Osmanlı Devleti'nin 19. yüzyılın ilk yarısında basına karşı tutumu nasıldır?
İletişim fakültelerindeki 'Basın Tarihi' dersinin ele alınan önemli dönemlerden biri de Osmanlı Devleti dönemidir. Bu haberimizde Osmanlı'da 19. asrın ilk yarısında basına karşı tutumun nasıl olduğunu inceleyeceğiz?
Dağılma döneminin ilk yıllarına da tekabül eden bu dönemin başlarında devlet, basın alanında yabancı müteşebbislerin-devletlerin çıkardığı gazetelerin tek aktör olmasına seyirci ve destekçi olmuştur.
Akabinde ilk Türkçe gazeteler bu dönemde yayımlanmıştır. Nitekim; ilk Türkçe gazete olarak tarihe geçen Takvim-i Vekayi Saray tarafından, onun öncülü olan Vakay-ı Mısıriyye ise Osmanlı'ya bağlı Mısır'ın Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından çıkarılmıştır. 1839'daki Tanzimat Fermanı'nın hemen sonrasında , özel sermaye ile kurulan ilk Türkçe gazete olma özelliğini taşıyan Ceride-i Havadis (1840) yayımlansa da ilerleyen dönemde zor duruma düşün bu gazete devlet desteği ile yarı resmi gazete hüviyetine bürünür.
Bu dönemde direkt devlet tarafından yayımlanan ya da sübvanse edilmesi söz konusudur özel teşebbüsten söz etmek mümkün değildir.
Bu dönemde monarşinin dışında bir yönetim şeklinin benimsenmesi gerekliliği düşüncesi, hükümeti ve icraatlarını eleştirme ve denetleme düşüncesi, henüz vücut bulmamıştı. Ne var ki bu durum, yüzyılın ikinci yarısında, ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval (1860) gazetesiyle birlikte değişecektir.
Tercüman-ı Ahval ile başlayan 1861 yılında başlayan ilk gazete kapatma vakasından sonra, basın üzerindeki bu türden baskılar artarak sürmüştür. Osmanlı Devleti'nde “sakıncalı” görülen fikir gazeteciliğinin başladığı 1860'ta, basın alanında denetimi sağlamak amacıyla yürürlükte bulunan yasa 1857 tarihli Matbaalar Nizamnamesi'ydi. Bu düzenleme dolayısıyla matbaa açmak isteyenlere önce hükümetten izin almaları zorunluluğu konulmuştu. Böylelikle basın kuruluşları ve gazeteciler dolaylı yoldan da olsa denetlenebilecekti.
1865'ten sonra siyaset ve fikir hayatını alt üst eden ve mücadelesinde Tanzimat'ın getirdiği ilkeleri halka doğru genişleten, bu şekilde devlet eliyle yapılmış bir yenileşme hareketini, devlete karşı girişilmiş sosyal bir mücadele şekline sokan bir harekettir karşımıza çıkan. 1826 ile 1840 arasında doğmuş olan ve hemen hepsi yeni açılmış okullarda okuma yazmayı öğrenen, yabancı dil bilen bu gençler yenilik döneminin üçüncü neslini oluşturuyordu. Bu gençlerin ortak özelliği batılı düşüncelere açık olmalarıydı, Fransız yazarları okuyorlardı. Basının öneminin, gücünün farkındaydılar. Dönemin gazetelerinin ülkede uyandırdığı yankının da. Basının gelişme dönemi 1864-1867 yıllarına tekabül eder.
Basının temel gündemi ülke meseleleridir. Muhbir'de yayımlanan ve Mısır Valisinin isteklerini içeren bir mektup üzerine ve Tasvir-i Efkar'da yayımlanan Namık Kemal'in “Şark Meselesi”nden sonra Ali Kararname çıkarılır. Üç gün sonra Muhbir'in kapısına kilit vurulur. Daha sonra Agah Efendi ve Ali Suavi Kastamonu'ya sürülür, Namık Kemal Erzurum Vali yardımcılığına, Ziya Bey (sonra Paşa) Kıbrıs Mutasarraflığına tayin edilir. Sonuçta hepsi İstanbul'dan uzaklaştırılarak Anadolu'nun ücra köşelerine sürülür. Bu tablo Tanzimat kendi yetiştirdiği nesle karşı tavır almış olduğunu gösterir. Gazeteciler Avrupa'da yaşayan Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısına uyarak ülkeden kaçarlar. Akabinde İstanbul'da Cemiyet üyeleri ile ilgili tutuklamalar başlar. Tutuklamayı haber alanlar da Avrupa'ya kaçar. Tutuklamalarla birlikte nihayet bulan İstanbul'daki mücadele Avrupa'da devam eder, Ali Paşa'nın vefatıyla da ülkede Namık Kemal'in etrafıyla sınırlı kalır.