Davutoğlu: Gündemimizde üçüncü seçim yok

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, 1 Kasım'dan sonra bir seçim daha olup olmayacağı yönündeki soruya 'Türkiye'nin üçüncü bir seçimi kaldırabileceğini inanmıyorum' yanıtını verdi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınında soruları yanıtladı. Oğuz Haksever yönetiminde Mustafa Karaalioğlu ve Buket Aydın Baykal sordu, Başbakan Ahmet Davutoğlu yanıtladı.

 

Oğuz Haksever: Bugünkü siyasi liderlerin hepsi ya orta halli ailelerden gelerek bugünkü konumlarına erişmişler. Siz de öylesiniz. Cumhuriyet’in anlamı nedir sizde? 

Ahmet Davutoğlu: Cumhuriyetin anlamı 'Cumhur' kelimesinde saklı. Halkın idareye katılımı gibi sistemik bir şekilde bakmamak lazım. Sadece seçimle yöneticilerin seçilmesi meselesi değil cumhurun iradesinin tecelli etmesine dayalı bir sistem olması. Peki cumhurun iradesi nedir? Bu herkesin tek tek vatandaş olarak değer taşıdığı, kimsenin yukarıda bir otoritenin mutlak iradesi ile yönetilmediği aksine herkesin kendi aklı, kendi vicdanı ile bir kamuya ortak olduğu düşüncesi ile bir ortak nehre aktığı bir zihniyet olmadan Cumhuriyet anlaşılamaz. Tek tek bireylerin felsefi olarak ben ortak bir nehrin unsuruyum dediği anda Cumhuriyet başlar. Aksi takdirde bir kişinin, bir kesimin bir zümrenin bir mezhebin üstün olduğu yukarıda görüldüğü bir anlayış diğerlerini tabi kılar. O andan itibaren adı cumhuriyet olsa bile felsefesinden kopmuş olur. Eğer Cumhuriyet cumhurun içinden bir bireyi nesneleştirirse, yani bir grup karar verir diğerleri onu takip eder derse cumhurun özünden kopar.

İkinci dünya savaşı sonrasında İngiliz-Fransız sömürge paylaşımı sırasında Afrika’da öylesine ülkeler çıktı ki Ortadoğu’da böyle bir ülke değil Türkiye. Kendi iradesi ile şekillenme yanında çok akdim bir geçmişi harmanlayarak bugüne kadar taşıyan bir ortak kültürün ürünü. Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş kadimden moderne geçiş ama kadimi kaybetmeden geçiş. Kadim dediğimiz insan aklının vicdanının tecessüm ettiği şekillendiği, başlangıç noktası tespit edilmeyecek kadar eski olan şey. Aile kadim bir kurumdur. Libya’dan gelenler de var Balkanlardan gelenler de var Kafkasya’dan gelenler de var. Şu anda birbiri ile hiç ortak görünmeyen mesela Arnavutluk ve Azeri kökenli vatandaşlar aynı binada yaşıyor. İstiklal harbi sadece bir milletin ayakta kalma mücadelesi değildi. Bütün o kültürün ayakta kalma mücadelesiydi. Bütün o harman ilk mecliste bir harman oluşturdu ve o ruh İstiklal harbini yapıp cumhuriyete taşındı. Dolayısıyla sıradan bir geçiş değil cumhuriyetin kökleri çok eskiye ve moderne de dayanan kökler. Ankara Palas o bakımdan benim dışişleri bakanlığı döneminde de çok kullanmaya özen gösterdiğim bir yerdi. Bizim cumhurbaşkanımızın bir çok siyasi liderin cumhuriyet döneminde bu imkanları bulması ve sürece katılması tabi ki cumhuriyetin en önemli kazanımlarından. Mustafa Kemal Atatürk Selanik’te ondan önce Makedonya’da küçük bir ailenin çocuğuydu. Ama Osmanlı döneminde de eskiden beri halkın her kesiminden yükselme imkanı olan bir şey oldu. Fakat cumhuriyet tabi bu alanı eşit vatandaşlık ilişkisini öyle yaydı ki hepimiz bu imkanlara kavuştuk 

Oğuz Haksever: Koza İpek grubuna arbedeli biber gazlı Toma’lı bir kayyum ataması oldu. Medyaya müdahale susturma girişimleri gibi algılar oldu. Bunlara yanıtınız nedir?

Ahmet Davutoğlu: Türkiye'de yargının aldığı kararlarla ilgili yapılan spekülasyonlar uzunca bir dönemdir sadece bu kararla ilgili değil. Yargıyla ilgili de bir algı oluşumuna yol açtı bu. Nihayet bu bir hukuki süreç. Buradan hareketle hükümeti ve yürütmeyi doğrudan suçlamak doğru değil. Yargıya hükümet müdahale etmediği haller ki etmesi doğru değildir sanki müdahale ediyormuş gibi eleştirilir ve bütün bedel yürütmeye ödetilirse yargının aldığı kararlar her zaman tartışma konusu yapılır. Bu tamamıyla hukuki bir süreçtir. Bizim tarafımızdan bir müdahale söz konusu olmamıştır. Eğer müdahale edilme gibi bir durum olmuş olsaydı herhalde zamanlamayı başka türlü düşünebilirdim. Herkes bu hukuki sürece saygı göstermek durumunda. İtiraz yolları da hukuk sistemi içinde gösterilmiştir. Artık sistemi normalleştirmemiz ve hukuk sistemi üzerinde bir tartışma ortamında çıkmamız lazım. Başkanların söz konusu olduğunda ses çıkarmayanlar birden kendilerine bu ötürü hukuki sonuçlar doğan karalar alındığında feryat etmeleri doğru değil. Vaktinde bu çevrelerin nasıl hukuk ihlalleri yaptığını ve oralardan nerelere gelindiğini biliyoruz. 17 Nisan’da bir yargı reformu stratejisi açıkladık. Artık yargının bu tür tartışmaların dışında görülmesi ve gerçek anlamda adalet dağıtan güvenilir niteliği ile öne çıkması lazım. Ama her kararını yargının bulunduğunuz yerden değerlendirmeye başlarsanız hele hele bazı meslek grupları dokunulmaz gibi idrak edilirse doğru değil. Tabi ki Türkiye'de basın özgürlüğü var buna saygı gösterilmelidir. Ama gazetecilik, bende köşe yazarlığı yaptım 90’lı yıllarda. O dönemde 28 Şubat döneminde karşı karşıya kaldığımız zorlukları hepimiz biliyoruz. Ama gazeteciler de, siyasetçiler de iş adamları da hepimiz hesap verebilir konumda olduğumuzu bilmemiz lazım. Hukuk dışı bir eylem varsa bununda meslek grubunun mahiyetine bakmaksızın hukuki işleme muhatap olması lazım. Siyasi olarak yapılana her spekülasyon bu sisteme zarar verir. 

Mustafa Karaalioğlu: Böyle örnekler demokrasiler de var İngiltere’de de oldu. Fakat bizde bu paralel yapı kurumlarına yönelik hukuki operasyonlar ki burada basınla ilgili işlemlerde usül açısından her defasında büyük bir sansasyona dönüşen, kamuoyunun da merakla izlediği bir takım operasyonlar olmakta. Bu savların kamuoyuna anlatımında da sorunlar olsa gerek. 

Oğuz Haksever: Kayyumlarda hep AK Parti’ye yakım isimler diye eleştirildi. 

Ahmet Davutoğlu: Algı yönetimi ile ilgili sıkıntılar olabilir. Ben AK Parti genel başkanıyım, bu kayyumların atanma yöntemi itibariyle ve kimlikleri itibariyle ne bir müdahalemiz söz konusu oldu ne de onların kimlikleri önem taşıdı bizim için. Dolayısıyla bu anlamda bir eleştiri söz konusuysa bu da tartışılabilir. Ama mahkemenin aldığı bir kararı uygulanması esnasında sanki bunu bir kahramanlık gösterisi bir provokasyon gösterisine dönüştürmek doğru değil. Varsa itirazlar yapılır. Paralel yapıyla ilgili hususa gelince bütün meseleler buradan kaynaklanıyor zaten. Bu yapı yargıyı geçmişte öylesine hoyratça kullandı ki ve yargı üzerinden sıradan vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu o kadar ihlal etti ki yargıyla bürokrasinin bir kesiminin yani polisle yargı kesiminin bir araya gelmesi suretiyle öylesine baskılar oluşturuldu ki bu memlekette toplumun her kesimine virüs gibi sirayet etmiş bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapı hesap vermeden hükmetmeye kalktı. Biz halkın önüne çıkıp hesap veriyoruz. Siyaseten de hukuken de hesap verme konumundayım. Ama bu yapının yöntemi aynen 27 Mayıs ihtilalinde olduğu gibi bir komite hesap sorulamaz milli birlik komitesi, veya beş generalli 12 Eylül burada da hesap verme makamında olmayan ve sistemin dışında olan isimleri imam diye adlandırılan dışarıdan bürokrasiyi yöneterek, siyaseti de bürokrasiye mahkum kılarak her türlü şantaj yöntemini de deneyerek ülke de hükmetmeye kalktı. Bu basın yayında bunun için yoğun şekilde kullanıldı. Finans kaynakları da kullanıldı. Ortada çok masum bir basın faaliyeti ve buna bağlı bir finans faaliyeti var da bunun üzerine gidiliyormuş gibi bir kanaat doğru değil. Ama bütün bu dosyaların tekamül ettiği yer yargıdır. Yargı polise görev verir o onun gereğini yapar. 

Buket Aydın Baykal: 1 Kasım sonrası için seçim mitinglerinde kullandığınız bir cümle var; beni tekrar bu partilere muhtaç etmeyin ifadesi. Buradan yola çıkarak eğer 1 Kasım sonrası da koalisyon tablosu ortaya çıkarsa ilk tercihiniz hangi parti olur?

Ahmet Davutoğlu: Gerçek anlamda şu anda siyasi rekabet oluşturacak kadar bir alternatifimiz yok. Mesela AK Parti’nin performansı bu seçimlerin ana sorusudur. Geçen seçimlerin ana sorusu HDP’nin barajı geçip geçemeyeceği sorusuydu. Bu seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin ne alacağı belli. Milliyetçi Hareket Partisi ve HDP’nin de belli. Tek soru var AK Parti tek başına iktidar olacak mı olmayacak mı? Neredeyse referandumvari bir seçime gidiyoruz bu anlamda. Ben halka dönüp beni onlara muhtaç etmeyin derken koalisyonlara muhtaç etmeyin diyorum. İkincisi liderlere de diyorum evet. 7 Haziran gecesi ben çıktım halka 3 söz verdim. Sizin mesajınızı aldık, gerekiyorsa özeleştiri yapacağız. İki, bu mesajın bir unsuru da koalisyon kurun diyorsunuz ve bunun için herkese açık olacağız. Üç, bir an dahi ülkeyi yönetimsiz bırakmayacağız. Bu üç sözünde gereğini yaptım. Cumhuriyet Halk Partisi ilk gün daha artık bir blok var AK Parti yenildi dedi. Bütün senaryo AK Parti’yi dışlamaya dayalıydı. Bahçeli zaten bütün denklemlerin dışına kendisini çıkardı. HDP de asla AKP ile olmaz dediler. Biz hepsi ile görüştük. HDP ile koalisyon imkansız olmasına rağmen görüştük oraya oy veren vatandaşlarımıza olan saygıdan. Ama daha biz görüşürken Demirtaş ve o zihniyetten bazı kişiler Kandil’den HDP’li bazı unsurlar Türkiye'den ayaklanma çağrısı yaptılar. Bir muhattap olma niteliğini zaten kaybettiler. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile çok güzel görüşmeler yaptık. Fakat sonrada terör mücadele bağlamında görüştüm ama anlaşamadık. 

Oğuz Haksever: Onlar bize koalisyon önermediler diye bir sav var. 

Ahmet Davutoğlu: Çok net koalisyon önerdik ama karşımızda siz 13 yıl memleketi yıkım hükümeti gibi idare ettiniz biz onarmaya geliyoruz denirse bu nasıl ortaklık denir. Sonra terörle ilgili bir araya geldim ama sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ifadesi benim ona güvenimi derinden sarstı. “Davutoğlu bana öyle şeyler söyledi ki anlatırsam zor durumda kalır”. Ne biliyorsanız söyleyin söylemiyorsanız çıtayı yükseltmek için namertsiniz dedim. Terörle ilgili anlattığım şeyler vardı o sıra kamuoyu bilmiyordu daha sonra savcılık açıkladı zaten onları söyledim burada kalsın soruşturma konusu peşindeyiz adamların daha yakalanmış değiller dedim. Muhtemelen onu kastediyordur. Velev ki bir sır olsun devlet sırrı bu. Ben 13 y�l içinde yazmayı ve analiz etmeyi sevmeme rağmen öyle şeyler yaşadım ki yazmaktan korktum. Devlet ketumiyettir. Ana muhalefet partisi ile her şeyi konuşamıyorsanız nasıl koalisyon kuracaksınız. Bundan sonra her oturduğumuzda acaba söylediğim hangi sözü ne zaman şantaj malzemesi gibi bana karşı kullanacak diye düşünmek zorunda kalırım. Sayın Bahçeli’de aynı şeyleri söyledi. İşte beni bunlara muhtaç etmeyin diye halka yalvarıyorum. 

Mustafa Karaalioğlu: 1 Kasım için bir başarı çıtanız nedir? 

Ahmet Davutoğlu: Tek başına iktidar. 

Mustafa Karaalioğlu: Siz 40.9’la giriyorsunuz bu seçime ve kişisel olarak kendinizi nerede sınama noktası olarak görürsünüz? 

Ahmet Davutoğlu: Nihayetinde 13 yıllık bir iktidarız. Çok büyük hizmetler yaptığımız gibi yanlış anlaşıldığımız belki hata yaptığımız durumlarda oldu. Dolayısıyla 13 yıl bir başarı manzumesidir. Halkın oylarıyla kalıyoruz iktidarda. Son 2 yılda 4 seçime girdik ve sürekli sınanıyoruz. Burada önemli olan bir kere seçimin birinci partisi olmak. Geçen seçimde ikinci partiyle aramız 16 puanlık bir fark. Eğer 3 partili bir sistem olsaydı biz şu anda 320 milletvekili ile yine iktidardık. Burada sonucu değiştiren 4.bir partinin daha barajı geçmesi oldu. Şimdi 4 ay sonra tekrar seçime gittiğimiz için önemli olan oylarımızın artması ve tek parti iktidarında olmamız. 

Oğuz Haksever: 3. Seçim olasılığı yok değil mi efendim sayın Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları vardı. 

Ahmet Davutoğlu: Yok böyle bir gündemimiz yok. Sayın Şahin’le de açıklamasından sonra konuştum böyle bir şey yok gündemimizde. Türkiye'nin de bunu kaldıracağınız düşünmüyorum. Şu anda ben yönetiyorum bu ülkeyi neler çektiğimizi biz biliyoruz. 4 aydır terörle mücadele diyoruz ve son 30 yılın en zor ve en başarılı mücadelesidir. Çünkü diğer bütün mücadelelerde tek bir örgütle mücadele ediliyordu. Suruç saldırısından bu yana biz aynı anda 3 terör örgütü ile mücadele ediyoruz. DEAŞ, DHKP-C ve PKK. Zihnimin bir kısmı DEAŞ’ın uyuyan hücreleri ile ilgili ne olabileceği ile meşgul her gün İçişleri Bakanım'dan raporlar alıyorum. Zihnimin bir kısmı PKK ile mücadelede. DHKP-C ve Suriye faktörü var bir de. Şimdi ikinci zorluk Suriye ve Irak aynı anda ilk defa sınırlarımızda otorite kullanamıyor. Üçüncüsü, terörle mücadele seçimden hemen sonra yoğunlaşırdı ama şimdi 4 ay sonra ikinci bir seçime giderken yeni bir karara alıyorsunuz bir siyasi partinin alabileceği en riskli kararı aldık ama bunu alamamış olsaydık şu anda Türkiye'de bu terör örgütleri çok daha ağır oyunların içinde olacaklardı.

Buket Aydın Baykal: Sayın Bahçeli dün bir açıklama yaptı ve bir belge açıkladı. Bizden randevu istedikleri tarihte aslında seçim hazırlığı, Meclis'i toplama hazırlığı vardı gibi bir ifade kullandı ve bir belge gösterdi. 

Ahmet Davutoğlu: O belge nedir görmedim ben ama sayın Bahçeli gelinen noktada kendi tabanından bile tepki aldığı için, kendi tabanı bile ona dönüp eğer iktidar olmayacaksan niye benden oy istedin dediği için ve buna cevap veremediği için ne yapacağını şaşırdı. 13 Temmuz’da ben sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştüm. 14 Temmuz’da Salı günü sayın Bahçeli ile görüştüm. 15 Temmuz’da da Demirtaş’la görüştüm. 14 Temmuz’da gittiğimizde sayın Bahçeli’yle görüşmeye 9 Temmuz’da yeni görev almıştım ortada hiçbir şey yok. Sayın Bahçeli bana açık şekilde biz koalisyon düşünmüyoruz biz Cumhuriyet Halk Partisi ile konuşun dedi. Sırf ilişki kopmasın diye bari Cumhuriyet Halk Partisi ile yürümezse sizinle tekrar görüşebilmeliyiz dedim. Benim niyetim Cumhuriyet Halk Partisi ile yaptığımız görüşmelerin bir benzerini eş zamanlı olarak Milliyetçi Hareket Partisi ile de yapalım hatta mümkünse üçlü koalisyon kurarız diye düşünüyordum. Ben o zaman oyun planını anladım sayın Bahçeli’nin. Biz Cumhuriyet Halk Partisi ile kuracağız belki iki parti yıprandığı için aradan çıkmayı düşünecek, kendisi elini taşın altına koymayacak. Ama en sonunda koalisyon kurulamazsa HDP ile anayasa hükümetinde aynı yere bulunmak zorunda kalacağız bu da onu kullanacak. Yani iyi niyet yoktu burada. O zaman bakarız dedi Cumhuriyet Halk Partisi ile olmazsa görüşelim isteğime. Daha sonra görüştüğümüzde daha ortada 23 Ağustos’a çok vardı hayırları arka arkaya sıraladı.

Oğuz Haksever: Üçlü koalisyon fikriniz dikkati çekti. 

Ahmet Davutoğlu: Ben o gün görüşürken hatta sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ikinci görüşmemizde bir ümitsizlik hali ortaya çıkınca zihnimde 9 alternatifli bir plan vardı sadece 3’ü gitti hala 5 plan önümde dedim. Karşımızda hükümet olma iradesi, hükümet olma cesareti olan bir muhatap bulmadık. Durumdan bir şekilde siyasi bir kazanç elde etmeye çılan bir tutum bulduk. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi ile bir noktaya gelindi fakat sonra öyle açıklamalar geldi ki bizi köşeye sıkıştıracak açıklamalar. Halbuki anlaşamasak da bu saygıyı koruyalım diye mutabıkta kalmıştık. Konuşulan konuların dışarı taşınma biçimi yöntemi oldu. Bu konuda hem sayın Kemal Kılıçdaroğlu hem sayın Bahçeli bırakın devlet ahlakını kişisel ahlakta olmayan bir tavır sergilediler.

Mustafa Karaalioğlu: Koalisyon ve tek başına iktidar seçeneklerinin çokça felsefesi yapılıyor. Tek başına iktidar seri hareket alma avantajını sağlarken, Türkiye’de bir gerilim var, bir stres var bunun içinde koalisyon iyidir felsefesi var. AK Parti tek başına gelecek olursa da bu gerilimi yönetemez diye bir tez de var. Siz Ahmet Davutoğlu olarak böyle bir yönetilememe halini, riski işte Gezi Parkı vesaire gibi patlama ihtimallerini düşünüyor musunuz? 

Ahmet Davutoğlu: Ben bunu halka saygısızlık olarak görürüm. Dese ki birisi Cumhuriyet Halk Partisi tek başına iktidara gelirse halk öyle tepki gösterir ki ülke yönetilemez hale gelir dese ona da karşı çıkarım. Sen kim adına halkın ülkenin yönetilemez hale gelmesini halkın tercihini böyle takdim edebilirsin. Halk tercih edecek. 13 yıldır biz bu ülkeyi bu kurallar içinde yönetiyoruz. Bizimle tam zıt görüşe sahip, hayat biçimine sahip insanlar vatandaşlarımız bu hayat biçimlerini değiştirmek zorunda kaldılar mı? Sigara ile ilgili sıhhat gerekçesiyle bütün dünyada uygulanan kurallar konuldu. Onun dışında kimsenin hayatına müdahale edilmedi. Hatalar belki olmuş olabilir eleştiriye açığız. Ama eleştiriyi aynen HDP’nin şantajı gibi bana oy vermezseniz çözüm süreci devam etmez, bana oy vermezseniz kaos gelir, AK Parti’ye oy verirseniz şöyle olur böyle olur. Simdi de AK Parti eğer tek başına iktidara gelirse sosyal patlamalar olur. Eğer AK Parti tek başına gelirse ülke yönetilemez hale gelir demek seçimden önce bunu söylemek millete şantaj yapmak demektir. 1 Kasım ile 2 Kasım arasında bir fark olmayacak tek başına iktidara gelsek de gelmesek de. Kimin özgürlüklerine müdahale olursa onun karşısına önce ben çıkacağım.

Oğuz Haksever: Yüksekova İkiyaka Dağları'nda ki operasyon dikkatimi çekmişti. 6 bin askerin katıldığı ve orada PKK’nın gerçekten sıkıştırıldığı yolunda ve yüzde 90’ının etkisiz hale getirildiği konusunda haber var. 

Ahmet Davutoğlu: Bu haberler büyük ölçüde doğrudur. Asker sayısını güvenlik nedeniyle ben vermem. Askeri olarak özel kuvvetlerimizde dahil imkanlarımızı kullanıyoruz. Arka arkaya öyle yoğun terör saldırıları ile karşı karşıya kaldık ki ben 23 Temmuz’da bir güvenlik zirvesinde bütün güvenlik birimlerini topladım. Suruç’ta öyle bir hamle yaptı ki birileri saldırıya uğrayanlar daha çok Alevi vatandaşlarımızın bulunduğu MLKP denilen DHKP-C’nin gençlik örgütü gibi bir yapılanmaya yönelik bir saldırıydı. Onlar bizim vatandaşımız. O saldırıda yaralananları bizzat ziyaret ettim. Olay Kobani’ye geçecek gruba yapıldı. Bir anda Türkiye'nin mezhebi ve etnik fay hatları üzerinde oynanacak bir senaryo devreye sokuldu.

İki gün içinde HDP’nin PKK’ya yakın grupların tweet'lerine bir bakın karşılıklı doğru güneydoğu söylenenler bir bakın. Baktık ki bu üç terör örgütüne karşı aynı anda bir mücadele başlatmazsak bunların her biri etnik bir terör hesaplaşmasının içine girecekler. 6-7 Ekim olayları benim bütün sürece bakışımı değiştirmişti. Şehirlerimizi yaktılar yıktılar ve HDP’nin ve Demirtaş’ın tahriki ile bir anda bir kalkışma hali oluşturdular. Devletin bu konudaki aklını fevri bir kararla devreye girmediğini göstermek için anlatıyorum. Orada o toplantıda bütün güvenlik birimleri oradaydı. Size aylar önce hazır olun demiştim dedim. Hazırız dediler. DEAŞ’ın Suriye’deki karargahlarını, barınaklarını, yerlerinin tespiti yapıldı mı? Yapıldı. 

Suruç’ta 32 vatandaşımızı katleden DEAŞ’a bu gece cezasını vereceksiniz. Türkiye'deki DEAŞ hücreleri ve içerde bulunanların muhtemel eylemlerine karşı tedbiriniz var mı? Bu gece hepsini, bildiklerimizi alırız. Sonra PKK’ya dönük olarak Kuzey Irak’ta yapılacaklar konusunda hazırlığımız tamam dediler. O gün biz bugünkü noktaların hepsini aldık. Bu mücadele yürüyecek. Kürt vatandaşlarımız da Türkiye'de özgürce yaşayacaklar. Ya da bu PKK, Kürt vatandaşlarımızı önce katledecek sonra Türkiye'yi bölmek için her türlü oyunun içine girecekler. O üç gün içinde 458 hedef vurduk Kuzey Irak’ta. 4 halka var birbirine irtibatlı. Kuzey Irak’ta oradaki yapılanma karargahlar, cephanelikler vesaire. İki, Türkiye'nin kırsal kesimindeki yapılanma. Üç, şehrin hemen yanında odaklaşan haraç alan yol kesen yapılanmalar. Dört, şehirlerdeki yapılanmalar. Bunlar birbirini destekleyen lojistik sağlayan unsurlar. Biz bu unsurların irtibatlarını keseceğiz birer birer ve bu unsurların her birine aşamalı müdahalede bulunduk. Önce Kuzey Irak’taki onların bilmediğimizi zannettikleri bütün cephanelikleri yok ettik. Arkasından şehir meclislerine dönük olarak kritik 12 ilçeyi aylar öncesinde tespit ettik. Sonra şehir milislerine dönük olan içlere de inen mücadele ettik. Sonra şehrin etrafındaki yapılanları dağıtıyoruz, kırsalda mücadele ediyoruz. Şehit veriyoruz yüreğimiz yanıyor ama 30 yıldaki en etkin mücadelelerden birini veriyoruz. Bunların tek ümidi bu başarılar karşısında halkı sokağa dökmek. Oradaki Kürt vatandaşlarımız da oyunu gördü ve hiçbirisi çıkmadı. 

Oğuz Haksever: Sayın başbakan kadar, hekim olarak yoğun bir temponuz olduğu yolunda bir izlenim oluşuyor.

Sare Davutoğlu: Elbette Ahmet beyin temposu kadar yoğun olması mümkün değil ama oldukça yoğun. Bu da belki birbirimize daha anlayışlı davranmamızı kolaylaştırıyor. Tüm meslekler çok kutsal çok önemli. Hekimliğin her dalı da çok kutsal çok önemli. Ama kadın doğumun özellikle doğum kısmı, hakikatten bir mucizeye tanıklık ediyorsunuz. 2006’da özellikle Ahmet beyin de teşviki ile tüp bebek dalında eğitim almaya başladım. Ahmet bey tüp bebekle uğraşırsak doğumları bırakırıM diye düşünmüştü. Hakikatten doğum ayrı bir şey.

Ahmet Davutoğlu: Doğumun saati yok çünkü. Gece 2’de telefon gelirdi ben de Sare hanıma eşlik edip yanında bulunurdum yalnız gönderemezsiniz hastaneye.

Oğuz Haksever: Saydınız mı efendim doğumlarınızı?

Sare Davutoğlu: Bir 10 yıldır yazıyorum ama öncesini saymadım doğrusu. Binlerle ifade edilecek kadar oldu.

Mustafa Karaalioğlu: Lider eşleri demokrasilerde çok göz önünde kişiler. Siz de bunlardan biri oldunuz. Siz ayrıca eşinizin yanında olmayabilirdiniz kendi işinize bakabilirdiniz. Bir stres oldu mu? Sayın Davutoğlu başbakan oldu projektörler birden sizinde üzerinize dönmeye başladı.

Sare Davutoğlu: Doğal halinizle olursanız çok fazla bir stres oluşturmuyor. Yanlış anlaşılma korkusu çok yoğun oluyor. Bazen yaşadığınız, söylediğiniz veya yaptığınız bir şey bağlamından farklı değerlendiriliyor. Ama hem halk görmek istiyor sizi  hem de beraber olmanın da gerektiği çok durumlar var. Özellikle kampanya süreci çok yoğun, o dönemde birlikte hareket etmek Ahmet bey açısından da daha iyi olacağını görüyorum.

Ahmet Davutoğlu: Benim onun olmadığı anlarda yaşadığım telaşı düşünebiliyorum. Olmadığı durumlarda çok büyük eksiklikler hissediyorum.

Oğuz Haksever: Evlilik süresi?

Sare Davutoğlu: 32’nin içindeyiz.

Buket Aydınbaykal: Geçenlerde ikiniz bir organizasyona katılmıştınız ve bir telefon geldi Sare hanımın bir doğuma gitmek için ayrıldığını öğrendik. İşinizi çok sevdiğinizi buradan görebiliyoruz. Peki bu kadar anneler ve çocuklarla iç içe olan bir mesleği icra ederken kadına şiddet ve kadın cinayeti haberleri, çocuklara ilişkin özellikle son dönemde Suriyeli mültecilerle gözümüze çarpan çocuk ölümleri haberleri sizi nasıl etkiliyor?

Sare Davutoğlu: Belki duyarlı ortalama insanlar çok daha fazla etkiliyor. Çünkü kadın yaşatmak için yaşayan bir varlık, hekim bunun üzerine ilave olarak, kadın doğum tek bir hücreden bir bebek olarak annesine teslim ettiğimiz ana kadar tüm o sürece şahitlik ettiğimiz için bizim için çok çok daha önemli her bir can. Onun için çok daha fazla etkileniyoruz. Aylan bebek gibi ismini bilmediğimiz nice bebekleri nice kadınların nice erkeklerin maalesef ölümlerine şahit olduk. Bunlar beni çok derinden yaralıyor. Kadına karşı şiddette aslında tümüyle insana karşı, tabiata karşı,hayvana karşı şiddetten de ayrı görmeden bakmak lazım. Bu konuda alacağımız çok yol olduğu gibi yaptığımızda çok şey var. Kanuni düzenlemelerle her şeyi düzeltemiyorsunuz. Toplumda daha kökten daha derinden bir duyarlılık farkındalık oluşturmak icap ediyor. Ama yasal düzenleme açısından hükümetlerin yapacağı hususlarda çok önemli bir eksiğimiz olmadığını ben düşünüyorum.

Mustafa Karaalioğlu: Siz ülkenin başbakanısınız ve nasıl güzel olan şeylerden size pay düşüyorsa olup biten her şeyde sizin sorumluluğunuzda. İnsanların ölmesi, kadına şiddet veya mülteci sorunu etrafımızı çevreliyor. Seçim temposu bittiğinde biraz daha sakinleşecek miyiz?

Ahmet Davutoğlu: Bu coğrafyanın sakinleşmesi bütünüyle çok zor. Ancak belki bir kadın yanınızdaysa duygusal boyut yoğunluk kazanıyor. Bu bana büyük bir katkı sağlıyor. Bende genelde duygusalım. Bir mülteci kampına gittiğimde gördüğüm her mülteci çocukta kendi kızımı kendi çocuğumu görürüm. Makedonya’da Ali Koç diye dağın başında iki köye gittik. Bizim Konya Yörükleri'nin Toros Yörükleri'nin kıyafetleriyle kalmışlar orada. Bir açık hava müzesi. Orayı ziyaretimizde bir kız bize mani okudu. Belki 12-13 yaşındaydı. Bizim de tam o yaşlarda olacak bir kızımız 6 günlükken 1991’de vefat etmişti. Bir anda ikimiz de refleks gösterip annesine babasına "Kız okumak istiyorum dedi" dedik. Annesine döndük "Bu kızı verin okutalım" dedik. İki sene uğraştık babasını ikna edemedik. Okutabilmiş olsaydık müthiş zeki bir kız, öğretmen olarak hissettik. Olmadı. Yanınızda eşiniz varsa  normal şartlarda dikkatinizi çekmeyecek bir çok şey dikkatinizi çekebiliyor. Ailenin siyasete karışmasını çok doğru görmedim Sare hanım da zaten belli bir ilkesel tutumumuz var. Geçen gün zannediyorum Sare hanımın geleceğini düşünerek bir anne çocuğunu getirmişti, Sare hanımın eline doğan çocuklar bizi karşıladı. Ben mesleğini bırakması yönünde bir baskı uygulamadım.

 

 

Bakmadan Geçme