Hakkı Öznur: 3 Mayıs Türk milliyetçilerinin bayraklaşan hareketidir
Ülkücü Hareket'in tarihini yazan, Ülkücü Hareket'in kanaat önderlerinden, araştırmacı- yazar Hakkı Öznur, 3 Mayıs 1944'ün 80. yıl dönümünde yazılı bir açıklama yayımladı.
Ülkücü Hareket'in tarihini yazan, Ülkücü Hareket'in kanaat önderlerinden, araştırmacı- yazar Hakkı Öznur, 3 Mayıs 1944'ün 80. yıl dönümünde yazılı bir açıklama yayımladı.
Hakkı Öznur'un yayınladığı “3 Mayıs 2024” beyannamesinin tam metni:
3 Mayıs 1944 yılında Türk milliyetçilerinin, Türkçülüğün şahikası, mistik önderi, Atsız Hoca önderliğinde, tek parti diktatörlüğüne, milli şef rejimine, meydan okuyuşunun 80. yıl dönümündeyiz.
3 Mayıs 1944'te, 19 Ağustos 1981'de Mamak mahkemelerinde Türk milliyetçileri ‘hak, hukuk, adalet' diyerek tarih yazmışlardır, destan yazmışlardır.
3 Mayıs, tek parti diktatörlüğüne, istibdat rejimine, milli şef rejimine, despotizme, gayrimilli zihniyetlere, ideolojilere karşı milletin evlatları, milletin yiğitleri Türk milliyetçilerinin tarihe not düştüğü, destan yazdığı, milli bir gündür.
3 Mayıs milli şuurun ayaklanmasıdır. Atsızın önderliğindeki Türk milliyetçileri 80 yıl önce büyük bir zulme maruz kaldılar. Tek parti döneminin mahkemelerinde yargılandılar ve tabutluklarda işkence gördüler, zulümler gördüler
Parti devleti tarafından “Milli Şef” ilan edilen İsmet İnönü'nün tek parti ve tek şef sistemine karşı çıkan Türk milliyetçileri, “Irkçılık-Turancılık” suçlamasıyla tabutluklara konuldular, işkenceler gördüler.
CHP diktası, Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü savunan Türk milliyetçilerini, dış güçlere yaranmak için işkencelere tabii tutup, yargılamıştı.
80 yıl önce 23 Türk milliyetçisi; inanmışlığın, adanmışlığın ve kararlılığın en mümtaz örneklerini, dikta rejimine boyun eğmeyerek göstermiştir.
Tabutluklarda; Türk milliyetçilerine yapılan işkenceler, onların Türk vatanına bağlılıklarını ve sevdalarını asla azaltmamış, aksine kamçılamış, sağlamlaştırmış ve daha da derinleştirmiştir.
23 Türk milliyetçisi, Türk milliyetçiliği ülkülerinden dolayı nice iftira ve isnatlara maruz kalmışlardır.
20. yüzyılın Kürşat'ı Atsız Hoca, parti-devlet rejimine, tek parti diktatörlüğüne boyun eğmedi, dik durdu, tarih yazdı.
3 Mayıs 1944'te yakılan meşale, Ülkücü yolumuza ışık tutmaya devam ediyor.
3 Mayıs, Türk milliyetçilerinin bayraklaşan hareketidir.
3 Mayıs, haktan, halktan ve hakikatten yana olanların, inançlı ve kararlı duruşudur.
3 Mayıs, zulme, muktedirlere başkaldırma kültürüdür.
3 Mayıs, Türk aydınlarının milli direnişinin ve şahlanışının sembolüdür.
3 Mayıs, CHP diktatörlüğüne karşı sivil ve demokratik başkaldırının adıdır.
3 Mayıs, zalimlere, zulmedenlere karşı milli bir demokratik tepkinin ortaya konduğu tarihi gündür.
Türkçülük bayrağını dalgalandırmak, her Türk'ün ilk ve milli vazifesidir.
ATSIZ Hoca'nın ifadesiyle, “3 Mayıs milli şuurun ayaklanmasıdır. 3 Mayıs 1944 bir dönüm günüdür. Türkçülerin ızdırabı ile yoğurulmuş ve tehlikeyi geriye atmış bir dönüm günü.”
Atsız hocanın yakarışına ses katarak diyoruz ki : 3 Mayıs ruhu ebediyen yaşasın!
3 Mayıs 1944, Türk milliyetçileri için tarihi öneme sahiptir. Türkçülüğün şahikası Nihâl Atsız, 3 Mayıs 1944'ü “Türk tarihinin gidişi üzerinde son derece tesirli” saymıştır.
Başbuğ Türkeş, , bir konuşmasında şunları ifade etmiştir:
3 Mayıs, Türk milliyetçilerinin, Türk milletinin varlık davasında çektikleri ıstırabın, elemin, gözyaşının ifadesidir.”
3 Mayıs, Türk milliyetçilerine yalan ve iftiralarda bulunanların kendi iftira ve yalanlarıyla boğulduğu gündür.
MİLLİ ŞUURUN, MİLLİ DURUŞUN, ŞAHLANIŞIN ŞAHİKALAŞTIĞI GÜN: “3 MAYIS”
3 Mayıs 1944'te Ankara sokaklarında binlerce milliyetçi genç, tek parti diktatörlüğüne meydan okumuştur. CHP diktatörlüğü, resmi tebliğ yayınlayarak 1944 yılında Türkçüleri, vatan hainliğiyle, hükümeti devirmeye teşebbüs ile suçluyordu.
Devrin gayrimilli şefi, 19 Mayıs 1944 günü radyodan yaptığı kara nutukta, husumet beslediği Türk milliyetçilerini, “cumhuriyet rejimini” yıkmakla itham ediyordu. Cumhuriyet sevdalısı milletin evlatlarını, “milli birlik düşmanı” olarak nitelendiriyordu.
7 Eylül 1944 tarihinde Tophane'deki 1 Numaralı Örfi İdare Mahkemesi'nde 23 Türk milliyetçisi, “gizli cemiyet kurmak, nizam düşmanlığı yapmak, hükümeti devirmeye teşebbüs etmek” gibi akıl ve izan dışı suçlamalardan yargılandılar. Dava, İstanbul 1 Numaralı Örfi İdare Mahkemesi'nde görüşülmeye başlanmıştır. 29 Mart 1945'e kadar 65 oturum halinde sürecek olan meşhur “Irkçılık-Turancılık” davası başlamıştır.
İddianameyi tek parti diktatörlüğünün askeri savcısı Kazım Alöç, Çankaya Köşkü'nde İsmet İnönü'nün başkanlığında bir heyet ile ortak hazırladı.
Türk milliyetçileri, Çankaya Köşkü'nde hazırlanan iddianame ile yargılandılar. Ancak, 31 Mart 1947 yılında gerçek hukukun temsilcileri, tek parti rejiminin iddianamesini çöpe atan “hükümet darbesi diye bir şey yoktur” diyerek adil ve adaletten yana “beraat” kararını vermiştir.
Askeri Yargıtay, büyük bir adalet misali vererek ve aynı zamanda milli şuurluluk göstererek, mahkemenin kararını bozmuş, dava dosyasını da 1 No'lu Mahkeme'den 2 No'lu Mahkeme'ye sevk etmişti. 2 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen dava neticesinde bütün sanıklar beraat etmişlerdi.
Başbuğ Türkeş kumpasları, “Türkçülüğe yönelen haçlı seferleri” olarak görmüştü. “Irkçılık-Turancılık davası” Türk siyasî hayatında kara bir lekedir.
NE DİKTALARA NE DİKTATÖRLERE BOYUN EĞDİK! HER ZAMAN “ADALET VE DEMOKRASİ” DEDİK
Diktalarla, diktatörlerle, darbecilerle, cuntalarla, beşinci kol çevrelerle, iç ve dış mihraklarla, demokrasi düşmanlarıyla ve her türlü vesayetçilerle mücadele ede ede, dövüşe dövüşe bugünlere geldik.
Biz Türk milliyetçileri, tarihimiz boyunca diktalara, diktatörlüklere karşı çıktık, mücadele ettik. Ülkücüler ne diktalara ne diktatörlere boyun eğer.
Tek parti rejimine, tek adam diktatörlüğüne “hayır' diyoruz.
3 Mayıs 1944'te, 15 Nisan 1978'de Ankara'da yüz binlerce Ülkücü, her türlü küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine, 19 Ağustos 1981'de Mamak mahkemelerinde başta Alparslan Türkeş olmak üzere yüzlerce Ülkücü ve daha pek çok yüzlerce tarihe geçen olaylarda ‘hak, hukuk, adalet' diyerek tarih yazmışlardır, destan yazmışlardır.
TABUTLUKLARI İNŞA ETTİREN CHP ZİHNİYETİ
“Tabutlukların” inşa edilmesi fikri ilk olarak Mektebi Mülkiye mezunu olan. Nihat Halûk Pepeyi'den çıkmıştır. Nihat Halûk Pepeyi 4 Kasım 1942 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevine getirildi 18 Kasım 1942 günü Ankara'dan İstanbul'a gelerek göreve başladı. 18 Kasım 1942- 4 Eylül 1943 tarihleri arasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevinde bulundu.
İstanbul Emniyet Müdürü Nihat Halûk Pepeyi 1943 Ocak başlarında Almanya ve Nazi işgali altındaki ülkelere gitmiştir. Gezi sonrasında, gözlemlediği işkence yöntemlerini Türkiye'ye getirmiştir. Sansaryan Han'da "tabutluk" olarak bilinen dar işkence odalarını geliştirenlerden biri olmuştur.
Emniyet Genel Müdürlüğü ile İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı yapmıştır. Merkez Valisi iken 18 Nisan 1953 tarihinde emekli olmuştur. 1954'te Demokrat Parti'den Kütahya, Ekim 1957'de İstanbul'dan (1957-1960) İstanbul milletvekili seçildi. 27 Mayıs 1960 İhtilali'nden sonra tutuklandı ve Toptaşı Cezaevi'ne konuldu. İki yıl yattı.
İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Demir'de Sansaryan Han'da İşkencecilerin başıdır. Ahmet Demir 14 Eylül 1943 – 21 Ağustos 1947yılları arasında İstanbul Emniyet Müdürü olarak görev yapmıştır.
Tabutluklar” meselesi ve onunla bağlantılı olarak Ahmet Demir'in adı, 1944 Tevkifatında gözaltına alınanların beraat etmelerinden 3 yıl sonra tekrar gündeme gelecekti Üç yıl önce tutuklanan ve işkenceye maruz kalan milliyetçi gençler . “tabutluklar meselesi”ni tekrar gündeme getirecekti.
İstanbul Emniyet Müdürlüğünde “tabutluklar”, “ölüm hücreleri” kurulduğu, özellikle siyasal suçlulara işkence yapıldığı, çok ağır koşulların uygulandığı gazetelerde çarçaf çarçaf yayınlanmaktaydı._ Ahmet Demir'in ismiyle adeta özdeşleşen “tabutluklar” meselesi, gündemi tayin etmişti
“Tabutluklar ” bunun üzerine CHP iktidarı tarafından 1947 yılında yıktırılmıştır “Tabutlukların” müsebbi, hücreleri inşa etme fikri CHP'ye aittir. CHP'nin “tabutlukların” varlığından haberdar olduğunu 44 yargılamalarında yargılanan 23 Türk Milliyetçisi net bir şekilde ortaya koymuş ve ispat etmiştir. Mahkeme safhasındaki dosyalara girmiş, resmî belgelere de geçmiştir.
“Tabutluk” adıyla maruf hücrenin tavanına yerleştirilen, muazzam bir ısı yayan ve baş ağrısı yaratan ampuller, Nihat Haluk Pepeyi tarafından Türkiye'ye getirilmiştir.
TABUTLUKLARA KOYDULAR, DARAĞAÇLARINDA ASTILAR
80 yıl önce 23 Türk milliyetçisi, “tek parti diktatörlüğünde” tabutluklara kondu. 1500-2000 mumluk ampulleri, tabutluklarda başlarına koydular. 36 yıl sonra bu sefer Amerikancı Kenanist rejim, yine Türk milliyetçilerini, Ülkücüleri tabutluklara koydu,
‘MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası' ile 3 Mayıs 1944 olayları nedeniyle yapılan yargılamalar arasında büyük bir benzerlik vardı. 1944 yılının ardından 37 yıl geçtikten sonra 19 Ağustos 1981'de Mamak'ta yapılan ilk mahkemede milliyetçiler, yine benzer iddialarla suçlanmıştı.
1944 yılında Türk milliyetçilerine kumpas kurdular. İddianameyi, Çankaya Köşkü'nde hazırladılar. 12 Eylül 1980 sonrası açılan “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasının” iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay Karargahı'nda, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı.
1944 yılında Çankaya Köşkü'nde, 12 Eylül sonrası Beşli Konsey-Evren-Saltık çalışma merkezinde, Türk milliyetçilerine kumpaslar kurdular.
Milliyetçi hareketin lideri Türkeş, bir ABD/NATO projesi olan 12 Eylül darbesine eğilmedi, küresel diktatör ABD'nin “Bizim Çocuklar” dediği “Beşli Çete”ye cuntanın mahkemelerinde meydan okudu, masa başında hazırlanan yalanlarla, iftiralarla dolu 945 sayfalık düzmece iddianameyi, Mamak mahkemelerinde suratlarına fırlattı.
1944 yılında Sansaryan Han'da işkencecilerin “beyin tavası” dediği tabutluk işkencelerini gördük. 12 Eylül döneminde C-5'lerde benzerlerini yaşadık.
C-5 adlı özel işkence merkezlerinde işkencelerden geçirildik. Türkiye'nin dört bir yanında kurulan işkence merkezlerinde, 100 binden fazla Ülkücü, işkenceli sorgulardan geçirildi! Zindanlara dolduruldu.
Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. İdamlardan geçtik, idamlarla yargılandık. Hücrelere, zindanlara tıkıldık. Cezaevlerinde, işkence merkezlerinde öldürüldük.
Ölümlerin kol gezdiği, kızıl namluların kan kustuğu, fırtınalı, zor yıllardan geliyoruz. Öldürdüler, intihar süsü verdiler; astılar, “bir sağdan, bir soldan” dediler.
Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.
1968-1980 arası 2100 Ülkücü hareket mensubu, “Vatanım! Ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kızıl kurşun”, “Kanımız aksa da zafer İslam'ın” diyerek şehit düştüler.
9 yiğidimiz, can ülküdaşımız, gardaşımız, dava arkadaşımız, darağaçlarında şehit düştü. Onlarca dava arkadaşımız hapishanelerde şehit edildi.
ÜLKÜCÜLER, TEK ADAM-TEK PARTİ REJİMİNE KARŞIDIR!
Türk milliyetçileri, Ülkücüler, 3 Mayıs ruhuyla “tek adam, tek parti, tek ses” rejimine karşı Ülkücü duruşunu göstermeye devam edecektir.
Türk milliyetçileri, 1944'ten günümüze diktalarla, diktatörlerle, demokrasi düşmanlarıyla ve her türlü vesayetçilerle mücadele ede ede bugünlere geldi.
Tek adam, tek parti rejimine, otoriterizme, otokratik siyasete, despotizme karşı çıkmak, 3 Mayıs ruhunun gereğidir. Türk milliyetçileri, muktedire, zulmedenlere, zulüm düzenini savunanlara destek vermez, alkış tutmaz ve onlarla asla iş birliği yapmaz.
Türk milliyetçilerinin iradesine kimse ipotek koyamaz. Ülkücüler, Ülkücülüğün gereği olarak otoriterizme, tek adam-tek parti rejimine karşı çıkmaya, adaleti, demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri savunmaya devam edecektir.
Bir ahlak, vicdan ve değerler hareketi olan Türk milliyetçiliği hareketi, 3 Mayıs başkaldırı ruhuna ve geleneğine bağlı kalarak askeri vesayete, yargı vesayetine, parti devletine, bürokratik oligarşiye karşı, milletin değerlerini savunmaya adalet ve demokrasiyi savunmaya devam edecektir.
Ülkücüler, tarihleri boyunca otoriterleşmeye, otokratik siyasete, tek adam-tek parti zihniyetlerine, kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmaya karşı çıkmıştır. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten, haktan ve haklıdan yana taraf olmuştur.
Türk milliyetçileri, Ülkücüler, tarihleri boyunca İngiliz-Yahudi güdümlü vesayetçi, bürokratik oligarşi ile mücadele etmiştir.
Ülkücü hareket, her zaman üstünlerin hukukunu değil; hukukun üstünlüğünü, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi, sivil demokratik siyaseti savunmuştur.
Ülkücü hareketin siyaset çizgisi, ayrıştırıcı, ötekileştirici değil, birleştirici ve bütünleştiricidir.
Milletin vicdanı olan Ülkücüler; tarihi sorumluluğunun gereği olarak ilke ve değerlerinin ortaya koyduğu Ülkücü duruşu her alanda göstermek ve ‘adalet, özgürlük, demokrasi' demeye devam edecektir.
Ülkücülük, bir siyasal kimlik ve bir yaşam biçimidir. Ülkücülük ahlaktır, duruştur, tavırdır. Ülkücüler, milletin adamlarıdırlar. Ülkücüler tarihleri boyunca demokrasi, adalet ve özgürlüklerden yana tavır almış, adaletsizliklere, haksızlıklara, zulme hep karşı durmuştur.
Koçi Bey, risalesinde der ki; “Devlet küfür ile ayakta durur ama zulüm ile ayakta durmaz.” Zulmün değil, mazlumun yanında olmak, Ülkücü dünya görüşünün temel felsefesidir.
PARTİ DEVLETİ YENİLECEK, ADALET VE DEMOKRASİ KAZANACAKTIR
20. yüzyılın Kürşat'ı Atsız Hoca, parti-devlet rejimine, tek parti diktatörlüğüne boyun eğmedi, dik durdu, tarih yazdı.
Biz Türk milliyetçileri, tarihimiz boyunca diktalara, diktatörlüklere karşı çıktık, mücadele ettik. Ülkücüler ne diktalara ne diktatörlere boyun eğer!
Biz Türk milliyetçileri, dik durmayı, zulme, kötülüğe ve kötü olana karşı direnmeyi, hak ve adalet uğrunda mücadele etmeyi haksızlıklara karşı çıkmayı, zalimlere başkaldırıyı Atsız Hoca'dan, Serdengeçti'den, Başbuğ Türkeş'ten, Muhsin Başkan'dan, şanlı tarihimizden, kahraman şehitlerimizden ve Ülkücü geleneğimizden öğrendik.
Atsız Hoca'nın, Başbuğ Türkeş'in, Muhsin Başkan'ın izinde giden dava arkadaşları, ülküdaşları, onların öğrettiği yüce ülkü ve değerlerin ışığında adaleti, demokrasiyi savunmaya, milletin adamları olmaya devam edeceklerdir.
Tarih, elbet bir gün kumpasları, dönen dolapları, çevrilen entrikaları, şantajları, tehditleri, boyun eğenleri, muhbirleri, dönekleri, yandaşları, yalakaları, ispiyoncuları, alkışçı şakşakçıları, tek tek yazacaktır.
YAŞASIN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ÜLKÜSÜ
Ülkücülük, bizim onurumuzdur. Milletin hareketi Ülkücü hareket, bugünlere kolay gelmedi. İnandığımız hak dava için sevdası olduğumuz milletimiz, ülkemiz ve ülkümüz için çok ağır bedeller ödedik. Tarihimiz boyunca haksızlık ve zorbalığa sessiz kalmadık, zalimlerin önünde diz çökmedik, başımızı öne eğmedik
Tarih, elbet bir gün kumpasları, dönen dolapları, çevrilen entrikaları, şantajları, tehditleri, boyun eğenleri, muhbirleri, dönekleri, yandaşları, yalakaları, ispiyoncuları, alkışçı şakşakçıları, tek tek yazacaktır.
Tarihimiz boyunca sistemle, güç odaklarıyla, vesayetçilerle mücadele ettik. Biat etmedik, diz çökmedik. Hilelere, tuzaklara, komplolara, senaryolara boyun eğmedik. NATO merkezli gladyo, statüko ve vesayetler karşısında geri adım atmadık. Millet adına daima direndik.
Tarih akıyor. Tarihin akışını değiştiremezsiniz. Parti devleti yenilecek, bu abluka dağılacak, “özgürlük, demokrasi ve adalet” diyenler mutlaka kazanacaktır.
23 Türk milliyetçisinin dava arkadaşları, ülküdaşları, onların öğrettiği yüce ülkü ve değerlerin ışığında adaleti, demokrasiyi savunmaya milletin adamları olmaya devam edeceklerdir.
Tarihi öneme sahip, şan ve şeref dolu 3 Mayıs 1944 başkaldırısını bir kez daha Türk milliyetçiliğinin, Ülkücü Hareket'in olanca coşkusuyla selamlıyoruz.
Öksüz Türklüğünü dünyalara değişmeyenlerin günü kutlu olsun Allah Türk'ü korusun ve yüceltsin.,
Tarihi öneme sahip, şan ve şeref dolu 3 Mayıs 1944 başkaldırısını bir kez daha Türk milliyetçiliğinin, Ülkücü Hareket'in olanca coşkusuyla selamlıyor, 3 Mayıs 1944'ün kahramanlarını, Türkçü büyüklerimizi tarihi şahsiyetleri, dava önderlerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.