Galip Erdem: Ülküye, Ülkücülüğe, Türklüğe adanmış bir ömür

Ülkücü Hareket'in tarihini yazan, araştırmacı yazar Hakkı Öznur, Galip Erdem'i anma programına katıldı. Program, Erdem'in kabrinin başında düzenlendi. Öznur, Ülkücülerin ağabeyi, büyük dava ve fikir adamı Galip Erdem ile ilgili anlamlı bir konuşma yaptı.

  • 1399

(HABER PLATOSU - ÖZEL)

Bütün ömrünü aziz Türk milletine, Türk Milliyetçiliği Ülküsüne, Ülkücü Hareket'e adayan, Ülkücü Hareket'in fikir mimarlarından, hukukçu-yazar, fikir adamı, abide şahsiyetlerden Galip Erdem, vefatının 25. senei devriyesinde Ankara Cebeci Asri Mezarlığı'ndaki kabri başında, bir grup Ülkücü tarafından dualarla anıldı.

Anma programına Ülkücü Hareket'in tarihini yazan, Ülkücü Hareket'in kanaat önderlerinden araştırmacı yazar Hakkı Öznur da katıldı. Öznur burada anlamlı bir konuşma yaptı.

HAKKI ÖZNUR ANLATIYOR...

12 Mart 1997 günü Hakk'a uğurladık, Ülkücülerin ERDEM'İ, Galip ERDEM ağabeyi. 12 Eylül darbesinden 42 yıl, Galip ağabeyin Hakk'a yürüyüşünün ardından tam 25 yıl geçmiş.

67 yıllık ömrünü ülküye, Ülkücülüğe, milletine, Türklüğe adayan Galip Erdem, müstesna ve abide bir şahsiyettir. 67 yıla 500 yıl sığdırdı. Milliyetçi, Ülkücü hareketin “Dedem Korkut'u oldu. Feragatin, fedakârlığın, hasbiliğin, dava arkadaşlarına karşı tevazuun, din ve millet düşmanlarına karşı vakarın timsali olarak yaşadı.

Hakkı Öznur, Galip Erdem'in mezarı başında.

Ülkücü Hareket'in ERDEM'İ, Ömrünü inandıklarını, bildiklerini aktarmak için uğraşarak geçirdi. Her an ömrünü cephedeymişcesine Ülkücü hareketin içerisinde, davaya hizmetle geçirdi. Ülkücülerin günümüzdeki Dedem Korkut'uydu. İnandığı değerler uğruna düşündü, okudu, yazdı, konuştu. Galip Erdem ağabeyimizin hayatı, Ülkücülüğün hikayesi ve bir gerçeğidir. Yüzündeki derin çizgiler, yaşanmışlığın resmidir.

Sözün gerçek anlamıyla bir Ülkücü'ydü. O; Ömrünü “Ülkücülük” sıfatıyla tamamlamış Ülkücü çizgisinden asla taviz vermemiş, Ülkücü ilke ve değerlere sonuna kadar bağlı kalmış bir büyük dava adamıydı.

Bütün ömrünü vakfettiği Türk milliyetçiliği ülküsü yolunda kendi beninden vazgeçmiş bir büyük dava ve ülkü adamıydı. O, kendini hiç düşünmedi, kendisi için bir gün yaşamadı.

Büyük Birlik Partisi'nin (BBP) gayriresmi yayın organı niteliğindeki Gündüz gazetesi, Galip Erdem'in vefatını böyle manşetine taşımıştı.

55 yıl önce, 47 yıl önce, Malazgirt'te, Söğüt'te, Çanakkale'de düzenlenen etkinliklerde Ülkücü gençlerle, evlatlarıyla birlikte en önde yürüyenlerdendi. Kurulan tarihi çadırlarda sabahlara kadar genç Ülkücülere, Ülkücü dünya görüşünü ve Türk milliyetçiliği ülküsünü anlatandı. Türk Ocaklarında, ÜKD'de de, Ülkü Ocakları'nda, Ülkücü kuruluşların konferanslarında, Ocak sohbetlerinde, şehit cenazelerinde, 12 Eylül mahkemelerinde, görüş günlerinde, cezaevi kapılarında hep vardı. Şehit ailelerinin ve zindanlarda yatan Ülkücülerin yanında yine o vardı.

Kendini Mamak'a adayan adam

Herkesin köşe bucak kaçtığı, birbirine selam vermekten imtina ettiği bir ortamda başta “Kendini Mamak'a adayan adam", Mamak Cezaevi olmak üzere Türkiye'nin çeşitli yerlerinde tutuklu bulunan Ülkücülerin zor günlerinde yanındaydı. Kendini Mamak'a adayacaktı.

Eylüldeki hüznü yalnızlığı çaresizliği iliklerine kadar yaşadı. Asla yılmadı, yıkılmadı, mücadele azmini kaybetmedi. Zor ve fırtınalı yıllarda, 12 Eylül cuntasına hem kalemiyle hem mahkemelerde dik duruşuyla meydan okuyordu.

12 Eylül zulmüne karşı tek başına direnen kalemdi. 8 Aralık 1980'de yayınlanmaya başlayan, 27 hafta yayınlanan haftalık Yeni Sözcü'nün arka sayfasında, o unutulmaz arka sayfada yazdıklarıyla, 12 Eylül/MGK rejimine başkaldırıyor, yasaklamaları, yasakları, kendine özgü, tarihe geçen, o unutulmaz makaleleriyle delip geçiyordu. “Beşiktaş Nasıl Kurtulur?”, “Biri Elma, Biri Ayva, Biri Muz”, “Haskul”, “Ana Yüreği”, “Bir Şehidin Son Arzusu”, “Ben Yürürüm Yana Yana”, “Akvaryumların Hikâyesi” yazıları, bunun birkaç örneğidir.

Kendini Mamak'a adayan adam Galip Erdem'i, Ülkücü şehitlerin aileleri, cezaevlerinde yatan Ülkücüler ve onların aileleri asla unutmaz. Mamak mahkemelerindeki tavrı, cezaevlerinde yatan Ülkücülere gösterdiği büyük vefa ve destek, asla unutulmaz.

Bir lokma, bir hırka misali yollara düştüğünü, o gençlere ve ailelerine yardım edebilmek için neler çektiğini unutmak mümkün mü?

Ne zindanlarda yatan Yusufiyeli ülkücüleri ve ailelerini ne şehit ailelerini, boynu bükük bırakmadı. Eylül karanlığında, Ankara ayazında, Mamak'ın zemherisinde geceden yollara düşmüş, Ankara'nın yoksul gecekondu semtlerinde ülkücü evlatlarının çilekeş, cefakar ailelerini ziyaret eder, dertlerine ortak olur, acılarını paylaşır, çocukları sevindirir ve öyle bir hüzünle çıkardı;Yusuf yüzlü çocukların evlerinden...

Tavizsiz Türk milliyetçisi Galip Abi kendisi için hiç yaşamadı hep ülkücü evlatları için yaşadı. Mamak'ta, Ülkücü gençler ziyaret görüşünde onu görünce “Galip Abi, Galip Abi” diye seslenirler, müthiş manevi güç alırlardı. Mamak kapılarında bekleyen Ülkücülerin aileleri evlatlarına hep Galip ağabeyi anlatırdı.

Hayatını o nesle adadı

Geçtiğimiz günlerde hakka yürüyen yiğit dava adamlarından, zindanları Yusufiye'ye çeviren ülkücülerden Erol Dok ağabeyimizin muhterem annesi, Emine Dok annemizin şu sözleri çok anlamlı, çok değerlidir:

“Oğlum! Galip abinize sizde , biz de çok şeyler borçluyuz. O dışarıda . Sizden daha çok çile çekiyor. Siz çile çektiniz diye çok çile çekti. Hayatını sizlere, davasına adamıştı.”

Ülkücü aileler her yerde Galip ağabeyi anlatıyor Ülkücülerin “ERDEMİNE” vefalarını gösteriyorlardı.

Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu, avukatlığını da yapan, çok sevdiği, büyük hürmet gösterdiği Galip Erdem ağabey için ardından söylediği, “Demir parmaklıkların ardında ilk sivil yüz olarak Galip Erdem ağabeyi gördük. Onun sayesinde geride bıraktıklarımız için endişe duymadık ve arkamıza bakmadık. Binlerce evladını sığdırdığı dev gibi yüreğiyle fedakar bir ağabey oldu” sözleri bir gerçeğin teslimiydi.

Ne zaman avukat cübbesiyle Mamak'a görüşe gitse, onun tel örgüler ardındaki genç insanları ziyareti, Ülkücülere büyük güç ve moral verirdi. Dile kolay, tam 7 yıl, gece gündüz, yaz kış demeden hiç yılmadan, yıkılmadan, avukatlık bürosuyla Mamak arasında mekik dokudu.

Ankara ayazında, Mamak zemherisinde ülkücü evlatları, dava arkadaşları için mahkemelerde, görüş günlerinde ve “mektup” için yollardaydı

12 Eylül sonrası yeni emekli olmuştu. Aldığı emekli maaşını, Mamak'taki Ülkücü evlatlarına ve onların dışarıdaki mağdur ailelerine harcadı. Bu yüzden evinde çoğu zaman, Ankara'nın soğuk kış gecelerini, yakıt parasını ödeyemediği için, o küçük cüssesi ve dev gibi yüreğiyle, sıkıntısını hiç kimseye hissettirmeden geçirdi. En zor günlerde tutukluların ve ailelerinin maddi ihtiyaçlarını karşılamak için, şahsiyetini ortaya koyarak topladığı yardımlarla, ocakların tütmesine, yaraların sarılmasına vesile oldu.

Türkiye genelinde, cezaevlerinde yatan dava arkadaşlarımıza, onların ailelerine maddi katkı sağlamak için nefsini bir tarafa bırakarak, birçok kişileri ziyaret edip, adına “mektup” dediği mektupları alır, onları yerlerine ulaştırırdı.

Vefatına kadar özenle sakladığı, isim isim kimlerin hangi maddi yardımlarda ve katkıda bulunduğunu gösteren bilgiler, tutmuş olduğu tarihi defterde yazıyordu. Parolası, “MEKTUP”tu. Bilenler bilirdi. Bu şifreden istenilen mektup, derhal yerine getirilir ve oradan da mutlaka yerine ulaştırılırdı.

Ülkücü Hareket'in tarihine geçen o meşhur “MEKTUP”ların hikayesini, aradan 41 yıl geçse de, Ülkücü Hareket ve Ülkücü nesiller, asla unutmayacak. O, şahsiyetini değil, Mamak'ı, Ülkücü evlatlarını, dava arkadaşlarını tercih etti.

Galip Erdem ağabeyi, Mamak'ta yatanlardan ve onların sevgili ailelerinden dinlemek lazım. Onlar hakikati çok iyi bilirler ve söylerler. İlkesizler, ülküsüzler, vefasızlar, makam, mevki, ikbal peşinde koşanlar, anlayamaz ve bilemezler bu hikayeyi. Galip ağabey hem Ülkücü olmanın çilesini hem de çile çeken Ülkücülerin çilesini çekti. Ülkücüler, ondan çok şey öğrendi. Sevmeyi, paylaşmayı, fedakarlığı öğretti.

Mamak'ın dili olsa da konuşsa

12 Eylül dönemi denince akla ilk önce, Ülkücülerin ağabeyi, Milliyetçi Hareketin “Galip Hoca”sı, GALİP ERDEM gelir. Mamak'ın dili olsa da konuşsa. 12 Eylül'ün zifiri karanlığında, 12 Eylül'ün o karanlık yıllarında, 12 Eylül diktasına, beşli çeteye karşı, Mamak'ta yargılanan dava arkadaşlarına, ülküdaşlarına, çok sevdiği Ülkücü gençlere, evlatlarına, destek olmak amacıyla cübbesini giyip, 12 Eylül diktasına, “CIA'nın Bizim Çocuklarına” meydan okumuştu.

“Mamak'ta sanık olamadım ama hiç olmazsa onların avukatı olayım” diyerek evinin bir köşesinde unutmuş olduğu hukuk fakültesi diplomasını çıkarıp, buruşuk avukatlık cübbesini giyerek, “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında” yargılanan Ülkücüleri savunmak için davalara girdi. Birçoklarının avukatlığını üstlendi.

“Ülkücüler, dava ve iman adamıdır” diyen, ömrünü adadığı Türk milliyetçiliği ülküsü için büyük emek veren Galip Erdem ağabeyimiz, Mamak'ta görülen MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında insanüstü gayretlerle fedakârane bir şekilde çalışmıştı.

29 Nisan 1981 günü, 587 sanıklı MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasının 942 sayfalık düzmece iddianamesi açıklanmıştı. 19 Ağustos 1981 günü, davanın ilk duruşması Mamak'ta başlamıştı. MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında Türk milliyetçiliğine yönelik suçlamaları cevapsız bırakmadı.

Devrin cuntacılarına 12 kasım 1980 günü on beş sayfalık bir mektup yazdı. Mektubunda; “Mamak'ta yargılanan Türk milliyetçiliğidir. Tarih, Türk milliyetçiliğini yargılayanları affetmez. Türk milliyetçiliğini suçlayan, onları zindanlara gönderen, idam sehpalarında sallandıran bir zihniyet, bir gün mutlaka millet tarafından yargılanır, siyasi tarihe de kara bir leke olarak damgasını vurur” diyordu.

Yazmış olduğu tarihî mektupta, ortaya koymuş olduğu fikirlerinin altına, hiçbir istikbal hesabı yapmadan ismini ve imzasını koyacak kadar da yürekli bir Ülkücü'ydü. Beşli çeteye yazdığı uzun mektupta şunları diyordu:

“Adım Galip Erdem… Ülkücü gençliği de çok iyi tanırım…

12 yıldan beri binlercesinin canına, on bine yakınının yaralanmasına, binlercesinin cezaevlerinde çürümesine mal olan çok şiddetli bir mücadeleye neden, kimlere karşı ve hangi değerlerin korunması için katıldıklarını çok iyi bilirim. Kültür ve ülkü sahasında eğitimlerine, Türk milletinin dünya durdukça yaşaması için nelere bağlı kalınması gerektiğinin şuuruna varmalarına elimden geldiğince yardımcı olmuşumdur, ben onlardan biriyim, onları ben eğittim.

Sizden bir tek dileğim var… Ülkücüler, eğer öyle olması gerektiğinin faydasına inanılıyorsa yargılansınlar, cezalandırılsınlar. Ama lütfen devleti yıkmaya çalışmakla, milleti sevmemekle, vatanı bölmekle suçlanmasınlar. Dileğim yaşayanlar hesabına değil… Bir gül bahçesine girercesine şu kara toprağa giren binlerce şehit adınadır, ruhlarının huzuru içindir.

Onlar neden, kimin uğruna ve hangi değerleri yaşatmak için öldüklerini biliyorlardı. İnanıyorum ki, bugün olmazsa yarın millet de bilecektir, tarih de bilecektir.

İstiyorum ki siz de bilesiniz ve başkalarına öncülük edesiniz. Mamak'ta yargılanan Türk milliyetçiliğidir. Tarih, Türk milliyetçiliğini yargılayanları affetmez. Türk milliyetçiliğini suçlayan, onları zindanlara gönderen, idam sehpalarında sallandıran bir zihniyet bir gün mutlaka millet tarafından yargılanır; siyasi tarihe de kara bir leke olarak damgasını vurur. Hepsi bu kadar… Ötesi benim için önemli değil…

Allah'a inanırım ve takdirin tedbirden önce geldiğini bilirim.”

Ona göre Ülkücülük, Ülkücü olabilme ülküsüdür

1984 yılında yayınlanan “Mektuplar” kitabında; “Allah'ınıza, milletinize, tarihinize hesap verebildikten sonra ötesine hiç aldırmayın…” diyen Galip Erdem ağabeyimiz, “Ülkücünün Çilesini” yazan adamdı. Yazdıklarıyla yaşadıkları arasında hiçbir çelişki yoktu. Yazdığı gibi yaşadı.

Dava büyüğümüz Galip Erdem için Ülkücülük, bağlandığı bir üstün değerde kendini aşmak cehdidir. Dünya zevklerinden, bedenî hazlardan bu gaye uğruna vazgeçebilmek gücüdür.

Galip ağabey, darbe sonrasında, bir gün bile aksatmadan, soluklanmadan, yürüttüğü maddi ve manevi bu büyük hizmeti, yaptıkları bilinsin veya övülsün diye yapmadı. O “Ülkücünün Çilesi”ni yazan adamdı. Yazdıklarıyla yaşadıkları arasında hiçbir çelişki yoktu.

O, “erdem”in mumla arandığı kimsesiz günlerimizde erdemin galibiydi. Hep Ülkücünün çilesiyle birlikte yaşadı.

Rahmetli Abdurrahim Karakoç ağabey, vefatının ardından, “İsmiyle ülküsüyle müsemma bir mücadele kahramanı. Hayatı boyunca nefsine mağlup olmayan bir garip dervişti o. Galip geldi, Galip gitti.” diyordu.

Dr. Mehmet Güneş hocamızın 2003 yılında Türk Yurdu dergisinde yayınlanan “Rütbesiz Bir Mareşal : Galip Erdem” adlı muhteşem yazısının sonunda söylediği “ Galip ağabeyimiz hepimizden alacaklı gitti.. O'nun hakkını hiçbir zaman ödeyemeyiz” ifadeleri hakikati ifade etmektedir.

Ömrünü aziz Türk Milletine ve Türk Milliyetçiliği Ülküsüne vakfetmiş,dava büyüklerimizden, ağabeylerimizden, fikir mimarlarımızdan, tavizsiz Türk milliyetçisi Galip Erdem ağabeyi, hakka yürüyüşünün 25.senei devriyesinde bir kez daha rahmetle, minnetle, saygıyla anıyoruz. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Haber Platosu

Bakmadan Geçme