Erdoğan neyi istedi de güç yetiremedi? Bahçeli 'beka' derken aslında ne diyor?
Niye EVET? AK Parti'nin kurmay isimlerinden Doç. Selçuk Özdağ anlatıyor…. AK Parti'nin önemli kurmaylarından, Doç. Dr. Selçuk Özdağ, EVET'in gerekçelerini anlatmaya devam ediyor... Erdoğan neyi istedi de güç yetiremedi? Bahçeli 'beka'dan bahsederken aslında ne diyor? AK Parti Manisa milletvekili Özdağ'ın çarpıcı açıklamalarının ikinci bölümü...
(Mustafa Toygar - Haber Platosu Özel)
Niye EVET? AK Parti’nin kurmay isimlerinden Doç. Selçuk Özdağ anlatıyor….
AK Parti’nin önemli kurmaylarından Doç. Dr. Selçuk Özdağ, EVET’in gerekçelerini anlatıyor.
DOÇ. DR. SELÇUK ÖZDAĞ RÖPORTAJI (2. BÖLÜM)
Mustafa Toygar: “Demokrasi” diyorsunuz… Demokrasinin önündeki en büyük engel; siyasi partiler yasası ile seçim yasası değil mi? İsim bazında bugün mecliste bulunan milletvekillerinin tamamının milli iradeyi temsil ettiğini söyleyebilir misiniz?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Bugün siyasi partiler ve seçim yasasının değişmesi gerekiyor. Zaten bu referandum evet olarak çıktıktan sonra 6 ay içerisinde anayasa gereği, yasalar gereği 6 ay içerisinde siyasi partiler kanununu, seçim kanunu, yüksek seçim kurulu kanununu değiştirmemiz icap ediyor. 1- Türkiye'de hâkim teminatlı üyelik sistemi; Bugünkü siyasi partiler yasasına göre bir partiye gider üye olursunuz ilçe başkanı sizi ister kaydeder ister kaydetmez, Ankara'ya bildirmez. Ama kuracağımız sistemde hâkim teminatlı üyelik sistemi olması lazım. Gidip herhangi bir hâkime başka bir partiye üye değilseniz, üyeliğinizi silmişseniz gidip orada bir partiye üye olabilmelisiniz o partinin sizi, sizinle sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına uygun hareket etmek şartıyla. 2- Hâkim teminatlı üyeler, hâkim teminatlı delegeyi seçecekler, hâkim teminatlı milletvekili adaylarını belirleyecekler. Önseçim zorunlu olacak. Hâkim teminatlı olarak diyelim ki Manisa'da Ak Parti'nin 100.000 üyesi var 100.000 üyenin işte 20.000'i delege veya 10.000'i delege 10.000 delege içerisinden de hâkim teminatlı olarak bir milletvekili adaylık listesi bu da yetmez tercihli sistemin konması lazım.
Mustafa Toygar: Yani bunun getireceksiniz?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Bunun gelmesi lazım diyorum ben. Benim temennim düşüncem böyle. Üçüncüsü daraltılmış dar bölge seçim sistemi. Üçlü veya beşli olarak dar bölge değil, daraltılmış dar bölge seçim sistemi. Partimin düşünceleri nedir onu ben bilmiyorum. Dar bölge de; kadınlar gelmeyebilir, etnisite mezhep ön plana çıkabilir, mafyatik yapılar ön plana çıkabilir, parası olan ön plana çıkabilir ama daraltılmış dar bölge Türkiye'de üçlü veya beşli olmak şartıyla burada kaliteli milletvekili adayları gelecektir diye düşünüyorum. Kaliteli güçlü milletvekili adayları gelecek. Allah nasip ederse ve orada parlamentoda da kanun tekliflerini verecekler. Parlamentoda da güçlü milletvekili olarak özgün ve özgür milletvekili olarak daha çok kendilerini temayüz ve tebarüz ettirecekler diye düşünüyorum. Bir de siyasi partiler yasasının değişmesi gerekiyor. Gerek yardımlardan tutun da seçim kampanyalarındaki %5'ler %7'ler %10'lar nereye gelecek bunlarla ilgili çalışmaların yapılması gerekiyor. Türkiye'de temsil kabiliyetinin çok daha yüksek olması gerekiyor. Temsilde adaletin bir yandan temsil kabiliyeti olsun bir yandan temsilde adaletin oluşması gerekiyor. Bunları yapabilmemiz için de ciddi çalışmalar yapabilmemiz gerekir. Ben yapılacağını düşünüyorum, yapılması gerektiğine inanıyorum. Yapılacak ki Türkiye demokrasiyle tanışsın. Zaten ayetlerin bile ayetler değişmez ama her yüzyılda bir o çağa göre yorumlar yapılır ayetlerle ilgili. Bugün Allah'ın kanunları haricinde her şeyi değiştirdiğimize göre Allah'ın birliği ve risalet dışında her şeyi de tartıştığımıza göre bu anayasa maddeleri de zaman içinde tartışılacak ver görüşülecek daha iyisi daha yenisi daha mükemmeli yapılacak 1921'den bugüne yapıldığı gibi.
HAYIRCILAR DA EVETÇİLER DE BU ÜLKENİN ÇOCUKLARI
Mustafa Toygar: Yani parlamenter sistemde de kalsa, başkanlık sistemine de geçilse bu siyasi partiler kanunuyla seçim kanunu değişmediği müddetçe gerçek manada demokrasiye geçilmeyeceğini düşünüyorum ben.
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Katılıyorum.
Mustafa Toygar: Sizin; Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası ile ilgili söyledikleriniz kulağıma çok hoş geldi, çok güzel şeyler, temenni babından söylüyorsunuz ama inşallah...
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Uzun zamandır parti içinde de söylüyorum arkadaşlarımızla da tartışıyoruz bunları.
Mustafa Toygar: Başbakan, adalet bakanı, AK Parti kurmayları yaptıkları açıklamalarda; “PKK, HDP, FETÖ gibi terör örgütleri HAYIR dediği için biz EVET diyoruz” ifadelerini kullanıyorlar. Bu ne anlama geliyor? Bu terör örgütleri adına açıklamaları kimler yaptılar? Terör örgütlerinin propagandasının yapıldığını düşünüyor musunuz?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Ben şöyle düşünüyorum, metinler üzerinden konuşmamız gerektiğini, peygamberi bir metotla tebliğ etmemiz gerektiğini, biz her bir maddeyi işte 1'inci maddeden başlayarak "Cumhurbaşkanı tarafsız ve bağımsız olur"dan başlayarak, "Milletvekili sayılarını 550'den 600'e çıkar"dan devam ederek her bir maddeyi gerekçeleriyle izah etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yunus Emre gibi; "Ben gelmedim dünyaya kavga için, benim işim sevgi için, Allah'ın evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim" diyerek Türkiye’de daha yumuşak bir üslupla kamplaşma ve kutuplaşmayı oluşturmadan yapmamız gerekiyor. Bizim vazifemiz şu; Evet’leri çoğaltmak, Hayır’ları azaltmak, Hayır’lardan Evet’e tebdil etmek, Hayır’ları Evet’e dönüştürmek, bunun için çalışmaktır. FETÖ’nün ne dediği, PKK’nın ne dediği beni ilgilendirmiyor. Beni AK Partinin Milliyetçi Hareket Partisinin kurmaylarının dedikleri ilgilendiriyor. Burada yapacağımız iş şudur, 18 maddeyi; doğru, güzel, mantıklı, akıllıca, gönül diliyle, milletimizin anlayacağı şekilde, “insanlara anlayacakları şekilde hitap ediniz” sözü mucibince hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kamplaşmadan Türkiye çok çekti, 1950-1960’larda çekti. CHP’liler ile DP’liler birbirinden kız –alıp kız vermediler, aynı mezarlıklara gömülmediler, aynı camilere gitmediler bu durum kötüydü. Ardından 1980 öncesi, sağcılar-solcular çatışması oldu. Elbette, sağın da solun da haklı yönleri vardı, sağın da solun da haksız yönleri vardı; metotlarında, üsluplarında, usullerinde… Bu kamplaşma, darbeyi getirdi Türkiye’de, hatta kamplaşmayı darbeciler oluşturdu. Tekrar bir kamplaşmaya gerek yok, kutuplaşmaya gerek yoktur. HAYIRCILAR da bu ülkenin çocukları, EVETÇİLER de bu ülkenin çocuklarıdır. Biz aynı zamanda Allah’ın kullarıyız, biz küllerinden bir Anka kuşu gibi Sakarya önlerinde Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran bir milletin ahfadıyız biz. Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla beraber bizim dedelerimiz kurdular; son kaleye geldiler, son limana, son sığınağa geldiler. Son kalede, son sığınakta; ideolojilerimiz, partilerimiz, mezheplerimiz gibi farklılıklarımız bizim ayrışma aracımız değildir. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Üstelik farklılığımızdan çok birlikteliğimiz, ortak özelliklerimiz var bu nedenle birlikteliğimize vurgu yapmakta fayda vardır. Tek bayrak, tek vatan, tek devlet, tek millet diyerek, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak, hukuku adaletle taçlandırmak ve de bütün atamalarda; liyakat ve ehliyeti ilke edinmek bizim vazifemiz olmalıdır.
Ben, Peygamber Efendimizin Uhud Harbi'nden sonra dahi, harbi kaybettiği halde arkadaşlarına sert davranmadığını, yumuşak davrandığını biliyoruz. “İstişare et” ayeti gereğince, Peygamber Efendimiz istişare etmiş ve sonucunda da Uhut Savaşını kaybetmişti. Bunun üzerine yeni bir ayet geliyor (Al-i İmran -159) ; “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” Allah’ın (cc) gelen bu ayet ile istişareye atıfta bulunduğunu görüyoruz.
Biz yine milletimizle istişare edeceğiz; CHP’lilerle istişare edeceğiz, MHP’lilerle, Kürtlerle, Türkmenlerle, Alevilerle, Sünnilerle istişare edeceğiz. Birlikte Türkiye’yi daha zengin nasıl yaparız, tarih kodlarımıza uygun bir şekilde, geçmiş misyonumuza uygun bir şekilde; yine büyük nasıl oluruz diyerek, orta ölçekli devlet nasıl oluruz diyerek, akıl akıldan üstün diyerek, kolektif akla inanarak bunu yapmakta fayda vardır diye düşünüyorum.
BU HABER DE İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SELÇUK ÖZDAĞ RÖPORTAJININ 1 BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN
Mustafa Toygar: Yani siz, terör örgütleri ile korkutma üslubuna katılmıyorsunuz?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Ben kendimizi anlatmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Başkalarını anlatmanın, başkalarını söylemenin doğru olmadığını düşünüyorum. Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır, insan hak ve özgürlüklerinin alanını genişlettik, demokrasiyi içselleştirdik, Avrupa Birliği kriterlerini Türkiye’de hâkim kılmak için çok azami gayret sarf ettik. Aynı zamanda Türkiye’yi zenginleştirmek için büyük kalkınma hamleleri yaptık. Bunları sunmak, gelecek olan Başkanlık sisteminde de; daha büyük barajlar, daha büyük yollar, daha büyük üniversiteler, daha çok istihdam, daha çok özgürlük oluşacağına vurgu yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü bizim yaptıklarımızla ilgili vatandaşın oldukça mutmain olduğunu düşünüyorum.
BAHÇELİ BEKA SORUNUNA KARŞI KALKINMA HAMLELERİMİZDEN BAHSEDİYOR
Mustafa Toygar: Özellikle MHP cenahı ısrarla “beka” sorunu nedeniyle bu değişikliklere evet oyu vereceklerini ifade ediyorlar. Nedir bu beka sorunu?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Türkiye üzerinde oynanan oyunlar var; bir yandan Suriye’de yaşanan gelişmeler, bir yandan Irak’ta yaşanan gelişmeler, diğer yandan Türk Dünyasında yaşananlar, Arap Dünyasında yaşananlar, bunlar birilerini rahatsız ediyor. Türkiye önemli bir ülke; beş bin yıllık tarihi var, bin yıldır bu coğrafyadayız, üç büyük imparatorluk kurmuşuz bu topraklarda. “Yıkıldınız” dendiğinde, küllerimizden yeni bir devlet kurduk. Ebedi devlet yoktur dünyada ama ebedi olarak devlet kurma iradesi olan milletler vardır, bunların başında da aziz Türk Milleti vardır. Biz yeniden devletimizi kurduk, bu Batı Dünyasının dikkatini çekiyor. Burası; Özbekistan değil, Cezayir, Tunus, Yemen değil, burası domino tesiri yapar. Tarih burada, imparatorlukların kuruluşu burada; Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı da burada… Bu nedenle Türkiye üzerinde oynanan oyunlar var. Bize diyorlar ki, “siz pazar olun; biz cep telefonu yapalım siz alın, siz bize beş ton üzüm satın karşılığında bir araba alın” diyorlar. Biz öyle düşünmüyoruz, üzüm de satalım ama biz telefon da yapıp satalım, biz zeytin de satalım ama araba da yapalım. Bunları yapmaya başladığınız zaman da siyasetçilerinizi ya korkutuyorlar, ya da şantaj yapıyorlar. Biz ne korkacağız, ne de şantajlarına boyun eğeceğiz. Türkiye’de bu beka sorununa karşı kalkınma hamlelerimizden bahsediyor Sayın Bahçeli.
Türkiye’yi bölmek için çok uğraştılar; Kobani olayları, Gezi olayları, 17-25 Aralık ve nihayetinde 15 Temmuz önümüzde oldu, daha dün oldu. Herkes yaşadı 15 Temmuzu. Böyle bir ortamda, Devlet Bahçeli’nin beka sorunundan bahsetmesinden daha tabi bir şey olacağını düşünmüyorum.
ERDOĞAN NEYİ İSTEDİ DE GÜCÜ YETMEDİ?
Mustafa Toygar: Bugün Cumhurbaşkanı neyi istiyor da yapamıyor, yarın farklı olarak neleri yapabilecek?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Cumhurbaşkanı neyi istiyor, mesela TBMM iç tüzüğünü değiştirmek istedik yapamadık.
Mustafa Toygar: Türkiye’nin bekası açısından soruyorum, terörü önlemek adına farklı neler yapabilir diye soruyorum?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Bu konuda, CHP milletvekilleri içerisinden teröre destek veren insanlar oldu, DHKP-C’li avukatlara destek verenler oldu. PKK’lılarla ilgili bir Tunceli milletvekili, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ki, CHP’nin de kurucusudur, “Ege’de soykırım yaptı Rumlara karşı” ifadesini kullandı. İşlem yapılmadı bu şahıslara. Yani burada HDP’li milletvekilleri var, PKK’nın siyasi uzantısı ile işbirliği yapanlar… Marksist gelenekten gelenler genellikle Stalinist metotlara inananlar nedense birlikte yola çıkmak istiyorlar zaman zaman. Buna katılmamız mümkün değildir. AK Partinin yapamadıkları da oldu: Mesela 1 Mart tezkeresini çıkartamadık, çıkmadı parlamentodan hatırlarsanız. Aynı şekilde Annan planında çok daha farklı bir sonuç çıktı. Dış politikada da aynı şekilde yapamadıklarımız var, içeride yapamadıklarımız var. AK Parti her şeyi yapar manasına gelmez ki… Bizim isteğimiz şu, bir şeyler yaptık ama geç yapabildik. Başörtüsü yasağını kaç senede kaldırabildik. Biz Kurmancayı, Zazacayı, Çerkezceyi, Lazcayı seçmeli ders yapabilmek için kaç sene uğraştık. Parti kapatmayı nasıl aşabildik hatırlarsanız eğer? Aşamadık hatta parti kapatılmasını zorlaştırdık ama duruyor hala orda. Biz parti kapatılmasından yana değiliz, suç işleyen kimse gereği yapılsın diyoruz. Çünkü geçmişte parti kapatmalar çözüm olmadı Türkiye’de.
Yapmak istediğimiz şudur, biz icranın çabuklaşmasını istiyoruz. Türkiye’de vesayetçilere karşı; “yeter söz de karar da milletindir” diyerek bunu yapmak istiyoruz inşallah. Ben bunları yapamadık diye değil geç yaptık diye üzülüyorum. Daha yeni Silahlı Kuvvetlerde başörtüsü yasağı kaldırılabildi, daha yeni devlet memurlarının sakal bırakmaları serbest hale getirildi. Avrupa’da böyle mi, şekille mi uğraşacağız? Biz şekille değil, zarfla değil mazrufla uğraşacağız, biz suretle değil siretle uğraşacağız, biz şekille değil ruhla uğraşacağız. Bunları yapacağız, bu çok önemlidir. Bu nedenle biz başkanlık sistemini istiyoruz. İcra çabuk olsun istiyoruz, zaman dünyanın en kıymetli nesnesi, yaratılmışıdır. Onun için zamanı Şark toplumları fasit bir daire olarak kabul ediyorlar, “yine önüme gelir”, gelmez uçtu gitti kuş, yürüdü gitti deniz… Zamanı iyi değerlendirmek adına başkanlık sistemini istiyoruz.
Mustafa Toygar: Başkanlık Sisteminde her şey çok süratli olacak diyorsunuz, o vakit yanlış yapma oranınız da yükselmeyecek mi?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Şöyle, çok süratli alınan kararlar mutlaka bir süzgeçten de geçecek. Eğer yanlış yaparsanız sizi sigaya çeken bir millet var orada, millet her 5 yılda bir sandığa gidecek. Ve aynı zamanda yargılanmanız var, yanlış yaparsanız, suç işlerseniz.
İNÖNÜ'NÜN "DAMAT FERİT'E O GÜN HAİN DEMEK ZORUNDAYDIK. AMA HAİN DEĞİLDİ" SÖZLERİ
Mustafa Toygar: Ancak bazı yanlışlar Türkiye’ye pahalıya mal oluyor. Mesela Kenan Evren, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesini sağladı. Bu çok yanlıştı ve Türkiye bunun zararlarını çok çekti. Kenan Evren yargılanmadı ama yargılansa ne olacaktı ki?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: O zaman darbeciler vardı, parlamento yoktu, şeklen bir parlamento vardı. Bugün parlamento var, cumhurbaşkanının aldığı kararlar, önemli kararlar, insan hak ve özgürlükleri ile ilgili kararlar ve de insan yaşamıyla ilgili kararların meclis tarafından da onaylanması gerekiyor. Meclisten çıkan kanun, cumhurbaşkanı kararnamesini üstüne çıkıyor. Denetim mekanizmaları var.
İnönü’nün çok güzel bir sözü vardır. İnönü ölmeden önce son röportajında; “Damat Ferit hakkında fikriniz nedir” diye soruyorlar, “Çok iyi bir devlet adamıydı” diyor. “Aman efendim, siz geçmişte ona hain dediniz” diyorlar. İnönü gazetecilere; “O günkü şartlarda öyle demek zorundaydık, onlar başka bir pencereden Osmanlıyı kurtarmak istiyorlardı, biz de farklı bir pencereden bağımsız bir devlet kurmak istiyorduk. O günkü şartlarda birbirimize ağır şeyler söyledik. Türk devletinin başbakanları hain olmazlar ancak hataları olur, hatalarını da düzeltirler” ifadesini kullanmıştı. Çok doğru bir tespitti bu, aynısını Enver Paşa ile Mustafa Kemal Paşa birbirleriyle çok zıtlaşırlardı. Talat Paşa bir gün Enver Paşa’ya; “cepheden cepheye koşuyorsunuz bir yerde ölürseniz ne olacak” diye sorduğunda, “Mustafa Kemal Paşa var ya, zekâsıyla, aklıyla, yüreğiyle ancak o yapar” cevabını almıştı.
Çok hızlı kararlar alınacak derken de, düşünülmeden affedersiniz, paldır-küldür de bir karar alınmayacaktır. Bakanlar var, danışmanlar var, cumhurbaşkanlarının tecrübeleri var burada. Parlamento da her şeyi millet denetleyecek.
Mustafa Toygar: Getirilen sistemin kuvvetler ayrılığı ilkesini zayıflattığı, hatta ortadan kaldırdığı eleştirilerine nasıl karşılık veriyorsunuz?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Türkiye’de kuvvetler ayrılığı prensibi yıllarca uygulanmaya çalışıldı, olmadı. Bugün zaten yasamayla yürütme iç içedir. Yasamayı kim yapıyor, parlamento, peki yürütme nerde yine parlamentodadır. Hangi milletvekili kanun teklifi veriyor? Kanun tekliflerinin hemen hemen tamamı bakanlar kurulu üzerinden geliyor. Ama bugün, yasama ile yürütme birbirinden ayrı olacak, yürütme tamamen dışarıdan olacaktır. Bakanlar ayrı çalışacak, parlamento sadece yasa yapacak Avrupa’daki gibi. Milletvekilleri yasa teklifleri sunacaklar, çok da güzel yasa tekliflerinin olacağını düşünüyorum. Yasama-yürütme ve yargının ayrı olmasında çok büyük fayda vardır.
Mustafa Toygar: Ancak cumhurbaşkanı Türkiye’yi kararnamelerle yöneteceği için yasa çıkartmaya pek de ihtiyaç olmayacaktır. İkinci bir husus da, partili cumhurbaşkanı partisinin milletvekillerini belirlediğine göre, yasama da yasamanın seçtiği yargı da tek elde toplanmış olmuyor mu?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Cumhurbaşkanının kararnameleri eğer parlamento başka bir yasa çıkartırsa kararname yerine yasa geçerli olacaktır. Parlamento her zaman özgür ve özgün olacaktır. Önemli olan şudur parlamentoda; CHP’nin de, MHP’nin de, HDP’nin de AK Partinin de güçlü olarak gelmesini sağlamak, bunları yapabilmektir. Yani herkesin çok ciddi çalışması gerekiyor, doğru milletvekili, doğru adaylarla, millet diyecek ki, “burada bak CHP’de bir aday var, çok kaliteli bir aday beni iyi temsil eder ona oy vereyim” diyecektir.
Yargıyla ilgili geldiğimiz zaman geçmişte zaten Sayın Cumhurbaşkanı, bugünkü HSYK’nın 5 tanesini atıyordu zaten, şimdi 4 tanesini atıyor, 2 tanesi de tabi üye, müsteşarla Adalet Bakanı. Geri kalan 7 üyeyi de parlamentoda milletvekilleri seçmiş olacak. O nedenle doğru bir yaklaşım değil, geçmişte daha fazla yetkiye sahipti şimdi yetkileri azaltılmıştır. Hem cumhurbaşkanlığı görev yetkileri azaltılmıştır hem de HSYK ile ilgili tasarrufları azaltılmış oldu.
TBMM DEVRE DIŞI KALMIYOR
Mustafa Toygar: Cumhurbaşkanının, ülkeyi kararnamelerle tek başına yöneteceği, Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakacağı iddialarına ne diyorsunuz? Çünkü yasa çıkartmaya çok da gerek kalmayacak…
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Yok öyle bir şey, çünkü çıkartmış olduğu kararnameler, insan hakları ve özgürlükler alanında olmayacak kesinlikle. Beğenmediğimiz bir kararname olduğu zaman da, parlamento molarak; “Hayır, ben buna karşı şu kanun teklifini sunuyorum” dediğimiz zaman da o kanun teklifini yasalaştırma yetkisine sahip olacağız. Parlamento; özgür, özgün ve güçlü olacaktır. Kesinlikle böyle bir şey de olmayacaktır.
Mustafa Toygar: Yeni sistemde yürütmenin denetimi nasıl olacaktır? Yani, TBMM’nin yürütme üzerindeki denetim yetkileri daraltılıyor mu? Daraltılmıyorsa bu yetkiler nelerdir?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Türkiye’de yürütmeyi parlamento denetleyecek, parlamento her zaman yürütme suç işledikleri zaman gereğini yapacaktır. Yüce Divana gitmeleri daha kolaylaşacak bu insanların. Aynı zamanda soru önergelerimiz, meclis araştırma önergelerimiz, meclis soruşturma komisyonları ve araştırma kurulu kurulması da mevcut olacaktır. Bakanlarla ilgili, cumhurbaşkanı ile ilgili soruşturma açmak da mümkün olacaktır.
Mustafa Toygar: Gensoru olacak mı?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Gensoru yerine meclis soruşturma komisyonları kurulmuş olacak, kimler hakkında, suç işleyen bakanlar hakkında
Mustafa Toygar: Onlarla ilgili işlem yapmak için kaliteli çoğunluk gerekiyor değil mi?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Tabi, mutlaka bunlarla ilgili işlem yapabilmek için üçte iki çoğunluk gerekiyor. Ama bunları sağlamak kolay, suç işleyenler olduğu zaman herkes bir araya gelir ve gereğini yapar. Türkiye çok büyük mesafeler kat etti, Türkiye eğitimli bir toplum, Türkiye 1946 dane beri de Parlamentoda deneme yanılma yoluyla, zaman zaman darbelere maruz kalsa da çok ciddi bir tecrübeye sahip oldu. Meclisin bunu yapabileceğini tahmin ediyorum.
Mustafa Toygar: Ortaya çıkacak hükümet sisteminin güvenoyunu doğrudan halktan alan ‘tek kişilik hükümet’ olduğu, bu yüzden başkanın belirleyeceği bakanlarla ilgili gensoru uygulamasına sistemsel açıdan ihtiyaç olmadığı görüşüne katılıyor musunuz?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Şimdi mevcut hükümet, mevcut parlamenter sistemde de şeklen bir güvenoyu alıyorlar, asıl güvenoyunu millet veriyor. Millet bizi seçiyor, parlamentoya gönderiyor parlamentoya gönderdikten sonra burada tekrar bir güvenoyu almaya gerek var mı? Koalisyonlar dönemi kapanıyor Türkiye’de, çok güzel bir şey oluyor. Koalisyonlar döneminde karar almak da çok yavaş, karar alırken de çok ciddi pazarlıkların olduğunu biliyoruz. Ben, milletin vereceği güvenoyunun, parlamentoda milletvekillerinin vereceği güvenoyundan çok daha önemli ve doğru olacağını düşünüyorum.
Mustafa Toygar: Yeni sistemde başkan, aynı zamanda partisinin genel başkanı olabilecek. Seçim sistemi değişmezse, partinin TBMM grubu da başkan tarafından belirlenecek. Başkanın partisi TBMM’de çoğunluğu elde ederse yasamanın yürütme üzerindeki denetim yetkilerini başkandan bağımsız kullanması mümkün olur mu? Yürütme ve yasamanın tek kişinin iradesine teslim edilmesi riskine karşı önlemler alınmış mı?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu panzehiri olacak bunun inşallah. Güçlü milletvekilleri bunun panzehiri olacak, aynı zamanda parlamentoda da muhalefet milletvekillerinin varlığı, özgür ve özgün milletvekillerinin varlığı bu işin panzehiri olacak diye düşünüyorum.
Mustafa Toygar: HSYK’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin üyelerinin bir kısmı başkan, geri kalanı da TBMM tarafından belirlenecek. Başkan ile TBMM’deki çoğunluk grubu aynı partiden olursa, yasama ve yürütmenin ardından yargının da aynı siyasi görüşün kontrolü altına girmemesi için hangi güvenceler var?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Burada 7 kişi parlamento tarafından seçilecek, 4 kişi ise cumhurbaşkanı tarafından seçilecek. Aynı zamanda şöyle bir şey de söz konusu olabilir; muhalefet parlamentoda çoğunluğa sahiptir ya da başka bir partinin adayı cumhurbaşkanı olabilir, bu nedenle bunlara takılmamak gerekir. Türkiye’de yargının hiç kimsenin arka bahçesi olmaması gerekiyor, bunların hepsinin acılarını yaşadık biz. 12 Eylül öncesini yaşadık, 12 Eylül sonrasını yaşadık, 28 Şubat sürecini yaşadık biz. 12 Eylül 2010 anayasa referandumu sonrası FETÖ’nün arka bahçesi olmuştu yargı onu yaşadık. Şu an yargıda hepimiz hassasiyet göstermeliyiz. Yargı perisinin gözleri kapalıdır, elinde terazisi vardır. Hz. Ali’nin çok güzel bir sözü vardır; “devletlerin dini adalettir” der, evet devletlerin dini adalettir. Adaletten ayrılmamak için de doğru kararlar vermek; iktidar, muhalefet milletvekilleri ile cumhurbaşkanının görevidir diye düşünüyorum.
Mustafa Toygar: Hz. Ömer dostlarına; “Yanlış yaparsam ne yaparsınız?” diye soruyor. Dostları, Hz. Ömer’e; “vallahi seni şu kılıcımızla düzeltiriz” cevabını veriyorlar. Hz. Ömer ellerini açıyor; “Rabbim sana şükürler olsun, yanlış yaptığımda beni düzeltecek dostlarım var” diye şükrediyor.Sayın Erdoğan’ın da böyle dostları var mı?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Sayın Erdoğan’ın böyle dostları var. Sayın Erdoğan istişareye açık bir kişi, çünkü biraz önce Uhut Harbinden sonra Allah’ın(cc) gönderdiği ilk ayet; “sen onlara kötü davransaydın onları etrafında bulamazdın ve yine onlarla istişare et” ayet mealine sadıktır. Erdoğan fani bir dünyada yaşıyor, kendisi de bir fani, nefesleri sayılıdır. Sayın Erdoğan Türk siyasi hayatında 20 yıldır bir fenomen, 15 seçim kazanmış, Atatürk’ten sonraki en büyük liderlerden bir tanesidir. Sayın Erdoğan ortak akla inanan bir liderdir, inandığı ortak aklı hayata geçirdikçe daha da başarılı olacaktır, ben buna inanıyorum. Sayın Erdoğan, zaman zaman milletvekilleri ile zaman zaman akil adamlarla, zaman zaman aydınlarla, zaman zaman bakanlarıyla, parti teşkilatından kurmaylarıyla istişareler yaptığını biliyorum. Milletvekillerinin gönderdiği raporları okuduğunu ve değerlendirdiğini ben kendimden biliyorum. Ben çok raporlar yazdım ve kendisine gönderdim. Bu raporlar Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından her defasında incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Cumhurbaşkanımız bizzat kendisi; ” Selçuk Bey raporlarını inceliyorum, değerlendiriyorum. Sen rapor yazmaya devam et” şeklindeki ifadeleri ile geri dönüşleri olmuştur. Sayın Erdoğan’ın istişareler yaparak buralara geldiğini, eğer istişareler yapmasaydı bu derece başarılı olamazdı diye düşünüyorum.
Mustafa Toygar: Anayasa değişikliği ile sıkıyönetim kaldırılıyor, ancak sıkıyönetim uygulamaları OHAL maddesine alınıyor. Başkanın OHAL ilan etme ve OHAL’de kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi olacak. Bu yetkinin sınırsız kullanılmasına karşı ne tür düzenlemeler vardır?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Bakın hiçbir cumhurbaşkanı keyfi olarak olağanüstü hal ilan etmez, Türkiye’yi dünyadan tecrit etmez. FETÖ olmasaydı olağanüstü hal ilan eder miydik, etmezdik. Çok büyük olaylar oldu Türkiye’de. Fransa’da olanların 100 misli oldu. Yani Reyhanlı saldırısı, Ankara gar saldırısı, Genel Kurmayın önündeki saldırı, İstanbul’daki canlı Beşiktaş saldırısı, Türkiye’nin her yerinde saldırılar oldu ama biz olağanüstü hal ilan etmedik, sıkıyönetim ilan etmedik hatırlarsanız. Bu eylemlerden bir tanesi herhangi bir Avrupa ülkesinde gerçekleşseydi derhal OHAL ilan edilirdi. Biz FETÖ darbe girişiminden sonra OHAL ilan ettik. Buna mecburduk ve mahkûmduk. Şimdi hangi cumhurbaşkanı OHAL ilan eder de Türkiye’yi Avrupa’dan tecrit eder? Etmez ki, mümkün değil; onu yaptığı zaman ekonomik sıkıntılar yaşarsın, bunu yaptığın zaman dış politikada çok büyük sıkıntılar yaşarsın, içeride sıkıntılar yaşarsın. İnsanoğlu özgürlüğe meftundur, özgürlüğünü hiç kimse feda etmez ki… Bunun için çok büyük kavgalar olmuş, Fransa ihtilali bunun için çıkmış, bunun için Mustafa Kemal ve arkadaşları; “ya istiklal ya ölüm” demişler. Çok büyük olaylar olmadıkça OHAL ilan edileceğini düşünmüyorum.
Mustafa Toygar: OHAL ilan edip, anayasa mahkemesinin tüm üyelerini azledebilirsiniz, böyle bir uygulamada ne yapılabilir?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: OHAL ilan ettiğinde zaten Anayasa Mahkemesi işlevsel hale gelmiyor, çıkıyor işlevi. Bugün de öyle, çıkartılan kararnameyi anayasa mahkemesine götüremiyorsun. Bu nedenle; “OHAL ilan ettik, AYM’yi kaldırdık” gibi bunlar, bu milletin genlerine aykırı cümlelerdir. Bu millet bu tür şeyleri kabul etmesi mümkün değildir, bunun hesabını sorar ve gereğini yapar.OHAL’in de Türkiye’de kolay kolay ilan edilmeyeceğini düşünüyorum.
Mustafa Toygar: Özet olarak vatandaş bu anayasa değişikliğine niçin Evet ya da hayır desin?
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Türkiye’de icranın hızlı yürütülmesi için
Vesayetçi yapı ortadan kalksın diye… Cuntacılar, şantajcı sermayedarlar, şantajcı medya patronları, oligarşik bürokratlara karşı millet iradesi tam ve kâmil manada tecelli etsin diye
Gerçek demokrasilerde, bütün seneryoları halk yazar, bütün rolleri halk dağıtır. Kimin iktidar olacağına kimin muhalefet olacağına halk karar verir ama Türkiye’de vesayetçiler karar veriyor. Millet iktidarını bu vesayetçilerle paylaşmak istemiyor, sadece kendisi ile paylaşmak istiyor, bunun için EVET der,
İnsan hak ve özgürlükler için EVET der,
Büyük ve zengin Türkiye için EVET der,
Türk Dünyasının ve İslam coğrafyasının ümidi olmak için EVET der,
Türk’lerin genlerine uygun bir sistem olduğu için EVET der,
Siyasetin ve siyasetçinin seviyesini yükseltmek için EVET der,
Nükleer santraller ve dünyanın en büyük hava limanlarını yapabilmek için EVET der,
Yol, su, elektrik medeniyettir, yol yapacak, elektrik getirecek suyla buluşturacak
Çevreyi korumak için EVET diyecek
Türkiye’nin yer altı ve yer üstü zenginliklerini başkalarına peşkeş çektirmemek için EVET diyecek,
Ben EVET çıkacağına inanıyorum ama milletim ne derse başımın gözümün üstünde yeri var. EVET, çıkacağına inanıyorum, HAYIR da çıkarsa eyvallah diyeceğiz. Milletimizin HAYIR’ı da hoş, EVET’i de hoş diyeceğiz ama biz hoş üstü hoş olması için EVET çıkmasını istiyoruz. EVET’lerle zaman kaybına dur diyeceğiz.
Mustafa Toygar: Teşekkür ediyorum
Doç. Dr. Selçuk Özdağ: Ben teşekkür ederim.
(SON)