Dr. Vehbi Kara

Gençler Sabah Namazına Alıştı

Dr. Vehbi Kara

  • 722

Türkiye’de bu sene saat ileri-geri alma uygulamasına son verildi. Çok da iyi oldu. Zira sabah kalkıp işine okuluna giden vatandaşlarımız ezan sesini işitmeye başladı. Birçok insan özellikle gençler de sabah namazına başladı.
İslâmın beş şartından en önemlisi olan namaz, bazı cahil insanın zannettiği gibi Cuma günü kılınması zorunlu olan bir ibadet değildir. İslam’da her gün 5 defa Allah’ın huzuruna çıkma emri vardır. Kuran’da 88 Ayet namazın kılınması ile doğrudan alakalıdır. Yüzden fazla ayette ise dolaylı yoldan namaz kılınması gerektiği ifade edilmektedir.
Hal böyle olduğu halde ne yazık ki insanlarımızın büyük bir çoğunluğu namaz kılmıyor. Diğer Müslüman ülkelerde ve özellikle Arap ülkelerinde farz namazları kılma oranı çok yüksektir. Buna mukabil dindar olmanın neredeyse suç sayıldığı ülkemizde namaz kılmamak için öylesine yoğun baskı uygulanmıştır ki sonuç gerçekten de yüz kızartıcıdır.
Askeri okullarda irtica yaftasını yapıştırmak için namaz kılan öğrenciler fişlenir ve bu nedenle binlercesi okuldan atılırdı. Bunu bizzat yaşamış birisi olarak ne söylesem az çeker. İyisi mi hiç bu konuya girmeyip kaldığımız yerden devam edelim.
Sahih hadis kaynaklarında namaz sıklıkla zikredilir. Birisi Peygamber Efendimiz’e (asm) gelerek dinin başı nedir diye sorması üzerine, Resul-u Ekrem (asm) " esselatu imadüddin - Namaz dinin direğidir." Demiştir.
Ehlisünnet mezhebinde namaz, farz-ı ayn olarak yani her inanan insanın yapmakla zorunlu olduğu bir ibadettir. Cenaze namazı gibi bir kısım insanın yapması ile zorunluluktan çıkan (farz-ı kifaye) değildir. Her ne kadar Alevi mezhebinden bir kısım insanlar “Hazreti Ali bizim yerimize namaz kıldı” diyerek bu İslam’ın en önemli ibadetinden kaçmak için bahane bulmaya çalışsa da bunun kendini aldatmaktan öte hiçbir anlamı yoktur.
Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “kimseye namaz kılması hakkında baskı yapılmaz” diye bir söz söyledi. Maalesef çok büyük bir yanlış yaptı. Erdoğan’ı dinleyenler zannedecek ki Türkiye’de namaz kılmayanlara baskı yapılıyor. Durumun tam tersine olduğunu herkes biliyor lakin Erdoğan bilemiyor. Bu işte bir tuhaflık var. Bu sözü söyleyen zatlar kendisini sigaya çekip düşünmelidir. Zira bu ve benzeri konuşmalar ülkemizde namaz kılma oranının düşük olmasının en ciddi nedenlerden bir tanesidir.
Yahu nerede görülmüş namaz kılmayana baskı? Erdoğan bunu nasıl bilmez? Bunu hangi danışmanı söylemiş ise onun ağzına biber sürmeli birkaç gün hiç konuşmaması için talimat vermelidir. Çünkü halktan uzaklaştığının ve koptuğunun en açık göstergesidir. Masa başında halkın sorunları anlaşılmaz. İşte şekilde görüldüğü gibi ülkemizde “namaz kılmama sorunu” olduğunu bilemiyorlar. Kime şirin görünmeye çalışıyorlar anlamıyorum ki. Feto denilen zındığın vurduğu en büyük darbe namaz kılanları engellemesi, tesettürü kaldırması ve içki içilmesini teşvik etmesidir. İşte bunun sonucunda kalkıp darbe yapabilecek kadar alçaklaşabildiler.
CHP milletvekili Mustafa Balbay meclis kürsüsünden “Çocukları karanlıktan çıkarın” derken kastettiği “karanlık” işte bu namaza karşı gelen zihin yapısıdır. İzmir Barosu’nun açıklamasında yer verdiği “zifiri karanlık” namaz kılmamak için her türlü bahane üreten zavallıların bir göstergesidir.
Bu muhalif zümrenin itirazlarına aldanarak sabah ezanı okunduğunda insanların, özellikle de istikbalimize yön verecek olan gençlerin uyanık olmasından derin kaygı duyduklarını bilmiyorlar. Ezan ve sala darbecilerin amaçlarına ulaşmada karşılarındaki en büyük engel olmuştur. Bu nida, sadece uykularını değil, huzurlarını da kaçırmış besbelli. 40 yıldır, gençler sabah ezanını duyamadan büyüdüler yine aynısını istiyorlar.
Bütün mevcudat sabah ezanıyla yeni güne başlarken, bizim gençlerimiz ileri saat uygulaması ile uyutuluyorlardı. Bu gerzekler; ilerlemenin, gelişmenin ileri saat uygulaması ile olacağını zannedecek kadar geri zekalı olduklarını utanmadan söyleyebiliyorlar.
Artık çocuklarımız, sabah ezanının “saba” makamıyla okunduğunu, “Essalatu hayrun minen nevm” kutlu çağrısıyla “Namazın uykudan daha hayırlı” olduğunu öğrenmeye başladı. Namazsız birçok insan artık sabah namazını kılarak evden çıkıyor ve içlerinin huzur ile dolduğunu söylüyor.
Evet, baykuş ve yarasalar ziyadan memnun olmazlar. Şimdilik açıkça dillendirmiyorlar ama “yaz saati” değil, “dindar gençlik” bu zavallıları rahatsız etmektedir. Bakın İstiklal Şairimiz Mehmet Akif’ milli marşımızda ne güzel söylemiş:
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arsa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Bediüzzaman’ın İstanbul’daki çok ehemmiyetli ve muvaffakiyetli hizmetinden, Türk Milletine pek ziyade menfaatler husûle geldiğini müşahede eden Ankara hükûmeti, kendisini Ankara’ya davet eder. M. Kamal, şifre ile davet etmiş ise de, cevaben, "Ben, tehlikeli yerde mücahede (cihat etmek) etmek istiyorum. Siper arkasında mücahede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli görüyorum," demiştir.
Üç defa şifre ile davet ediliyor. Eski Van Valisi, dostu mebus Tahsin Bey vasıtasıyla davet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara’ya gelir. Ankara’da alkışlarla karşılanır; fakat ümit ettiği muhiti bulamaz. Kendisi, Hacı Bayram civarında ikamet eder. Meclis-i Mebusan’da dine karşı gördüğü lakaytlık ve Garblılaşmak bahanesi altında Türk milletinin kudsî mefahir-i tarihiyesi olan şeair-i İslamiye’den bir soğukluk gördüğü için, mebusların ibadete, bilhassa namaza müdavim olmalarının lüzum ve ehemmiyetine dair bir beyanname neşreder ve mebuslara dağıtır.
Beyanname Millet Meclisinde okunduktan sonra çok tesirli olur. Özellikle namaz konusunda duyarlı olmak gerektiğini ifade etmektedir. Kazım Karabekir Paşa bu beyannameyi M. Kamal’a karşı okur ve Paşanın tepkisine neden olur.
Beyanname içerdiği ifadeler nedeni ile TBMM girişine asılıp gösterilecek kadar önemlidir. Zira başta namazın ehemmiyeti konusunda takınılmış olan ciddi tavır ve meclisin önemine dair hususlar tarihe geçecek maddeleri içermektedir. Bu çok önemli maddeleri bir başka yazıya konu edelim. 10 Maddelik beyanname sonrasında meydana gelen olaylar çok ilginçtir.
“Bu mebusana hitap, namaz kılanlara altmış mebus daha ilave eder. Namazgâh olan küçücük odayı, büyük bir odaya tebdil ettirir. Bu parça, mebuslara ve umum kumandanlara ve ulemalara okutturulmakla, reisle (Meclis Başkanı M. Kamal) şiddetli bir münakaşaya sebebiyet verir. Bir gün divan-ı riyasette (meclisin üst komisyonunda) elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teatisinde, M. Kamal Paşa, "Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz" der.
Bu söz üzerine, Bediüzzaman, birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, "Paşa, Paşa! İslamiyette, îmandan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan haindir; hainin hükmü merduddur" der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez (özür diler, geri çekilir).
İşte Bediüzzaman böyle bir namaz kahramanıdır. M. Kamal gibi çevresinde silahlı korumaların bulunduğu ve gözünü kırpmadan insanları öldürdüğü ortamda dahi hak ve hakikati söylemekten çekinmeyen bir zattır. Onu tanıyan insanlar namaz hakikatinin önemini idrak ederek ellerinden geldiği kadar ciddiyetle ibadetlerini yapmaya çalışırlar.
Fakat namazın önemini yeterince anlayamayan insanlar ise milletin huzuruna çıkıp “namaz kılmayanlara baskı yaptırmayız” gibi gerçeklerden ve halktan kopuk cevaplar verirler.
Erdoğan’ın Risale-i Nur eserlerini bol bol okuması ve Bediüzzaman’ı daha iyi tanıması gerektiğini düşünüyorum, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları