırlık safhasının içerisine girdiler" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, 7 Haziran Genel Seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde seçim güvenliği noktasında sıkıntılar yaşandığını belirterek, "Seçim güvenliği noktasında alınan bütün tedbirlere rağmenterör örgütü oralarda sızma hareketlerini yapmak suretiyle, belli yerlere, belli kanallarla tehditlerini yapmak suretiyle başta muhtarlar olmak üzere bu tehditlerle oradaki sandık kurullarında kurdukları otoriteyle ne yazık ki bir çok yerlerde, köylerde, mezralarda, mahallelerde tehditle oyların kendi destekledikleri siyasi partiye gittiğini tespit ettik" dedi.
Terör örgütünün Kandil'deki ileri gelenlerinin sosyal medyada açık ve net şekilde paylaştığı mesajların hepsinin "birer sinyal" mahiyetinde olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ben şimdi buradan bu olayları dışarıdan seyreden aziz milletime diyorum ki buralarda bizim çok hassas, çok dikkatli olmamız lazım. Bunlar niçin acaba bu yollara başvuruyorlar? Bu ülkede birlik, beraberlik istiyorlarsa, bu ülkede barış istiyorlarsa, bu ülkede huzur istiyorlarsa bu yola niye başvuruyorlar. Vatandaş sandığın yolunu bilmiyor mu? Bırakın vatandaş kendiliğinden sandığına gitsin. İstediği partiye oyunu rahatlıkla versin, huzur içinde versin. Ama bir taraftan elinde silahı, öbür taraftan bakıyorsunuz ki tehdidi. Nereye oy vereceğini biliyor, aksi takdirde o köy, mezra akıbeti meçhul" diye konuştu.
"Lafa geldiği zaman saz lafa geldiği zaman caz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi böyle bir demokrasi, böyle bir seçim anlayışı olabilir mi? Tabi ki olamaz, olmaması lazım ama bunlar lafa geldiği zaman saz, lafa geldiği zaman caz, öbür taraftan bakıyorsunuz ki şehitleri ağlayan anası, babası ve vatan. Bunu artık yutamayız. Cizre bunun en açık örneği oldu. Cizre'de ne oldu? Burada özellikle paralel medya, onun yanında bakıyorsun 'medyada biz amiraliyiz', vesaire durumunda kendini gösteren medya. Ben buradan soruyorum; ey medya, ey sermaye ve bu vesileyle ben objektif düşünen milletime de sesleniyorum, acaba Cizre başta olmak üzere Silopi, bütün bu civarlarda, Hakkari'nin Yüksekova'sında, diğer yerlerde bu açılan kanallar neyle açılıyordu? Belediyelerin iş makineleriyle, belediyelerin iş makineleri yeterli olmadığı zaman hizmet alımıyla aldıkları makinelerle. Bedeli nereden ödeniyor? Belediyeden. Bu kanallar neyin kanalıdır, buralara güvenlik güçleri giremesin, bu kanallar bunun için açılıyor. Bunca mayın döşeniyor, bu döşenen mayınlar nasıl döşeniyor? Bunca bombalar yerleştirildi, zırhlı araçlar olduğu halde, bu zırhlı araçlarla polisimiz, askerimiz şehit edildi, onlarca, yüzlerce. Bütün bu hazırlıklar kime karşı yapılıyor, niçin yapılıyor? Bu terör eylemlerini biz görmezden gelmeye nereye kadar devam edeceğiz?"
"Devlet Cizre'de atması gereken adımı attı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir taraftan halkının, vatandaşının güvenliğini sağlamaya çalışan polis, asker, köy korucusu varken diğer taraftan polise, askere, köy korucusuna kalleşçe, adice, alçakça bomba, mayın, kanas ve doçka tabir edilen silahlarla saldıranların bulunduğunu belirterek, "Düşünün lojmanlarda yaşayan insanlar, düşünün Ceylanpınar'da uyuyan iki polisimizin orada şehit edilişi... Bütün bunlar açık ortada, yakılan camilerimiz, okullarımız, pansiyonlar, yurtlar bütün bunlar ortada. Bütün bunlar Cizre'de yapılırken, ne yapacaktık? Orada tabi devlet atılması gereken adımı attı" dedi.
"1 Kasım en güzel testtir"
Polislerin, askerlerin arkalarından kurşunlandığını, lojmanlara ateş edildiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Lojmana ateş ediyorlar, havan topuyla lojmana. Niye? Çünkü orada devletin resmi güvenlik gücünü asla kabul etmiyorlar. Çünkü bunların derdi başka. Yani kurtarılmış bölgeler ama bu ülkede bunlara asla böyle bir fırsatı vermeyeceğiz. Buradan da sesleniyorum, onlara destek veren medya grupları, sermaye grupları, onlara iç ve dış destek verenler, bunun bedelini er veya geç ödeyecekler. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu millet, Türk milleti, bütün halkıyla inanıyorum ki bu olanlar karşısında tavrını, hukuk çerçevesinde ve demokratik bir ortamda en güzel şekliyle bunun cevabını verecektir. Bu cevabı verme zamanı yaklaşıyor. İşte 1 Kasım bunun en güzel testidir, sınavıdır diye düşünüyorum" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sanki bu saldırılarla birlikte, az önce ifade ettiğiniz gruplar, kuruluşlar ve belli odaklar tarafından bunlar sizin tarafınızdan yönlendirilen hadiselermiş gibi bir kara propaganda geliştirilmeye çalışılıyor. Ne söylemek istersiniz" sorusunu yanıtlarken şunları söyledi:
"Bu mahfiller, eğer 'Tayyip Erdoğan bunu yönlendiriyor' diyorsa ben Rabbime hamdediyorum demek ki istikamet üzereyim. Niye? Çünkü bu terör ve şiddet odaklarına karşı verdiğimiz mücadelenin haklı bir mücadele olduğu ortaya çıkıyor. Kimin söylediği çok önemli. Bunlar çok önemli. Kimin söylediğine baktığımız zaman, bunlar bu millete, bu vatana sevdalı değil. Bunların bu ülkede dikili ağacı yok. Biz, meyvesi yenen ağaç konumundayız. Bundan dolayı rahatsız oluyorlar."
"El ele vermiş, beraber yürüyorlar"
Kendilerinin Türkiye'de barışı hakim kılmak için çalıştığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onlar ise halkı sokağa döktüler. 6-7-8 Ekim olaylarını düşünün. Sokağa çağıran kimdi? 50'yi aşkın insan öldü. Kimdi bu ölenler? Kürt. Öldüren? Onlar da Kürt.
Daha yeni, Cizre olayından sonra tekrar sokağa çağırmadı mı? Tekrar sokağa çağırdı ama bu defa pek aradığını bulamadı. Bunların en önemli özelliği bir de yalandır. Yalanı çok rahat kullanırlar. O kadar rahat kullanırlar ki dinleyen de bu yalana inanır. Bunların gerçek yüzünü bilmedin mi, buna inanmak durumunda kalırsın. Komünist ideolojiden gelen 'İftira at, tutmasa iz bırakır' mantığı bunlarda hakimdir. Bunlar iftira atarlar, tutmasa da izi kalır.
Hele hele paralel devlet yapılanması, paralel yapının bütün medya ağları, aynı şekilde 'amiral gemisi' diye medyada kendilerine yer edinmeye çalışanlar, bunlar şu anda el ele vermiş durumdalar, beraber yürüyorlar. Beraber hareket ediyorlar ama bizim bulunduğumuz makam, tüm milletin, tüm cumhurun haklarını korumak, onları bu ülkede barış, huzur içinde yaşatmanın yollarını aramaktır. Biz şu anda bunun mücadelesini veriyoruz. Bundan da çok rahatsızlar."
"Herhangi bir suç yoksa neden kaçıyorsun"
"Paralel terör örgütü, PKK terörüne karşı mücadelede olmazsa olmaz bir mücadele midir? Son dönemde onların ekonomik ayaklarına yönelik de operasyonlar var. Buradaki mücadele ne düzeyde" sorusu üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, MGK'de "ulusal güvenliği tehdit eden legal veya illegal örgütlerin hakkındaki bütün işlemlerin yapılabilmesinin yolunu açmak, ulusal ve uluslararası boyutta bunun tedbirlerini almak" yönünde karar alındığını ve kararın Milli Güvenlik Strateji Belgesi'ne girdiğini kaydetti.
Yurt içinde ve dışında her türlü takip ve mücadelenin her alanda sürdüğünü, olumlu neticeler de alınmaya başlandığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ekonomik alanda da aynı kararlılıkta devam ediyor. Dikkat ederseniz bazıları yurt dışına kaçıyor. Yurt içinde olanlar henüz teslim olmuş değiller. Bu manidardır. Yargı içinde olanlar da var. Niye kaçıyorsun? Herhangi bir suç yoksa neden kaçıyorsun? Sermaye çevresinden olanlar neden kaçıyorsun? Madem suçun yok, o zaman kal. Neden? Çünkü arkada nelerin olduğu biliniyor, kendi taraflarından. Bundan dolayı kaçıyorlar. Bizim yargımız, polisimiz, askerimiz, herkes el ele, omuz omuza, tüm bu paralel devlet yapılanmasına karşı, legal, illegal, bu örgütlere karşı bu mücadeleyi, bu takibi sürdürmeleri lazım.
Ben 'İnlerine gireceğiz' dedim. İnlerine girme mücadelesini veriyoruz, sağolsun bu konuda katkı verenleri özellikle kutluyorum. Çünkü bu bizim milli güvenlik meselemizdir. Sıradan bir olay değil. Dolayısıyla herkesi ilgilendiriyor. Kimde bu konuda bir bilgi varsa yetkili mercilere bunu bildirmesi lazım. Bildirelim ki bir an önce netice alalım ve şu anda gelen bilgiler ışığında, alınan neticeler çok çok manidardır. Zamanı geldikçe de zaten bunları halkımla paylaşacaklardır."
"Paralel yapı, kurumlarımızın içerisindeki bütünlüğü bozdu"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplumun bilinçlendirilmesi ve doğru bilgilendirilmesi konusunda yeterli noktada olunup olunmadığına ilişkin soruyu yanıtlarken de ilgili kurumların ellerinden geldiğince bilgi verdiğini söyledi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yeterli bir bilgilendirme oluyor mu dersek, tabii dört dörtlük henüz yeterli bilgilendirme olamıyor. Ülkemizin eksikliği olmaktan öte bir de maalesef kurumlarımızın içerisindeki bütünlük bozuldu. Bu paralel yapı, kurumlarımızın içerisindeki bütünlüğü bozdu. Mezhebi yaklaşımlar, kurumlarımızın içerisinde maalesef çok farklı noktaya doğru, ideolojik sapmalar, bunlar... Dolayısıyla benim her zaman söylediğim, 'Bizim de bir Rabiamız var, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet' diye. Bu tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet anlayışını yakalamadıktan sonra biz o bütünlüğü yakalayamayız. Bizim o bütünlüğü yakalamamız lazım, onu yakaladığımız anda olay çok daha farklı gelişecektir."
"Çözüm süreci Parlamento'daki siyasi parti tarafından baltalandı"
Erdoğan, Demokratik Açılım ve Milli Birlik Kardeşlik Projesinin geride kaldığını, Çözüm Süreci'nin de şu anda dolapta olduğunu belirterek, "Olumlu gelişmeleri yakaladığımız zaman kaldığı yerden niye devam etmesin. Buna mani bir hal yok ama bütünüyle bu süreç maalesef, bölücü terör örgütünü arkasına almış olan Parlamento'daki siyasi parti tarafından baltalandı, parçalandı" dedi.
"Teröre karşı ciddi eylemler olacak. Konunun bir bu tarafı var, bir de bir siyasi partinin lideri 'elinize bayrağınızı alıp karşımıza çıkmanız çok doğru değil' açıklaması yaptı. Hem bu toplumsal duyarlılık hem o karşı duyarlılık konusunda ne söylersiniz?" sorusu üzerine, Erdoğan şunları söyledi:
"Bu ifadeleri kullanan kişi hayatında Türk bayrağını eline doğru dürüst almış değil. Son seçimde birileri ona, üst akıl, akıllar verdi, 'bunu içinden demesen, yapmasan bile meydanda hiç olmazsa bir miktar dağıt.' Çünkü bunların kongrelerinde bayrağımızı bırakın asmayı, asılan bayrak varsa indirdiklerini biliriz. Bunların hepsi arşivlerde olan bilgiler. Şimdi mesela çok enteresan, teröristlerin cesetleri üzerinde malum bölücü terörörgütünün paçavrasını sarmışlar ve orada kendilerine göre ibadetlerini yapmışlar, bunu sosyal medyayla paylaşmışlar. Bunu paylaşırken neyle izah edecekler. Hani sizin bayrağa saygısızlığınız yoktu, nerede saygı. Sizin aslınız meydana çıkıyor. Bizim bayrağımız belli. Bu ülkede 78 milyonun tek bayrağı var ama sen bu milletin o tek bayrağını kabul etmediğini ortaya koyuyorsun. Bunu benim milletim görecek, sosyal medyada, değişik görsel medyada görecek ama görecek. Nasıl oluyor böyle bir saygı. Yani yalancının mumu yatsıya kadar yanar."
"Dünya samimi değil"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Terörle mücadelede dünya nerede duruyor" sorusuna karşılık, "Dünya bu konuda samimi değil. Türkiye'ye karşı hiçbir zaman Batı dünyası samimi olmadı, her zaman bize uzak durdu ve maalesef bunları kısmen de olsa desteklediler. Her türlü silah, mühimmat tüm bu noktalardan desteklediler" diye konuştu.
Konuyla ilgili görüştükleri ülkelerin liderlerinin, "Biz gerekli tedbirleri alıyoruz, uyarıları yapıyoruz" dediklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ama kusura bakmayın bizim de istihbaratımız var. Yakalanan, teslim olan bütün teröristlerin ellerinden çıkan silahlar var, bilgiler var, bunları görüyoruz. Bunu bize yutturmaları mümkün değil. Kararlılıkla azimle biz bu mücadelemizi sürdüreceğiz, bu oyuna da gelmeyeceğiz. Ben milletimin böyle şirin görünen, gülücükler dağıtan bu tür bunların temsilcilerinin oyununa gelmemelerini özellikle tavsiye ederim.
Bakıyorsunuz bir eş başkan çıkıyor, bayan, 'arkamızda YPG, KCK var, yani terör örgütü var' diyor, sayıyor. Bunu söyleyen bir mantıktan daha başka ne bekleyebiliriz. Tam bu bir teröristin söyleyebileceği en ileri derece ifade neyse o ifadeyi sözde siyasetçi bu şekilde kullanabiliyor. Bunlara karşı bu noktada biz bir tavır özellikle bekliyoruz. Bunu tüm müttefiklerimize söylüyoruz, Avrupa'da, NATO'da vesaire, hepsine söylüyoruz. Onlar da bizimle görüşürken güzel ifadeler kullanıyorlar ama uygulamaya geldiği zaman maalesef beklediğimiz neticeyi alamıyoruz. Temenni ederim ki bundan sonra alırız."
"Türkiye şu anda çok farklı bir safhada"
Erdoğan, "Türkiye'nin bu büyük sorunlarında çok büyük riskler almış bir siyasetçisiniz, devlet adamısınız, mücadele devam ediyor ama yine konuşulacak, müzakere edilecek süreçler olacak mı? Yeniden Türkiye'de Çözüm Süreci benzeri olacak mı?" sorusu üzerine, Türkiye'nin şu anda çok farklı bir safhada olduğunu söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Burada bir defa Demokratik Açılım geride kaldı, Milli Birlik Kardeşlik geride kaldı. Daha önce de söyledim, Çözüm Süreci de şu anda dolapta. Bu gelişmeler bunu gösterecek. Olumlu gelişmeleri yakaladığımız zaman kaldığı yerden niye devam etmesin. Buna mani bir hal yok ama bütünüyle bu süreç maalesef, bölücüterör örgütünü arkasına almış olan Parlamento'daki siyasi parti tarafından baltalandı, parçalandı. Çünkü o bütün gücünü terör örgütünden alıyordu. Bölücü terör örgütü de ona 'şöyle, böyle davranacaksın' diyordu. Dikkat ederseniz zaman zaman Parlamento'daki o siyasi partinin Eş Başkanlarından biri kalkıyor bir açıklama yapıyor, ertesi gün bir açıklama daha yapıyor. Niye, hemen haber geliyor, 'sen ne yaptın, düzelt şu ifadeni' diye. İsterse düzeltmesin. Niye, çünkü bu aslında parti genel başkanı değil, zaten eş başkan ama oraya bağımlı. Oradan talimatlar gelerek yönetiliyor. Böyle bir durumla karşı karşıyayız."
"Anayasa'da ne varsa onu yaptım"
Erdoğan, 7 Haziran seçiminin ardından koalisyon kurulmasına kendisinin engel olduğu yönündeki iddiaların hatırlatılmasına karşılık, elindeki Anayasa'yı göstererek, Anayasa'da ne varsa süreç içinde hep onu yaptığını dile getirdi.
Erdoğan, Anayasa'nın Cumhurbaşkanına en fazla oyu alan partinin genel başkanını yetkilendirme hakkı verdiğini hatırlatarak, "Bu işin teamülü, en fazla oyu alana da vermeyebilir. Geçmişte bunun uygulamaları çok oldu ama ben Cumhurbaşkanı olarak cumhurun bana emaneti neyse o emanetin gereğini yaptım. Cumhura saygımın gereği, en fazla oyu alan siyasi parti hangisiyse teamüllerin de gereği olarak onun genel başkanına görevi vermem gerekirdi, onun genel başkanına görevi verdim" ifadesini kullandı.
"Ben de biraz umutlanmıştım, herhalde kuracaklar falan diye"
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun CHP'yi, MHP'yi, HDP'yi ilk turda ziyaret ettiğini anlatan Erdoğan, CHP ile çok daha ayrıntılı bir çalışma yapıldığını ancak MHP ile böyle bir çalışmanın ortaya konamadığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Öyle bir tablo ortaya çıktı ki daha doğrusu ben de biraz umutlanmıştım, herhalde kuracaklar falan diye, fakat ikinci tura başlandığında, yine Sayın Başbakan CHP'ye bir ziyaret yaptı, MHP'ye de bir ziyaret yaptı. MHP zaten kapısını tamamen kapatmıştı. CHP ile görüşmeler oldu ama CHP, Sayın Başbakanın kabul edemeyeceği bazı tekliflerle karşısına çıkınca, Sayın Başbakan da ekibiyle görüşmek suretiyle bunun olamayacağı istikametinde herhalde karar verdi ki bana bizden almış olduğu bu vazifeyi iade etti. Süre itibarıyla çok az bir süre kalmış, kuramazsa Cumhurbaşkanı isterse, kendi arzusu dahilindedir, o vecibe değildir, ikinci bir sayısal durumu müsait olana verebilir. Zaten vakit dar, partiler birbirleriyle zaten görüştüler, peki kime gidecek, belli. MHP ne diyor, 'ben x partinin olacağı bir koalisyonda zaten yer almam' diyor. Kapıyı peşinen kapıyor. Kapadığına göre daha burada biz neyi görevlendirerek zaman kaybedeceğiz."
Erdoğan, bu süreç üzerine ekibiyle değerlendirmelerini yaptığını ve erken seçim kararını aldıklarını ifade etti.
"Koalisyon kültürümüz gelişmediği için bunu başaramadık"
Bunun bir geçici seçim hükümeti olduğunun altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu geçici seçim hükümetiyle 1 Kasım'a yürüyoruz. Temennimiz odur ki bu sıkıntıları yaşatmayacak 1 Kasım seçimi olsun. İşte bakın ne oluyor? Bunu 12 yıllık başbakanlığım döneminde yaşadım, hamdolsun böyle bir sıkıntı yaşamadım. Tek başına bir iktidar, burada ekonomik istikrar, mali istikrar oldu, istikrar ve güven oldu. Bunlar olduğu için de biz gerek yatırımlarımızda gerek üretimimizde gerek ihracatımızda gerçekten bir patlamayı yaşadık ve Türkiye bugün eğer en batısından en doğusuna, en kuzeyinden en güneyine bir değişimi, dönüşümü yaşadıysa bunun tek sebebi işte tek başımıza iktidar olma olayıdır. Bazıları hala koalisyon filan... Olabilir, yani biz koalisyona karşı olmak diye bir prensip içinde değiliz, demokrasi içinde bu da olur ama bu ülkelere göre değişiyor. Bazı ülkelerde bu demokrasi kültürü yaygındır, çabuk olur ama bazı ülkeler bunu kavrayamaz. Türkiye bunu kavrayamamıştır. Geçmişten bu yana bizim, demokrasi ortamı olmasına rağmen koalisyon kültürümüz gelişmediği için bunu başaramadık. Birçok kere bu denendi."
"Çok çirkin yaklaşımlar"
"Hafta sonu bir kongre yaptı AK Parti, kongreyi nasıl takip ettiniz? Sizin kongreyi farklı takip ettiğinizi, listelere müdahil olduğunuzu söyleyenler, iddia edenler oldu. Bu konuda neler söylersiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, bu konuda gerek atılan başlıkların gerek köşelerde yazılan yazıların hoş olmadığını belirterek, bunları "çok çirkin yaklaşımlar" olarak değerlendirdi.
Erdoğan, şunları söyledi:
"Sayın Davutoğlu'nun kongre öncesi benimle görüşmesini, benim diyelim bu konudaki kanaatlerimi paylaşmasından daha doğal, daha tabii bir şey göremem. Nedir o? Yani bir kongreye giderken, çünkü ben bu partinin kurucu genel başkanıyım, kurucularından değilim, kurucu genel başkanıyım. Bu kurucuları oluşturan, bu gayreti ortaya koyan kişi şahsım. Dolayısıyla adeta bir anne-baba evladını nasıl izlerse takip ederse doğrusu ben de bu ilk kongrede onu öyle izledim, öyle takip ettim ama öncesinde de sağolsun Sayın Davutoğlu geldi, kanaatlerimi, düşüncelerimi sordu. Ben de düşüncelerimi, kanaatlerimi kendisiyle paylaştım."
Türkiye'nin bir dönüm noktasında olduğunu ve burada atılması gereken adımın çok önem taşıdığını dile getiren Erdoğan, bu nedenle Davutoğlu'nun yaklaşımını çok doğal, tabii bulduğunu belirtti.
"Herkes yerini, konumunu, gayet iyi belirlemeli"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ama maalesef bakıyorsunuz bir tane parti çıkmış diyor ki 'bu bir vesayettir.' Ne vesayeti? Allah rahmet etsin, şu anda Türkeş hayatta olsaydı acaba Türkeş'in göz hareketlerine bakmadan böyle bir şey yapabilir miydi? Yapamazdı. Bunu bir vesayet olarak görmek mümkün mü? Değil. Herkes bir defa bu noktada yerini, konumunu, gayet iyi belirlemeli, gayet iyi tespit etmeli" diye konuştu.
Tuğrul Türkeş'in bir irade ortaya koyduğunu dile getiren Erdoğan, Başbakan'ın teklifini "Bu ülke hükümetsiz kalamaz" diyerek kabul ettiğini anlattı.
"Mescid-i Aksa'daki vandallık izah edilemeyecek seviyelere vardı"
İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılarına ilişkin soru üzerine Erdoğan, Mescid-i Aksa'daki vandallığın izah edilemeyecek seviyelere vardığını belirtti.
Mescid-i Aksa'nın üç semavi dinin mabedi durumunda olduğunu ifade eden Erdoğan, kapıların ve camların kırıldığını ve oradaki Kuran-ı Kerim'lerin yakıldığını anımsattı.
Adeta bir işgal noktasına gelindiğini dile getiren Erdoğan, ilk müdahalede yaklaşık 20 kişinin yaralandığını, dün ve evvelsi günkü müdahalelerde ise 35 kişinin yaralandığını hatırlattı.
Oradaki Müslümanların belli saatlerde Mescid-i Aksa'ya sokulmadığını belirten Erdoğan, daha önce Halil Camisi'ndeki gibi bir uygulamayı burada da yapmak istediklerini söyledi.
Bu konuda Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz Al Suud, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Almanya Federal Cumhuriyeti Şansölyesi Angela Merkel ile görüştüğünü belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunun dışında şu anda yine arkadaşlarım planlamaya devam ediyorlar, gerek Fransa Cumhurbaşkanı, aynı şekilde İngiltere, aynı şekilde Ürdün Kralı onlarla da bu görüşmelerim devam edecek. Sayın Obama ile bu konuda arkadaşlarımız görüşmeyi planlıyorlar. Onunla da bu görüşmeleri yapacağız. Yani bir taraftan süreci yakın takipte tutuyoruz. Temennim odur ki bu konu bir an önce çözülür aksi takdirde bu gidiş hayra alamet bir gidiş değil. Yani burada İsrail yönetimi bence çok çok yanlış bir adım atıyor. Adeta İslam dünyasını tahrik etmek suretiyle Filistin'de, Orta Doğu'da yani yeni bir maalesef ateşlemeyi veya burada bu işin fitilini yakma noktasında attığı adımla öyle zannediyorum ki Orta Doğu'ya çok ciddi zarar verecekler."
Bu konuda İslam dünyasının hassasiyetinin nasıl olduğunun sorulması üzerine Erdoğan, "Bu işin lafını yaptılar ama biz Türkiye olarak mesela önümüzde G-20 var. G-20'de gündemimizde konuşacağız. Aynı şekilde Birleşmiş Milletler gündemine yine bu konuyu ayrıca taşıyoruz. Orada da konuşulacak. Yani Ban Ki-mun ile zaten görüşürken açıkça söyledim o da bu gelişmeleri tasvip etmediğini, çok açıkça söyledi ama maalesef Arap liginden tutunuz, Arap liginin hiç böyle bir derdi yok. Bu akşam mesela Katar Emiri ile görüşmem olacak, onunla da bu konuları şöyle enine boyuna konuşacağız. Katar Emirinin bu konudaki hassasiyetlerini biliyorum. Yani çok hassas bu konuda. Kendisiyle bu konuları görüşüp ne gibi adımlar atabiliriz, bunları da paylaşacağız. Temennim odur ki bir an önce bu atılmış yanlış adımlar düzeltilir" diye konuştu.
İbadethanelere yapılan saldırılar devam ederken, Türkiye'nin farklı inançların ibadethanelerine ilişkin tam tersini yaptığını söylediğinin anımsatılması üzerine Erdoğan, Türkiye'de bu güne kadar ibadethanelerin hep korunduğuna işaret etti.
Camiler nasıl hassasiyetle korunuyorsa aynı şekilde kilise, şapel veya havraların da korunduğuna dikkati çeken Erdoğan, Sümela Manastır'ı, Tarsus'taki ibadethanelerin ve Akdamar Kilisesi'nin bunların örnekleri arasında olduğunu anlattı.
"Dinimizde ibadethaneyi yıkmak söz konusu değil"
Ayin yapmak isteyenlere de izin verildiğini hatırlatan Erdoğan, "Bütün bunları yaptık. Bu hem yani dinimizden gelen bir gerektir hem de vicdanı ve insani yaklaşımımız budur. Yani biz şunu biliriz. Yani özellikle Sevgili Peygamberimizin yani devrin önemli komutanlarından birisine, bir başkasının arazisinde bir mescit yapılması olayında dahi 'oradan müsaade aldınız mı veya bedelini ödediniz mi?' 'Hayır', 'O zaman yıkın' diyen bir Peygamberin ümmetiyiz biz. Onda dahi müsaade alacaksın. Kaldı ki böyle bir ibadethaneyi veya bir mabedi yıkmak bizim dinimizde böyle bir şey söz konusu değil" dedi.
Suriye'deki mülteci dramına ilişkin soru ya karşılık da Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Konuyla ilgili olarak bildiğiniz gibi yaklaşık 5 yıl kadar önce bu Tunus, Mısır olayları patlak verince o zaman benim de Esed ile bazı görüşmelerim olmuştu. Bu dalga Suriye'yi de kapsayabilir. 'Bir an önce gelin burada bir demokratik açılım yapın. Tabi bazı orada görüşmelerimiz olmuştu. 'Ne yapabiliriz, ne edebiliriz' diye konuştuk. Hatta ben dedim 'size ekipler, heyetler göndereyim', gönderdim. Daha sonra Ahmet Bey'i gönderdim, kendisine. 5-6 saatlik Sayın Davutoğlu'nun kendisiyle bir görüşmesi oldu. Döndü, geldi. Dedi ki 'herhalde bununla bu iş olmayacak, yine ilişkilerimizi devam ettirelim ama'...Maalesef bir ramazan gecesiydi, son perşembeyi cumaya bağlayan gece. Telefonla kendisini aradım, 2011 senesi ve dedim ki 'Sayın Esed yarın cuma şu tanklarını, toplarını lütfen çıkarma ve cuma namazını herkes rahatlıkla kılsın ve ne yazık ki hiç dinlenmedi ve cuma namazında o gün 15-16 kişiyi öldürdüler. Böyle bir mantık var. Yani bu kişinin bir defa İslam ile zerre kadar alakası yok."
"Biz dünyada böyle güzel kamplar görmedik"
Suriye'de şu ana kadar 300 bini aşkın insanın öldüğüne işaret eden Erdoğan, bu durum karşısında açık kapı politikası uygulamaya karar verdiklerini söyledi.
Bu ülkeden gelenlere kapılarını kapatmadıklarını, şu anda Batı'nın yaptığını yapmadıklarına dikkati çeken Erdoğan, bu arada Irak'tan da gelenlerin olduğunu dile getirdi. Irak ile 350 kilometrelik, Suriye ile 910 kilometrelik sınırın olduğuna dikkati çeken Erdoğan, toplamda gelenlerin sayısının 2 milyonu aştığını belirtti.
Suriye'de de ölenlerin sayısının da 300 bin civarında olduğunu, 2002-2003'den beri belki bir o kadar da Irak'ta bulunduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bütün bunlar olurken bu son 4-5 yıl içinde biz tabii Batı'ya sesimizi duyuramadık" ifadesini kullandı.
Devlet başkanlarının, başbakanların, dışişleri bakanlarının Türkiye'deki kampları gördüklerinde "biz dünyada böyle güzel kamplar görmedik, sizin insanlara bakışınız bambaşka, onun için sizleri tebrik ediyoruz" dediklerini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Tamam da bunlar bedava yapılmıyor. Bizim şu ana kadar yaptığımız yatırım 6,5 milyar dolar. 'Biz ne gibi katkıda bulunabiliriz' ya da 'bize ne düşüyor', böyle bir şey söylemediler. Şu ana kadar bize gelen rakam tüm dünyadan ve bunun daha çok Birleşmiş Milletler camiası içinde bu işi bir araya getiriyorlar. Yani 417 milyon dolar civarında ama bizim harcadığımız 6,5 milyar dolar. Bundan sonra ne gelir ne gider tabii bunu bilemeyiz. Fakat biz tabii şu anda Türkiye'nin dört bir köşesinde Suriye'den, Irak'tan gelen bu insanları misafir etmeye devam ediyoruz ama şunu da söyleyeyim. Bunların içerisinde gerçekten kalifikasyonu yüksek insanlar da var ama tabii bunların dışında olan fakr-u zaruret içerisindeki insanlar da var. Doktoru, mühendisi, öğretmeni bunlar varken onlar da var. Biz bunlara karşı hakikaten farklı politika uygulamamız lazım."
"Milletimin sabrını şükranla karşılıyorum"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin sabrını şükranla karşıladığını belirterek, özellikle sınır boylarındaki vatandaşlara da şükranlarını ifade etti.
"Onlar bir ensar anlayışı içerisinde bunu karşıladılar. Suriye'den Irak'tan gelenlere adeta bir muhacir gözüyle baktılar" değerlendirmesini yapan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şunu unutmayalım. İstanbul gibi bir şehirde şu anda 350 bin Suriyeli var. Bu basit bir olay değil. İstanbul zaten kalabalık bir şehir. Yaklaşık 15 milyonluk bir şehir ve burada tabii 350 bin Suriyelinin olması hakikaten sosyolojik denge içerisinde bir sıkıntı meydana getirirken oraya gelen Suriyeliler için de geçinme noktasında ciddi bir sıkıntının maalesef sinyal işaretlerini veriyor. Tabii valilik, kaymakamlar, belediye başkanları hepsi sağ olsun bir gayretin içinde bunlara çözüm üretiyorlar."
"Bunları açıkladığımız zaman bazı dostlarımız rahatsız oluyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu anda Avrupa'nın tamamında 428 bin kişi var. Bugün Sayın Merkel'le görüştüm. O da 'almaya devam edeceğiz' filan dediler. Yani 'bir 800 bin...Buna ulaştıracağız' gibi bir ifade kullandı. Temenni ederim ki bir 800 bin kişiyi Almanya alsın" ifadesini kullandı.
Erdoğan, "Sadece Almanya mı, tüm Avrupa Birliği için mi" sorusu üzerine şöyle konuştu:
"Hayır, Sayın Merkel'in kullandığı ifade bu ama daha önce daha farklı şeyler bize gelmişti ama öyle bir şey söyleniyor ki yani sanki Suriye'den çıkanların sayısı 800 bin mülteciyi bulur ama bu sadece Almanya mı? Hayır, Avrupa'nın diğer ülkeleri de dahil olmak üzere bu rakamı bulur. İşte gördük, Akdeniz'de, Ege'de boğulanları gördük. Bizim sadece yılbaşından itibaren şu ana kadar bizim Sahil Güvenlik Komutanlığımızın kurtardığı, o botlarla yaşam mücadelesi veren insanların sayısı 54 bin civarında. Bunları bizim Sahil Güvenlik Komutanlığımızın tekneleriyle kurtardık. Daha hala da bu yoğun bir şekilde devam ediyor. Bu konuyu biz kendi haline bırakamayız ama ne yazık ki Suriye'de Esed, bugün maalesef kendi ideolojisinin veyahut da onu kullanmak isteyen bazı ülkelerin şu anda üssü konumuna geliyor. Oraya uçak desteği verenler, silah desteği veren ülkeler var. Şimdi biz bunları açıkladığımız zaman bazı dostlarımız rahatsız oluyor ama bu bir gerçek… Bunu konuştuğumuzda bize farklı ifadeler kullanılırken, şimdi farklı uygulamalar yapılıyor. Şimdi Türkiye olarak ben rahatsızım ama Suriye'den Rusya rahatsız olamaz, İran rahatsız olamaz. Çünkü Suriye'nin ne Rusya'ya ne İran'a sınırı yok ama bana 910 kilometre sınırı var ve 910 kilometre bu sınırda, işte geçenlerde de biliyorsunuz, yine Suriye tarafından bir atış oldu ve bir askerimiz şehit oldu. Bunları biz görmemezlikten gelemeyiz. Onun için de tabii, bizim şu anda ister istemez başta DAİŞ olmak üzere PYD, bütün bunlara karşı, bunlar çünkü birer terör örgütü, tedbirimizi almak durumundayız ve koalisyon güçleriyle de burada özellikle terör güçlerine karşı bir güvenli bölgenin oluşturulması gibi bir çalışmayı ilgili arkadaşlarımız, birimlerimiz yürütüyorlar."
"Güvenli geçiş bölgelerimiz ki bu gümrük kapılarımızdır"
"Güvenli bölge konusundaki adımlar ne aşamada? Türkiye'nin bir kararlılığı var ama bu kararlılık henüz bir karşılık bulmuş değil" ifadeleri üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Tabii bu özellikle terörden arındırılmış güvenli bölge noktasında atılan veya atılacak bu adım daha çok şu anda Cerablus-Azaz arasındaki bir bölge olarak planlanıyor ama bu illa budur diye bir şey yok. Mesela şu anda biz ister istemez, buralardaki geçişlerin de bir yerde engellenmesi için de bir adım atmanın planlamasını yaptık. Şu anda bunun da çalışması yapılıyor. Çünkü bu geçişler esnasında başka sıkıntılar de meydana gelebiliyor. Dolayısıyla, bizim güvenli geçiş bölgelerimiz ki bu gümrük kapılarımızdır. Oralardan geçişin dışındaki geçişi engellemek gibi bir planımız var. Şu anda onun da adımları atılıyor. İhaleleri yapılarak bu gerçekleşecek."
"Burada yapılan bir algı operasyonudur"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bölgede bizi ilgilendiren bir başka tehdit, bir başka gelişme DAİŞ konusu. Bu konuda Türkiye, diğer terör örgütü ile eş zamanlı olarak saldırılara uğradı. Şu eleştiri bir türlü bitmiyor. Batı kamuoyunda da onların Türkiye'deki belli uzantılarında da sanki Türkiye DAİŞ'le mücadelede samimi değil, sanki onların arkasında, sanki onlarla mücadele etmiyor da mücadele ediyormuş gibi yapıyor. Böyle mi efendim, yoksa bu mücadeledeki tutumunuz nedir?" sorusuna karşılık, "Bunu kabul etmek mümkün mü?" dedi.
"DAİŞ'e karşı mücadelenin kararlı bir şekilde devam ettiğine" işaret eden Erdoğan, "Yani bizim prim vermemiz mümkün değil. Bunların hepsi bir defa şu anda tamamıyla Türkiye'ye karşı olan bakışı değiştirmeye yönelik, ki bu yeni değil, ta başından beri bu böyle yapıldı" ifadesini kullandı.
DAİŞ'in mazisinin çok eski olmadığını, El Kaide terör örgütünden ayrılarak kurulmuş bir örgüt olduğunu belirten Erdoğan, "El Kaide'nin adını duyuyor musunuz şimdi? Ama Irak savaşları olurken gündemde ne vardı? O zaman sadece El Kaide vardı ama daha sonra El Kaide'nin içinden DAİŞ doğdu. Şimdi El Kaide'nin adını duymuyoruz. Yani burada yapılan bir algı operasyonudur" dedi.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu algı operasyonuna karşı durması gereken, ülkemizdeki tüm medya grupları, bakıyorsunuz belli bir grup var, bunlar zaten hükümete, bu devlete, bu vatan karşı olanlar. Bunlar ne yazık ki onlara servis yapıyorlar ve bu servisi yaparken de acımasızca yapıyorlar. Zaten bunlar da şimdi aradıkları malzemeyi buldukları anda da hemen bunu Amerika'da, Avrupa'da başlıklarına taşıyorlar ve sorulduğunda da diyorlar ki, 'Yani bizim suçumuz değil, Türkiye'deki medyadan biz bunları aldık'. Tamam da sen bunu kaynağından almadın ki... Böyle bir durum olunca da tabii sıkıntının boyutu ciddi manada büyüyor ve biz şu anda işte içeride olan olayları yaşıyoruz, görüyoruz. Kalkıp da gönül arzu ediyor, İçişleri Bakanlığı ile bunu yap, Milli Savunma Bakanlığı ile bunu yap, Genelkurmay ile Milli İstihbarat ile bunları yapsalar bu bilgileri alacaklar ama böyle bir şey yok. Biz ta başından beri içeride özellikle bölücü terör örgütü olmak üzere DHKP-C olmak üzere ve dışarıdan da şu anda DAİŞ olmak üzere tüm terör örgütlerine karşı bu mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz, sürdürmek durumundayız ve sürdürüyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "ağustos ayından bu yana koalisyonun birtakım hava hareketleri var ama bunlar beklentileri karşılayabildi mi? Yeterli mi? Yakın gelecekte bu konuda bir planlama var mı?" sorusunu yanıtlarken, "Bunu şu anda 'mevcut gelişmeleri şöyle masaya yatırıp sürekli bunu yapıyoruz ama son gelişmelerde şuraya kadar' diye bir şey söylememiz erken olur. Çünkü bu işin akışına göre değişecektir. Tempo artar, eksilir vesaire ama şu anda kararlı bir şekilde bunların hepsi devam ediyor" diye konuştu.