Atatürk Neden Hiç Yurt Dışına Çıkmadı?

Atatürk'ün yurt dışına çıkmadığını söylersek aslında yanlış olur. Düzeltmek gerekirse, 1918 yılından sonra yurt dışına çıkmadığıdır. Ülke toprakları dışına çıkmamış bir kişinin böylesi inkılapları yapabilmesi ve böylesi bir ufka sahip olabilmesi mümkün olabilir mi?

  • 5135


Atatürk'ün yurt dışına çıkmadığını söylersek aslında yanlış olur. Düzeltmek gerekirse, 1918 yılından sonra yurt dışına çıkmadığıdır. Ülke toprakları dışına çıkmamış bir kişinin böylesi inkılapları yapabilmesi ve böylesi bir ufka sahip olabilmesi mümkün olabilir mi?

            Atatürk, Osmanlı subayı iken birçok kereler Avrupa'da bulunmuş ve batıyı gözlemleme şansına erişmiştir. Bu gözlemleri ve çıkarımları, onun sonraki yaşamında çok önemli yer tutacaktır.

Atatürk'ün Yurt Dışı Serüvenleri  

-1910 yılında Picardie manevralarını izlemek üzere Fransa'ya gitmiştir. Aynı zamanda bu gezi esnasında, Hollanda, Belçika, İsviçre gibi ülkeleri de gezmiştir.

-1913 yılında Sofya Askeri Ataşeliği'ne atanmış ve bir yıl kadar burada kalmıştır.

-1917 yılında Veliaht Vahdettin ile beraber Almanya gezisine katılmıştır.

-1918 yılında ise tedavi için Viyana ve Karlsbad'a gitmiştir. Bu, onun son yurt dışı gezisidir.

 

Şimdi Gelelim Asıl Meseleye...

Bugüne kadar bu konu hakkında yapılan tartışmalarda, gerçeğe ulaşmaktan çok, kendi ideolojisine hizmet etmek adına umulana varılmak istendiği için, varılan tüm sonuçlar objektif olamamıştır.

 

A) NELER SÖYLEDİLER?

1. Atatürk, herkesi ayağına getirtmiştir

            Özellikle sosyal medyada bu konu hakkında sıklıkla getirilen görüştür. Atatürk'ün hiç yurt dışına çıkmadan, tüm liderleri ayağına getirmesi bir başarı olarak yorumlanmıştır.

            Dünya siyasetinde liderler arası ülke ziyaretleri çok önemlidir. Atatürk gibi dünya tarihine yön vermiş bir aktör de bunun doğal olarak bilincindeydi. Atatürk'ün hiç yurt dışına çıkmamasının bir erdemmiş gibi yansıtılması yanlıştır. Böyle bir iddiada bulunursak, büyük devlet başkanlarının ülke çıkarları için birçok ülkeyi ziyaret etmesini erdemsizlik olarak açıklamak zorunda kalırız ve bu ifade hiç mantıklı olmaz.

2. Atatürk, yıllarca savaş verdiği emperyalist ülkelere küsmüştü

            Anıl Çeçen, Kemalizm adlı eserinde, Atatürk'ün yıllarca savaş verdiği ve hali hazırda başka ülkelerde de işgallerine devam eden emperyalist ülkelere küstüğünü ifade eder. Dünyada barış ilkesini benimseyen Atatürk'ün tabii ki işgalci devletlere karşı büyük bir sevgi beslemediğini söyleyebiliriz.  Ancak iyi bir asker olduğu kadar aynı zamanda iyi bir siyasetçi olan büyük önderin dünya siyasetinin gereklerinden bihaber davranmayacağını da tahmin edebiliriz. Bu yüzden Atatürk'ün küçük bir çocuk gibi emperyalist devletlere küstüğünü ve onları ziyarete gitmediğini söylemek yanlış olur. Çünkü o ezilen devletlere rol model olarak zaten emperyalist devletlere en büyük zararı vermiştir.

3. Atatürk, uçağa binmekten korktuğu için yurt dışına çıkmamıştır.

            Bu iddiayı bir numaralı Atatürk düşmanı Mustafa Armağan ortaya atmıştır. Bir kitabında bu konuyu  tüm art niyetiyle dile getiren bu zat, Atatürk'ün daha önceden yaşadığı bazı anılarından dolayı uçaktan korktuğunu ifade etmiştir. Anılardan kasıt kendisinin de belirttiği gibi 1910 yılında Picardie Manevraları'nda Atatürk'ün tam uçağa binecekken yerine başka ülkeden bir subayın binmesi ve o uçağın düşmesidir. Böyle bir anının varlığı doğrudur ancak Atatürk'ün uçaktan korktuğuna dair hiçbir ifadesi olmamasına rağmen sırf böyle bir olay yaşandığı için empati(!) yaparak, Atatürk'ün uçaktan korktuğu kanısına varmışlardır. İşte bunların tarihçilik anlayışı da zeka seviyeleri de bu düzeydedir.

            Mustafa Kemal Atatürk ve Liderlik sırları adlı kitabın yazarı Doç.Dr.Adnan Nur Baykal da bu eserinde Atatürk'ün uçaktan korkmadığını fakat imtina etmiş olabileceğini söylemektedir. Devamında ise ''Sürekli seyahatlerine trenle gitmesinin nedeni, halkın nabzını tutmak için yol boyunca halkla iç içe olmak istemesidir. Atatürk halk adamıdır çünkü. Uçakla gitmesini gerektirecek durum yok. Ankara'da havaalanı yok. Fobi dediğiniz vakit konu bambaşka bir yöne kayıyor.'' demektedir.

            Doğu batı demeden Tekirdağ'dan Diyarbakır'a ülkemizin her yerine giden Atatürk, uçağa binmekten korktuğu için yurt dışına çıkmamışsa, herhalde uçak haricinde bir vasıta ile en azından sınır komşularımızı ziyaret ederdi. Ancak buna rağmen hiçbir komşumuzu ziyaret etmemiş, fakat buna karşılık İran, Irak, Yunanistan'ın liderleri Atatürk'ü ziyaret etmişlerdir.

            Tüm bunları kenara koysak bile, Atatürk'ün havacılığa hem bu kadar önem verip hem de korkması, aklı başında olan herkese gülünç gelecektir.

 
 

                      
                      Atatürk, Irak Kralı 1. Faysal ile (1931)

Cumhurbaşkanı Atatürk, Yunanistan Başbakanı Venizelos ile (29 Ekim 1930)


           Cumhurbaşkanı Atatürk, İran Şahı Rıza Pehlevi ile (Haziran 1934)

 

4. Atatürk'ü ziyaret eden kişiler zaten önemsiz kişilerdi.

            Eğer İngiltere Kralı veya İran Şahı önemsiz kişilerse, haklı olan önermedir. Bunu iddia eden kişiler -ki bunların en başında Engin Ardıç gelir- İngiltere Kralı'nın bir yetkisi olmadığını, zaten diğer ziyaret eden liderlerin de önemsiz ülkelerden olduğunu söyler. Engin Ardıç bir yazısında bununla da yetinmemiş, Atatürk'ün dünyadan kopuk, memur zihniyetli bir cumhurbaşkanı olduğunu yazmıştır. O zamanki Türkiye'nin, kendi kabuğuna çekilmiş, dünya siyasetinden uzak bir ülke olduğunu iddia etmiştir.

            Ben, Engin Ardıç'ın yetkisi olmayan bir İngiltere Kralı'nı bile ancak rüyasında veya BBC'de görebildiğine eminim. Her daim orta doğu siyasetine yön vermiş olan İran'ı hafife aldığı için de, ben aslında bu yazıyı neden ve kime yazıyorum diye de düşünüyorum.

            Yugoslavya, Macaristan, İran, İngiltere, Yunanistan, İsveç ve çok daha fazla ülke lideri Atatürk'ü ziyaret etmiştir. Ancak Engin Ardıç bunlarla tatmin olmamış, Atatürk'ün neden Hitler ve Mussolini ile görüşmediğine çok içerlemiştir. Açıkçası ben, Allah korumuş diyorum. Bugün bile elindeki doneleri tüm art niyetiyle yoğurup Atatürk'e saldıranlar, dönemin faşist liderleri ile Atatürk'ün görüşmüş olmasını acaba topluma nasıl lanse ederlerdi?

            Engin Ardıç, tarih derslerinde uyumuş olacak ki, Milletler Cemiyeti'ne girişimizi, Balkan Antantı'nı ve Sadabad Paktı'nı duymamıştır. Haliyle o zamanki Türkiye'nin, kendi kabuğuna çekilmiş, dünya siyasetinden uzak bir ülke olduğunu iddia etmiştir.

            Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk, cumhurbaşkanlığı döneminde dış ülke liderlerine (ABD dahil) yüzlerce kez telgraf çekmiş ve karşılıklı mektuplaşmışlardır. Suudi Arabistan'ın kuruluşunu kutlayan ilk lider de Atatürk'tür.  

 

B) PEKİ GERÇEK SEBEP NEDİR?

 Öncelikli İşleri: İnkılaplar…

            Mustafa Kemal Atatürk, güçlü ve gelişmiş bir ülkeye önderlik etmemiştir. Savaşlardan bıkmış ve gelişmişlikten uzak bir halkın liderliğini üstlenmiştir. Haliyle yapması gereken çok iş vardır.

            O dönem Avrupa'da da devletler birçok savaş görmüştür. Hatta kaybedip, en az Osmanlı kadar kötü anlaşmalara imza atmışlardır. Buna en iyi örnek Almanya'dır. Yanına Avusturya, Osmanlı ve Bulgaristan'ı alan Almanya, Birinci Dünya Savaşı'nda tüm dünyaya kafa tutmuş ve ağır bir darbe almıştır. Ancak çok kısa sürede toparlanıp, İkinci Dünya Savaşı'nda da aynı şekilde mücadele vermiş ve yenilmiştir. Fakat iki büyük savaşı da kaybeden Almanya, bugün yine dünyanın en güçlü devletleri arasındadır. İşte bunu Atatürk'ün yapmak için çok çabaladığı ama ömrüne sığdıramadığı inkılaplara borçludur. Buradaki fark, Almanya'nın eğitim anlamında ''temeli olan nesillere'' sahip olmasıdır. Atatürk'ün devraldığı ise eğitimsiz ve yorgun bir halktı.

            İşte tam da bu yüzden Atatürk'ün yurt dışına çıkıp ziyaretlerde bulunması fazlasıyla lükstü. Çünkü Atatürk'ün yapacak çok işi vardı. O, yurt içi gezilerini bile tam da bu yüzden uçakla yapmak yerine trenle yapar, halkın nabzını tutmak ve halkla iç içe olmak isterdi.

            Yakın gözlüğü ile uzak geçmişe bakmayı alışkanlık haline getirmiş toplumumuz, 2015 Türkiye'sinden 1920'lerin Türkiye'sindeki vaziyetlere, sanki daha dün meydana gelmiş gibi bakar. Padişahlıktan yeni kurtulmuş 1920'lerin Türkiye'sinin, bugüne nazaran Osmanlı dönemine daha yakın olduğunu görmez.

            Osmanlı döneminde hiçbir sultan, tahttan indirilme korkusuyla hacca dahi gitmemiştir. Abdülaziz hariç hiçbir sultan da, padişahlığı sırasında asla yurt dışı seyahatine çıkmamıştır.

            Cumhuriyet kurulduktan sonra devrimler bir gecede olsa da, kafalardaki devrimlerin gerçekleşmesi yıllar sürmüştür. Atatürk, birçok kez suikast atlatmıştır. Her zaman onun konumuna göz diken düşmanları var olmuştur. Demokrasiyi tam anlamıyla yerleştiremediği için yurt dışına çıkması bir anlamda güvenlik açısından da uygun değildi. Seksenli yıllara kadar devam eden darbe kültürümüzden bunun ne demek olduğunu anlayabiliriz.

            Atatürk, son nefesine kadar zamanını ülkesindeki inkılaplara ayırmış, hasta yatağında dahi en büyük derdi bu olmuştur.

            Özetle, bugün kefenleriyle yola çıktıklarını iddia edenler, uçaklarıyla gitmedikleri ülke bırakmazken, rahatlıkla yaptıkları yurt dışı ziyaretlerini, yurt dışına çık-a-mamış Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'e borçludur.

 

 

Bakmadan Geçme