EKSEN Eğitim Sen Sendikası, ATO Congresium'daki Ankara Kitap Fuarı'nda "Dünden Bugüne Filistin" paneli düzenledi. Milli, yerli, sivil ve demokrat bir kuruluş olan EKSEN Sendikası düzenlediği Paneller, konferanslar , etkinlikler ile Türk fikir ve kültür hayatına büyük katkılar sağlıyor. Milli ve manevi değerlere bağlı Türk milliyetçiliği çizgisine sahip EKSEN devletten, milletten demokrasiden, hukuktan yana, Türkiye'nin birliğini, beraberliğini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunan etkinlikleriyle, programlarıyla, toplantılarıyla tarihe not düşmeye devam ediyor. Her yıl Ulucanlar Cezaevinde ve ATO Congresium'da binlerce insanı bir araya getiren EKSEN yine Ankara Kitap fuarında yine çok sayıda dinleyiciyi bir araya getirerek “Dünden Bugüne Filistin” adlı muhteşem bir panel düzenledi. Panelin konuşmacıları araştırmacı-yazar Hakkı Öznur, Prof. Dr. Mehmet Akif Okur ve ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan'dı. Panelin başkanlığını EKSEN Sendikası Genel Başkanı Dr. İsmail Yıldız yaptı.
Panele katılım çok yüksekti. Türk Ocakları, Selçuklu Vakfı başta olmak üzere bir çok STK temsilcisi Üniversite çevrelerinden çok sayıda akademisyen ve kalabalık bir gençlik topluluğu da Paneli ilgi ve alakayla takip etti. Şehit Lider Muhsin Yazıcıoğlu'nun oğlu Furkan Yazıcıoğlu'da Panele gelen dinleyicilerdendi. Furkan Yazıcıoğlu'na panele gelen dinleyiciler, misafirler, büyük ilgi ve sevgi gösterdiler.
EKSEN'in düzenlediği panel, saygı duruşu, İstiklal Marşı'nın okunmasından sonra başladı. Panelin başkanlığını yapan Dr. İsmail Yıldız, yaptı. İsmail Yıldız Panelin amacını ve önemini anlattı. Ardından panelistler konuştu. İlk konuşmayı ORSAM, Levant Çalışmaları Koordinatörü, Ortadoğu uzmanı Oytun Orhan Yaptı. Orhan, terör rejimi İsrail'in Gazze'ye saldırılarını, uluslararası etkisini ve yansımalarını anlattı. İkinci konuşmayı uluslararası ilişkiler uzmanı bu alanda Türkiye'de en önemli isimlerden biri olan Prof. Dr. Mehmet Akif Okur Yaptı. Okur konuşmasında Balfour Deklarasyonu ,Filistin'de İsrail Sorunu'nun başlaması, korsan İsrail'in kuruluşu, İşgal altındaki Filistin toprakları, ABD , Batı Dünyası, İran ve bölge ülkelerinin Filistin meselesine bakışını tarihsel süreçleriyle anlattı. Dikkatle ve ilgiyle dinlenen konuşmasında Osmanlı dönemindeki Filistin'i ve Gazi Mustafa Kemal'in bölgeye yaklaşımını geniş bir şekilde ele aldı.
Son konuşmayı, Türkiye'nin önde gelen araştırmacı yazarlarından yakın politik tarih ve Ortadoğu Uzmanı olan araştırmacı yazar Hakkı Öznur yaptı. Öznur konuşmasında Filistin meselesini, tarihi süreçte İsrail-Filistin Savaşını, Filistin siyasi hareketlerini , terör rejimi korsan İsrail'in kuruluşunu, İsrail ile yapılan savaşları (6 Gün Savaşı olarak geçen 1967 Haziran Savaşı, 1973 Yahudilerin kutsal ayında ekimde yapılan Yom Kippur Savaşı) , Camp David Ve Oslo anlaşmalarını, Arap dünyasının bu anlaşmalara olan siyasi bakışını, tepkilerini, ABD ve Batı uşağı işbirlikçi Arap rejimlerinin, Körfez monarşilerinin, Arap dünyasının iki yüzlü, ilkesiz ve ahlaksız politikalarını geniş bir şekilde anlattı.
Öznur konuşmasında, ABD emperyalizminin 1948'den günümüze terör rejimi İsrail'e verdiği askeri, siyasi ,ekonomik, desteği anlattı. ABD Başkanlarının ,Washington'un, Pentagon'un, NATO'nun İsrail severliğini, İsrail muhipliğini, verdikleri küresel desteği, ABD İsrail elçiliğinin neden Kudüs'e taşındığını bu kararı kimlerin aldırdığını Neoconların, Evanjeliklerin ve Yahudi lobilerinin/ İsrail'in nasıl sevindiğini tek tek anlattı ve ortaya koydu.
Öznur, ABD'deki Yahudi lobilerinden, lobi faaliyetlerinden ve İsrail lobisinin ABD siyaseti üzerinde nasıl etkili olduğunu da yine tarihten örnekler vererek açık bir şekilde belgelerle masaya yatırdı.
Hakkı Öznur, BOP - BİP gibi küresel emperyalist projeleri ,ABD ve İsrail arasındaki ittifakı ABD'nin Irak ve Suriye politikalarını ve bölgede ABD üslerinin artışını , Siyonist İsrail'in bölgedeki yayılmacı politikalarını Pro İsrail Barzanilerin İsrail'e olan bağlılıklarını ve “İkinci İsrail” emellerini konuşmasında siyasi boyutuyla geniş bir şekilde ortaya koymuştur. Öznur Konuşmasında, Filistin'deki siyasal hareketlere İran Ve Lübnan Hizbullah'ına da değinmiştir.
Öznur, Devletimizin ve Milletimizin Filistinli kardeşlerimizin hep yanında olduğunu ancak Türkiye kadar ne Arap dünyasının nede Arap Birliği Teşkilatının ilgilenmediğini körfez monarşileri başta olmak üzere ABD uşağı Mısır'daki Sisi rejiminin vb. işbirlikçi rejimlerin İsrail karşısında korkak bir politika izlediklerini dile getirmiştir.
Öznur, “Filistin Meselesi Ümmetin meselesi de Doğu Türkistan değil mi? Doğu Türkistan'da tıpkı Filistin gibi işgal altında Kızıl Pekin Rejimi Doğu Türkistan da 1949 yılından beri soykırım yapılıyor” dedi. Türkiye başta olmak üzere Türk Dünyası İslam Dünyası Doğu Türkistan'ı gündeme almalı ve Filistin meselesi gibi ilgilenmelidir. Çin korkusundan Doğu Türkistan ile ilgilenmeyenleri Türk Milleti asla unutmayacak ve affetmeyecek demiştir. Konuşmasında şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu'nun Filistin meselesine bakışını, terör rejimi İsrail'e olan sert tepkilerini ve Doğu Türkistan davasına verdiği büyük desteği geniş bir şekilde anlatmıştır.
Hakkı Öznur şunları kaydetti:
SİYONİST İSRAİL DÖKTÜĞÜ KANDA BOĞULACAK
Siyonist İsrail, Orta Doğu'da terör estirmektedir. Zaten İsrail deyince akla kan ve gözyaşı gelmektedir. Şöyle bir geçmişine bakarsak Deir, Yasin, Sabra, Şatilla, Beyrut katliamları ve Gazze ile vahşet halkaları birbirine ekleniyor.
1948'den beri masum Filistin halkının üzerine 75 yıldır bombalar, füzeler, roketatarlar, kurşunlar yağmaktadır. İsrail'in temelinde terör vardır, terörizm vardır. Sabotaj ve suikastlar vardır. Katliam ve soykırım vardır. 75 yıldır Filistin topraklarında ve 55 gündür Gazze'de Batı Şeria'da katliam cürmünü işleyen Siyonist çetenin en büyük destekçileri ABD ve Batı emperyalizmidir.
Soykırım masalı üzerine kurulan İsrail, soykırımı kendisi yapmaktadır. Filistin'de yaptıkları bunun en açık örneğidir. Bu Siyonist terör rejimi ile mücadele aslında terörizme, zulme siyonizme karşı mücadeledir.
Siyonist İsrail döktüğü kanda boğulmalıdır, boğulacaktır. İsrail hükümeti terör hükümetidir. İsrail ordusu terör örgütüdür. İsrail savaş kabinesi ve ordu komutanları savaş suçlusudur. Başta Netanyahu olmak üzere terörist İsrail'in yetkilileri, uluslararası ceza mahkemesinde işledikleri, insanlık suçlarından dolayı yargılanmalıdır.
Terörist İsrail katliamlarını ABD'nin teçhizatları ile yapıyor .Ortadoğu'daki etnik kavgaların, mezhep savaşlarının ve tüm terör olaylarının kışkırtıcısı İsrail'dir. Siyonistlerle mücadelede tek yol, Orta Doğu'da var olan bu kanser tümörünü, İsrail'i, tarih sahnesinden silmektir. Bıçak kemiğe dayanmış, sabır taşı çatlamıştır.
1920-1948 yılları arasında Filistin'de İngiliz Mandası hüküm sürüyordu. İngiltere 14 Mayıs 1948'de Filistin'de manda yönetiminin sona ereceğini bildirdi. Aynı gün İsrail bağımsızlığını ilan etti. 14 Mayıs 1948'de kurulan İsrail Devletini 11 dakika sonra ilk tanıyan ülke ABD olmuştur. ABD'nin 33. Başkanı Harry S. Truman'ın İsrail'in kurulmasını hararetle desteklemesi ve İsrail'i tanıma kararında Yahudi dostları ve danışmanlarının önemli etkisi olmuştur.
1949'da ABD'yi ziyaret eden İsrail baş hahamı, Başkan Truman'a “Allah sizi 2000 yıl sonra İsrail'in yeniden doğuşuna vesile olasınız diye annenizin rahmine koydu” demiştir. İsrail'in güvenliği ABD'nin Ortadoğu politikasının temel taşı olmuştur. İsrail ABD siyasetlerine, ABD de İsrail siyasetlerine her alanda destek vermektedir. ABD Senatosunda Yahudi kökenli senatörler ve İsrail lobileri ABD politikalarında hep etkili olmuştur.
ABD başkanlık seçimlerinde Yahudiler büyük ekseriyetle Truman'a destek verdiler. ABD başkanı Truman hem İsrail posta pullarının üstünde hem de dünya siyonistlerinin kalbinde taht kurmuştu.
1960 sonunda ABD Başkanlık seçimlerinde Yahudi lobileri İsrail yanlısı bir başkanın seçilmesi için ABD başkanlık seçimlerinde yoğun kulis faaliyetleri yaptılar. Demokrat başkan adayı John F. Kennedy için çalıştılar. Özellikle Yahudi lobilerinin liderleri ABD başkan adayı Kennedy ile sürekli başbaşa yemekler yiyerek, propaganda kampanyalarına katılarak, onun İsrail ve Ortadoğu siyasetine yön vermek istediler.
ABD'nin 35 .Başkanı olan Kennedy 22 Kasım 1963 tarihine kadar görev yaptı Kennedy' nin İsrail'e ve Ortadoğu'ya nasıl baktığını öğrenmek isteyen bazı Yahudiler “siz ABD başkanı olduğunuzda ABD büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıyacak mısınız” sorusuna “Kennedy' “ bu koşullar altında şimdi olmaz. Ama gündemimizde. Gereken adımları atacağız ve ilerde mutlaka ABD Elçiliğini Kudüs'e taşıyacağız ” diyerek toplantıya katılanlara güven vermiş ve onların desteğini almıştı
Kennedy'nin başkan seçilirsem İsrail ile ilişkileri geliştireceğini, İsrail'e ihtiyacı olan ABD silahlarının verilmesi için çalışacağını ve İsrail'in ABD nin koruması altında olacağını beyan etmesi Yahudi ağırlıklı davetlileri etkilemişti.
John Kennedy Başkanlığı döneminde İsrail için yaşamsal bir öneme sahip karar alarak İsrail'e ABD silahlarının satışına izin veren ilk başkan olacaktı.
YAHUDİ LOBİLERİ BASTIRDI ABD SİLAHLARI İSRAİL'DE
John Kennedy' nin 22 Kasım 1963 tarihinde suikastle öldürülmesi üzerine yerine yardımcısı Lyndon B.Johnson geçti. ABD' nin 36 Başkanı olan Johnson ABD'deki Yahudi kuruluşların ve Yahudi lobilerinin çok yakından tanıdıkları bir kişiydi. Etrafında ve yakın çevresinde Yahudi dostları ağırlıktaydı. Yapacağı işlerde alacağı önemli karalarda hep bu Yahudi lobilerinin adamlarına danışırdı. Beyaz Saray'da ve önemli bir yer olan Ulusal Güvenlik Merkezinde çalışanların birçoğu Yahudi ve İsrail'e kökten bağlı olan kimselerdi. Bunları oraya getirenler arasında ABD Başkanı Johnson da vardı.
Johnson aynı zamanda İsrail'e 1968 yılında ilk saldırı silahlarını ve 50 adet F–4 Fantom uçakları satan başkandır. Devamında İsrail'e yapılacak yardımların artırılmasını ve kredi olarak verilmiş borçların ertelenmesini sağlamıştı. ABD NATO dışındaki bir ülkeye, İsrail'e ilk kez silah satışına resmen başlarken İsrail'in ana silah sağlayıcısı durumuna gelecekti.
6 GÜN SAVAŞLARINDA ABD İSRAİL'E TAM DESTEK VERDİ
6 gün süren 1967 Arap –İsrail savaşı dönüm noktası. Bu savaşta Mısır Suriye ve Ürdün'e karşı, korsan devlet İsrail'in kesin zaferi bölgedeki politik ve askeri dengeyi değiştirdi. ABD 5 Haziran 1967 de başlayan “6 gün” süren ve bu yüzden “6 gün savaşı” diye adlandırılan bu savaşta İsrail'in yanında yer aldı. ABD İsrail'e karşı BM tarafından uygulanmak istenen ambargoya karşı çıkarak İsrail'i himayesi altına aldı.
Washington yönetimi SSCB'nin Mısır, Suriye ve Irak'a yaptığı yardımlara karşılık, İsrail'e daha fazla yardım etmiştir , Bu yardımlar İsrail'in 1967 yılındaki Altı Gün Savaşları'nda elde ettiği ezici zaferin temel nedenidir.
ABD ‘nin 37. başkanı Richard Nixon'un başkanlığı döneminde İsrail'in bölgedeki stratejik rolü ABD tarafından kabul edilmiştir. İsrail'in Araplara karşı “Kızıl Sovyet yayılmasını engelleyecek bir güç” olduğunu gören Nixon'dur. Nixon'un sağ kolu, ve Ulusal güvenlik işleri danışmanı Henry Kissinger Nixon'u İsrail ile derin işbirliğine ikna eden Siyonist bir diplomattır. Richard Nixon'ın başkanlık, Henry Kissinger'ın ise ulusal güvenlik danışmanlığı koltuğuna oturmalarıyla ABD politikalarını Kissinger belirlemiştir.
Nixon ve Kissinger İsrail'e verilen bu desteğin, Orta Doğu'da Sovyet nüfuzunu kırmanın en etkili yolu olduğunu görmüştürler. İsrail'in bu zaferi, 1970'lerde Orta Doğu'da ABD için bir ‘stratejik değer' imajı oluşturmasını da sağlamış ve hatta 1980'lerin ortalarında Amerikan çıkarlarında ‘'imanın bir şartı'' haline gelmiştir.
Amerikan hükümeti İsrail'i “stratejik bir yatırım” olarak değerlendirdi. ABD'nin İsrail'e olan askeri satışları 1968–1970 döneminde 140 milyon dolar iken Nixon'un başkanlığı dönemini kapsayan 1971–1973 yılları arasında 1,2 milyar dolara çıkarak yaklaşık 10 kat artmıştı. Aralık 1971'de ise İsrail'e gelişmiş silahların parçalarını kendisinin üretmesine olanak veren, teknik bilgi ve yardım sağlayan bir anlaşma imzalandı.
EKİM SAVAŞINDA KORSAN İSRAİL'İ YOK OLMAKTAN
KİSSİNGER- NİXON İKİLİSİ KURTARDI
Ekim 1973 Arap –İsrail savaşına İsrailliler “Yom Kipur ” savaşı , Mısırlılar “EL Bedr Harekatı”, Arap dünyası “Ramazan Savaşı”, Uluslararası dış politika ise “Ekim Savaşı” diye adlandırır. 6 Ekim 1973'de Mısır ve Suriye'nin; Irak. Ürdün ve Suudi Arabistan'ın ekonomik desteği ile başlattıkları saldırı İsrail için sürpriz olmuştur.
6 Ekim'de başlayan savaş toplam 3 hafta sürmüştü. Ortadoğu konusunda uzman dış politika stratejistlerine göre bu savaş ile ilk kez Arap ülkelerinin İsrail'e karşı üstünlük sağlayabileceğini ortaya koymuştu. Bu savaşın amacı 1947 -1949 ve 1956 – 1957 yıllarında ve özellikle de 1967'de kaybedilen Arap topraklarını İsrail'den geri almaktı. Savaşta 6 bin İsrail askeri öldü binlercesi yaralandı.
6 gün savaşının yarattığı “yenilmez İsrail ordusu” imajı yerle bir oldu. ABD'nin ve Batı dünyasının şımarık müttefiki İsrail'in karizması çizilecekti ABD, kısa İsrail tarihinde hiç hatırlanmak istenmeyen bu savaş da tavrını hemen İsrail'in yanında koymuştur. İsrail' in 1967 savaşında ele geçirdiği toprakları geri almak için İsrail'e savaş açan Arap ülkelerine karşı, ABD İsrail'in kendini savunması için hem lojistik destek hem de silah sağlamıştır. Arap ülkeleri ile İsrail ordusu arasında devam eden çatışmalarda İsrail'in ayakta kalmasını sağlayan silah ve cephaneyi ABD İsrail ile arasında bir hava köprüsü kurarak gönderdi.
Nixon ve Ford dönemlerinde ABD'nin önemli bir müttefiki haline gelen Siyonist yerleşimci kolonisi İsrail ile bağlarını güçlendirmenin yanı sıra Kissinger, 1973 savaşı sırasında “bir Arap zaferini önlemek” amacıyla İsrail'i tepeden tırnağa silahlandırmıştı.
ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, kendisi ve dönemin Başkanı Richard Nixon ve ekibinin geri kalanının Ekim 1973 Savaşı'nda bir Arap zaferinin kaydedilmemesi için İsrail'e doğrudan destek ve kararlı hizmetler sağlamak için güçlü ve gayretle çalıştıklarını ölümünden önce itiraf etmişti
Savaş sırasında İsrail'e yaptığı acil askeri yardımlar, Mısır ve Suriye ordularının erken zaferlerini birden tersine çevirdi. İsrail'in savaşı kazanmasını [Kissinger] sağladı. Ayrıca ABD'nin Filistin Kurtuluş Örgütü ile herhangi bir ilişki kurmasını da engelleyen yine Kissinger'dı.
Eylül 1975'e gelindiğinde, Kissinger İsraillilerle birlikte, İsrail'in ırkçı, Yahudi üstünlükçü bir devlet olarak “var olma hakkını” tanımadığı sürece ABD'nin Filisin Kurtuluş Örgütü'nü tanımayacağını veya FKÖ ile müzakere etmeyeceğini taahhüt eden bir “mutabakat zaptı” imzaladı. Eski FKÖ başkanı Yaser Arafat nihayet 1988'de Cenevre'de ve 1993'te Oslo'nun imzalanmasıyla bunu kabul etmek zorunda kalacaktı.
YAHUDİ LOBİLERİ, HRİSTİYAN SİYONİST JİMMY CARTER İÇİN ÇALIŞTILAR
ABD'nin 39. başkanı olan Jimmy Carter, görevine 20 Ocak 1977 yılında başladı. Carter'ın göreve başlamasıyla ABD'deki Yahudi lobileri tekrar harekete geçti. Şubat 1977 yılında ABD dışişleri bakanlığına kendi adamlarının getirmek için yoğun kulis faaliyetleri yaptılar. Bunda da başarılı oldular. 1974- 1976 döneminde 4,5 Milyar dolar olan askeri satışlar 1977- 1979 Carter döneminde 5,2 milyar doları buldu. Bu artışın büyük bölümü Mısır –İsrail – ABD barış anlaşmasının ödülü olarak nitelendirilebilir.
İsrail hükümeti ABD üzerinde askeri satışlarla ilgili lobi faaliyetlerini kendileri ile irtibatlı olan Yahudi çevreler vasıtasıyla aralıksız sürdürdü. İsrail, Carter döneminde ABD'den en gelişmiş füzelerden (havaya atılan AIM -9–1) çok miktarda almak istiyordu. ABD savunma bakanlığı hayır cevabı vermekten usanmıştı. İsrail ise almakta kararlıydı. Üretim düzeyi ABD ordusunun ihtiyacını karşılamaya yetmeyen bu füzeler İsrail lobisinin Pentagon'da etkili olan elemanları vasıtasıyla İsrail'e verilmek zorunda kalmıştı.
“CAMP DAVİD” ANLAŞMASI FİLİSTİN DAVASINA İHANETTİR
1973 savaşını takip eden süreçte ateşkes girişimlerinde başı çeken Kissinger, yürüttüğü yoğun diplomatik ziyaretler sayesinde Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile de dostane bir ilişki geliştirmiştir. Bu ziyaretlerin en önemli sonucu ise 1974'te Kahire ile Tel Aviv arasında imzalanan ateşkes anlaşması müzakerelerinin başlaması olmuştur. ABD'nin girişimleriyle Mısır ve İsrail arasında 1977 yılında resmen görüşmeler başladı.
1977 yılında Menahem Begin liderliğindeki Likud İsrail tarihinin ilk sağcı hükümetini kurdu. Menahem Begin başbakanlığındaki İsrail hükümeti Mısır devlet başkanı Enver Sedat ile çok yakın bir ilişki içerisine girdi.
Dışişleri Bakanı Moşe Dayan, Arap ülkeleriyle birçok görüşme yaptı ve bu konuda atılacak adımlara liderlik etti. Mısır lideri Enver Sedat 9 Kasım 1977'de beklenmeyen bir açıklama ile 'barış görüşmeleri için İsrail'i ziyaret edebileceğini duyurdu. Begin iktidara geldikten 6 ay sonra ABD ve Romanya'nın arabuluculuğu ile Mısır devlet başkanı Enver Sedat'ı Kudüs'e davet etti. 19 Kasım'da Enver Sedat Kudüs'e ayak bastı. Bu şekilde Sedat Yahudi bir devlete ayak basan ilk Arap devlet lideri olmuş oldu. Sedat İsrail parlamentosunda konuştu. İki ülke lideri ABD başkanı Carter'in arabuluculuğuyla, 5 Eylül 1978'de Washington yakınlarındaki Camp David'te bir araya geldiler.
12 gün süren yoğun görüşmeler diplomatik literatüre “Camp David gibi görüşmeler” ifadesini kazandırdı. İki ülke arasında savaş durumuna son veren barış antlaşması 17 Eylül 1978'de imzalandı. 12 gün süren görüşmeler sonucu İsrail ve Mısır arasındaki barışı, İsrail'in bölge ülkeleriyle olan barışını ve bölgede bir Filistin yönetimi kurulmasını öngören taslaklar kabul edildi. Antlaşma ile ilk kez bir Arap ülkesi İsrail'i resmen tanımış ve ele geçirdiği topraklar üzerindeki varlığını meşru kabul etmiş oldu.
ABD başkanlarının tatil, dinlenme ve misafirhane kampı olan Camp David'de varılan uzlaşılar bir Arap devleti ile İsrail arasında imzalanacak olan ilk barış antlaşmasının metni oldu ve müzakere edildiği yerin adı ile anıldı. Bu antlaşma sayesinde Menahem Begin ve Enver Sedat, 1978 yılında Nobel Barış Ödülünü birlikte aldılar.
Tepkilerin odağındaki Sedat, Camp David Anlaşması'na attığı imza için ağır bir bedel ödedi. 1981 yılında Enver Sedat bir tören sırasında öldürüldüğünde, saldırıya zemin hazırlayan en büyük sebeplerden biri Camp David Anlaşması'ydı. Mısır'ın İsrail'i resmen tanıdığı bu anlaşmanın imzalanmasını sağlayan, bizzat yürüttüğü mekik diplomasisi ile Kissinger oldu.
KİRLİ “OSLO” ANLAŞMALARININ ARKASINDA AMERİKA VARDIR
31 Temmuz 1980'da İsrail, Kudüs'ü daimî başkent yapması üzerine Türkiye bu kararın ardından büyükelçisini geri çağırmıştır. Türkiye 15 Kasım 1988 tarihinde Filistin'i tanıyan ilk devlet olmuştur. 1990'larda ise, Tel-Aviv'deki diplomatik temsilcilik tekrar büyükelçilik seviyesine çıkarılmış
1987'de I. İntifada başladı. 1989 Nisan ayında Yaser Arafat, 1988'de ilan edilen Filistin Devleti başkanlığına seçildi.
Oslo veya 1. Oslo olarak da bilinen "Geçici öz yönetim düzenleme ilkeleri bildirgesi" anlaşması, Norveç'in başkenti Oslo'da düzenlenen görüşmelerin ardından 13 Eylül 1993'te İsrail Başbakanı İzak Rabin ve yine Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat arasında ABD'nin başkenti Washington'da imzalanmıştı. Törene ABD Başkanı Bill Clinton, Filistin Kurtuluş Örgütü'nden Mahmud Abbas, İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres, ABD Genel Sekreteri Warren Christopher ve Rusya Dışişleri Bakanı Andrei Kozyrev katılmıştı.
Oslo'dan bu yana geçen 30 yılda Filistinlilere işgalin sona ermesi konusunda verilen vaatlerin hiçbiri yerine gelmezken, İsrail, işgal altında tuttuğu Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü giderek daha fazla Yahudi yerleşimciyle doldurmaya devam etti.
Oslo görüşmeleri Filistin halkı tarafından hiçbir zaman kabul edilmedi. FKÖ lideri Yaser Arafat Filistin davasına ihanetle suçlandı. Oslo görüşmeleri nedeniyle 1994 yılında Yitzhak Rabin, Şimon Peres ve Yaser Arafa'ta Nobel Barış Ödülü' verildi.
Oslo görüşmelerinin arkasında eski Dışişleri Bakanı Kissinger vardır. Kissinger aslında İsrail'in Filistin toprakları üzerindeki kolonizasyonunun on yıllar boyunca devam etmesini sağlamıştır. Eski Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın Camp David'de İsrail'e teslim olmasının ve Filistinlilerin haklarını satmasının mimarı olan Kissinger, ABD'nin Filistinlilere ve İsrail'e yönelik politikasını belirleyen ve o zamandan beri Arap dünyasının çoğunda devam eden felaketlere neden olan, Amerikan destekli sözde “barış sürecini” de tasarlamıştır.
Oslo Antlaşmaları ile 1993'te FKÖ İsrail'in bölgedeki varlığını kabul etti. İsrail de FKÖ'yü ve Arafat'ı Filistin halkının meşru temsilcisi olarak tanıdı. Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da özerk Filistin yönetiminin kurulması karara bağlandı. Ancak bu teslimiyet olarak görüldü.
ABD KUDÜS'Ü İSRAİL'İN BAŞKENTİ OLARAK GÖRÜYOR
ABD'nin 45 . Başkanı olan Trump başkanlık seçimlerinde, seçim kampanyasında başkan olması durumunda ABD'nin Kudüs'ü "İsrail'in başkenti" olarak tanıyacağını söylemiştir. Trump yönetiminden çok önce de Bill Clinton sonrasında göreve gelen Bush döneminde de ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıma, gündeme gelmişti Evanjelikler ve Musevi lobilerinin talepleri üzerine Trump, Kudüs Büyükelçilik Yasası'nı Kongre'den geçirmeyi bir seçim vaadi olarak sunmuştu.
ABD Başkanı Donald Trump 6 Aralık 2017 tarihinde Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını ve Tel-Aviv'deki Amerikan Büyükelçiliği'nin de Kudüs'e taşınmasına karar verdiğini söylüyordu. ABD İsrail Büyükelçiliğini, İsrail'in 70. bağımsızlık yıl dönümünde 14 Mayıs 2018 günü Tel Aviv'den Kudüs'e taşıdı 25 Mart 2019 tarihinde, Trump, İsrail'in işgali altındaki Golan Tepeleri'ndeki hakimiyetini tanıdığına dair bir başkanlık beyannamesi imzaladı. Trump'ın kararıyla, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan tarihteki ilk ülke, ABD oldu.
Evanjelik ABD için Siyonist İsrail olmazsa olmazdır. ABD'nin tek müttefiki, İsrail'dir ve dış politikaları hep İsrail merkezlidir. Trump, Hristiyan sağa, Evanjelik/fundamentalist Hristiyanlara ve ABD'deki Ortodoks Yahudi cemaatine verdiği, Amerikan Büyükelçiliği'ni Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma sözünü, hayata geçirmiş oldu. İkinci yurt dışı ziyaretini İsrail'e gerçekleştiren Trump, Ağlama Duvarı'nı görev sırasında ziyaret eden ilk ABD Başkanı olarak tarihe geçti . Netanyahu ABD'nin kararının ardından yaptığı ilk açıklamada, Trump'a teşekkür etti ve "İsrail halkı sonsuza kadar minnettar olacak" dedi. ABD yönetiminin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması ve İsrail'deki büyükelçiliğini Kudüs'e taşıması, uluslararası hukukun ve ilgili BM kararlarının açık bir ihlalidir.
ABD BAŞKANI BİDEN: BEN BİR SİYONİSTİM. SİYONİST OLMAK İÇİN
YAHUDİ OLMANIZ GEREKMEZ!
İsrail, ABD'nin bölgedeki jandarmasıdır. Bu yüzden ABD, İsrail'in her türlü saldırganlığına göz yummakta ve ona destek olmaktadır. İsrail, dünyanın en karışık ve petrol zengini bölgesinde emperyalizmin jandarması ve müttefikidir. İsrail, Batı'nın bir uç karakoludur. Bu nedenle ABD'nin bir müttefiki olarak terör devleti İsrail'in ayrı ve özgül bir rolü vardır. İsrail, meşru bir devlet değildir. İsrail, bir Nazi devleti görünümündedir.
7 Ekim saldırılarının ardından İsrail'e en büyük destek, en yakın müttefiki Amerika Birleşik Devletleri'nden geldi. ABD, en büyük uçak gemisini İsrail'e yolladı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da ilk fırsatta İsrail'e gitti. Blinken, Başbakan Binyamin Netanyahu ile görüşmüştür. ABD'nin İsrail'e destek vermeye devam edeceğinin altını çizen Blinken, Yahudi kökenlerine de değinmiştir.
ABD Başkanı Joe Biden'de İsrail'e giderek “İsrail'e yalnız değilsiniz mesajıyla geldiğini” söylüyordu. Biden, İsrail'e gerçekleştirdiği ziyarette terör rejimi İsrail'e verdikleri desteği yenilemiştir.
ABD Başkanı Joe Biden'ın şu sözlerinden de İsrail'in ABD için önemi anlaşılmaktadır: "Her zaman söylediğim gibi, bir İsrail olmasaydı biz bir tane icat ederdik.” Özetle ABD'nin İsrail'i her anlamda ancak özellikle askeri olarak desteklemesinin nedeni budur. ABD Başkanı Biden ve Netanyahu, Filistin halkını topyekün cezalandırma kararı almışlardır.
Biden, 2007'de başkan yardımcısı adayı olarak kampanya yürüttüğü dönemde Şalom TV'ye bir röportaj vererek, "Ben bir Siyonist'im. Siyonist olmak için Yahudi olmanız gerekmez" ifadelerini kullanmış ve İsrail'i ABD'nin Orta Doğu'da sahip olduğu en büyük güç olarak tanımlamıştı.