Erdoğan, 'yurtta kutuplaşma, bölgede savaş, dünyada cihat' diyor

CHP Parti Sözcüsü Haluk Koç, parti genel merkezinde açıklama yaptı

  • 634

 

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç Genel Merkez'de bir basın toplantısı düzenleyerek aşağıdaki açıklamayı kamuoyu ile paylaştı;

"Sayın basın mensupları,

Ekranları başında bizi izlemekte olan kıymetli yurttaşlarım,

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Ne yazık ki acı haberler gelmeye devam ediyor.

Şırnak’ta şehit olan Mehmetçiğimize ve Diyarbakır’da şehit olan polisimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize sabır, yaralılara da acil şifa diliyorum.

Bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü korumak için en büyük fedakârlığı yapan kahramanlarımızın aziz hatırasına şükranlarımı sunuyorum.

Türkiye böyle bir dönemden geçerken, bu ülkenin ocaklarına ateş düşerken herkesin devlet ciddiyeti ile hareket etmesi gerekir.

Devlet adamlarının görevi halkımızı bölmek, ayırmak, ötekileştirmek değildir. Devlet adamlarının işi halkın bir kesimini diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa kışkırtmak da değildir.

Ucuz ajitasyonlar ve küçük iç politik hesaplar için insanları birbirine düşüren bir zihniyet ile hareket etmek yüzlerce yıllık devlet kültürümüze, terbiyemize yakışmaz.

Cumhurbaşkanlığı bu bakımdan özel bir makamdır.

Anayasamıza göre Cumhurbaşkanlığı Türkiye Cumhuriyetini ve milletimizin birliğini temsil eder. Sembolik bir makamdır. Cumhurbaşkanı bütün vatandaşlarımızı kucaklamak, hangi siyasal inanç, düşünce veya sınıfa mensup olursa olsun hiç kimseyi ayırmadan bütün halkımıza saygı göstermek zorundadır.

Cumhurbaşkanları bu görevi yerine getirmek için her zaman sıcak siyasetin dışına çıkmıştır. Hatta sıcak siyaset Türkiye’de tansiyonu yükselttiği zaman Cumhurbaşkanları arabulucu bir rol üstlenmiş ve artan tansiyonu devlet aklıyla düşürmek için gayret etmiştir.

Bizim devlet kültürümüz, terbiyemiz bu ülkenin tarihi bu devlet aklıyla hareket etmeyi gerektirir.

Bugün ne yazık ki kendi ettiği yemini çiğneyen, yapması gereken görevi de ihmal eden bir Cumhurbaşkanı ile karşı karşıyayız.

Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamalarla, söylemleriyle Türkiye’yi geren, kutuplaştıran, ateşe körükle giden bir profil çiziyor.

Türkiye dış politikada çok önemli bir süreç içerisinden geçerken ve herkesin çok hassas hareket etmesi gerekirken, Cumhurbaşkanı işi gücü bırakmış, “ben buradan nasıl puan toplarım, nasıl muhalefet partilerine saldırırım” diye bir düşünce ile hareket ediyor.

Sayın Erdoğan’ın CHP ile Rusya arasında sanal bir bağlantı kurma çabası, devlet aklını değil adeta AK Troll aklını gösteriyor.

CHP ile Putin arasında ne geçmişte ne de bugün hiçbir ilişki yoktur. Hiçbir CHPli de Putin ile başbaşa yürüyüşler yapmış, akçeli ilişkilere girmiş, Türkiye’yi Şangay 5’lisine alır mısınız, almaz mısınız, alırsanız nasıl alırsınız diye pazarlıklar yapmış da değildir.

Sürecin başından itibaren sınır güvenliğinin sağlanması noktasında hükümete destek verdiğimizi ifade ettik. Sayın Genel Başkanımız başta olmak üzere partimizin her kurulundan bu yönde çok önemli açıklamalar yapıldı.

Bütün bunlara rağmen Cumhurbaşkanı’nın bir algı oluşturmak için hala CHP’yi suçlaması ve CHP’ye saldırması obsesif kompulsif bozukluk bir başka deyişle hastalık seviyesinde bir takıntının eseri değilse, yalancılıktır, müfteriliktir ve hakarettir.

Değerli Arkadaşlar,

Değerli arkadaşlarım, hiç şüphesiz biz Türkiye’nin egemenlik hakları ve hava sahasının korunması ve buna mutlak saygı gösterilmesini savunuyoruz. Bunda hiç kuşku yok. Bu konuda hiçbir tereddütte asla sözkonusu değil. Bununla birlikte dış politika konularında deminde vurguladığım gibi iç politika mülahazalarıyla yapılan sorumsuz beyan ve açıklamaların daha ölçülü bir noktaya çekilmesi hiç şüphesiz önem taşımaktadır. Bu açıklamaların yapıldığı merci neresi olursa olsun, olayın hemen sıcaklığıyla daha sonra yaptığı açıklamaları tevil ederek isterse Cumhurbaşkanlığı makamı olsun, isterse hükümette diğer sorumlu noktalar olsun. Bütün söylediklerim mercileri de kapsayan sözlerdir.

Bakınız, Rusya ile yaşanan uçak düşürme krizinden sonra iki ülke arasında yaşanan gelişmeleri dikkatlice ve sorumluluk içinde değerlendirme gereği olduğunu ifade ettim. AKP’nin bu krizi kontrol etme, yönetme ve etkililerini azaltma noktasında krizin seyrine bağlı olarak temas edilen noktalar itibariyle doğru kanalları kullanmadığını açıkça ifade ediyoruz. Yeterli ve uygun bir dil kullanılmadığı ve olaylara bu suhuletle yaklaşılmadığı için, böyle davranılmadığı için Türkiye’nin orta ve uzun vadeli çıkarlarının olumsuz etkileneceğini de şimdiden görüyoruz ve uyarıyoruz. Rusya’yla gelişen ve pek çok alanda stratejik işbirliğine dönüşmüş olan ilişkilerin bir anda bu noktaya getirilmiş olması ciddi olarak sorgulanmalıdır.

Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerimize düşen her türlü katkıyı devlet ciddiyeti ve sorumluluğuyla sunmaya devam edeceğimizin de bilinmesini istiyoruz. Krizi tırmandıracak ve etki alanını yayabilecek, genişletebilecek adımlara Rusya tarafından da son verilmesini beklemekteyiz. Bunu da özenle belirtmek istiyoruz. Zira bu çekişmenin ve getireceği sonuçların her iki tarafa da orta ve uzun vadede yarar sağlamayacağı çok açıktır. Yalnız bir çıkarsama yapacak olursak, bir sonuca varacak olursak. Bu kriz dahi, bu krizdeki gelişmeler sonrasında ortaya dökülen yetkili ağızlardaki cümlelerden de anlıyoruz ki, bir kere daha bu kriz şunu göstermiştir. Artık Türkiye AKP tarafından her ne kadar son seçimde %49,5’luk bir oy desteği de gözükse maalesef iyi yönetilmemektedir. Bunun maliyetini de Türkiye’de bütün milletimiz ödemek durumunda kalmaktadır.

CHP tarih boyunca olduğu gibi bugün de sadece milletimizin büyük menfaatlerini, ülkemizin çıkarını, halkımızın geleceğini düşünür.

CHP şövenist, hamasetle hareket eden, habire düşmanlar arayan, saldıracak kimseyi bulamayınca çivisiz kalmış çekiç gibi işlevsiz kalmaktan korkan bir parti de değildir. Biz hamasetten, düşmanlıktan değil, akıldan, barıştan ve kardeşlikten besleniriz.

Bir şeyi açıkça söylüyorum. Türkiye ile Rusya arasındaki mevcut kriz ne Türkiye’nin ne de Rus halkının menfaatine değildir. Halklarımızın karşılıklı çıkarlarını korumak için gereken akıl ile hareket etmeli, makul davranmalı, taraflar arasındaki bu tansiyon düşürülmelidir.

Bugün yaşanan olayın faturasını Rusya’ya malını satan ihracatçımız, o pazara uzun yıllardır mal taşıyan üreticilerimiz, bu ülkenin kalkınmasında çok büyük bir rol oynayan müteahhitlerimiz ödemektedir.

Bugün yaşanan faturasını Suriye’de Bayırbucak Türkmenleri, o bölgede Türkiye’den destek bekleyen kardeşlerimiz ve Suriye’de çok ciddi çıkarları tehlikeye giren ülkemiz ödemektedir.

Bugün nasıl yaşananların faturasını milletimiz ödüyorsa gelecekte yaşanacakların faturasını da Kaçak ve sıcak sarayında yaşayan Erdoğan değil, milletimiz ödeyecektir.

Kimse kusura bakmasın biz de ana muhalefet olarak, halkımızın, milletimizin çıkarlarını korumakla yükümlüyüz.

Sürecin kötü yönetildiğini, bu süreç en başından beri kötü yönetildiği için de işlerin bu noktaya geldiğini söylemek, bundan sonra da sürecin iyi yönetilmesini istemek zorundayız.

Biz uluslararası hukuku, meşruiyet ilkelerini ve barışı savunuyoruz. Türkiye’nin komşularıyla iyi ilişkiler kurmasını istiyoruz.

CHP olarak halkımıza karşı görevimizi büyük bir titizlikle yerine getireceğiz.

Erdoğan ve AKP, dış politikadaki başarısızlıklarını demagoji ve hamasetle kapatmaya çalışıyor.

Türkiye’yi askeri ve diplomatik alanlarda kuşatma altına sokan Erdoğan, muhalefeti suçlayacak en son kişidir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni tarihinin en ağır ithamlarına maruz bırakanlar, yenilgilerini muhalefeti suçlayarak telafi edemezler.

Rusya krizinin en ağır bedelini sarayda saltanat sürenler değil halkımız ödeyecektir.

Sıfırlamayı meslek edinenler Türkiye’nin itibarını sıfırladılar. Ama onlar için çember daralıyor.

Biz “yurtta sulh cihanda sulh” diyen bir dış politika geleneğinin takipçileriyiz. Erdoğan ise, “yurtta kutuplaşma, bölgede savaş, dünyada cihat” diyen bir geleneğin mensubudur.

Bir kez daha anlaşılmıştır ki, Cumhurbaşkanlığı makamı Erdoğan’a büyük gelmektedir. Ne oldum delisine dönmüş, tarafsızlığı bir kenara bırakarak muhalefete laf yetiştirmeyi farklı bir cumhurbaşkanlığı sanan bir kişinin ülkemizi savaşa sürükleme gayretleri elbette boşa çıkacaktır.

Cumhurbaşkanı başta olmak üzere bütün makamların da anayasal sınırlarına geri dönmesini, Türkiye’yi gerecek, kutuplaştıracak, bu zor zamanlarda halkımız arasında uçurumlar açacak açıklamalardan uzak olmasını ve devlet aklıyla hareket etmesini bekliyoruz."

Bakmadan Geçme