..Ve Babacan sessizliğini bozdu: Demokrasi, hukuk ve ekonomide eş zamanlı...

Ali Babacan, aylar süren sessizliğini bozdu ve bugün TBMM Genel Kurulunda partisi adına kürsüye çıktı

  • 691

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e daha yakın olduğu öne sürülen, 1 Kasım Milletvekili Genel Seçimi'nde aday olmayı düşünmezken Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun özel davetiyle aday olup yeniden milletvekili seçilen Ali Babacan, kabineye girme şansını elde edememişti. Babacan'ın önünü, iktisadi konularda dolaylı yollardan eleştirilerle ters düştükleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın kestiği öne sürüldü. Albayrak, kabinede Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olurken, Babacan da Davutoğlu'nun yakın çalışma ekibinde yer alarak Başbakanlık'a üs kurmuştu.

AK Parti'nin kurucularından olan ve yaklaşık 10 yıl ekonominin yönetiminin kaptan köşkünde oturan Babacan, aylar süren sessizliğini bugün bozdu ve TBMM Genel Kurulunda bütçe görüşmelerinin son gününde kürsüye gelerek çarpıcı mesajlar verdi.

AK Parti grubu adına söz alan Babacan'ın sözlerine "Türkiye demokrasi, hukuk ve ekonomide eş zamanlı ilerlemeli" mesajı damga vurdu.

Babacan'ın konuşması, TBMM tutanaklarına şöyle yansıdı:

 

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ BABACAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2016 yılı bütçesinin milletimiz için, ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Başta Maliye Bakanlığımız olmak üzere, bütçenin hazırlanmasında emeği geçen tüm kurumlarımıza ayrıca teşekkür ediyorum. Hem Komisyon aşamasında hem de Genel Kurul aşamasında bütçe çalışmalarına büyük emek veren Plan ve Bütçe Komisyonumuzun Başkanına ve üyelerine de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Bütçe çalışmaları esnasında çok sayıda milletvekilimizi dinledik, takip ettik. Komisyon aşamasında ve bu kürsüde beyan edilen görüşler ve yapıcı katkılar için ayrıca takdirlerimi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmelerini tamamlayacağımız bütçe, AK PARTİ hükûmetlerinin hazırladığı tam 14'üncü bütçe. Her yıl bütçe görüşmeleri vesilesiyle bir geçmiş muhasebesi yapıyoruz ve gelecek dönemlerde uygulanacak politikaları değerlendiriyoruz ve hepimiz için de son derece faydalı oluyor. Şunu da özellikle tekrar vurgulamakta fayda var ki yüzde 85 gibi çok yüksek bir katılım oranıyla gerçekleşen 1 Kasım seçimlerinden sonra oluşan bu Meclis, oy kullanan vatandaşlarımızın yüzde 97,5'unun iradesinin tecelli ettiği bir Meclis. Bu Meclis, temsil gücü çok yüksek bir Meclis. Ben böyle bir Meclisin üyesi olmaktan onur duyuyorum. Ülkemizin sorunlarının tartışılıp çözüme ulaşacağı yer bu Meclistir. Şiddet yöntemleriyle, terörle bir yere varmak mümkün değildir. Her kesimin, her eğilimin temsil edildiği bu yüce Meclis, ülkemizin sorunlarının çözümünde de tarihî bir sorumluluğa sahiptir; yeter ki her konuyu açıkça, rahatça burada tartışabilelim, çözüm üretebilelim. İleri demokrasilerde sorunları çözmenin ve geleceği inşa etmenin yegâne adresi Parlamentolardır.

Ben bu vesileyle yaşanan terör eylemlerinde bu vatan için canını veren şehitlerimizi rahmetle anmak istiyorum. Hayatını kaybeden sivil vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum; ailelerin, yakınlarına sabır diliyorum. Şiddetin ve terörün ülkemizde bir an önce sona ermesini de gönülden niyaz ediyorum.

32
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz on üç yılda hızla gelişen ülkemiz dünyayla daha fazla bütünleşmiş, finansal ve ticari bağlarını da oldukça derinleştirmiştir. Bu durum, küresel ekonomide meydana gelen gelişmeleri daha yakından takip etme ihtiyacımızı da artırmıştır. Geçen yıl G20 platformunun başkanlığını yapmamız ve bu dönem de gösterdiğimiz performans, Türkiye'nin dünyadaki ekonomik ve finansal problemlere ne kadar vâkıf olduğunu, çözüm üretmek konusunda da ne kadar donanımlı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

G20 gündeminde dünya ekonomisiyle ilgili 3 önemli tespit yaptık, 3 önemli öncelik belirledik: Kapsayıcılık, uygulama ve yatırımlar. G20 ülkelerinin yapısal reformlarını izlemeye alacak, uygulamayı takip edecek bir mekanizmayı ilk defa biz dönem başkanlığımızda oluşturduk.

Uluslararası Ticaret Odasıyla birlikte Dünya KOBİ Forumu'nu kurduk ve ilk defa KOBİ'lerin uluslararası platformlarda artık resmî bir sesi var. B20 altında KOBİ görev gücünü oluşturduk. KOBİ perspektifi tüm G20 çalışmalarına artık sürekli olarak yansımakta, bunlar hep kalıcı yapılar. İlk kez G20 enerji bakanlarını topladık, yoksul ülkelerin elektriğe kavuşması için eylem planı hazırladık. G20 gıda bakanlarını topladık, dünyada gıda israfını azaltmayı hedefleyen eylem planı hazırladık. Kadınların iş gücü piyasasındaki rolünü ve etkinliğini amaçlayan W20 yani Kadın 20 platformunu oluşturduk. Faizsiz finans sisteminin dünyada yaygınlaştırılmasını bir G20 kararı hâline getirdik. Tespit ettiğimiz bu öncelikler ve başlattığımız yeni çalışmalar Sayın Cumhurbaşkanımızın Başkanlığında yapılan Antalya zirvesinde tüm G20 ülkeleri tarafından kabul edilmiştir ve bu yıl Çin Dönem Başkanlığı tarafından aynen devam ettirilmektedir. Ülkemiz, bir büyük sınavı böylece başarıyla vermiştir.

Türkiye ekonomisiyle ilgili değerlendirmelere geçmeden önce, sizlerle dünya ekonomisindeki konuları ve özellikle riskleri kısaca paylaşmak istiyorum.

Küresel kriz sonrasında dünya henüz güçlü, dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme eğilimi yakalayamamıştır. Dünya ticaretinin büyüme hızı kriz öncesine göre yarı yarıya düşük seyretmektedir. Yatırım harcamaları düşüktür. Pek çok ülkenin potansiyel büyüme oranı kriz öncesine göre düşmüştür. Önümüzdeki dönem için yapılan tahminler de yakın bir gelecekte küresel ekonomide hızlı bir toparlanma eğiliminin beklenmediğini göstermektedir. Küresel krizin hemen sonrasındaki dönemde, gelişmekte olan ekonomiler büyümede lokomotif görevini üstlenirken, son dönemde ibre gelişmiş ekonomilere doğru dönmüştür. ABD ekonomisi diğer gelişmiş ülkelere göre daha güçlü bir büyüme sağlarken, avro bölgesi ve Japonya'da beklenen canlanma hâlen daha sağlanamamıştır. Öte yandan, doğru ekonomik programları uygulayan Avrupa ülkelerinin bazılarındaysa toparlanma görülmekte ve bu da bizim o ülkelere olan ihracatımıza olumlu bir şekilde yansımaktadır.

Gelişmekte olan ülkelere gelince, geçtiğimiz yıl Çin ekonomisinde büyüme hızı düşerken, Rusya ve Brezilya'da derin ekonomik daralmalar yaşanmıştır ki Brezilya'da yaklaşık yüzde 4 gibi bir daralma 2015 yılında meydana gelmiştir, bir yüzde 3 daralma daha bu yıl için beklenmektedir. Hindistan ekonomisiyse 2015 yılında diğer ülkelerden pozitif yönde ayrışmaya devam etmiştir.

Geçtiğimiz yıl, petrol fiyatları başta olmak üzere, tüm emtia fiyatlarında görülen düşüş, küresel talebi genel olarak olumsuz etkilemiştir. Emtia ihracatçısı ülkelerde yaşanan önemli gelir kayıpları nedeniyle bu ülkelerin kamu maliyesinde ve ekonomilerinde ciddi bozulmalar yaşanmıştır. Türkiye gibi petrol ithalatçısı ülkeler ise düşük fiyatların etkisiyle artan harcanabilir gelir ve iyileşen dış dengeyle olumlu yönde etkilenmişlerdir.

2015 yılından itibaren gelişmiş ülkelerin uyguladığı para politikası birbirinden ayrışmaya başlamış ve yaklaşık dokuz yıl aradan sonra Amerikan Merkez Bankası geçtiğimiz aralık ayında faiz artırımına gitmiştir. Öte yandan, birçok gelişmiş ülkenin merkez bankası ise genişlemeci para politikaları uygulamaya devam etmektedir. FED'in faiz artırım süreci ile Çin ekonomisindeki yavaşlama finansal piyasalardaki dalgalanmaları artırmış, özellikle de gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının azalmasına sebep olmuştur.

Küresel ekonomide geçen yıl meydana gelen olumsuzluklar önümüzdeki dönemde de karşılaşacağımız riskler olarak devamlılığını, varlığını sürdürecektir. Çin başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerde devam eden ivme kaybı, zayıf ticaret hacmi, ABD para politikasının sıkılaşması, oynaklığı artan emtia fiyatları, emtia ihracatçısı ülkelerdeki talep düşüklüğü, gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımlarındaki azalış, jeopolitik gerginlikler ve siyasi belirsizlikler bu yıl takip edeceğimiz temel risk faktörlerini oluşturmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse küresel ekonomide durum hâlâ risklidir ve çok yakın takip gerektirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ekonomide ve finansal piyasalarda olumsuz gelişmelerin yaşandığı, jeopolitik risklerin arttığı, art arda 4 seçim geçirdiğimiz bir ortamda Türkiye ekonomisi 2015 yılının ilk 3 çeyreğinde yüzde 3,4 oranında bir büyüme kaydetmiştir. Yılın tamamında ise yüzde 4 civarında bir büyümenin olmasını bekliyoruz. Mart sonunda, bildiğiniz gibi, kesin rakamlar açıklanacak. Bu oranların birçok gelişmekte olan

33
ekonominin 2015 yılı için beklenen büyüme oranından çok daha yüksek olduğunun da özellikle altını çizerek vurgulamak istiyorum.

2016 yılında büyümenin bir miktar daha ivme kazanmasını beklemekteyiz. Gelirler politikasının desteğiyle yurt içi talepte beklenen canlanma ve önümüzdeki süreçte dış ekonomik konjonktürün ılımlı iyileşmesi bu yılki büyümeyi olumlu etkileyecektir. Küresel krizden beri diğer birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler hâlen istihdam oluşturmakta zorlanırken ülkemizde istihdam artmaya devam etmektedir. Türkiye ekonomisi 2009 yılından bu yana toplam 6 milyon kişiye ilave istihdam sağlamıştır yani Türkiye'de çalışan insanların sayısı tam 6 milyon kişi artmıştır üstelik küresel kriz ortamında. Bununla birlikte, iş gücüne katılım oranının özellikle gençlerimiz ve kadınlarımız öncülüğünde artması işsizlik oranının yüksek seyretmesine sebep olmaktadır.

Hükûmetlerimiz döneminde Türkiye ortalama, yıllık yüzde 4,7 oranında bir büyüme kaydetmiştir. Ülke olarak elde ettiğimiz bu büyüme aynı zamanda kapsayıcı bir büyüme olmuştur. Yoksulluğun azaltılmasında bu büyüme etkili olmuştur. Bazı ülkelerde büyüme varken gelir dağılımındaki bozulma artmaktadır; Türkiye büyümenin ve refahın geniş toplum kesimlerine daha adil bir şekilde yayıldığı bir büyümeyi elde etmiştir.

Ülkemizde artık günlük 1 doların altında geliri olan vatandaşımız kalmamıştır. Yine, Dünya Bankası ölçülerine göre 2,15 doların altında yaşayan nüfusumuz da kalmamıştır. Hatta en yüksek barem olan 4,3 doların altına baktığımızda 2002 yılında nüfusumuzun yüzde 30'u bu baremin, 4,3 doların altında yaşarken -en son 2014 verileri var- 2014 verilerine göre yüzde 1,6'sı sadece nüfusumuzun bu 4,3 doların altında yaşamaktadır.

Türkiye son dönemde yine OECD'nin rapor ettiği üzere tüm OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımının en hızlı iyileştiği ülkelerden birisi olmuştur. Dünya Bankası verilerine göre ülkemizin orta sınıfının toplam nüfusa oranı yüzde 20'den tam yüzde 40'a yükselmiştir. Bu gelir dağılımının düzelmesinde kamu gelirler politikasının da önemli katkısı olmuştur. Bu kapsamda aile yardım ödeneği dâhil en düşük memur maaşı 2002-2015 arasında reel olarak enflasyondan arındırdığımızda yüzde 93,5 artmıştır. Net asgari ücret reel yüzde 126 artmıştır. En düşük SSK emekli aylığı yüzde 61 reel olarak artmıştır. Bu oranlar, hem çalışan hem de emekli vatandaşlarımızın harcanabilir gelirlerinin önemli ölçüde arttığını göstermektedir. Türkiye, tüm gelişmekte olan ülkeler içerisinde bu açıdan bir istisnadır. İlerlemenin olduğu, kalkınmanın olduğu ama aynı zamanda refahın geniş toplum kesimlerine dağıldığı, kalkınmanın herkes tarafından hissedildiği bir ülke olmuştur.

Değerli milletvekilleri, 2015 yılında döviz kuru gelişmeleri ve gıda fiyatlarında kaydedilen yüksek oranlı artış nedeniyle enflasyon beklentilerin üzerinde gerçekleşmiştir. Enflasyonun daha düşük seviyelere inmesi gerekmektedir.

Türkiye'nin dış ticaret hacmi, 2015 yılında, 2002 yılına göre 4 kat artarak 351 milyar dolara ulaşmıştır. Bu rakamın içerisinde kuşkusuz euro-dolar kur etkisi de vardır. Euronun dolar karşısında değer kaybetmesi ya da doların euro karşısında değer kazanması, bu rakamların dolar olarak belki bir miktar düşmesini beraberinde getirmiştir ama nereden bakarsak bakalım, 4 katlık bir artış kayda değer bir artıştır. Üstelik hem ihracat pazarlarımızda hem de ürünlerimizde çeşitlenme sağlanmıştır. Böylece herhangi bir bölge veya sektörde meydana gelebilecek dışsal şoklara karşı ihracatın dayanıklılığı artmıştır. Kaldı ki, bu en son yaşadığımız bir Irak pazarındaki daralmanın, bir Rusya pazarında karşılaştığımız sorunların toplam rakamlara etkisinin oldukça sınırlı olduğunu görüyoruz. Bu da zamanlıca izlenen çeşitlendirme politikasının olumlu sonucudur.

Cari işlemler açığı enerji fiyatlarının düşük seyri ve net altın ihracatındaki iyileşmesinin de etkisiyle 2014 yılından beri azalmaktadır ve 2015 yılında bu düşüş sürmüştür. 2015 sonu itibarıyla da yüzde 4,5 seviyesine inmiştir. 4,5 hâlâ kendi başına yüksek bir orandır. Bunun da farkında olmamız lazım ve cari açıkla mücadeleye önümüzdeki dönemde mutlaka devam etmemiz gerekmekte.

2015 yılında küresel risk iştahındaki azalma nedeniyle Türkiye'den kısa vadeli sermaye çıkışı yaşanmıştır. Doğrudur ama uzun vadeli sermaye girişleriyle doğrudan sermaye girişleri 2015 yılı boyunca güçlü seyretmiştir.

Ekonomik istikrarımızın olmazsa olmaz koşullarından biri olan sağlam bankacılık sektörü, 2015 yılında da sağlıklı büyümesine devam etmiştir. Bankacılık sektörü, bir yandan bilançosunu büyütürken aynı zamanda güçlü sermaye yapısını da korumaya başarmıştır.

Sermaye yeterlilik oranları 2015 yılı itibarıyla yasal alt sınırın yaklaşık 2 katı seviyesindedir. Diğer taraftan, tahsili gecikmiş alacakların oranı ise makul seviyelerde seyretmektedir.

Türkiye'de son yıllarda hanehalkının borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 23'e yükselse de diğer ülkelerle kıyaslandığında bu hâlâ düşük bir rakamdır. Buna rağmen, makro finansal istikrarın korunması ve sürdürülmesi amacıyla hanehalkının borçluluğu yakından takip edilmelidir ve bu çerçevede, 2014 yılından itibaren uygulanan makro ihtiyati tedbirlerin etkisiyle tüketici kredilerindeki büyüme hızı yavaşlamış, bireysel kredi kartları borçları azalmış -ki nominal olarak azalmıştır- ve neticesinde hanehalkı finansal varlık ve yükümlülükleri daha dengeli ve sürdürülebilir bir hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ öncesi dönemlerde, Türkiye, uzun yıllar kamu

34
maliyesinde çok ciddi sorunlar yaşamış ve bu sorunlar birçok ekonomik krizin başlıca nedeni olmuştur. Kararlılıkla uyguladığımız politika ve reformlar sayesinde kamu maliyesi alanında sağladığımız başarı ekonomimizi iç ve dış şoklara karşı çok daha dayanıklı hâle getirmiştir.

Küresel kriz döneminde, güçlü bankacılık sektörünün de katkısıyla, kamu maliyesindeki bu sağlam duruş ülkemizin diğer ülkelerden pozitif yönde ayrışmasını sağlamıştır. Pek çok ülke kriz döneminde kamu açıklarını artırarak krizden çıkma çabasına girmişken Türkiye, mali disiplini koruyarak krizden çok hızlı bir şekilde çıkmış ve kendini farklılaştırmayı başarmıştır. Birçok ülke hâlen kamu maliyesindeki sorunlarla uğraşırken Türkiye, 2015 yılında genel devlet bütçesini denk bir noktaya getirmiştir. Bu, son dokuz yılın en iyi performansıdır.

Uygulanmakta olan ekonomik program mali disiplin ve etkin borçlanma stratejileri sonucunda Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı da 2015 yılında 2002 yılına göre tam 40 puandan fazla azalarak yüzde 32,6 oranına gerilemiştir.

Borcun millî gelire oranı düşerken aynı zamanda yapısı da iyileşmiştir. 2002 yılında merkezî yönetim borç stokunun yüzde 58'i döviz cinsinden iken bu oran yüzde 35'e düşmüştür. Hatta kamunun dış borcu, döviz anlamında dış borcu sıfırlandığı gibi -net borçtan bahsediyorum- bir miktar artı oluşmuştur son bir iki yıl içerisinde.

Benzer şekilde, 2002 yılında borç stokunun yüzde 55'i değişken faizli senetlerden oluşurken bu oran yüzde 33 seviyesine gerilemiştir. İç borçlanmanın ortalama vadesi 2002 yılında dokuz ay iken 2015 yılında yetmiş iki aya yani altı yıla yükselmiştir. Düşünün ki, millî gelirin yüzde 74'ü büyüklüğünde bir borç ve ancak ortalama dokuz ay vadeyle dönen bir borçtan millî gelirin yüzde 32'sine düşmüş ve altı yıllık bir vadeyle dönen bir borç yapısına çok şükür Türkiye kamusu ulaşmıştır.

Kamu maliyesindeki iyileşmeye bağlı olarak hem faiz oranları düşmüş hem de faiz ödemeleri azalmıştır. 2002 yılında faiz giderlerinin toplam harcamaları içerisindeki payı yüzde 43 iken 2015 yılında bu oran yüzde 10,5'a düşmüştür. Faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılası içindeki oranı da 2002'de yüzde 14,8 iken 2015'te sadece yüzde 2,7'ye düşmüştür. Faiz giderlerinin azalması kamu yatırımlarına, özellikle de yıllarca kaynak ayrılamayan sosyal alanlara kaynak aktarılmasını sağlamıştır. Bu da, başta eğitim ve sağlık olmak üzere sosyal harcamalarda kayda değer artışlar yapmayı mümkün hâle getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde sağlanan mali disiplinin korunması son derece önemlidir. Makroekonomik istikrarın sağlamlaştırılması ve büyüme potansiyelimizin artırılması için bu şarttır. 2002 yılında yüzde 11,5 olan merkezî yönetim açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2015'te yüzde 1,2'ye düşmüştür ve 2016 bütçesi, bugün görüşmelerini inşallah tamamlayacağımız bütçede de, bu açık yüzde 1,3'tür. Bunlar oldukça sıkı hedeflerdir ve maliye politikasında bir gevşeme sinyali vermemektedir.

2016 yılı bütçemizde de en yüksek pay yine eğitime, sağlığa ve altyapı yatırımlarına ayrılmaktadır. Eğitim kalkınma sürecimizin odağındadır. 2002 yılı bütçemizin sadece yüzde 9'u eğitime ayrılırken 2016 bütçesinde bu oran tam yüzde 19'a ulaşmıştır. Yani neredeyse bütçenin beşte 1'i sadece ve sadece artık eğitime ayrılmaktadır. Sağlık harcaması da bütçenin yüzde 17'sine ulaşmıştır. İşte, gerçek sosyal politika bütçeye nasıl yansır, bu bütçe, 2016 bütçesi tüm kamuoyuna gayet açık bir şekilde göstermektedir.

Büyümeyi destekleyecek olan kamu altyapı yatırımları da hızla devam etmektedir ve bütçe içerisindeki payı 2016 yılında yüzde 10,5'a yükselmiştir ve yatırımların tamamlanma süresi de ortalama sekiz buçuk yıldan dört yıla inmiştir.

Ayrıca, ülkemizde kamu-özel iş birliği projelerinin de uygulaması son derece yaygınlaşmış ve işletme hakkı devri yöntemiyle yürütülenleri çıkardığımızda toplam yatırım büyüklüğü yaklaşık 48 milyar dolara ulaşmıştır ve bunun 39 milyarı 2002 sonrası döneme aittir.

Büyümenin kapsayıcılığını artırmak üzere, başta kadınlarımıza, gençlerimize ve engelli vatandaşlarımıza olmak üzere, toplumumuzun her kesimine yönelik destekler devam etmektedir ve 2016 yılında bu amaçlarla ayrılan bütçe ödeneği tam 43 milyar TL'dir.

İktidara geldiğimizden bu yana tarım öncelikli sektörlerden biridir ve tarıma verdiğimiz destekler artarak devam etmektedir. 2016 bütçemizde 11,6 milyar TL'lik bir ödenek görünmekle beraber, aslında tarımsal kredi sübvansiyonlarını, müdahale alımlarını ve tarımsal kitlenin finansmanını da eklediğimizde rakamın 15 milyara çıktığını görüyoruz. Hatta gübre ve yemde KDV'nin kaldırılmasından gelen 2,4 milyarlık gelir kaybını da dikkate aldığımızda, ilk defa bu yıl tarım bütçemiz 17,6 milyar gibi yüksek bir rakama ulaşmaktadır.

AR-GE harcamalarına yönelik destekler 2016'da devam etmektedir ve ekonomimizin verimliliğini ve üretken yapısını daha da güçlendirmek bu şekilde hedeflenecektir.

2016 yılında KOBİ'lerimize yönelik destek tutarı da 2015'e göre tam 3 kat artarak 1 milyar TL seviyesine çıkarılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oldukça zor bir dış ve iç konjonktürde Türkiye'nin makroekonomik istikrarının korunmasında en önemli iki faktör bütçe disiplini ve sağlam bankacılık sektörü olmuştur. Bunca iç ve dış gelişmeye rağmen eğer ekonomimizde

35
ciddi bir sarsılma olmuyorsa bunu bu iki sağlam noktaya, bütçe disiplinine ve sağlam finans sistemine bağlamalıyız. Önümüzdeki dönemde her iki alanın da dikkatle takip edilmesi ve asla bir zayıflamaya izin verilmemesi gerekmektedir.

Öte yandan, enflasyon son dönemde yüksek tek haneli rakamlarda seyretmektedir. Önümüzdeki dönemde enflasyonla mücadelede para politikası araçlarının kararlılıkla kullanılması, enflasyonun yapısal nedenlerini araştırıp çözecek Gıda Komitesi gibi mekanizmaların da etkin bir şekilde kullanılması son derece önemli olacaktır.

Bir başka yapısal sorunumuz olan cari açık son yıllarda düşse de hâlâ dikkatle takip edilmesi gereken bir konudur. Cari açıkla mücadelede, kısa vadede bütçe disiplini, para politikası ve makro ihtiyati tedbirlerin etkin bir şekilde kullanılması önemlidir. Orta uzun vadede kalıcı çözüm ise yapısal reformların kararlılıkla uygulanmasından geçmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki üç yıllık döneme ilişkin temel ekonomik ve sosyal konulardaki strateji, politika ve yapısal reform alanlarını kapsayan Orta Vadeli Program ocak ayında yürürlüğe girmiştir. Bildiğiniz gibi, AK PARTİ hükûmetleri döneminde çıkarılan yeni yasal düzenlemelerle başlayan orta vadeli program uygulaması ekonomimize önemli öngörülebilirlik getirmekte ve üç yıllık bir perspektifle pek çok alandaki makroekonomik hedefler ve uygulanacak yapısal reformlar açık bir şekilde ortaya konmaktadır ve bu programlar her yıl üç yıllık pencerelerle yenilenmektedir, güncellenmektedir.

Orta vadeli programın temel amaçları, istikrarlı ve kapsayıcı niteliğiyle büyümeyi arttırmak, enflasyonu düşürmek, cari açıktaki azalma eğilimini korumak, ekonominin rekabet gücünü, istihdam ve verimlilik seviyesini arttırmak, mali disiplinin kalitesini arttırmak ve kamu maliyesini güçlendirmek olarak belirlenmiştir. Bu temel amaçlar çerçevesinde, yapısal reformların hayata geçirilmesine kararlılıkla devam edilmesi son derece önemlidir.

Bu kapsamda, 10 Aralık 2015 tarihinde, Sayın Başbakanımızın açıkladığı 64'üncü Hükûmet 2016 Yılı Eylem Planı'nın uygulanmasına başlanılmıştır. 2016 Yılı Eylem Planı'nda yer alan ekonomi alanındaki reformlar aslında iki temel amaç altında toplanabilir: Birincisi, güçlü ve sürdürülebilir büyüme için toplam faktör verilerinin arttırılması için yapılacak reformlar; ikincisi de büyümeden toplumun tüm kesimlerinin faydalanması, diğer bir ifadeyle kapsayıcı büyüme hedefi doğrultusunda yapılacak reformlar.

Ayrıca, Onuncu Kalkınma Planı'nda yer alan ve daha önce Sayın Başbakanımız tarafından kamuoyuna duyurulan 25 öncelikli dönüşüm programının uygulanması etkin bir şekilde takip edilmektedir. Bu kapsamda, eylem planlarında yer alan eylemlerin gerçekleştirilmesi sürecinde yatırımları ve ihracatı arttırmaya, cari açığı aşağı çekmeye, ekonominin istihdam ve verimlilik seviyesini, rekabet gücünü yükseltmeye, kamu maliyesini güçlendirmeye ve mali disiplinin kalitesini arttırmaya yönelik eylemlerin öncelikle ele alınması ve bu eylemlerin gerektirdiği yasal düzenlemelere hız verilmesi temel önceliktir. Türkiye'nin bu program dönemindeki büyüme stratejisi beşeri sermayenin geliştirilmesi, iş gücü piyasasının etkinleştirilmesi, teknoloji ve yenilik geliştirme kapasitesinin artırılması, fiziki altyapının güçlendirilmesi, kurumsal kalitenin iyileştirilmesi olarak belirlenmiştir. Güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme için ülkemizde toplam faktör verimliliğinin artırılması çok önemlidir ve iş gücü potansiyelimizi kullanmamızı ve geliştirmemizi sağlayacak reformlar ile yatırım ortamımızı geliştirecek ve yatırımların finansmanını kolaylaştıracak reformlar işte bu kapsamdadır.

İş gücü verimliliğinin artırılması için eğitim bir ön koşuldur. Ülkemizde eğitimin yanı sıra, becerilerin artırılması ve girişimciliğin özendirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Ülkemizdeki eğitim seviyesinde hükûmetlerimiz döneminde önemli artışlar meydana gelmiştir. İş gücü verimliliğinin artırılması için eğitimin daha da yaygınlaştırılması ve niteliğinin geliştirilmesi son derece belirleyici olacaktır. Ayrıca, gençlerin iş gücü becerilerinin artırılması ve potansiyelinin ekonomiye kazandırılması da temel öncelikler arasındadır.

Bir ülkenin toplam ekonomik büyüklüğü farklı metotlarla hesap edilebilmektedir. Bu metotlardan bir tanesi de o ülkede oluşan katma değerlerin toplanmasıdır. Ekonomiyi büyütmenin en sıhhatli yolu fert fert daha yüksek katma değer üretmektir. İyi eğitimli insanlar daha yüksek katma değer üretir. İşte, eğitime yapılan yatırım nihayetinde daha yüksek bir refah seviyesinin de anahtarı olacaktır.

Ülkemizde kadınların iş gücüne katılımı uyguladığımız politikalar sonucunda artmıştır ama artmış rakamlar dahi dünya standartlarının altındadır. Kadınların iş gücüne daha fazla, daha aktif katılmaları sağlanarak daha fazla katma değer üretmeleriyle beraber ekonomide atıl duran önemli bir potansiyel de açığa çıkarılmış olacaktır. Türkiye'de iş gücü piyasası birçok ülkeye göre çok katıdır ve bu işsizlik seviyelerimizin yüksek seyretmesinin de en önemli sebeplerinden birisidir. İş gücü piyasamızı daha esnek hâle getirmek işsizlik oranlarını düşürecektir ve bu konuyla ilgili de reform programının çok geniş kapsamlı bir içeriği vardır.

Büyümenin daha kapsayıcı olması için gençlerimize ve kadınlarımıza yönelik politikaların yanı sıra KOBİ'lerin ekonomimizdeki üretim zincirinde daha etkin rol almaları

36
önümüzdeki dönemde önemli olacaktır.

Yatırım ortamının iyileşmesi çok çok belirleyicidir. Türkiye'de sanayi yatırımlarının artması, sıhhatli, sürdürülebilir kalkınmamızın temelidir. Uluslararası sermayeye daha açık, uluslararası sermayeyi daha destekleyen, yerli-yabancı ayrımı gözetmeyen bir yatırım ortamı Türkiye'nin refahının artması için ve istihdamının artması için çok belirleyici olacaktır.

Türkiye'de tasarruf oranı millî gelirin yüzde 16'sı civarındadır yani yatırım oranımızın 4,5 puan altındadır, hâlbuki kendi tasarruflarımızla yatırımların finanse edilmesi asıl amaç olmalıdır. Türkiye'nin ihtiyacı olan özel sektör ve kamu yatırımlarının daha çok yerli tasarrufla karşılanması ve finanse edilmesi ülkemizin sermaye girişleri açısından dışa bağımlılığını da önemli ölçüde azaltacaktır.

Ülkemizde yüksek katma değerli üretimi desteklemek için orta ve üst teknoloji yatırımlarının artırılması önem arz etmektedir ve üretim ve ihracatta ileri teknoloji ürünlerinin payının artırılması da buna bağlı olacaktır. Daha çok AR-GE, daha çok yenilikçilik, daha çok markalaşma ve böylece daha yüksek katma değer hedeflenmektedir. Bu konularda neler yapılacağı da yine reform programlarında çok açık bir şekilde yazılıdır.

Ben şunu da bu vesileyle açıkça ifade etmek istiyorum ki Türkiye tüm G20 ülkeleri içerisinde en detaylı yapısal reform hazırlığına sahip olan ülkedir. Geçen sene başkanı olduğumuz platformda diğer ülkelerin reform hazırlıklarını çok detaylı incelediğimiz için bunu da görmekten gerçekten çok memnun olmuş durumdayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 2002'de başlatılan çok sayıda siyasi reform sonucunda bugün Türkiye'de demokrasi ilerlemiş, temel hak ve özgürlükler alanında daha yüksek standartlara ulaşılmıştır. Siyasi reform programımızın omurgasını oluşturan Avrupa Birliği süreci ülkemizin öngörülebilirliğini artırmış, ekonomideki başarılarımıza büyük katkıda bulunmuştur. Türkiye bu konuda elde ettiği kazanımları korumalı, geri gidişlere asla izin vermemeli, demokraside, temel hak ve özgürlüklerde insanımızın layık olduğu en yüksek standartları hedeflemelidir.

Ekonomide başarının kilidi güven ve istikrar ortamının sağlanmasıdır. Bizim istikrarımızın kaynağı millî iradeye dayalı bir demokrasidir ancak demokratik bir istikrar güçlü olur, kalıcı olur. Öte yandan, hukukun üstünlüğü ilkesinin tavizsiz bir şekilde uygulanması hem demokrasimizin ilerlemesi hem de ekonomimizin güçlenmesi açısından elzemdir. Hukuk güvenliğinin sağlanamadığı ülkelerde ekonomide kalıcı başarılar elde edilememekte ve çoğu zaman demokrasi de zarar görmektedir. Önümüzdeki dönemde, Türkiye hem demokraside hem hukukta hem de ekonomide eş zamanlı olarak ilerlemelidir. Bu üçlü sac ayağından yani demokrasi, hukuk ve ekonomiden hangisi zayıf kalırsa, herhangi birisi geride kalırsa ülkemizin arzu ettiği hedeflere ulaşması mümkün olmayacaktır.

İşte bu sebepledir ki önümüzdeki aylarda üzerinde çalışacak olduğumuz yeni anayasa taslağı memleketimiz için çok önemli olacaktır. Ayrıca, Hükûmetimizin açıklamış olduğu yargı reformu stratejisinin uygulanması, önümüzdeki dönemde ülkemizin başarısında son derece belirleyici olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından, bugününe kadar tüm ekonomi politikaları bütüncül bir anlayış ve uzun vadeli bir bakış açısıyla ele alınmış ve kararlılıkla uygulanmıştır. Süreklilik ve tutarlılık temel ilkelerimiz olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ BABACAN (Devamla) - 2016…

BAŞKAN - Sayın Babacan, bir dakikada toparlar mısınız lütfen.

Teşekkür ediyorum.

ALİ BABACAN (Devamla) - 2016 bütçemiz de işte bu ilkeler çerçevesinde hazırlanmıştır: Süreklilik, tutarlılık ve bütüncüllük. Makroekonomik istikrarın en önemli dayanaklarından birisi, bu bütçenin 2016 yılı boyunca dikkatli ve tavizsiz bir şekilde uygulanması olacaktır. Kısa vadede, makroekonomik istikrarın korunmasında finans sektörü ve para politikaları da son derece belirleyici olacaktır. Yapısal reformlar ise orta, uzun vadede ülkemizin topyekûn refah artışını sağlayacak sabır isteyen, emek isteyen bir alandır.

Sözlerime burada son verirken 2016 yılı bütçemizin ülkemize, halkımıza hayırlı olmasını, daha hızlı kalkınan bir Türkiye'ye vesile olmasını, toplumumuzun tüm kesimlerinin yaşam standartlarının yükselmesine vesile olmasını diliyorum.

Yine, Değerli Maliye Bakanımıza ve ekibine, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyelerine, katkı veren tüm bakanlıklarımıza ve hem komisyon aşamasında hem Genel Kurul aşamasında katkı veren tüm milletvekillerimize tekrar teşekkür ediyorum. Hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Babacan.

AK Parti Ankara Milletvekili Ali Babacan, 2016 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına yaptığı konuşmaya, bütçenin hayırlı olması dileğinde bulunup, bütçe çalışmalarına katkıda sağlayanlara teşekkür ederek başladı. 

Yaşanan terör eylemlerinde şehit olanlara ve hayatını kaybeden sivil vatandaşlara Allah'tan rahmet dileyen Babacan, şiddetin ve terörün bir an önce sona ermesi temennisinde bulundu. 

"2016 yılında büyümenin bir miktar daha ivme kazanmasını beklemekteyiz"

Babacan, "Küresel ekonomide ve finansal piyasalarda olumsuz gelişmelerin yaşandığı, jeopolitik risklerin arttığı ard arda dört seçim geçirdiğimiz bir ortamda Türkiye ekonomisi, 2015 yılının ilk üç çeyreğinde yüzde 3,4 oranında bir büyüme kaydetmiştir. Yılın tamamında ise yüzde 4 civarında bir büyümenin olmasını bekliyoruz. Bu oranların birçok gelişmekte olan ekonominin 2015 yılı için beklenen büyüme oranından çok daha yüksek olduğunun da altını çizerek belirtmek istiyorum. 2016 yılında büyümenin bir miktar daha ivme kazanmasını beklemekteyiz. Gelirler politikasının desteği ile yurtiçi talepte beklenen canlanma ve önümüzdeki süreçte dış ekonomik konjonktürün ılımlı iyileşmesi bu yılki büyümeyi olumlu etkileyecektir" ifadesini kullandı.

"Tüm ekonomi politikaları bütüncül bir anlayışla hazırlandı"

Konuşmasında bütçede alanlara ayrılan paylar hakkında bilgi de veren Babacan, şöyle konuştu:

"Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde 2002'de başlatılan çok sayıda siyasi reform sonucunda bugün Türkiye'de demokrasi ilerlemiş, temel hak ve özgürlükler alanında daha yüksek standartlara ulaşılmıştır. Siyasi reform programımızın omurgasını oluşturan Avrupa Birliği süreci ülkemizin öngörülebilirliğini artırmış, ekonomideki başarılarımıza büyük katkıda bulunmuştur. Türkiye bu konuda elde ettiği kazanımları korumalı, geri gidişlere asla izin vermemeli, demokraside, temel hak ve özgürlüklerde insanımızın layık olduğu en yüksek standartları hedeflemelidir. Ekonomide başarının kilidi güven ve istikrar ortamının sağlanmasıdır. Bizim istikrarımızın kaynağı milli iradeye dayalı bir demokrasidir. Ancak demokratik bir istikrar güçlü olur, kalıcı olur. Öte yandan, hukukun üstünlüğü ilkesinin tavizsiz bir şekilde uygulanması hem demokrasimizin ilerlemesi hem de ekonomimizin güçlenmesi açısından elzemdir. Hukuk güvenliğinin sağlanamadığı ülkelerde ekonomide kalıcı başarılar elde edilememekte ve çoğu zaman demokrasi zarar görmektedir. Önümüzdeki dönemde Türkiye hem demokraside hem hukukta hem de ekonomide eş zamanlı olarak ilerlemelidir. Bu üçlü sacayağından yani demokrasi, hukuk ve ekonomiden hangisi zayıf kalırsa, herhangi birisi geride kalırsa ülkemizin arzu ettiği hedeflere ulaşması mümkün olmayacaktır. İşte bu sebepledir ki önümüzdeki aylarda üzerinde çalışacak olduğumuz yeni anayasa taslağı memleketimiz için çok önemli olacaktır. Ayrıca hükümetimizin açıklamış olduğu yargı reformu stratejisinin uygulanması önümüzdeki dönemde ülkemizin başarısında son derece belirleyici olacaktır."

Bakmadan Geçme